Biyoğrafi-3 : HALUK DURSUN'UN ARDINDAN
*Rifat GÜNDAY
2019 yılının 19 Ağustosunda Erciş’te ani bir trafik kazasıyla kaybettiğimiz Prof.Dr.ahmet Haluk Dursun hoca –tam da Anadolu’nın fethinin öncü hareketi Malazagirt zaferinin anma töreni hazırlıklarını yaparken- 16.Aralık. 1957 yılında Hereke’de doğdu.İlkokulu Hereke’de tarihi bir taş mektep’te okudu.Bu okul sonradan onun Medeniyete ilgisinin kaynağı olacaktı.Sonra İstanbul’a gelerek Galatasaray Lisesine başlar.Hayatında önemli bir yere sahip olacak Bu okulu ,kendini anlatırken “Gönlümün tek sarayı “ olarak nitelendirecek,doğal bir sonucu olarak da bu saray’ın bulunduğu Boğaziçi kültürü yani eski İstanbul kültürü’dür.
Haluk Dursun Hoca ,Galatasaray Lisesinde okurken , Fethi Gemuhluoğlu’nu ziyaret etmek fırsatını bulur.Bu tesadüf ün neticesinde Fethi Bey’e tarihçi olmak istediğini söyler. Fethi Bey ona Suriye üzerine çalışmasını söyler ve ilginç bir cümle ile bunu izah eder. “Evvel-i fitne Şam, âhir-i fitne Şam” diyerek Suriye’de tarihi-coğrafi sahayı incelemesini ister. Haluk Dursun , amacına inanmış bir genç olarak Üniversite’nin yolunu tutar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sonçağ ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde "İslam Amme Hukukunda Hükümet Anlayışı" konusunda yüksek lisans, "II. Abdülhamit Döneminde Akabe'de Osmanlı-İngiliz Rekabeti" konusunda da doktora teziyle de akademik hayatına 1982 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'ne araştırma görevlisi olarak başladı. Daha sonra öğretim görevlisi ve yardımcı doçent oldu. Atatürk Eğitim Fakültesi ve Fen Edebiyat Fakültesi'nde Akademik Kurul ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.
HALUK DURSUN’UN KAMU GÖREVLERİ
Akademik çalışmaları dışında kamusal alanda da faaliyetleri oldu. İBB Kültür A.Ş. Genel Müdür Danışmanı oldu. Miniatürk Projesi'nin hazırlanmasına katkıda bulundu.
İçişleri Bakanlığı'nca Türkiye Turing Otomobil Kurumunun Yönetim Kurulu Üyeliğine atandı. 2005/2006 tarihlerinde Başkan Vekilliği yaptı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebiyle Ayasofya Müzesi Başkanlığı görevini yürüttü.
2007 yılında kısa bir dönem İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yaptı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’da Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu görevlerinde bulundu.
Tarih ve İslam Araştırmaları Vakfı ve Türbeler, Çeşmeler, Taşınır, Taşınmaz Kültür Varlıkları Koruma ve Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği yapmaktadır.
2007 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin Haliç Kültür Gezilerini gerçekleştirdi.
Haluk Dursun birçok çeşitli görevlerde bulunduktan sonra , Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevindeyken vefat etti.
HALUK DURSUN HOCA’NIN MEDENİYET TASAVVURU
Haluk Dursun Hoca , Boğaziçi Yıllarında edindiği Boğaz rehberliği deneyiminden yola çıkarak ; Eman Tur ve TURİNG Kurumu adına “Mustafa Kemal’in Rumeli’si” ve “Üç Dinin Kavşağında Kudüs” başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasına kültür gezileri düzenledi.
Değişik gazetelerde “Kültür Sanat Yazıları”, Televizyonlarda “Kültür Sanat Programları” hazırladı. Eylül 2005 tarihinden itibaren TRT 2'de yayınlanan “Tarih ve Mekan” programını hazırlayıp sundu.
