31 Ocak 2017 Salı

Tarihimiz ve Olaylar : 3 , FAHREDDİN PAŞA'NIN MEDİNE MÜDAFAA'SI-2


FAHREDDİN PAŞA’NIN MEDİNE MÜDAFAA’SI-2
                                           
MONDROS ATEŞKESİYLE(30 Ekim 1918) SEFERBERLİĞİN SONLANMASI
1.dünya savaşının genel gidişatı sonucu –İttifak Kuvvetlerinin ateşkes talebiyle-Osmanlı Devletiyle İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması üzerine (30 Ekim 1918) Cephelerdeki Osmanlı orduları geri çekilmiş ancak, Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa teslim olmadı. Medine'dekiler ise, her tarafla irtibatları kesilmiş olduğundan mütarekeden haberdar değillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Paşa, Kızıldeniz`de demirleyen bir İngiliz torpidosu mütareke şartlarını kendisine bildirdiği halde buna cevap vermedi. Ayrıca hükümetin Mondros Mütarekesi`ni tebliğ etmek üzere gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek, İstanbul`u da cevapsız bıraktı.Fahrettin Paşa : İngilizlerle, bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettiği yerleri havaya uçurarak canını feda edeceğine dair yemin ediyordu. Fahrettin Paşa ısrarla Medine’yi savunmaya devam etmiştir.
                                                  Medine’nin uçaktan görünüşü(1918)
Fahreddin Paşa, 58inci Tümen Komutanlığı’na 10 Kasım 1918 tarihinde gönderdiği yazıda özetle;“...Vazifemiz yüce ve kutsaldır. Kuzeyde ne olursa olsun biz yüce Tanrı ve Peygamberin ruhunun yardımına dayanarak Medine’yi koruyacağız ve Hazreti Muhammed’in ve Hazreti Fatma’nın mübarek kabirlerini İngilizlerin himayesine bırakmayacağız...” demiştir

Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Kumandanı Fahreddin Paşa,'ya arz , Harita Heyet-i Askeriyesinden Topograf ve Yüzbaşı Selahaddin Bey.30 Kasım 1918
SON PEYGAMBERİN(S.A.V) MAKAMINDA SON HUTBE VE SON VEDA
Fahreddin Paşa 6 Aralık 1918’de ayakta kalan subay ve neferlerin bir kısmını biraz daha güç ve cesaret verebilmek için Harem-i Şerif’e davet ettiFahreddin Paşa, Hz. Peygamber’in baş tarafına yakın Bâbu’t-Tevbe önündeki Ravza-i Mutahhara’da oturuyordu. Cuma hutbesi okunuyor, padişaha ve askerlere dualar ediliyor, İslam birliğine dair hadisler okunuyordu. Tesirli, ruhları sakinleştiren hutbenin ardından namaz eda edildi. Tesbih duasından sonra Paşa’nın yanında oturan Miralay Necib Bey, 55. ve 42.Alay sancaklarını muhafızlarıyla birlikte Hz. Peygamber’in kabri önüne getirdi. Sancaklar biri sağa, diğeri sola olmak üzere minber kapısını iki tarafına yerleştirdi. Fahreddin Paşa, Bâbu’t-Tevbe önünden huşu ile ayrılarak ağır ağır minbere doğru yöneldi. Duyguları çok yoğun olmasına rağmen minberde, hutbesini metanetle ve gür bir sesle okudu. hutbenin bazı bölümleri şöyledir: Türk, Arap, Kürd, Çerkes, Arnavud, ey Ümmet-i Muhammed!... «Muhammedîyim, Türküm ve Askerim, Tefâhuru sevmem. Fakat icbar ettiniz de söylüyorum. Osmanlı Tarihi’nin pek iyi tanıdığı «Bâli Bey» oğullarındanım!...» Bununla onlardan korkmadığımızı ve bizi hiçbir zaman korkutamıyacaklarını anlattım. Padişahımız ve Halifemiz de «Medine’deki hukuk-u mukaddesenizi, Zat-i Şâhânelerinden irade-i kat’iyenin gelişine kadar müdafaa edeceğime ahd-ü peymân ederim . Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber'in (S.A.V) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz seni bırakmayız!...”Fahreddin Paşa, hutbeyi bitirip merdivenlerden inerken alay sancaklarını gösterdi ve: “Benim sevgili kardeşlerim!.. Şu mukaddes sancaklarımızı esir etmiyeceğiz!..” dedi. (Nâci Kâşif Kıcıman aktarımı)
İngilizlerin ve Şerif’in teslim olması gerektiğine dair yoğun ısrarına rağmen Fahreddin Paşa’nın; “ancak Sultan’dan bir ferman gelirse teslim olacağını söylediğinden”Fahreddin Paşa’yı ikna için Adliye Nazırı Necmettin Molla gönderilmiştir.Padişahın emrini bizzat tebliğ eden Necmettin Molla, Fahrettin Paşa’yı ikna edebilmiştir. Osmanlı Devleti’ne Medine’yi bıraktıran şartname, 7 Ocak 1919
günü, Mondros Mütarekesi’nin onaltıncı maddesine uyularak Haşimi Hükümeti adına Emir Ali Bin Hüseyin, İtilaf Devletleri adına İngiliz Yüzbaşı Gerland ile Seferi Kuvvetler kumandanlığı tarafından tayin olunan Ellisekizinci Tümen Kumandanı Albay Ali Necip, Menzil Kumandanı Albay Abdurrahman ve Levazım Reisi Yarbay Sabri tarafından imzalanmıştır. Kabul edilen teslim şartlarının başında, “Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanı Fahreddin Paşa hazretleri yirmi dört saat zarfında Hâşimî kuvvetleri karargâhının misâfir-i hâssı olacaktır” ibaresi yer aldığı halde Fahreddin Paşa Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye giderek burada önceden hazırlatmış olduğu yatağına girdi ve bir yere gitmeyeceğini bildirdi.(Kılıcını İngilizlere teslim etmemek için türbeye bırakmıştır) Fakat kendisiyle görüşmeye gelen kumandan vekili Necib Bey ve etrafındakiler tarafından tutulup Hâşimî karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürüldü (10 Ocak 1919).Şerif Abdullah’ın kuvvetleri anlaşma gereğince 13 Ocak 1919’da Medine’ye girmiş,  2 yıl 7 ay 5 gün süren Medine Müdafaası sonlanmıştır.(Mondros Mütarekesi’nden 72 gün sonra Medine teslim edilmiştir.)
                                             Fahreddin Paşa’nın Medine’den ayrılış sahnesi
“Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda son defa Haremüşşerif'i ziyaretle Ravza'ya yüzlerini sürerek dualar ede ede yaptıkları veda, görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk'e diş biler hale getirilmiş bazı sözde Araplar bile bu manzara karşısında göz yaşlarını tutamamıştır. Bizimle beraber Medine'de kalıp aylarca süren muhasaranın her türlü sıkıntısını çekerek açlığa bile katlanan yerli Araplarsa tam bir matem havası içinde hüngür hüngür ağlıyordu'‘Feridun Kandemir“Son Peygamberin gölgesinde son Türkler”
Medine’ye giren Asi Arap kuvvetleri çok kanlı yağma yaptılar. Bu yağma 12 gün sürdü. Beş bin ev talan edildi. Bu yağmalar Deraa, Şam ve Halep şehirlerinde de meydana gelmişti. Bu durum şunu göstermiştir ki, Cahiliye dönemi geri gelmiş , Türk medeniyetini –üstelik Harem-i Şerif’in hizmetkarlığını yıllarca yürütmelerine karşın-Hicaz da katletmişti. Böylece 1517`den 1919`a kadar tam 402 yıl süren Osmanlı hakimiyeti(Osmanlı Hadimliği), hazin bir şekilde sona ermiş ve asırlarca idare etmiş olduğu kutsal toprakları kaybetmiştir İngilizlerin “çöl kaplanı “diye adlandırdıkları Fahreddin Paşa, savaş yılları boyunca bütün olumsuzluklara rağmen direnmeyi başarmış, Mondros Mütarekesi’nden bir müddet sonra (72 gün sonra) teslim olmak zorunda kalmıştır. Ancak şu da açıktır ki eğer Şerif Hüseyin birlikleri Medine’yi daha önce ele geçirebilselerdi , Osmanlının Hicaz’daki varlığı bu kadar uzun sürmezdi. Osmanlının Hicaz’da direnişinin, Medine’yi elde tutabilmesinin yanında bir başka sebebi de trenyolu boyunca kesintisiz süregelen sabotaj saldırılarına rağmen tren yolunu koruyabilmeleri ve işler durumda tutabilmeleridir. Fahreddin Paşa Medine’yi bu kadar ısrarla savunmasına nedeni olarak, buranın halifelik için son derece önemli bir yer olması ve Peygamber (SAV) sevgisinin önemli rol oynadığı muhakkaktır. Paşa, çok sonraları bu savunmanın gerekçeleri olarak da ; tıpkı 1.Balkan Savaşı sonucunda nasıl Balkan Devletleri toprak paylaşma kavgasına girdilerse aynı durumun emperyalist Devletler arasında çıkacağını ve bu kapışmaya Hicaz’daki aşiretlerin de karışacağını beklediğini açıklamıştır. Nitekim Şerif Hüseyin’ le İbni Suud -1924 yılında-savaşacaklardır.
Hicaz’daki en önemli Osmanlı direnişi Medine müdafaası olmuştur.Medine müdafaası ,Kut’ul Ammare ve Çanakkale zaferiyle birlikte Cihan Harbinde kaznadığımız üç önemli başarılarımızdan biridir.MEDİNE MÜDAFAASI askeriyle tek vücut olmuş bir Osmanlı Paşasının Vatan ve Peygamber sevgisinin verdiği inançla Emperyalizme karşı-koymalarının yansımasıdır.Osmanlı’nın tarihten çekilişinin bu son sahnesi, Türklerin Ortadoğu’daki misyonunun şerefli bir sedası olarak tarihteki mümtaz yerini almıştır.
Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni
Ekler ve Açıklamalar :
1- Osmanlı’nın elinden alınan Arap Yarımadası ,Hicaz-Yemen ‘ın geleceği : Hicazdaki Birliklerimiz İngilizlere teslimiyetiyle , Mısır’daki esir kamplarına götürüldüler.Ancak Yemen’deki birliklerimiz –Hicaz’daki durumun aksine- teslim olurken silahların bir kısmını İmam Yahya’ya teslim etmişlerdi.(Cihan Harbinde İmam Yahya Osmanlı’ya isyan etmemişti) Kendisine Büyük Arabistan krallığı sözü verilerek ayaklandırılan Şerif Hüseyin, Suudilerin egemenlik bölgesini de almayı tasarlayarak Yemen imamı ve İbni Reşd ile anlaşıp Necid Emiri Abdülaziz ibni Suud'a karşı savaş açtı. 1921'de İbni Suud Hicaz ordusunu bozguna uğrattı. Hüseyin, Filistin'de bağımsız bir Yahudi devleti kurulmasına da karşı çıkarak ,Türkiye'de'de 3 Mart 1924'te Halifeliğin kaldırılması üzerine ertesi gün kendisini halife ilan etti. Hüseyin'in kendisini halife ilan etmesi İbni Suud 'un Hicaz'a saldırmasına sebep oldu. Büyük bir saldırı düzenleyen Vahhabiler(İbni Suud) , Hicaz ordusunu(Şerif Hüseyin’i) yenilgiye uğratarak Ağustos 1924'te Taif'e girerek herkesi katletti. 5 Ekim 1924'te tahtı oğlu Ali'ye bırakan Şerif Hüseyin Hicaz’ı terketti.(Aslında Kıbrıs’ a İngilizler sügüne göndermiş oldu) Bu kadarla da yetinmeyen Vahhabiler'in Mekke'yi, bir süre sonra da Medine'yi ele geçirmeleri ve İslam Büyüklerinin kabirlerini dahi yok etmeye varan yıkımları üzerine CİDDE 'ye çekilen Ali, krallıktan vazgeçerek önce bir İngiliz gemisiyle ADEN'e, oradan da kardeşi IRAK kralı FAYSAL'ın yanına kaçtı (1925). Bu olayla Haşimi ailesinin Arap Yarımadasındaki  hakimiyetine  son veren İbni Suud, Hicaz kralı ilan edildi (1926). Daha sonra Hicaz ve Necid'i kendi yönetiminde birleştiren Abdülaziz İbni Suud , kurduğu bağımsız devletin adına uygun olarak SUUDİ ARABİSTAN kralı unvanını aldı (1932). Bununla birlikte Haşimiler ÜRDÜN ve IRAK 'ta İngiltere’nin himayesinde varlıklarını sürdürdüler.1948 Filistin de İsrail Devleti kurulurken , Irak’taki Haşimi yönetimi de sona erecektir.Yemen ise İmam Yahya tarafından bağımsızlığını ilan edecek Yemen(1926) ,İmam Yahya’nın öldürülmesinden sonra (1948) Yemen ikiye ayrılacaktır.
Osmanlı İdaresinin sona erdiği 100 yıldan beri Arap Yarımadası , Hicaz-Yemen de bu gün sınırları Emperyalist “şer” güçler tarafından çizilmiş 12 Devlet veya Devletçikler (Arap Birliğine üye), iç karışıklıklar rejim ve mezhep çatışmaları yoluyla birbirleriyle boğuşturulmaya devam edilmektedir.
2- Sultan Mehmed Vahideddin’in ilk ordu emri(irade-i Seniyyesi): “..«Emir-ül Mü’minin» olan Hakan ve Başkumandanımız Sultan Mehmed Han-ı Hâmis Hazretleri’nin hepimizi ağlatan ziyâiyle, emr-i kumandanızı ele alıyorum. Senelerden beri bir müşkülât içinde Osmanlı ve İslâm tarihine Hânedanım için şanlı sayfalar ilâve eden siz, aslanlar yurdunun kahraman yavrularına memnuniyet-i şâhânemi beyan eder ve bu uğurda hakkın rahmetine kavuşarak er meydanlarında can vermiş olan Şühedâyı, kemal-i hürmetle anarım. Din ve vatanımızın selâmeti için şimdiye kadar pek kanlı bir sûrette kahraman müttefiklerimizle omuz omuza devam ettirdiğimiz muvaffakiyetlerle dolu harp seneleri, herhalde azalmaktadır. Fakat henüz bitmemiştir. İşte bu âna kadar olduğu gibi Cenab-ı Hakkın haklı dâvamızda dâima bizimle bir olacağına zerrece şüphe etmeyerek ayni savlet-i haydarâne ile sancağım size daima zafer ve muvaffakiyet yolu göstersin! İnâyet-i Bâri imdad-i ruhâniyet-i Peygamberî, siz kahraman askerlerimin muîn ve zahiri olsun!.”
Ek-3 Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağına dair 2 Kasım 1917 Tarihli Balfour Beyannamesinin , 1918 yılında yayınlanan benzeri beyanname :
1918 yılı mart ayında söz konusu beyannamede biraz değişiklik yapılarak yeniden Türk kıtalarına ulaştırıldığı anlaşılmaktadır. Broşürdeki ilgili maddeler şu şekildeydi;1.) Rusya savaştan çekilmişken neden İngiltere’ye karşı savaşıyorsunuz. 2)Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi Müslümanlık devam edecektir. 3.) İstanbul sizden alınmayacaktır 4.) Filistin bir Yahudi kolonisi olacak fakat Mısır’daolduğu gibi diğer halklar burada özgürce yaşayacaktır. 5.) Enver, Talat ve Cemal Paşalar Almanlar tarafından satın alınmıştır ve güçsüzdür.6.) Ermenistan bağımsız olacaktır fakat bu bağımsızlık Osmanlı halkına zarar vermeyecektir. 7.) 23 Mart’a kadar Mezopotamya ve Filistin’de İngilizlere teslim olan [Türk] askerlerine iyi muamele edilecektir. 8.) Savaşmayı bırakırsanız Anadolu Osmanlı’nın elinde kalacaktır. ( Broşür baştan aşağı tutarsızlıklarla doludur. Lakin 4. Madde ile 1917 yılı kasım ayında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan sonra Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağı bir kez daha beyan edilmiştir. Buna ek olarak Ermeniler “Denizden Denize Ermenistan”projesi ile Anadolu’nun Giresun- Adana hattından doğuda kalan kısmını istiyorlardı bu durumda hem Ermeni Devleti’nin kurulması hem de Anadolu’nun Türklerde kalması imkânsızdı. İstanbul işgal edilecekti ve düşman Şerif Hüseyin’den sonra Türk halkını kandırmaya çalışıyordu. Enver, Cemal ve Talat Paşaların maaşlarının Almanya’dan ödendiği İngiliz propagandasıydı Demiryolu bağlantısının 1918 Mart ayı sonunda tamamen kesilmesine ve tüm diğer tedbirlere rağmen Medine bir türlü işgal edilemiyordu. - İng. Belgelerinde Arab Bulletin, No. 72, Report entitled The Problem of Medina, December 1917..)

Ek-4 1916 Sykes-Picot Antlaşması
I. Dünya Savaşında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan(Rusya’nın da onayıyla) ve Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır. Maddeleri :
4.1. Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,
4.2. Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları,
4.3. İngiltere'ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.
4. 4.Fransa ile İngiltere'nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,
4.5. İskenderun serbest liman olacak,
4.6. Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.
1917 devriminden sonra Rusya Sykes-Picot anlaşmasından vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.
Ek-5 Medine savunma günleriyle ilgili bir anekdot.F.F.Atay
“...tabiat düşmandı, güneş düşmandı. asıl düşman sinsi dinamit ve taşların arasına saklanmış dinamitçilerdi. karakollarımız yoksulluk içinde idiler. demiryolu üzerinde su noktaları çok azdı. karakollara lazım olan su, özel su vagonları vasıtasıyla haftada bir dağıtılırdı ve depolar içinde saklanırdı. taze sebze ve taze yemiş nadirdi… yakıcı güneş altında, bazen sabahtan
akşama kadar devam eden çarpışmalarda bu genç subayların dudakları parçalanır, burunları çatlar…Medine demiryolu binlerce Türk askerinin şehit olduğu ve gömüldüğü yerlerin uzayıp gidişini gösteren bir güzergah oldu. hicaz hattı şehitlerinin mezarı yoktur....”
Ek-6 Fahreddin Paşa’nın “son” hutbesi :
«Türk, Arap, Kürd, Çerkes, Arnavud, ey Ümmet-i Muhammed!...
… Mısır’daki İngiliz generali Ragnel Doncet güya şahsî menfaatimi düşünürcesine hayatım hakkında teminatlar vererek şu beyannâme ile beni iğfale çalıştı. (Bu sırada beyânnameyi minberin sağından yere atmış ve orada bulunanlar aynen okumuşlardır) sonra Medine’ye sekiz saat mesâfede «Cifir» de bulunan İngiliz yüzbaşısı Garlend de şu mektuplarla beni taciz etmektedir. (Mektupları zarflariyle birlikte minberden attı. Cemaatten bazıları alıp okudular.)
Ben bu muaccizlere şu cevabı verdim: «Muhammedîyim, Türküm ve Askerim, Tefâhuru sevmem. Fakat icbar ettiniz de söylüyorum. Osmanlı Tarihi’nin pek iyi tanıdığı «Bâli Bey» oğullarındanım!...» Bununla onlardan korkmadığımızı ve bizi hiçbir zaman korkutamıyacaklarını anlattım. Padişahımız ve Halifemiz de «Medine’deki hukuk-u mukaddesenizi, Zat-i Şâhânelerinden irade-i kat’iyenin gelişine kadar müdafaa edeceğime ahd-ü peymân ederim» dedim ve bu telgrafı atabe-i seniyelerine takdim eyledim.…
… Vazifemiz pek mühimdir. Sabır ve sebat edip düşmanlarımızı itaate mecbur edeceğiz, Arazi-i mukaddesede Padişah’ımızın hükümranlık hakkının devam ve bekasını temin için çalışacağız. Hatta bu uğurda icabederse hep beraber öleceğiz!..… Sizden ve benden sabr-ü sebat ve devam-ı mukavemet, Cenâb-ı Hakk’tan hidâyet, Peygamberden şefaat!...
EK-7 Osmanlı Hükümeti’nin, Fahrettin Paşa’ya gönderdiği "Teslim olun!" emirnamesi
Erkanı- Harbiye Umumiye Reisi imzasıyla Medine’ye bildirilen Osmanlı padişahının emirnamesinde şunlar yazılıdır:
“Dört seneden ziyade din ve namus uğrunda akıllara sığmayacak fedakarlıklar gösterildikten sonra, içinde bulunduğumuz devletler birliğinin mağlubiyet ve büyük güçsüzlüğe uğraması, Osmanlı Devletimizi, İtilaf devetleriyle antlaşma yapmaya zorladı. Antlaşmanın bir maddesinde Hicaz, Asir ve Yemen’de bulunan Osmanlı kıt’aları ve garnizonlarının en yakın İtilaf kumandanına teslimi şartı vardır. Namus vazifesini senelerden beri ifa etmiş olan siz asker arkadaşlarım hakkında bu elim hükme rıza göstermenin ancak, anavatanı muhakkak bir ölümden kurtarmak gibi bir vatanseverlik duygusundan doğmuş olduğu elbette takdir buyrulur.
Düşmanlarımızın bile hayret ve takdirini çeken fedakarlığınızı, bu ağır yüke dahi tam bir itaat ederek taclandıracağınıza eminim. Senelerden beri muharip bulunmaklığımıza rağmen hakkımızda iyilik bahşeden Büyük İngiltere Devleti’nin halis alicenaplık duygularından emin olmanızı, rica ve pek yakında vatanımıza salimen dönmenizi lütfu Hak’tan temenni eder, cümlenizi gözlerinizden öperim”.
Ek-8 Fahreddin Paşa’nın çekirge talimatnamesi
“..çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ? yalnız tüyü yok. o da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. ayrıca hicaz, asir, yemen ve afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. dizlerinin bağı çözülenlere,basurlulara ve romatizmalılara şifadır…”
Ek-9 İngilizlerin Hicaz savaşına destekleri ve yardım belgeleri
Mart-Temmuz 1916 ayları arasında İngiliz hükümetince Şerif Hüseyin'e yapılan devlet yardımı:
1. 15 Mart 1916 53.000 Sterlin Bu ödemenin 50.000 Sterlini Şerifin askerleri için yapılmış ve askeri harcamalar olarak kabul edilmiştir. 3.000 Sterlin ise kabileleIerin isyanını sağlaması yolunda Şerif Abdullah'a özel bağış olarak verilmiştir. 2. 28 Mayıs 1916 10.000 Sterlin 10 Haziran 1916 50.000 Sterlin 10.000 Sterlin Şerif Abdullah'a yapılmış, 50.000 Sterlin ise isyanı başlatması için Şerif Hüseyin'e gönderilmiştir. 3. 20 Haziran 1916 20.000 Sterlin Medine'deki askeri operasyonların sürdürülmesi içiİı Şerifin oğluna ödenmiştir. 4. 11 Temmuz 1916 , 50.000 Sterlin Gıda masrafı, Şerif ve oğlunun emri altındaki askerler ve bunları destekleyen kabileler için verilmiştir. 5. 16 Temmuz 1916 75.000 Sterlin Gıda masrafı, Şerif ve oğlunun emri altındaki askerler ve bunları destekleyen kabileler için verilmiştir. 1916 Mart-Temmuz dönemi Toplam: 258.000 Sterlin
2.Genel Toplamı Hicaz İsyanı’nın 1915 yılı başından-1919 yılı sonuna kadar toplam ortalama maliyeti 6.050.000 Sterlin olarak ortaya çıkar. Bu maliyete silah, cephane ve mühimmat giderleri dâhil değildir. Başka bir deyişle Hüseyin ve oğulları ile urban bedeviler
6.050.000 Pound tutarında altın karşılığında teşvik ve tazyik edilmiştir diyebiliriz.
 
Kahire Müstemleke İdaresi tarafından 1916 yılı Temmuz ayında Şerif  Hüseyin’e yayınlattırılan Beyannamenin İngiliz Arşivlerinde bulunan  Arapça metni

Ek-10 Kutsal Emanetlerin listesi (Fahrettin Paşa tarafından “Son Tren”le İstanbul’a gönderilenler)
1 adet Hz. Osman’ın elyazması Kur’an’ı
5 adet Eski elyazması Kur’an
4 adet Kur’an Cüzleri
5 adet Kur’an Kabı (Değerli taşlarla süslenmiş, altın kaplamalı)
1 adet Hilye-i Şerif (Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Hz. Peygamberin adı)
1 adet Som altın üzerine pırlantalarla Kelime-i Şahadet yazılı levha
7 adet Teşbih (Pırlanta, inci ve mercanlı)
2 adet Rahle (Gümüş işlemeli)
1 adet Pırlanta ve altın işlemeli Sultan Abdülaziz’in tuğrası
4 adet Sancak başı
3 adet Kılıç
4 adet Kevkeb-i Dürri adlı elmas (Altın üzerinde ve çevresi elmas ve yakutlarla süslenmiş)
14 adet Altın askı (Pırlanta ve zümrütlerle süslenmiş)
11 adet Altın kandil askısı (Pırlanta, yakut, inci ve zümrütlerle süslenmiş)
1 adet Altın Kahve askısı
7 adet Altın şamdan (İkisinin her biri 155 cm yükseklikte ve 50 kg. üzerinde 2680 adet pırlanta)
1 adet Altın Makas
8 adet Altın gülsuyu kabı “Gülabdan” (Değerli taşlarla süslü)
12 adet Altın tütsülük “Buhurdan” (Değerli taşlarla süslü)
1 adet Pırlanta yüzük
2 adet Altın çelenk (Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle süslenmiş)
10 adet Altın çiçek ve yaprak
84 adet İnci
15 adet Zümrüt
53 adet Pırlanta ve elmas
27 adet Yakut
3 kilo 985 gram Altın   ,   908 kilo Gümüş
49 adet Şal ve sırma işlemeli perde
Medine`de bulunan Sultan Mahmut ile Arif Hikmet Bey ve diğer bazı kütüphanelerde bulunan değerli eserler de bu eşyalara birlikte gönderilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder