19 Ağustos 2020 Çarşamba

HALUK DURSUN

                                               
Biyoğrafi-3 : HALUK DURSUN'UN ARDINDAN
                                                                        *Rifat GÜNDAY

2019 yılının 19 Ağustosunda Erciş’te ani bir trafik kazasıyla kaybettiğimiz Prof.Dr.ahmet Haluk Dursun hoca –tam da Anadolu’nın fethinin öncü hareketi Malazagirt zaferinin anma töreni hazırlıklarını yaparken- 16.Aralık. 1957 yılında Hereke’de doğdu.İlkokulu Hereke’de tarihi bir taş mektep’te okudu.Bu okul sonradan onun Medeniyete ilgisinin kaynağı olacaktı.Sonra İstanbul’a gelerek Galatasaray Lisesine başlar.Hayatında önemli bir yere sahip olacak Bu okulu ,kendini anlatırken “Gönlümün tek sarayı “ olarak nitelendirecek,doğal bir sonucu olarak da bu saray’ın bulunduğu Boğaziçi kültürü yani eski İstanbul kültürü’dür.
Haluk Dursun Hoca ,Galatasaray Lisesinde okurken , Fethi Gemuhluoğlu’nu ziyaret etmek fırsatını bulur.Bu tesadüf ün neticesinde Fethi Bey’e tarihçi olmak istediğini söyler. Fethi Bey ona Suriye üzerine çalışmasını söyler ve ilginç bir cümle ile bunu izah eder. “Evvel-i fitne Şam, âhir-i fitne Şam” diyerek Suriye’de tarihi-coğrafi sahayı incelemesini ister. Haluk Dursun , amacına inanmış bir genç olarak Üniversite’nin yolunu tutar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sonçağ ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde "İslam Amme Hukukunda Hükümet Anlayışı" konusunda yüksek lisans, "II. Abdülhamit Döneminde Akabe'de Osmanlı-İngiliz Rekabeti" konusunda da doktora teziyle de akademik hayatına 1982 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'ne araştırma görevlisi olarak başladı. Daha sonra öğretim görevlisi ve yardımcı doçent oldu. Atatürk Eğitim Fakültesi ve Fen Edebiyat Fakültesi'nde Akademik Kurul ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.

HALUK DURSUN’UN KAMU GÖREVLERİ
Akademik çalışmaları dışında kamusal alanda da faaliyetleri oldu. İBB Kültür A.Ş. Genel Müdür Danışmanı oldu. Miniatürk Projesi'nin hazırlanmasına katkıda bulundu.
İçişleri Bakanlığı'nca Türkiye Turing Otomobil Kurumunun Yönetim Kurulu Üyeliğine atandı. 2005/2006 tarihlerinde Başkan Vekilliği yaptı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebiyle Ayasofya Müzesi Başkanlığı görevini yürüttü.
2007 yılında kısa bir dönem İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yaptı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’da Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu görevlerinde bulundu.
Tarih ve İslam Araştırmaları Vakfı ve Türbeler, Çeşmeler, Taşınır, Taşınmaz Kültür Varlıkları Koruma ve Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği yapmaktadır.
2007 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin Haliç Kültür Gezilerini gerçekleştirdi.
Haluk Dursun birçok çeşitli görevlerde bulunduktan sonra , Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevindeyken vefat etti.

HALUK DURSUN HOCA’NIN MEDENİYET TASAVVURU
Haluk Dursun Hoca , Boğaziçi Yıllarında edindiği Boğaz rehberliği deneyiminden yola çıkarak ; Eman Tur ve TURİNG Kurumu adına “Mustafa Kemal’in Rumeli’si” ve “Üç Dinin Kavşağında Kudüs” başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasına kültür gezileri düzenledi.
Değişik gazetelerde “Kültür Sanat Yazıları”, Televizyonlarda “Kültür Sanat Programları” hazırladı. Eylül 2005 tarihinden itibaren TRT 2'de yayınlanan “Tarih ve Mekan” programını hazırlayıp sundu.
Haluk Dursun kendine saha olarak Coğrafya ‘yı yani Yeryüzünü seçmişti.Önce Coğrafya sonra memleket demek istiyordu..İbni Haldun’u doğrularcasına ; “”Coğrafya Bir kaderdir “” sözü gereği dünyada en çok ve farklı coğrafyalara(3 eski Kıta) yayılmış bir milletin çocukları olarak ,Coğrafyadan Vatan a ulaşır ve Vatanı da Kültür ,Medeniyet ve Edebiyatla donatılmış olarak bize sunardı.Hayatını özetlerken belirttiğim gibi Daha Lise yıllarında aldığı ilk ödev Suriye idi ve ilk fırsatta soluğu Şam’da alarak işe koyulmuştu.Türkiye dışına gezilere çıktıkça Dışarıda Türkiye’den daha büyük bir coğrafyamız olduğunu bizzat gördü.Elbette bu coğrafya da Medeniyetimizin izlerini görmüştü.(Sonradan bu gördüklerini ölmez eserler olarak meydana getirecekti.) Önce Tuna coğrafyasından işe başladı ve konuda epey çalıştıktan sonra “Tuna Güzellemesini “ meydana getirdi.Haluk Dursun hoca Prizrenli Aşık Çelebi'nin (1515-1572) muhteşem bir Tuna şiiri’nin beyti ile eserini özetler :
"Kişver-i kafirden iman ehline akıp gelir - Kıbleye tutmuş yüzünü bir müselmandır Tuna" (Tuna yüzünü kıbleye çevirmiş bir müslüman gibi, kafir ülkelerinden müslüman memleketine akıp gelir.)
Bir zamanlar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü ülkeleri Rumeli’de ; Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Macaristan, Romanya... Afrika'da; Tunus, Cezayir, Libya, Mısır... Batı Asya’da Suriye, Irak, Lübnan, İsrail, Ürdün ,Kırım, Gürcistan, Azerbaycan... “Osmanlı Coğrafyasına Yolculuk “ adlı eserinde Osmanlı eserlerini, atalarımızın geride bıraktıklarını, üç kıtanın değişik yerlerinde unutulanları bize hatırlatıyor.
Üç Kıtaya yayılan Cihan-şümul Osmanlı Coğrafyasında Kültür eserlerini anlatmaya çalıştığı “Nil’den Tuna’ya Osmanlı Yazıları “ eserini “Bu kitabımın ismini koyarken Nil ve Tuna’yı seçtim. Nil Nehri alsın bizi Afrika’nın derinliklerine kadar götürsün, oradan Kuzey Afrika’ya getirip Akdeniz’de dinlendirsin diye. Karşısına Tuna’yı kondurdum. Avrupa’nın Alaman Dağları’ndan kopsun gelsin, bütün Balkanlar’ı geride bırakarak Karadeniz’e, oradan Boğaziçi yoluyla Akdeniz sularında Nil’le kavuşsun diye.-A.Haluk Dursun”
“Dicle ’nin ,Murat’ın , Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularına sahip çıkmak”
Ahmet Haluk Dursun Hoca bir kaç sene önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısına binaen duygularını şöyle açıklıyordu ;
“Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, ‘Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna’yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil’le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle’siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok’ dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
‘Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre’den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf’te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle’de ama gönlümüz de Tuna’da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. ‘Vakti şerif’ denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle’de sizle bugün beraberim.’ dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. ‘Siz Dicle’nin kuzularısınız ve siz Dicle’nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle’nin, Murat’ın, Karasu’nun, Zap Suyu’nun, Aras’ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.’ dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım. “
Haluk Dursun, Hoca Tarihçilik anlayışına kuru tarih yerine Coğrafyayla Kültürle, Edebiyatla , Sanatla ve maneviyatla vücuda gelmiş , yani İslam’la yoğrulmuş ,Türk Medeniyetini ortaya koymuştu.Onun anlatımıyla Malazgirt, Çanakkale, Sakarya ve Sarıkamış’ı hatırlamadan tarihin doğru dürüst yorumlanamayacağına vurgu yaparak, "Muş’ta ve diğer bütün bölge üniversiteleri gezip dolaştıktan sonra o kızın bana 'Ne işin var senin burada?' deyip o dersi verdikten sonra ders aldım yani ondan. Geri kalan kısmını hep bu bölgede geçirdim. Tamamıyla Ankara’nın doğusunda yani özellikle bu Dicle, Fırat, Zap üçlüsünün olduğu yerlerde geçiriyorum." Demiştir Gerçekte vasiyet gibi bir son konuşma bıraktı.Bize düşen onun kaldığı yerden yürümektir…

GÖÇER OLDUM....
Millet yaz gelince sahillere koşar, ısınan tuzlu deniz sularına kendisini atar, bende ise tam tersi olur.
Soğuk kaynaklardan çıkan tatlı akarsuların peşine düşerim..
Köpük köpük çağlayarak akan ak sulara (Kanispi) bayılırım.
Mümkün olduğunca yükseklere, dağlara çıkmak, yaylaklarda dolaşmak isterim.
Koyun sürülerinin meralara yayılmasını seyretmek ve kekliklerin seke seke, pır pır ederek kaçışmasını izlemek beni çok mutlu eder...
Bazen ırmaklara takılır, akışta demetlenmiş büyük küçük kainat diyerek ben de hayatım gibi akar giderim.
İspir’de Çoruh, Yedisu’da Peri Suyu, Edremit’de Şamran, Köprüköy’de Aras, Bahçesaray’da Müküs beni peşinden sürükler...
Bir süredir Şırnak, Siirt, Batman, Bingöl, Van, Erzurum taraflarındayım.
Çobanların arasına karıştım...
Hep beraber bir yayladan diğerine göçüyoruz...
Göçtü kervan kaldık dağlar başında diyecek halimiz yok...
Zamanı gelince bu dünyadan biz de göçeriz...
Gele bir devr, bu Haluk’u yad eyleyeler,
Ahbap fırsatı sohbeti ganimet bilsin...
25 Temmuz 2019 –A.Haluk Dursun
Halûk Dursun'un eserleri :
· İstanbul'da Yaşama Sanatı (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1999 (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2010, (10. baskı),
· Nil'den Tuna'ya Osmanlı Yazıları (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2000, (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2009, (5. baskı),
· Tuna Güzellemesi (İstanbul, Kubbealtı Yayınevi, 2004, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
- Osmanlı Coğrafyası'na Yolculuk (İstanbul, Timaş Yayınları, 2007, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
· Boğaziçi'nde Kırk Yılım (İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009, (1. baskı), 2010- (2. baskı),
· Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri (İstanbul,Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011
 -İstanbul: Şehir ve Kültür” (İstanbul, Profil Yayınları, 2011).
· İncir Çekirdeği: Hereke’den Çıktım Yola”, İL: TİMAŞ YAYINLARI
*Rifat GÜNDAY
Eğitimci, Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni 

                                                                                    



8 Ağustos 2020 Cumartesi

BEYRUT


Tarihimiz ve Olaylar -9 : Cebel-i Lübnan’dan Beyrut’a

                                                                      Rifat GÜNDAY *
“Beyrut, dünyanın sevgilisi

Kim aldı yakut taşlı bileziklerini

Efsunlu mührünü kim haczetti

Kim kesti altın beliklerini” …. Nizar KABBANİ
Beyrut ‘un yer aldığı bugünkü LÜBNAN : Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferiyle Osmanlı İdaresine girdi(Ekim/1516) Önceleri Sayda Vilayetine bağlıyken sonraki düzenlemeler de TrablusŞam Vilayetine bağlandı.Orta Doğuda’ki Osmanlı Topraklarına ilk istila girişimi Nopolyan Bonapart döneminde Fransa yapmıştır..Kahire’yi ele geçiren Napolyon Sayda Limanına yönelerek Akka kalesine saldırdı , ancak bu saldırısı Cezar Ahmet Paşa tarafından püskürtüldü ve Napolyon ülkesine eli boş ancak dönebilmişti(1799). Osmanlı İdaresi 1845 Lübnan isyanlarında Avrupa Devletlerinin baskısıyla Cebel-i Lübnan’a kısmi özerklik vererek müstakil Sancak haline gelmiştir.(1864) Artık bundan sonra Lübnan’da İngiliz,Fransız ve Çarlık Rusya’sının etkileri görülecektir. 20 yüzyılda Osmanlı Ortadoğusunda Batı etkilerinin  en yoğun şekilde görüldüğü şehir olan Beyrut, aynı zamanda siyasî , dini ve ekonomik örgütlenmelerinin merkezi olmuş, Beyrut Limanı da Doğu Akdenizin en işlek limanı haline gelmiştir.Bir örnek vermek gerekirse de : Beyrut merkezli olmak üzere Bölgenin Ermeni Nüfusunun Protestanlarını ; Amerika ve İngiltere , Ortadokslarını ; Çarlık Rusya’sı , Katoliklerinin koruyuculuğunu da Fransa üstlenecekti.(Sonraları bu şablon Doğu Anadolu ve Kafkasya’da uygulanacaktır.) Her şeye rağmen Osmanlı bu bölgeden Hicaz demiryolu’nu geçirerek büyük bir yatırım yapmış ve Beyrut Tren istasyonunu yapmıştı. (1895) Ayrıca yine 2.Abdülhamit döneminde Osmanlı Devletinin ilk engelli okulu olan “Beyrut Körler Okulu” burada açılmıştı.(1892).Aslında Orta Doğu’ya esas stratejik hamle İngilizlerden geldi , bir şekilde Osmanlı zaaflarından yararlanarak Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ‘da Osmanlıya isyanlarının da olumsuz etkileriyle önce Mısır’a bir tür özerklikle Osmanlıyla bağlarını zayıflatacaklar sonrada fiilen saldırarak el koyacaklardır.(1882) İngilizlerin daha önceden gözlerine kestirdikleri bir diğer ülke Kuveyt’ti.Kuveyt özerk yönetimi İngilizlerle gizli bir anlaşma yaparak İngiliz himayesine girmişti(1799). Böylelikle İngilizler Arap Yarımadasını doğudan ve Batıdan kuşatmaya başlayacaklardı.Sonraki hamle Güneyden Yemen üzerinden gelecek ancak bu sefer başarılı olamayacaklardı,Osmanlı Yemen İsyanını bastırmıştı)
Hicaz Demiryolunda Beyrut İstasyonu

Beyrut özelinde bu bölgenin Batı için önemi büyüktü ve bu sefer bölgeye eğitim yoluyla girerek ; Amerikan, Fransız ve İngiliz misyoner okullarını Zahle, Şam ve Halep’in yanında Beyrut’ta da Cizvit okulları ile Amerikan Protestan kolejleri açtılar (1831). Özellikle Beyrut’ta misyonerler tarafından açılan okullarda Arapça yerine Fransızca ve İngilizce eğitim yapılması, öğrencilerin dimağlarına Şarkı aşağılayıcı Batı fikirlerinin yerleşmesine ve bazılarının hıristiyan olmasına üstelik Osmanlı’ya karşı Arap milliyetçiliği fikirlerinin yerleşmesini sağladılar. Ancak Batının bu çabalarına karşın Bölgede açılan Askeri ve Mülkiye mektepleri sayesinde Türkçe bilen memur ve subaylarda Osmanlı hizmetine girerek hizmete devam ediyorlardı…
Beyrut Limanı Osmanlı Limanları içinde ;İzmir ve Selanik kadar önemliydi.İthalat ve İhracat kapısıydı.Nüfusu ise çok farklılık arz ediyordu :

                         1880 YILI BÖLGE ŞEHİRLERİNİN ERKEK NÜFUSU (18-50 YAŞ)

 

İSLAM

Rum-Ortodoks

Maruni

Rum-Katolik

Ermeni-Toplam

Musevi-Toplam

Süryani

Toplamı

BEYRUT  Sancağı

31.000

6.000

4.500

2.500

630

  3079

1591

TRABLUS   “

35.000

13.000

5.000

 

 

 

 

Akka            “

22.000

3.000

   700

 

 

 

 

Belka            “

53.000

1.000

 

 

 

 

 

Günümüzde ki Lübnan’da ise1932’den beri sayım yapılamadığından nüfus yapısında tahminler şöyledir
Halkın  %54'si Müslüman, %40.4'u Hristiyan, %5,6 i Dürzi olup 
Kökenleri de  %93 Arap %6 Ermeni %1 diğer topluluklardır.
Bu günkü Lübnan Anayasasına göre Cumhurbaşkanı Hristiyan , Başbakan Müslüman, olmak durumundadır.

1.Dünya savaşında , İngiliz ve Fransızlar yenilince yeniden Orta Doğu ‘ya yöneldiler.Yemen ‘i isyana kışkırtsalarda Yemen bu sefer İngilizlere kanmadı ve sonuna kadar Osmanlı’ya bağlı kaldı.Ancak Lübnan için için kaynatılırken Hicaz Eski Emiri Şerif Hüseyin Mekke’yi ele geçirdi(1916) ve İngiliz donanmasını bölgeye sokmayan müstahkem mevkili Akabe’ye saldırttılar ve ele geçirdiler.(1917). Böylelikle Yarımadadaki Türk birliklerinin bağlantıları koparılmak suretiyle : Hicaz Demiryolu hatlarının tahribi , Vur-Kaç ve Kuşatmalarla hırpaladılar.Bu arada Osmanlı idaresi Lübnan’daki özerk yönetime son verdi.Ancak Başarısız kanal harekatlarından sonra Taarruza geçen İngilizler Birüssebi(31 Ekim 1917) -3.Gazze (7 Kasım 1917) savaşlarını kazanarak Kudüs önlerine geldi. Neticede 9 Aralık 1917 günü Kudüs Mutasarrıfımız İzzet Bey, Belediye Başkanına bir teslim mektubu vererek şehirden ayrılmıştır(Yıldırım Orduları Grubu’nu yöneten Alman Mareşali Erich von Falkenhayn ‘ın talimatıyla) Bundan sonra Osmanlı Orduları Ürdün-Yafa hattını tutarken Batıdan Denizden ve güneyden İngiliz taarruzu olurken hattın doğusundan Şerif Hüseyin’in Çöl Kolordusu taarruz etti.(21 Eylül 1918). 4. ve 8.Ordularımız dağılırken ,sadece 7.Ordu imha olmaktan kurtularak bu günkü Suriye’de bulunan Afrin-Katma  hattında tutunmayı başarmıştı.

402 YIL SONRA OSMANLI  BEYRUT’TAN ÇEKİLİYOR….
Nablus savaşından sonra Beyrut’a ilk giren kuşkusuz Şerif Hüseyin’in Çöl Kolordusuydu.Böylece 402 yıllık Osmanlı İdaresi sona ermiş oldu. İngiliz ordusunun Anadolu’ya ilerlemesi üzerine İngiliz+Fransız ordusu 7/8 Ekim 1918 de Beyrut’u işgal etti.İşgalden hemen  önce  Mutasarrıfımız Mümtaz Bey  görevini yani Beyrut'u  ahaliden  Ömer'e bırakmıştı.Sonrasında kalan Osmanlı aileler de İstanbul yolunu tutmaya çalışıyor.Bu dönemi Falih Rıfkı Atay(Zeytindağı ) , Hüseyin Kazim Kadri Bey Hatıratında ve Riyad Sulh ‘dan hazin bir şekilde öğrenebiliyoruz.
20.YÜZYILDA BEYRUT 
20.Yüzyılda Lübnan 1943 yılına kadar Fransız Mandasında kaldı.1967 Arap-İsrail savaşından sonra ülkeye Filistinli göçmenler geldi.Bu durum ülkedeki Müslüman nüfusun artmasına neden olmuştur.1975 yılında Lübnan’da iç savaş başladı ve yıkıma uğradı.İç savaş yıllarında Suriye ordusu Lübnan’a girdi, 1978 ve 1982 yıllarında İsrail Lübnan’a girdi.Ancak Lübnan’da kaos hiçbir zaman bitmeyecektir.Lübnan’da iç savaşın temel güçleri İsrail, Suriye ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ‘dür. Sonradan Şii Milislerde bu denkleme dahil olacaklardır. Lübnan’ın karışık yapısındaki dış aktörlerin de destekleri şöyledir : Lübnan’da yaşayan Maruniler ve diğer Hristiyan gruplar, Batı ve İsrail ile iyi ilişkilerden yanayken,Müslümanlar kendi içlerinde ise mezhepsel duruşlar ve iç çatışmalar sergilediler.

Lübnan’ın bu karmaşık yapı seçim sistemine de yansımış durumdadır ve Buna göre cumhurbaşkanı ; Maruni Hristiyanlar arasından seçilirken, başbakan Sünni Müslümanlardan, meclis sözcüsü Şii Müslümanlardan, başbakan vekili ve meclis başkanı ise Rum Ortodokslardan seçiliyor. Meclisin 28 koltuğu Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında eşit olarak dağılıyor. Cumhurbaşkanı meclise danışarak başbakanı atıyor.

Lübnan hem Arap Birliğine hem de Fransızca konuşan ülkeler birliğine de üyedir.

Beyrutlu Amin Maalouf'un Lübnan'ın ortaya çıkışını  : "... I. Dünya Savaş'ından sonra Osmanlı İmparatorluğu dağılmaya başladığı sırada, Maruni Kilisesi’nin liderleri kendi topraklarının Fransız mandası olması ve kendilerini evlerinde hissedebilecekleri yeni bir devletin sınırlarını Fransa’nın çizmesi için uğraşmışlardı. Bugünkü sınırları içindeki Lübnan böyle doğmuştu....” şeklinde özetlemesi aynı zamanda bu gün'kü tablonun sebebidir.

Son Yıllarda Lübnan’daki dikkat çeken olayları :

-1983 Beyrut –ABD elçiliğne saldırı

-1987 Başbakan Reşid Kerami’nin öldürülmesi

-2005 Başbakan Refik Harriri’nin öldürülmesi

-2006 İsrail’in 34 günlük Genel Saldırısı

-2007 Filistin Kampı Nahr El Bared’de Lübnan ordusunun saldırısı ve genel çatışma …. 
SONUÇ : 5 ağustos 2020 Tarihli Beyrut Limanı saldırısını : içeriden mi -dışarıdan mı ,askeri muhimmatın depolanması –havai fişekelerin bulunması yönünden elbette Stratejistler değerlendirecektir.Ancak Tarihsel olarak geçmişten günümüze baktığımızda mevcut yapıdan faydalanabilecekleri- konulardan Orta Doğu denklemine yeni bir parantez açılmış olduğunu anlamamız mümkündür.

Bunlar :
-Beyrut Limanının devre dışı bırakılması( Bu durumdan Hayfa Limanı yararlanacaktır)

- Lübnan’ın artık işlevini tamamladığı varsayılarak rolünün İsrail’e verilmesi yani Lübnan’ı devre dışı bırakarak Doğu Akdenizin tam kontrol altına alınmak istenmesini akla gelmektedir.
 
Şark’ın Paris’ini kuruyoruz diye çıkılan yolda ; Osmanlı Sonrası tam bir Yap-Boz ‘a dönen Lübnan Dost-Düşman belirsiz bir ortamda kendini Beyrut'ta yeni bir kan ve ateş deryasının içinde buldu.

*Rifat GÜNDAY
Eğitimci ,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni
Kaynaklar :
1-İlber Ortaylı ,19.y.y. sonunda Suriye ve Lübnan üzerinde bazı notlar
2-Ekrem Buğra Ekinci, Lübnan'ın esas Teşkilat Tarihçesi 
3-TDV-İslam ansiklopedisi
4-Amin Maalouf, Yaralı Kimlikler
5-Rifat Günday, http://rifatgunday.blogspot.com/2017/10/kudus.html
                          http://rifatgunday.blogspot.com/2018/02/idadi.html

30 Temmuz 2020 Perşembe

Osman Hamdi Bey



Biyoğrafi-4 : Osman Hamdi Bey

Müzecilikte çığır açan Osman Hamdi Bey

Müzecilik genel olarak koleksiyonculukla karıştırılsa da aslında koleksiyonculukla başlamıştır.Türkiye de ilk koleksiyonculuk nasıl başladı bilinmez ama : Müzecilikten önce bazı resmi koleksiyonlarımız vardı. Bunlar ; Kutsal Emanetler , Yabancı Devletlerden gelen ganimetler-hediyeler ve silah koleksiyonları Topkapı sarayında muhafaza edilmişti.Bunların dışında zamanla oluşan ; Konya-Mevlevi dergahı , Ulu Camii Hat ve Yazıları da örnek gösterilebilir.

Türkiye’de Bilim Temelli müzecilik çok geç başladı.Bu anlamda ilk müze 1846’da Müşir Fethi Ahmet Paşa Aya İrini Kilisesinde “Mecma-ı Âsâr-ı Atika” adıyla Padişah Abdülmecid’in (1839-1861) talimatlarıyla Yalova’dan getirtilen Bizans yazıtlarıyla oluşturulmuştu.Ancak Bu haliyle bir koleksiyondan ileri geçmiyordu.Bu yer daha sonra Sadrazam Ali Paşa tarafından(1815-1871) “Müze-i Hümayun”adını almıştır. Müzeye : Edward Goold ,Dr.P. Anton Dethier müdürlük yapmışlar Dr.A.Dethier döneminde koleksiyon Çinili Köşk’e taşınmış ve ilk defa ziyaret için 100 para alınmaya başlandı(1875)

Türk Müzeciliğinde Osman Hamdi Bey dönemi

“Müze-i Hümayun”Müdürü Dr.A.Dethier’in vefatı üzerine Müze müdürlüğüne Osman Hamdi Bey tayin oldu.(1881).Böylelikle Tarihteki müzeciliğimizin yeni bir dönemi başlayarak çığır açacaktı.Osman Hamdi bey ilk önce Müzeciliğin yasal temellere oturtacak “Asar-ı Atika Nizamnamesi”, yani “Eski Eserler Tüzüğü” hazırlattı.( 23 Rebiyülahir 1301 / 22 Şubat 1884 ) Buna göre Eski eserlerin Yurt Dışına çıkarılmasını yasakladı.Sonra Tarihi esrelerin toplanmasına başladı.Tarihi eserlerin sergilenmesi için Farklı Alanlarda yeni müzeler de kuracaktı.İlk önce Çinili Köşk’ün bahçesine yeni bir müze inşa ederek burasını Arkeoloji müzesi olarak tanımladı.(1891) Bunu Konya Arkeoloji (1902) ve Bursa Arkeoloji (1904 ) Müzeleri takip edecektir.
                                     
                                               Osman Hamdi bey Nemrut’ta

1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirildi. Osman Hamdi Bey Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasından sonra da yeni bir nizamnâme ve ders programı hazırlanarak yüksek dereceli bir eğitim kurumu olarak açıldı (2 Mart 1883) Bu ilk Güzel sanatlar okulunda : resim, heykel, mimarlık ve hakkâklık olmak üzere dört sanat dalında öğretim yapılacaktı. Okul binası: İstanbul Arkeoloji Müzeleri karşısında bulunan, günümüzde Eski Şark Eserleri Müzesi ve idare kısmı olarak kullanılan yapıdır.

Türk sanat Tarihinde bir ilk olarak : Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina(Yatağan/Muğla) ve Sayda'da(Lübnan) arkeolojik kazıları bizzat gerçekleştirdi. Sayda'da (Lübnan) yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, İskender Lahiti ve Tabnit lahitleri de bulunduğu bir takım antik eserleri çıkararak İstanbul’a taşıdı. Bu eserler Osman Hamdi Bey'in temellerini attığı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunmaktadır.

                         
                                                      Çinili Köşk

İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yapımı düzenlemesi :

Osman Hamdi Bey Müze Binasının yapımı için dönemin yöneticilerinden aldığı destekle, kendisinde oluşan kültüre göre Mimar Alexander Vallaury ile birlikte tasarlayarak –planlayarak bugün ki İstanbul Arkeolji Müzesinin ilk kısmının inşasını 1899’da tamamlayarak hizmete açmıştır. İstanbul Arkeoloji Müzesinin binasının cephelerindeki süslemeleri ve anıtsal yapıt duruşu ile son derece dikkat çekmekte ve İlk örnek Müze binamızdır.Binanın Ön cephesinde geniş merdivenlerden ulaşılan iki girişi kaideli yuvarlak dört sütun karşılamaktadır.Girişin üzerindeki alınlık(Batı Tarzı) ile görselliği arttırılmıştır. Alınlık üzerinde kufi üslupla Eski Türkçe (Arap alfabesiyle ‘Eski Eserler Müzesi’ yazmaktadır. En tepede yani üçgen alınlığın bitiminde ise binayı inşa ettiren II.Abdülhamid’in Tuğrası yer almaktadır. Bu şekilde düzenlenen Müze-i Hümayun; arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve burası “Esliha-i Askeriye Müzesi” adıyla yeniden düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini Okulun büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Arkeoloji Müzesi binasına 1903 yılında kuzey, 1907 yılında güney kanadın eklemesi ile müze bu günkü halini almıştır. Daha sonraları Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı.

Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır.

Biz de EAL olarak Osman Hamdi Bey’in Müzeciliği yolunda bir adım atarak “EAL Küçük Prens Kitapları Müzesi“ yle yeni bir çığır başlatmayı umuyoruz.


                                     Müzenin Koleksiyonları

İstanbul arkeoloji Müzesi 1891 yılında açıldıktan sonra koleksiyonunu genişletmiştir. Müze Koleksiyonları tasnif edilirken Batı anlayışının aksine Eski Yunan ,Roma ve Bizans eserleri ayrı-ayrı kategorilerde sergilendi.(Bu üç Medeniyetin birbirinden ayrı olduğu özellikle vurgulanmış oldu) Bugün müzenin giriş katındaki sağ tarafta bulunan salonda Arkaik dönemden Roma dönemine Antik Çağ heykelleri bulunmaktadır. Sol taraftaki salonda ise Sidon Kral Nekropolü’nden gelen İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Tabnit Lahdi gibi dünyaca ünlü lahitler bulunmaktadır.İkinci katında ise Hazine Bölümü, Gayri İslami ve İslami Sikke Kabineleri ile kütüphane bulunmaktadır.Ek binada ise farklı çağlara ait buluntular ve tümülüs kazıları sonucu elde edilen eserlerin sergilendiği salondur. Tharakia-Bithynia ve Bizans bölümlerine sahiptir. 1. Kat ‘Çağlar Boyu İstanbul’ 2. Kat ‘Çağlar Boyu Anadolu ve Troia’ 3. Katta ise ‘Anadolu’nun Çevre Kültürleri: Suriye, Filistin ve Kıbrıs’ Eserleri kronolojik sıraya göre sergilenmektedir.


            İskender Lahdi, Ağlayanlar Kadınlar Lahdi ve Tabnit Lahdi bir arada

OSMAN HAMDİ BEY

(İstanbul /30.12.1842- İstanbul/24.02.1910)

CURATOR – STATESMAN – PAINTER – ART EDUCATOR – ARCHAEOLOGIST

Eski sadrazamlardan İbrahim Ethem Bey’in oğludur.1860'da hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. (15 Yaşında) Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemim ünlü ressamlarından resim eğitimi aldı.Burada Marie ile ilk evliğinden iki kızı oldu.

İstanbul’a döndü ve 1869 yılında Bağdat’ta Yabancı İşler Müdürlüğü''ne atandı. 1871'de İstanbul'a geri dönerek Saray’da Protokol’de çalışmaya başladı.1873 de Viyana Uluslararsı Sergi Komiserliği görevindeyken ikinci evliliğini yaptı.1881'de Müze-i Hümayun müdürlüğüne atandı. 1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi (Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi)'ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurdu ve her ikisinin de müdürlüklerini yürüttü .1884'te antika eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklattı.İlk Kazı Çalışmalarını başlattı.

Eserlerinde hem Batı kültürü hem de Oryantalist etkiler görülür.Yani Batılı uslubu kullanırken , konu olarak Türk-İslam Kültürünü kullanmıştır.Resimlerinde figürli kompozisyonlar ve portreler üzerinde çalışmış ayrıca mimari detaylar ve dekarosyana da yer vermiştir.

1884 Yılında Gebze-Eskihisar Köyünde köşke yaptırarak eşi Naibe hanımla buraya yerleşti.(Sonradan Osman Hamdi Bey Müzesi yapıldı) 1910 yılında İstanbul Kuruçeşme ‘deki yalısında vefat etti.Mezarı Çinili Köşk ‘tedir.

 
Önemli Eserlerinden Bazıları

Kahve Ocağı (1879)
Haremden (1880)
İki Müzisyen Kız (1880)
Kuran okuyan Kız (1880)
Çarşaflanan Kadınlar (1880)
Gebze’den Manzara (1881)
Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882)
Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I-II (1890)
Feraceli Kadınlar (1904)
Pembe Başlıklı Kız (1904)
Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)
Mimozalı Kadın (1906)
Şehzade Türbesinde Derviş (1908)
Silah Taciri (1908)
Beyaz Entarili Kız (1908)
Sarı Kurdeleli Kız (1909)
Kaplumbağa terbiyecisi(1906)


*Rifat GÜNDAY
Eğitimci ,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni








27 Haziran 2020 Cumartesi

Proje Okulları



Makale-3 : Proje okulları

ORTA ÖĞRETİM ÖZEL PROGRAM VE PROJE UYGULAYAN EĞİTİM KURUMLARI’NIN ARKA PLANI VE PROJE OKUL UYGULAMALARI

     Hakan Cırıt                                                   Rifat Günday 

Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürü                Eskişehir Anadolu Lisesi Müdürü 

     hakanc26@gmail.com                                   gundayrifat@gmail.com 


ÖZET 
Türk Eğitim Sisteminde, Tanzimattan günümüze kadar Orta Öğretimde okul modelleri Türkiye’nin ihtiyaçları ve elbette Batıdaki gelişmeler de dikkate alınarak geliştirilerek süregelmektedir. İdadiler, Sultaniler sonra Cumhuriyet döneminde Lise adını alarak sürdürülmektedir. Cumhuriyet döneminde Ortaöğretim‘i de içine alan Türk Eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılmıştır. Türkiye’de halen mevcut Ortaöğretim Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ve Anadolu Liseleri, Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri olarak akademik ayrıca Mesleki Eğitim ve İmam Hatip Liseleri de Genel Ortaöğretim sisteminde yer almaktadır. Ortaöğretim sisteminde yapılan çalışmalar ve arayışlar neticesinde mevcut okul türlerinden tarihi misyonu olan ve belli özelliklere sahip okullardan tesbit edilen Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları ‘nın uygulamaları 2014-2015 Eğitim ve Öğretim yılında başlatılmıştır. Ardından MEB Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği; 01.09.2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi gazete’ de yayınlanarak mevzuat yönünden işlem tamamlanmıştır. Uygulamayla birlikte; Personel değişimi, Ortak proje uygulamaları ve diğer uygulamalar hayata geçirilmiştir. Proje Okul Uygulamalarının Eğitim Tarihimiz geçmişinde Maarif Kolejleri’nin kuruluş amaçları ve çalışmalarından hareket edildiği bir başka ifadeyle de Proje okullarının kuruluş dayanağının Maarif Kolejleri olduğu anlaşılmaktadır.

Bu çalışmada, 2023 Eğitim Vizyonu Temalarında bulunan Ortaöğretim sisteminde okul türü olarak yer almayan ancak bu başlığın altında faaliyetlerini sürdüreceği anlaşılan/öğrenilen Proje Okullarının arka planındaki amaç irdelenecek ve proje okul uygulamaları örneklenecektir.
Anahtar Kelimeler : Ortaöğretim Proje Okulları , Maarif Kolejlerinden Proje okullarına

THE BACKGROUND AND PROJECT SCHOOL APPLICATIONS OF SECONDARY EDUCATIONAL INSTITUTIONS APPLYING A SPECIFIC PROGRAM AND PROJECT BASED CURRICULUM

ABSTRACT

Among the Regulations and models that were applied in Turkish Education system, there has always been some persistent pursuits which includes some applications consisting national elements. Beyond any doubt, arising from needs, these pursuits have proposed a remedy and offered solution models to the existing structure. Some similarities are observed with the aims of Project Schools that are subject to this research and Maarif Colleges which were established as secondary education. In 2014- 2015 education year, 58 schools in secondary education were defined as “Educational Institutions Applying a specific Program and Project Based Curriculum” and teaching and learning practises has started. Project schools have been chosen among Science and Social Sciences High Schools and Anatolian High Schools. Commissioned in 1955, Maarif Colleges were six schools and afterwards their statuses were transformed into “Anatolian High Schools”.

In this research, the a specific school structure, beginning from Maarif Colleges, continuing existence as Anatolian High schools and from 2014 defined as Project schools and their practices were elaborated.

Key words: Project Schools, Educational Institutions Applying a specific Program and Project Based Curriculum, From Maarif Colleges to Project Schools

1.Giriş

Proje Okul Uygulamaları eğitim dünyamızda daha çok öğretmen atamaları olarak tartışıldığından sistem ve proje okullarının model oluşu üzerinde çok fazla durulamamıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ortaöğretimi de kapsayan eğitim sistemimizde köklü reformlar yapılmıştır. ”Lise“ olarak adlandırılan ortaöğretim kurumlarının sayısının artırılmasıyla birlikte nitelikli yabancı dil eğitimine ağırlık veren okul modeli arayışları neticesinde Maarif Kolejlerinin açılmasına karar verilmiştir. 1955 yılında açılan altı Maarif Kolejinin eğitim-öğretim uygulamaları model olarak değerlendirilmiştir. 1975 yılında Maarif Kolejlerinin Anadolu Liselerine dönüştürülmesiyle yirmi beş olan Anadolu Lisesi sayısı bugün binlerle tanımlanmaktadır. Ortaöğretim okullarının neredeyse tamamına yakınını oluşturan Anadolu Liseleri geçmişinde 1975 yılında kapatılan Maarif Kolejlerine dayanmaktadır. Cumhuriyet döneminde okulların planlama ve düzenleme çalışmalarında Ortaöğretim sisteminde önceki dönem uygulama örnekleri ve mevcut koşullar çerçevesinde 3 ana konuda gelişme ve özgün uygulama görülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti olarak Türk Milli Eğitim Sisteminin oluşturulmasına odaklanmışken, ikinci ana yapı olarak da Öğretmen Yetiştirme ve Köy Enstitüleri üzerinde durulmuştur. Konumuz itibariyle burada Proje Okullarına dayanak oluşturan Kolejlerin Türk Eğitim Sistemine girişi Ortaöğretim sistemindeki arayışların sonucunda ihtiyaçtan ortaya çıkmış olduğu göz önüne alındığından, Maarif Kolejlerinin Anadolu Liselerine dönüştürülmesi ve Ortaöğretimde (tanınmış tarihi geçmişi olan Liselere ek olarak belirlenenler) Proje Okul uygulamasına geçiş süreci açıklanarak Proje Okullarının birlikte uyguladıkları proje uygulamaları örneklenecektir.

Maarif Kolejlerinin yerine sisteme dahil olan Anadolu Liselerinden başka, ayrıca başka okul türleri de ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde benzer şekilde yeni model arayışlarının nihayetinde günümüzde ortaya çıkan Proje Okul uygulamalarının, geçmişteki Maarif Kolejlerindeki uygulamalarla örtüştüğü (günün teknolojisine göre) ve Maarif Kolejlerinin kaynak alındığı her iki modelin kuruluş amaçlarında görülebilmektedir.

1.1.MAARİF KOLEJLERİNİN KURULUŞ AMAÇLARI VE UYGULAMALARI

20. yüzyılda büyük ve sanayileşmiş devletler; eğitime farklı bir işlev kazandırarak insan yetiştirmenin dünya hakimiyetini pekiştirmeyi/kalıcı hale getirmeyi (Ekonomik-Siyasi ve Askeri alanlarda) sağlamaya yönelik özellikler kazandırmaya gayret etmişlerdir. Kendi güçlerini ve kültürlerini diğer ülkelerin üzerinde artırması yönünde belirleyicilik rolü vermişlerdir. Sanayinin ihtiyaçları, teknolojinin gelişmesi, uluslararası ticaret ve yeni sömürgecilik anlayışı hep iyi bir eğitim almış ve yabancı dil bilen teknolojik insan sayısını artırmayı gerektiriyordu.

Türkiye ise uluslararası yoğun rekabet döneminde sanayileşemediği gibi, uluslararası ticareti anlayıp yürütebilen girişimcileri yoktu. Ancak başta askeri amaçla da olsa o günkü teknoloji ve anlayışa uygun okullar açılmıştı (Mühendishane-i Hümayun sonra da Harp Okulları). Özellikle II. Abdülhamit döneminde, her vilayete İdadi ve Meslek mektepleri açılmıştı (2.Abdülhamid ,Eğitim Kronolojisi). Bütün bunlar özellikle şehirlerde yaşayan eşrafın çocuklarını yabancı dil ve ileri fen öğretiminde yetiştirme isteklerini yerine getirmiyordu. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen çok üst düzey eğitim veren Galatasaray Sultanisi ‘nin ise kontenjanı sınırlı olup sadece İstanbul’da vardı. Bu yüzden bazı aileler çocuklarının üst düzey eğitim alması için yabancı kolej veya azınlık okullarına gönderiyorlardı (DEMİREL, Fatih; 2012). “İki arada – Bir derede“ kalan. Ailelerin çocukları yabancı veya azınlık okullarına gittiklerinde milli maneviyattan uzak ve yabancı kültürde yetişmiş oluyordu. Çünkü bu okullarda Din derslerinde İslam yerine, gayrimüslimlik vardı. Bu konunun vahameti Amasya’dan saraya gönderilen bir rapordan anlaşılmaktadır (1898). Anadolu Genel Müfettişi Şakir Paşa tarafından gönderilen bu raporda, "Müslüman Türk ailelerin çocuklarını yabancı özel okullara iyi bir öğretim aldırmak üzere gönderdiklerini açıklayarak Protestan okulları ile diğer yabancı okulların zararlı etkisinin azaltılması için Anadolu’da Türk Sanat Okulları açılmasını önermektedir (AKYÜZ, Y. ; 2001-Mutlakiyet Dönemi).

Türk Eğitim Sisteminde Ortaöğretim Okulları olarak tanımlanan “Lise”ler 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde “İdadi” ve “Sultani“ olarak (33-50 maddelerinde) tanımlanarak dahil oldular (1869) (Özalp, Raşit; 1977). Bu nizamnameyle açılan tek Sultani Galatasaray Sultanisi olmuş İdadilerin yaygınlaşması ise ancak 2. Abdülhamid döneminde (109 İdadi) mümkün olabilmiştir (2.Abdülhamid, Eğitim Kronolojisi).

Cumhuriyet döneminde Milli Eğitim Politikaları sonucunda; Tevhid-i Tedrisat kanunuyla tüm öğretim birleştirilmesi, Türk Alfabesinin uygulamaya konulması ile İdadi ve Sultaniler “Lise” ye dönüşmüştür (AKYÜZ, Y. ; 2001,Türkiye Cumhuriyeti Dönemi).

Cumhuriyetle birlikte Ankara’nın başkent oluşuyla (1923), Ankara’ya taşınan memur/ bürokratlar İstanbul’un ortamını, İstanbul okullarını ve özellikle de Galatasaray Lisesini arar hale gelmişlerdi. Bir dönem nitelikli okul açığındaki boşluk Gazi Lisesiyle doldurulmaya çalışılmıştır. 1934-1935 öğretim yılından itibaren Gazi Lisesine iki yabancı hoca getirilerek bu okulda hem fen bilimlerine hem de yabancı dile ağırlık verilmiştir. Gazi Lisesinin Ortaokul kısmına talebin çok artması, okulun Lise kısmında gelişme sağlanmasını ötelemiştir.

Demokrat Parti Dönemi’nde (II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle uluslararası ilişkilerin ve ticaretin canlanması, Marshall Doktrini’nin uygulanması (1949-1951)) ortaöğretimin niteliğinin artırılması amacıyla çalışmalar yapılmış, yabancı uzmanlar çağrılarak görüşler alınmıştır. Ellsvorth Tompkins, lise öğretimimizin “elit” birey yetiştirdiğini belirtmiştir. Prof. Orhan Türkan ise Galatasaray Lisesinin yaygınlaştırılmasını ve Batı mantığıyla öğretimi önermiştir (Yıldıran, G. ; 2012). Dönemin halef-selef Milli Eğitim Bakanları Tevfik İleri ve Celal Yardımcı Demokrat Parti Hükümetleri'nin eğitim politikalarının belirleyicileri olarak, yabancı dille öğretim yapan, fen bilimleri ağırlıklı, girişimcilik ihtiyacını karşılayabilecek, gençlere fırsat eşitliği sunabilecek milli bir okul arayışını dile getirerek savunmuşlardır.

Henüz adı konmamış yeni tür okulla ilgili olarak da meclis komisyonlarında; okutulacak derslerin programından, yurt dışından gelecek öğretmenlerin maaşlarına, öğretmenlerin hayat şartlarına ve en çok da okulların hangi şehirlerde açılacağına dair konular hararetle tartışılmıştır. Hatta bazı vekiller bu okullar yerine üniversite açılabileceğini savunmuştur. Celal Yardımcı “… Bu liselerin programı nasıl olacaktır, dediler. Arkadaşlar; bu okullarda, öğretim dili Türkçedir. Aynı zamanda bu okullar Türk irfanı, harsı, geleneği ve varlığıdır. Bunun yanında dünya kültüründen çocuklarımızın paylarını almalarını sağlayarak kuvvetli bir dil öğretimi çabası içindeyiz...” Böylelikle Maarif Koleji modeli, eleştirilerle birlikte 4 okul (İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Konya) olarak komisyondan geçmiştir (GÜNEŞ, B. ; 2009). Ancak çok tartışılmasına rağmen Bütçe tasarısı TBMM’ den geçemedi. Dolaysıyla adı konmamış okullar açılamadı.

Büyük bir halk desteğiyle iktidara gelen DP bu kadar tartışmaya rağmen söyleminin tersine bu okulları niçin açmaya gayret etmişti? Bunun cevabını Naci Akın’ın anlatımıyla Halil Akıncı’nın anılarında buluyoruz. Demokrat Parti iktidara gelince Adnan Menderes başbakan olunca Kızılçullu-Amerikan Koleji mezunu bir grup Egeli - Halil Akıncı’nın babasıyla Menderes’in ziyaretine giderler (Menderes de Kızılçullu Amerikan Koleji mezunuydu). Heyet, yabancı okullardaki gayri milli eğitimlerden şikâyetçi olur. Başbakan Adnan Menderes heyeti dinledikten sonra, aynı kanaatleri paylaştığını belirterek, projelerini anlatır. Ancak bu projelerin hayata geçirilmesinin devletin kıt kaynakları ile zaman alacağını söyler. Heyetten bu okulların temellerinin sivil inisiyatifle atılmasını ister. Kendisinin de eğitim ve öğretim elemanı yönünden Maarifin tüm imkânlarını seferber edeceğini belirtir (USMAN, E. ; 2009).

Daha sonra 1955 Bütçe Kanunu’yla Samsun ve Diyarbakır da eklenerek okulların sayısı altıya çıkarılmıştır. Maarif kolejleri ayrıca kalkınma planlarında da yer almıştır. Netice olarak MEB; İstanbul, İzmir, Eskişehir, Diyarbakır, Konya ve Samsun'da İngilizce öğretim yapan, yatılı ve erkek öğrencili "Maarif Koleji" adı altında okulların açılmasını 23 Şubat 1955 tarihli oturumunda onaylamıştır (TBMM 10. Dönem Maarif Vekaleti Bütçe Kanunu; 1955 ). Maarif Kolejlerinde yabancı dille yapılan eğitim ve öğretimin amacı: “Öğrencilere bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, yabancı dildeki bu tür yayınları izleyebilme, uluslararası toplantı ve tartışmalara ve yayınlara katkıda bulunabilme yeteneğini kazandırmaktır. Bu amaca uygun olarak yurtdışından da öğretmenler getirtilerek matematik, mantık, felsefe, biyoloji, fizik ve kimya derslerinin öğretimi yabancı dille, daha çok da İngilizceyle yapılır. Bu amaç için, bir yıl süren İngilizce hazırlık eğitimi verilir. Ortaokul hazırlık dönemi yoğun bir şekilde; yabancı dildeki uygulamalar (konuşma-yazma-okuma-dinleme), pratiklerle, etkili ve hızlı bir şekilde yapılarak yabancı dil öğretiminde başarı yakalanmıştır. (GÜNEŞ, B. ; 2009)

1955-56 eğitim-öğretim yılında İstanbul, İzmir, Eskişehir, Konya ve Samsun’da İngilizce öğretimi yapan “Maarif Koleji” adı altında ama illerin adını taşıyan okullar, daha çok geçici binalarda öğretime başladı. Sadece Diyarbakır Koleji 1956-57 öğretim yılında gecikmeli olarak eğitime başlayabilmiştir. İlerleyen yıllarda “Maarif Kolej”lerine talebin giderek artmasıyla öğrenci sayılarında artışlar görülecek, İngilizce eğitimin en iyi şekilde verildiği saygın eğitim kurumları olacaktır (GÜNDAY, R. ; 2016).

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Maarif Kolejleri, Milli Eğitim Temel Kanunu gereği adını değiştirmek zorunda kalacaktır (yabancı menşeli olan Kolej adıyla okul olamayacağından). Kolejlerin adının ne olacağı konusu, hatırı sayılır ölçüde tartışılmıştır. Ankara’da Kolej müdürlerinin yaptığı toplantıda isim konusu gündeme gelmiştir; Eti, Anadolu ve Selçuklu isimleri arasından “Anadolu” isminde karar kılınmıştır. Karar da Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanmıştır (1 Aralık 1975 tarihli 11108 sayılı genelge yazılarıyla uygulama başlatılmıştır.).

Böylelikle Maarif Kolejleri 1975-1976 öğretim yılından itibaren bulundukları illerinin adıyla başlayan “Anadolu Lise” lerine dönüşerek eğitimlerine devam etmişlerdir. Anadolu Liseleri 1977 yılından itibaren merkezi sistem sınavlarıyla öğrenci almaya başlamıştır. Anadolu Liseleri’nin 1997-1998 öğretim yılından itibaren hazırlık bölümleri kapanmıştır, 9. sınıftan itibaren yine merkezi sistemle öğrenci kabulüne başlanmıştır, sayıları giderek artarak sayıları 2512 ‘ye ulaşmış bulunmaktadır (MEB İstatistik Yayını; 2018).

Kendisi de Maarif koleji mezunu (Eskişehir Maarif Koleji - 1971 mezunu) olan Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı’nın (61, 62, 63 ve 64. Hükumetlerde Milli Eğitim Bakanı) “Türkiye´nin en orijinal eğitim kurumlarından biri de köy enstitüleridir. Türkiye´nin ikinci orijinal hamlesi Maarif Kolejleridir; daha sonra Anadolu liselerine dönüştürülen, sonra orta kısımlarıyla beraber hazırlık sınıfları da kapatıldığı için bunlar Türkiye’de 6 tane açılmıştır, alternatif olsun diye çocuklar ecnebi okullara gitmek zorunda kalmasınlar diye açılmıştır. Türk girişimidir.” (23.Mart.2016-Meb.gov.tr) şeklindeki açıklamaları Maarif Kolejlerinin üstlendiği role ışık tutmaktadır.

1.2.PROJE OKULLARI
Eylül 2014’te Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile puanlı liselere öğrenci nakline esas taban puan kaldırılmasıyla (13 Eylül 2014’te Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelikle değiştirilerek “taban puansız nakil uygulaması” getirilmiştir – Madde 19.) boş kalan kontenjanlara düşük TEOG puanlı öğrencilerin yerleşmesi eğitim dünyasında tartışmalara yol açtı (Örneğin; 480 taban puanı olan EAL’ye boş kontenjandan dolayı 350 puanla öğrenci yerleşti.). 7 Ocak 2015’te MEB alınan kararla 40’ın üzerinde okulu proje okulu ilan ettiğini açıkladı. Kamuoyu bu değişimde düşük puanlı öğrencilerin marka olmuş liselere yerleşmesinden dolayı “proje okul” uygulamasına geçildiğine inanmıştı, ancak konu bu kadar basit değildi. Proje okullarının arka planı gerçekte neydi. Arka planda yaşanan tartışmalar kamuoyunda gerçekleşen tartışmalardan daha farklıydı kuşkusuz. Arka planda en çok üzerinde durulan, bu okullardan mezun olanların bir bölümünün yurt dışı tercihleriydi. Sürekli sınava odaklı zaten başarı dilimi yüksek öğrenciler çözümü yurtdışı üniversitelerde aramaktaydı. Oysa bu durum Türkiye’nin geleceği için “beyin göçü” yani tehlike sinyali demekti. Benzer durumlar olarak Osmanlı’nın bir dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yurtdışına öğrenci gönderilmiş ancak bir kısmı dönmemiş veya başarıya ulaşılmamıştı. Bu yüzden de Maarif Kolejleri gündeme gelmişti. Ancak bu sefer de Elitlik ve Garibanlık karşı karşıya getirilmişti. Buna göre bu okulların öğretmen ve idareci atamaları doğrudan Bakanlıkça yapılacaktı. Bu sayı daha sonraları Ortaöğretim’de 58’e kadar yükselecek diğer öğretimlere bağlı okul sayısıyla birlikte 300’e yaklaşacaktı. Proje Okullarına geçişin esas temelini ise, okul sayısındaki artışa rağmen nitelik elde edilememesine bir alternatif olarak düşünülmüştü.

Önceleri bu nitelik Fen Liselerine atfedilmişken, sonraları bu tür okulların kasabalara kadar artarak yaygınlaşması bu nitelik aramayı da ortadan kaldırmıştı. Yani benzer tartışmalar geçmişte Maarif kolejlerinde tartışılmıştı. Bugün Ortaöğretime bağlı Proje Okul sayısı 54 olarak görülmektedir. (58 olan sayı Güzel Sanatlar ve Spor Liselerinden bazılarının Mesleki ve Teknik Eğitime devredilmesi sonucunda 54 olmuştur. Proje Okulları ilan edildikten sonra yapılacak planlamaları için iki kez MEB okul Müdürleriyle toplantı yaparak yol haritası belirlenmiştir. Nihayet MEB Özel Program Ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği; yayınlanmasıyla mevzuat ve tanım yönünden işlem tamamlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre; Proje Okullarında “Bilim Kurulları” oluşturularak projelerin bilimsel temelli yürütülmesi sağlanmıştır. MEB personel ve öğretmen eğitimi için her yıl hizmetiçi eğitim planlaması yapmıştır. “Proje Tabanlı Eğitim Çalıştayı” önce Okul Müdürlerine (Konya), daha sonra da; Biyoloji, Fizik, Coğrafya, Kimya, Matematik, Tarih, Felsefe, İngilizce, Türk Dili ve Edebiyatı ve Almanca öğretmenlerinin Okul Zümre Başkanlarına verilmiştir.

1.3.PROJE OKUL UYGULAMALARI

Bilimsel ve Sosyal İşbirliği Protokolleri: Proje Okulları yürürlüğe girmesiyle Proje Okullarının Bilimsel ve Sosyal temelli Protokoller yapmalarının önü açılmıştır (Daha önceleri izne tabiydi). Bu yolla Proje Okullarının projelerinin okul dışına çıkılarak proje uygulamaları topluma yayılması sağlanmıştır. Özellikle de Üniversite Protokolleriyle akademisyen desteği sağlanmış oldu.

Bilim Kampları: MEB koordinesinde Proje Okulları arasında seçilen alan üzerinden yapılan başvuru ve akademisyen destekli atölye çalışmalarının sonucunda yapılacak projenin yarışmasıyla iki aşamalı yapılmaktadır. İlki Samsun’da (Samsun Anadolu Lisesi), ikincisi İstanbul’da (Üsküdar H.Avni Sözen Anadolu Lisesi), 3.cüsü Bursa ‘da (Tofaş Fen Lisesi) yapılmıştır. Ancak bu kez sadece il Temsilcisi Okullar (Nitelikli Okullar da dahil edildi) katılabilmiştir.

Proje Okullarının Merkezi Yarışma Sistemleri dışında yeni proje yarışmaları başlatmaları, Proje Okullarının çevrelerine yarar sağlamak amacıyla Sosyal-Sorumluluk projelerine de önem vermeleri: Bütün bu çalışmalar için Proje Okulları önce proje taslağı geliştirmektedir, proje beğeni görünce de yerel kaynaklardan bütçe desteği sağlanarak proje uygulanmaktadır.

Proje okullarının proje çalışmalarını raporlamaları ve öğretim yılı başında projeleri güncellemeleri, çalışmaları ileri bir standartlara taşıması: Projelerin Bilim Kurullarında görüşülerek bilimsel süzgeçten geçirilmesi daha teknik ve eğitime destek olacak projeler ortaya çıkarmış ve sonuçlarının analiz edilerek değerlendirilmesine yol açmıştır.

Bunların dışında Merkezi olarak yürütülen projelerin TÜBİTAK ve Erasmus gibi projelerde proje tabanlı çalışmalarda artan becerilerle hem katılım başarısı artmış hem de nitelikli projeler ortaya çıkmıştır.

2. Tartışma Ve Öneriler

Proje Okullarının geleceği ve sürdürülebilirliği konusunda paylaşılan endişeler ve geçmişte “Maarif Kolejleri”nin burada örnek olarak sunduğumuz gibi akamete uğraması gibi durumla karşılaşılabilme olasılığı çalıştaylarda ve çeşitli toplantılarda tartışılmıştır. Maarif Kolejlerinin yürürlükte olduğu 1955-1975 dönemlerinde sınav odaklı çalışmaların günümüz kadar yoğun olmadığı dönemdir fakat o dönemde Maarif Kolejlerinin Lise 3 sınıfı (Lise son sınıf) derslerine baktığımızda (Tablo 1), öğrencilerin çalışmalarına kolaylık olsun diye iki ders hariç yazılı sınav yerine sözlü sınav uygulanması bize müfredat konusunda iyi bir fikir vermektedir. 

TABLO 1: 1961-1962 ÖĞRETİM YILI ESKİŞEHİR MAARİF KOLEJİ SON SINIFINDA OKUTULAN DERSLER

Lise-3 dersleri (YAZILI  BÖLÜMÜ )

Lise -2 dersleri (SÖZLÜ BÖLÜMÜ)

TüRKÇE-KOMPOZİSYON

Türk Dili ve Edebiyatı

MATEMATİK(CEBİR-GEOMETRİ)

Cebir

FİZİK

Geometri

TABİAT BİLGİSİ

Astronomi

 

Felsefe

 

Tarih

 

Coğrafya

 

Jeoloji

 

Fizik

 

Kimya

 

İngilizce

 

Beden Eğitimi

 

Resim-Sanat Tarihi

 

Müzik

 

Almanca

 

Askerlik

 

İngilizce-Kompozisyon

Milli bir proje olarak tanımlanan Maarif Kolejleri, Öğretmen Okulları ve ancak bunlar kadar kapsamlı olmasa da “Milo Okulları” Eğitim tarihimiz içinde yer bulabilmeleri göz önüne alındığında yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü Proje Okulları zaten markalaşmış okullar olup LGS başarısı, %3 dilim ve daha üst dilimlerde öğrenci almaktadır, dolaysıyla velilerin akademik başarı beklentisi hayli yüksek olmaktadır. Buraya gelen öğrenciler hem proje ve etkinliklerde çalışmaları, hem de akademik başarıya odaklanmaları beklenmektedir. Bu iki ve birbirinden farklı sistemlerde öğrencilerin yöneltilmesi için en azından Proje Okullarına has esnek müfredat konusu üzerinde durulmaya ihtiyaç vardır.

Geçmişte Maarif Kolejlerinin son sınıfında Üniversitelere hazırlık amacıyla esnek program uygulandığı örnekteki gibi (sadece 5 dersten Yazılı yapılıp diğerlerinden sözlü yapılmaktaydı) alt sınıflarda öğrenciler özgün projelerle ivme yakalarken, son sınıfa gelindiğinde örnekteki gibi esnek program uygulanması “Tür” kapsamı içinde değerlendirilmelidir.

Proje Okul uygulamasının kurumsal yapıyla geliştirilerek sürdürülebilmesi için, Proje Okullarının “Tür” e dönüştürülmesini önermekteyiz.

3. Kaynakça
AKYÜZ , Y., (2001). Başlangıçtan 2001’e Türk Eğitim Tarihi, İstanbul.

AVCI , Nabi (23 Mart 2016) ,4+4+4 Eğitim Sistemi Açıklamaları.

http://meb.gov.tr/444-egitim-sisteminden-geri-donus

Bütçe Kanunu, (1955). TBMM 10. Dönem, 5.Cilt, Maarif Vekaleti ve diğer bütçe kanunları.

DEMİREL, F. (Aralık/2012). II. Meşrutiyetten Sonra Osmanlı’da Orta Öğretim: Sultaniler. Tarih ve İnceleme Dergisi, 27 (2).

GÜNDAY,Rifat (3 Temmuz 2016). Maarif Kolejleri. http://rifatgunday.blogspot.com/2016/07/egitim-1-maarif-kolejleri.html

Gündüz, M.,https://www.academia.edu/9310108/Maarif-i_Umumiye_Nizamnamesi_1869_Sadele%C5%9Ftirilmi%C5%9F_

GÜNEŞ , B., (2009). 1945-1980 Arası Türkiye’de İngilizce Eğitimi. S.Demirel Ü, Isparta.

MEB, (2018). İstatistik Yayını.

MEB, Genelge: 01.12.1975 gün ve 11459 sayı.

Özalp, R., Ataünal, A. (1977). Türk Milli Eğitim Sisteminde Düzenleme Teşkilatı Birinci Basılış, Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

yok/haber/10707/tr%2024Mart%202017

Resmi Gazete, 01.09.2016 tarih ve 29818 sayı MEB Özel Program Ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans tezi (Tez Danışmanı: Yard. Doç. Dr. Kadir Kasalak).

Sultan II. Abdülhamid Uygulama ve Araştırma Merkezi , Eğitim Kronolojisi

http://sultanabdulhamid.yildiz.edu.tr/ii-abdulhamid/egitim-kronolojisi/

USMAN , E. (30.08.2009). Tarihe Işık Tutuyoruz: BAL’ ı Menderes Kurdu. Yeni Asır Gazetesi.

YILDIRAN, G. (2012). Cumhuriyet Döneminde Eğitim ve Eğitim Kurumları, Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Dergisi, 29 (2).

Dipnot : V. Turkcess Eğitim ve Sosyal Bilimler Kongresinde sözlü bildiri olarak sunulmuştur.

MAKALE YAYIN LİNKLERİ :

1-TAM METİN KİTAPÇIĞI : http://www.kongre2019.com/site.php?http://2019.turkcess.net

Bildiri No/Abstract ID :  BT345

2-TÜRKSOSBİLDER DERGİSİ CİLT 4 , SAYI 2 : https://dergipark.org.tr/tr/pub/turksosbilder/issue/52046/624714