Haluk Dursun kendine saha olarak Coğrafya ‘yı yani Yeryüzünü seçmişti.Önce Coğrafya sonra memleket demek istiyordu..İbni Haldun’u doğrularcasına ; “”Coğrafya Bir kaderdir “” sözü gereği dünyada en çok ve farklı coğrafyalara(3 eski Kıta) yayılmış bir milletin çocukları olarak ,Coğrafyadan Vatan a ulaşır ve Vatanı da Kültür ,Medeniyet ve Edebiyatla donatılmış olarak bize sunardı.Hayatını özetlerken belirttiğim gibi Daha Lise yıllarında aldığı ilk ödev Suriye idi ve ilk fırsatta soluğu Şam’da alarak işe koyulmuştu.Türkiye dışına gezilere çıktıkça Dışarıda Türkiye’den daha büyük bir coğrafyamız olduğunu bizzat gördü.Elbette bu coğrafya da Medeniyetimizin izlerini görmüştü.(Sonradan bu gördüklerini ölmez eserler olarak meydana getirecekti.) Önce Tuna coğrafyasından işe başladı ve konuda epey çalıştıktan sonra “Tuna Güzellemesini “ meydana getirdi.Haluk Dursun hoca Prizrenli Aşık Çelebi'nin (1515-1572) muhteşem bir Tuna şiiri’nin beyti ile eserini özetler :
"Kişver-i kafirden iman ehline akıp gelir - Kıbleye tutmuş yüzünü bir müselmandır Tuna" (Tuna yüzünü kıbleye çevirmiş bir müslüman gibi, kafir ülkelerinden müslüman memleketine akıp gelir.)
Bir zamanlar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü ülkeleri Rumeli’de ; Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Macaristan, Romanya... Afrika'da; Tunus, Cezayir, Libya, Mısır... Batı Asya’da Suriye, Irak, Lübnan, İsrail, Ürdün ,Kırım, Gürcistan, Azerbaycan... “Osmanlı Coğrafyasına Yolculuk “ adlı eserinde Osmanlı eserlerini, atalarımızın geride bıraktıklarını, üç kıtanın değişik yerlerinde unutulanları bize hatırlatıyor.
Üç Kıtaya yayılan Cihan-şümul Osmanlı Coğrafyasında Kültür eserlerini anlatmaya çalıştığı “Nil’den Tuna’ya Osmanlı Yazıları “ eserini “Bu kitabımın ismini koyarken Nil ve Tuna’yı seçtim. Nil Nehri alsın bizi Afrika’nın derinliklerine kadar götürsün, oradan Kuzey Afrika’ya getirip Akdeniz’de dinlendirsin diye. Karşısına Tuna’yı kondurdum. Avrupa’nın Alaman Dağları’ndan kopsun gelsin, bütün Balkanlar’ı geride bırakarak Karadeniz’e, oradan Boğaziçi yoluyla Akdeniz sularında Nil’le kavuşsun diye.-A.Haluk Dursun”
“Dicle ’nin ,Murat’ın , Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularına sahip çıkmak”
Ahmet Haluk Dursun Hoca bir kaç sene önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısına binaen duygularını şöyle açıklıyordu ;
“Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, ‘Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna’yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil’le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle’siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok’ dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
‘Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre’den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf’te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle’de ama gönlümüz de Tuna’da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. ‘Vakti şerif’ denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle’de sizle bugün beraberim.’ dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. ‘Siz Dicle’nin kuzularısınız ve siz Dicle’nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle’nin, Murat’ın, Karasu’nun, Zap Suyu’nun, Aras’ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.’ dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım. “
Haluk Dursun, Hoca Tarihçilik anlayışına kuru tarih yerine Coğrafyayla Kültürle, Edebiyatla , Sanatla ve maneviyatla vücuda gelmiş , yani İslam’la yoğrulmuş ,Türk Medeniyetini ortaya koymuştu.Onun anlatımıyla Malazgirt, Çanakkale, Sakarya ve Sarıkamış’ı hatırlamadan tarihin doğru dürüst yorumlanamayacağına vurgu yaparak, "Muş’ta ve diğer bütün bölge üniversiteleri gezip dolaştıktan sonra o kızın bana 'Ne işin var senin burada?' deyip o dersi verdikten sonra ders aldım yani ondan. Geri kalan kısmını hep bu bölgede geçirdim. Tamamıyla Ankara’nın doğusunda yani özellikle bu Dicle, Fırat, Zap üçlüsünün olduğu yerlerde geçiriyorum." Demiştir Gerçekte vasiyet gibi bir son konuşma bıraktı.Bize düşen onun kaldığı yerden yürümektir…
GÖÇER OLDUM....
Millet yaz gelince sahillere koşar, ısınan tuzlu deniz sularına kendisini atar, bende ise tam tersi olur.
Soğuk kaynaklardan çıkan tatlı akarsuların peşine düşerim..
Köpük köpük çağlayarak akan ak sulara (Kanispi) bayılırım.
Mümkün olduğunca yükseklere, dağlara çıkmak, yaylaklarda dolaşmak isterim.
Koyun sürülerinin meralara yayılmasını seyretmek ve kekliklerin seke seke, pır pır ederek kaçışmasını izlemek beni çok mutlu eder...
Bazen ırmaklara takılır, akışta demetlenmiş büyük küçük kainat diyerek ben de hayatım gibi akar giderim.
İspir’de Çoruh, Yedisu’da Peri Suyu, Edremit’de Şamran, Köprüköy’de Aras, Bahçesaray’da Müküs beni peşinden sürükler...
Bir süredir Şırnak, Siirt, Batman, Bingöl, Van, Erzurum taraflarındayım.
Çobanların arasına karıştım...
Hep beraber bir yayladan diğerine göçüyoruz...
Göçtü kervan kaldık dağlar başında diyecek halimiz yok...
Zamanı gelince bu dünyadan biz de göçeriz...
Gele bir devr, bu Haluk’u yad eyleyeler,
Ahbap fırsatı sohbeti ganimet bilsin...
25 Temmuz 2019 –A.Haluk Dursun
Halûk Dursun'un eserleri :
· İstanbul'da Yaşama Sanatı (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1999 (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2010, (10. baskı),
· Nil'den Tuna'ya Osmanlı Yazıları (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2000, (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2009, (5. baskı),
· Tuna Güzellemesi (İstanbul, Kubbealtı Yayınevi, 2004, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
- Osmanlı Coğrafyası'na Yolculuk (İstanbul, Timaş Yayınları, 2007, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
· Boğaziçi'nde Kırk Yılım (İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009, (1. baskı), 2010- (2. baskı),
· Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri (İstanbul,Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011
Haluk Dursun Hoca ,Galatasaray Lisesinde okurken , Fethi Gemuhluoğlu’nu ziyaret etmek fırsatını bulur.Bu tesadüf ün neticesinde Fethi Bey’e tarihçi olmak istediğini söyler. Fethi Bey ona Suriye üzerine çalışmasını söyler ve ilginç bir cümle ile bunu izah eder. “Evvel-i fitne Şam, âhir-i fitne Şam” diyerek Suriye’de tarihi-coğrafi sahayı incelemesini ister. Haluk Dursun , amacına inanmış bir genç olarak Üniversite’nin yolunu tutar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sonçağ ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bölümü'nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde "İslam Amme Hukukunda Hükümet Anlayışı" konusunda yüksek lisans, "II. Abdülhamit Döneminde Akabe'de Osmanlı-İngiliz Rekabeti" konusunda da doktora teziyle de akademik hayatına 1982 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'ne araştırma görevlisi olarak başladı. Daha sonra öğretim görevlisi ve yardımcı doçent oldu. Atatürk Eğitim Fakültesi ve Fen Edebiyat Fakültesi'nde Akademik Kurul ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.
HALUK DURSUN’UN KAMU GÖREVLERİ
Akademik çalışmaları dışında kamusal alanda da faaliyetleri oldu. İBB Kültür A.Ş. Genel Müdür Danışmanı oldu. Miniatürk Projesi'nin hazırlanmasına katkıda bulundu.
İçişleri Bakanlığı'nca Türkiye Turing Otomobil Kurumunun Yönetim Kurulu Üyeliğine atandı. 2005/2006 tarihlerinde Başkan Vekilliği yaptı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebiyle Ayasofya Müzesi Başkanlığı görevini yürüttü.
2007 yılında kısa bir dönem İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yaptı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’da Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu görevlerinde bulundu.
Tarih ve İslam Araştırmaları Vakfı ve Türbeler, Çeşmeler, Taşınır, Taşınmaz Kültür Varlıkları Koruma ve Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği yapmaktadır.
2007 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin Haliç Kültür Gezilerini gerçekleştirdi.
Haluk Dursun birçok çeşitli görevlerde bulunduktan sonra , Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevindeyken vefat etti.
HALUK DURSUN HOCA’NIN MEDENİYET TASAVVURU
Haluk Dursun Hoca , Boğaziçi Yıllarında edindiği Boğaz rehberliği deneyiminden yola çıkarak ; Eman Tur ve TURİNG Kurumu adına “Mustafa Kemal’in Rumeli’si” ve “Üç Dinin Kavşağında Kudüs” başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasına kültür gezileri düzenledi.
Değişik gazetelerde “Kültür Sanat Yazıları”, Televizyonlarda “Kültür Sanat Programları” hazırladı. Eylül 2005 tarihinden itibaren TRT 2'de yayınlanan “Tarih ve Mekan” programını hazırlayıp sundu.
Haluk Dursun kendine saha olarak Coğrafya ‘yı yani Yeryüzünü seçmişti.Önce Coğrafya sonra memleket demek istiyordu..İbni Haldun’u doğrularcasına ; “”Coğrafya Bir kaderdir “” sözü gereği dünyada en çok ve farklı coğrafyalara(3 eski Kıta) yayılmış bir milletin çocukları olarak ,Coğrafyadan Vatan a ulaşır ve Vatanı da Kültür ,Medeniyet ve Edebiyatla donatılmış olarak bize sunardı.Hayatını özetlerken belirttiğim gibi Daha Lise yıllarında aldığı ilk ödev Suriye idi ve ilk fırsatta soluğu Şam’da alarak işe koyulmuştu.Türkiye dışına gezilere çıktıkça Dışarıda Türkiye’den daha büyük bir coğrafyamız olduğunu bizzat gördü.Elbette bu coğrafya da Medeniyetimizin izlerini görmüştü.(Sonradan bu gördüklerini ölmez eserler olarak meydana getirecekti.) Önce Tuna coğrafyasından işe başladı ve konuda epey çalıştıktan sonra “Tuna Güzellemesini “ meydana getirdi.Haluk Dursun hoca Prizrenli Aşık Çelebi'nin (1515-1572) muhteşem bir Tuna şiiri’nin beyti ile eserini özetler :
"Kişver-i kafirden iman ehline akıp gelir - Kıbleye tutmuş yüzünü bir müselmandır Tuna" (Tuna yüzünü kıbleye çevirmiş bir müslüman gibi, kafir ülkelerinden müslüman memleketine akıp gelir.)
Bir zamanlar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü ülkeleri Rumeli’de ; Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Macaristan, Romanya... Afrika'da; Tunus, Cezayir, Libya, Mısır... Batı Asya’da Suriye, Irak, Lübnan, İsrail, Ürdün ,Kırım, Gürcistan, Azerbaycan... “Osmanlı Coğrafyasına Yolculuk “ adlı eserinde Osmanlı eserlerini, atalarımızın geride bıraktıklarını, üç kıtanın değişik yerlerinde unutulanları bize hatırlatıyor.
Üç Kıtaya yayılan Cihan-şümul Osmanlı Coğrafyasında Kültür eserlerini anlatmaya çalıştığı “Nil’den Tuna’ya Osmanlı Yazıları “ eserini “Bu kitabımın ismini koyarken Nil ve Tuna’yı seçtim. Nil Nehri alsın bizi Afrika’nın derinliklerine kadar götürsün, oradan Kuzey Afrika’ya getirip Akdeniz’de dinlendirsin diye. Karşısına Tuna’yı kondurdum. Avrupa’nın Alaman Dağları’ndan kopsun gelsin, bütün Balkanlar’ı geride bırakarak Karadeniz’e, oradan Boğaziçi yoluyla Akdeniz sularında Nil’le kavuşsun diye.-A.Haluk Dursun”
“Dicle ’nin ,Murat’ın , Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularına sahip çıkmak”
Ahmet Haluk Dursun Hoca bir kaç sene önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısına binaen duygularını şöyle açıklıyordu ;
“Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, ‘Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna’yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil’le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle’siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok’ dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
‘Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre’den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf’te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle’de ama gönlümüz de Tuna’da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. ‘Vakti şerif’ denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle’de sizle bugün beraberim.’ dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. ‘Siz Dicle’nin kuzularısınız ve siz Dicle’nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle’nin, Murat’ın, Karasu’nun, Zap Suyu’nun, Aras’ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.’ dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım. “
Haluk Dursun, Hoca Tarihçilik anlayışına kuru tarih yerine Coğrafyayla Kültürle, Edebiyatla , Sanatla ve maneviyatla vücuda gelmiş , yani İslam’la yoğrulmuş ,Türk Medeniyetini ortaya koymuştu.Onun anlatımıyla Malazgirt, Çanakkale, Sakarya ve Sarıkamış’ı hatırlamadan tarihin doğru dürüst yorumlanamayacağına vurgu yaparak, "Muş’ta ve diğer bütün bölge üniversiteleri gezip dolaştıktan sonra o kızın bana 'Ne işin var senin burada?' deyip o dersi verdikten sonra ders aldım yani ondan. Geri kalan kısmını hep bu bölgede geçirdim. Tamamıyla Ankara’nın doğusunda yani özellikle bu Dicle, Fırat, Zap üçlüsünün olduğu yerlerde geçiriyorum." Demiştir Gerçekte vasiyet gibi bir son konuşma bıraktı.Bize düşen onun kaldığı yerden yürümektir…
GÖÇER OLDUM....
Millet yaz gelince sahillere koşar, ısınan tuzlu deniz sularına kendisini atar, bende ise tam tersi olur.
Soğuk kaynaklardan çıkan tatlı akarsuların peşine düşerim..
Köpük köpük çağlayarak akan ak sulara (Kanispi) bayılırım.
Mümkün olduğunca yükseklere, dağlara çıkmak, yaylaklarda dolaşmak isterim.
Koyun sürülerinin meralara yayılmasını seyretmek ve kekliklerin seke seke, pır pır ederek kaçışmasını izlemek beni çok mutlu eder...
Bazen ırmaklara takılır, akışta demetlenmiş büyük küçük kainat diyerek ben de hayatım gibi akar giderim.
İspir’de Çoruh, Yedisu’da Peri Suyu, Edremit’de Şamran, Köprüköy’de Aras, Bahçesaray’da Müküs beni peşinden sürükler...
Bir süredir Şırnak, Siirt, Batman, Bingöl, Van, Erzurum taraflarındayım.
Çobanların arasına karıştım...
Hep beraber bir yayladan diğerine göçüyoruz...
Göçtü kervan kaldık dağlar başında diyecek halimiz yok...
Zamanı gelince bu dünyadan biz de göçeriz...
Gele bir devr, bu Haluk’u yad eyleyeler,
Ahbap fırsatı sohbeti ganimet bilsin...
25 Temmuz 2019 –A.Haluk Dursun
Halûk Dursun'un eserleri :
· İstanbul'da Yaşama Sanatı (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1999 (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2010, (10. baskı),
· Nil'den Tuna'ya Osmanlı Yazıları (İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2000, (1. baskı)- Timaş Yayınları, 2009, (5. baskı),
· Tuna Güzellemesi (İstanbul, Kubbealtı Yayınevi, 2004, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
- Osmanlı Coğrafyası'na Yolculuk (İstanbul, Timaş Yayınları, 2007, (1. baskı), 2007- (2. baskı),
· Boğaziçi'nde Kırk Yılım (İstanbul, Heyamola Yayınları, 2009, (1. baskı), 2010- (2. baskı),
· Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri (İstanbul,Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011
-İstanbul: Şehir ve Kültür” (İstanbul, Profil Yayınları, 2011).
· İncir Çekirdeği: Hereke’den Çıktım Yola”, İL: TİMAŞ YAYINLARI
*Rifat GÜNDAY
Eğitimci, Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder