RİZE’NİN KURTULUŞU, MÜTAREKE VE MİLLİ MÜCADELE YILLARI-1
1.Dünya Savaşında Kafkasya Cephesinde savaşan Osmanlı 3. Ordusu Sarıkamış harekatından (22 Aralık 1914) sonra geri çekilme kararı aldı ve kalan kuvvetleriyle Erzurum'a döndü. Doğu Anadolu ve Kafkasya'daki kuvvetlerimiz çok zayıflamış ve taarruz güçlerini kaybetmişti. 1915 Bahar aylarından itibaren Rus orduları (Ermeni gruplarını da silah altına alarak takviyeli olarak) üç koldan saldırıya geçtiler. Ana kol Tortum vadisi üzerinden Erzurum ve oradan da Erzincan'a yönelirken ikinci Rus kolu da Ardahan Kağızman üzerinden Beyazit, Van ve Bitlis'e yönelip o bölgeleri ele geçirdiler (daha sonra Muş'da işgal edilecek). Üçüncü Rus taarruz kolu da sahil üzerinden Hopa , Rize ve Trabzon'a yönelmişti. Neticede Kafkasya cephesinde 1915/1916 yıllarında Savunmada kalan kuvvetlerimiz, Of Deresi, Fırtına Deresi, Kop Dağı, Erzurum ve Köprüköy muharebelerinde sonuna kadar çarpışmalarına rağmen tüm Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi Rus işgaline geçmişti. 1915 yılında Rus kuvvetlerine kılavuzluk ve gayri nizam-ı harp desteği vererek zayiat vermemize neden olan Ermeni çetelerinden dolayı da Osmanlı Ermenileri, yine Osmanlı toprağı olan Suriye'ye göç ettirildiler. Neticede Rize 6 Mart 1915 ‘ten beri Rusların işgalindeydi. Rus işgalinde geçen çetin yılların ardından 1917'de Rusya'da Bolşevik ihtilali olunca, Rusların 1.Cihan harbinden çekileceğinin işareti olarak yapılan Erzincan mütarekesinde (15 Aralık 1917) de Rusların işgal ettiği, Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Kafkasya’nın bir boşaltılıp Osmanlıya teslim edilmesi gündeme geldi. Ancak Türkiye'nin işgal bölgelerinde Rusların desteğiyle palazlanan Pontuscu Rumlar, Ermeni çeteleri ve Gürcü çeteleri bu antlaşmaya uymayıp, Türkler aleyhinde katliamlara girişince Osmanlı Hükumeti 3. Ordu Komutanı Vehip Paşa'ya ileri harekat emri verdi. (3.Ordu Karargahı Suşehri’ndeydi). 11 Şubat 1918'de genel hareket emrini alan ordumuz, ana koldan, Doğu Anadolu vilayetleri üzerinden Kafkasya’ya ilerlerken (Karabekir Paşa Komutasındaki Kafkas Kolordusu) diğer bir koldan yani Doğu Karadeniz sahili istikametinden doğuya doğru Trabzon'lu Albay Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki 37. Tümen; Giresun'daki 123. Alay'ı da takviye alarak Trabzon üzerine harekata başladı. Bölgedeki çeteleri de temizleyerek ilerleyen birliklerimiz 14 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 18 Şubat 1918'de Akçaabat'ı, 24 Şubat 1918 tarihinde de Trabzon'a girdi. Rize’ye doğru ilerlemek için Of'ta bekleyerek yeniden takviye kuvvetleri alan birliklerimiz 2 Mart 1918′de ileri harekâta devam ederek Rize’ye girdi. Böylece Rize, Rus işgalinden kurtulmuş olur. (Rize’ye ilk giren Yüzbaşı Muhittin Bey’in birliğidir.). Bir yıl, on bir ay, yirmi dört gün süren esaret döneminde Rizeliler acı ve yoksulluk çekmişler, Ruslar halkın elinde ne varsa hepsini almışlardı... Ruslar çekilirken ellerindeki silah ve cephaneyi Rum ve Ermenilere dağıtarak yeni bir istila için zemin hazırlamış oldular.
Trabzon'daki birliklerini deniz yoluyla (Trabzon Limanından) tahliye eden Ruslar, Rize’deki tahliye işlemini ise kara yoluyla yaptılar.Sahil yolundan çekilmeye başlayan Ruslarla halk arasında yer yer çatışmalar oldu. Ruslar çekilirken, kılavuzları olan Ermeniler Rize çarşısını yaktılar, camileri ateşe verdiler. Yağmalama olayları karşısında Türk çeteleri ve halk karşı harekete geçti. Rus Birliklerindeki Ermeniler Bağdatlı mahallesindeki Taviloğulları kahvesi önünde İpsiz Recep Reis’in çetesiyle çatıştılar. (Ruslar Pazar’dan itibaren kendi yaptıkları Dekovil-Sahra şimendifer hattını da kullanarak Sarp üzerinden Batum’a intikal etmişlerdir.)
İşgalden sonra Rize yaralarını sarıyor(1918)
Rize Kazalarının Kurtuluş Tarihleri:
• Çayeli 9 Mart 1918
• Pazar 10 Mart 1918
• Ardaşen 10 Mart 1918
• Fındıklı 11 Mart 1918
Bu arada Bolşevik Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk Barış Antlaşması yürürlüğe girdi.(3 Mart.1918) tarihinde imzalanan Anlaşmaya göre Alman İmparatorluğu'na Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya, Letonya), Polonya, Belarus, Ukrayna ve Finlandiya; Osmanlı Devleti'ne Kars, Ardahan , Batum(sonradan Sovyetler ele geçirecektir) ve Artvin geri verilmişti.)
Rize’nin kurtarılmasından sonra ve de Brest-Litovsk Antlaşması hükümlerini yerine getirmek üzere Artvin’e kadar Doğu Karadeniz bölge halkı milis kuvvetler oluşturarak Rusların boşluğunu Ermenilerin ve diğer çetelerin doldurmasına ve katliam yapmalarına mani olmak için yerel çapta hareketler oluşturdu. Bu arada ilerlemeye devam eden 37. Kafkas Tümeni Fındıklı’yı kurtardıktan sonra 14 Mart’ ta Hopa’ya, 4 Nisan’da da Sarp'a ulaşarak Batum’u almak üzere 10. Kafkas Tümeninin Trabzon’dan takviye olarak gelmesini beklemeye başladı. Erzurum'un kurtuluşundan (12 Mart 1918) sonra bölgeye gelen Yarbay Halid ,Batum seferi için hazırlıklara başlamıştı. (6 Temmuz 1916'da Kop Dağı savaşında ağır yaralanan Yarbay Halid Bey (Deli Halid) tedavisinin ardından, Doğu Anadolu’yu kurtarma harekatını yürütecek Kafkas Kolordusuna bağlı Batı Dersim Müfreze komutanlığına atandığından 10 Mayıs 1917 de cepheye dönmüş ve Erzurum’un kurtuluşunda öncü olarak şehre girmişti. Yarbay Halid, yeni vazifeler için 17 Martta Trabzon’a hareket etti.) Yrb. Halid, 3.Orduya bağlı 9.Kolordunun (Komutanı Yakup Şevki Paşa) 3.Kafkas Tümeni komutanlığı görevine başladı. Duruma bakmak için Rize üzerinden Hopa’ya gelen Halid Bey Ahıska ve Ardahan'da 8.Alay ve Gönüllü Türklerden oluşan müfrezelerin (Servet Bey müfrezesi) hazır olduğunu öğrendi. (Bu arada Kafkas kolordumuz Kars’tan hareketle 3 Nisan'da Posof, 4 Nisan da Ahıska'ya girmişti). Yarbay Halide Bey 8.Alayı 3,Kafkas Tümeninin ana çekirdeği olarak hazırlayıp Servet Bey müfrezesiyle Ahıska ve Ahılkelelek’e girdiler. Gizli bir İngiliz - Rus anlaşması ihtimaline karşı 13 Nisan'da tümeni ve gönüllülerle birlikte (Rize Milis Alay'ı da dahildi) Batum’u kuşattı.14 Nisan da Batum'u ele geçirdi. Böylelikle 3 Nisan'da Ardahan, 14 Nisan'da Batum’un alınması ve 25 Nisan'da Kafkas Kolordusunun (Kazim Karabekir) Karsı almasıyla ,1878 den beri Rus işgalinde olan 3 vilayetimiz (Elviye-i Selase; Kars-Ardahan-Batum livaları) fiilen Türk idaresine geçmişti.Yeniden teşkilatlanan Şark orduları Grup Komutanlığı (Halil Kut komutasında) ileri harekatlarına devam ederek, Bakü, Tebriz ve Dağıstan'ı aldıktan sonra Kafkasya’daki düşmanlarımızı da temizlemişti.
Ancak, 30 Ekim 1918 Mondros ateşkesiyle bu şehirler tekrar elimizden çıkacaktı. Yani Derbent, Bakü, Tebriz, Ahilkelek, Ahıska, Nahcıvan, Batum, Artvin, Ardahan, Kars ve Sarıkamış’ı tahliye etmemiz isteniyordu. Kazım Karabekir Paşa, 30 Ekim 1918 de Mondros imzalandığında Şark Ordusunun 1.Kolordu Komutanı olarak Tebriz’de bulunuyordu ve Kolordusu lağvedilmişti. (Mondros antlaşmasının 5. ve 11.maddelerine göre). Yine bölgenin savunmasını yürüten 9.Ordunun( eski adı 3.Ordu) Mondros‘un 11.maddesine göre 1914 sınırlarına geri çekilmesi gerekiyordu. Buna göre, Artvin, Batum, Ahıska, Ardahan ve Kars-Sarıkamış tekrar elimizden çıkmış olacak üstelik anlaşmayla teslim etmiş olacaktık. Bu durum Rize-Trabzon ve Erzurum vilayetlerini de tehdite ve kargaşaya açık hale getirecekti. Bölgenin bu durumunu daha önceden bilenler, Kazım Karabekir, Yakup Şevki ve Halid Bey’in çabalarıyla buralarda milli teşkilatlar kurularak ordumuzun çekildiği yerlerde gayri-resmi idareyi devralma hazırlığına başladılar. Bunun için Ahıska’da “Ahıska hükümet-i muvakkatası”, Kars’ta “Kars Milli İslam Şurası” çalışmalarını bizzat yürüttüler.Ardahan kongreleriyle de Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerine yönelecek Rum , Ermeni ve Gürcü saldırılarına karşı önlem alınmıştır.
(Mütareke sonucunda; 9.Ordu , 25 Ocak 1919 da Kars’ı tahliye etmiş, İngilizlerin desteğiyle Gürcüler Artvin, Batum, Ardahan,Posof, Ahıska ve Ahılkelek’i yeniden işgal ettiler, Kars ,da Ermenilere bırakıldı/ Mütarekenin hükümlerine göre 1914 sınırlarına çekilinmiştir-Mütareke hudutları)
Kasım 1918 de; Kazım Karabekir Paşa İstanbula çağrıldı. Yerine Yakup Şevki Paşa görevlendirildi. Bu arada ordu komutanlığı lağvedildiğinden yerine –asayiş ve hudut koruma görevlisi amaçlı / ağır silahları İngilizlere teslim edilmek üzere -15.kolordu vazife yapacaktı. Y.Şevki, Deli Halid’le birlikte askeri terhis ettirmemiş ,ağır silahları da teslim etmemişler geniş bir bölgeyi (Trabzon-Ordu-Giresun-Gümüşhane-Rize-Erzurum-Ağrı-Van yani Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’yu kapsayan) savunmaya hazırlanıyorlardı...
Mütareke’den Sonra Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun yeniden işgali için -İtilaf Devletlerinin isteğiyle-/ki bu amaçla bir İngiliz Alay’ı Batum'a girmişti- yapılan faaliyetler, içeriden de destekçi bulunmak suretiyle Doğu Karadeniz bölgesini Anavatandan ayırmak için Halep-Musul ve İzmir’de olduğu gibi, bir gerekçeyle bölgeyi işgal etmeye çalışıyorlardı.(Mondros’un meşhur 7. Maddesine atıf) bölgedeki asayişsizlik körükleniyordu. Nitekim İtilaf Devletleri, Pontuscu Rumların bölgedeki faaliyetlerini (Samsun'dan-Hopa’ya kadar) bölgede asayişsizlik olduğunu, bunun Türkler tarafından çıkarıldığını iddia ediyorlardı. Mütarekeden sonra harekete geçen Trabzon Metropoliti Hrisanthos Yunanistan ve İstanbul Patrikhanesinin koordinesinde Rum çeteleriyle ve Karadeniz sahillerine demirleyen Fransız ve İngiliz gemileriyle işbirliği içinde -yeni bir işgale kapı açmak maksadıyla-taşkınlıklar yapıyorlardı.
Mondros işgalleri ve işgalin getirdiği yakın tehditlerle Rize( Doğu Karadeniz’in tamamı) başlıca üç yönden taarruza hedef olacaktı. Bu tehditler- Tabiiki İttilaf Devletlerinin desteğiyle-Bunlar ;
1‐ Pontusçu Rumların Rize Üzerindeki Talep ve Faaliyetleri :
Seferberlik ve Rus işgallerinde istilacı faaliyette bulunan Rum çeteleri, Mondros Mütarekesi’nden sonra daha tehlikeli hale gelmişlerdi. Rum çeteleri Milli Mücadele’nin devam ettiği dönemlerde bir Pontus ayaklanmasını yapacaklardı.
Dünya kamuoyuna maledilmeye başlayan “Pontus Meselesi” Yunan Başbakanı Venizelos’un da açıkladığı gibi , “ Pontus Meselesi hiç yoktan var edilmiştir. Hayali bir şekilde yaratılan bu devlet ve bu devletin kuruluş davası, gerek Yunanistan’ın gerekse diğer (Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ) büyük devletlerin çıkarlarına uygun olduğu ve Türkiye’yi böleceği için sürekli desteklenmiştir.
Anadolu’nun Karadeniz kıyılarında bir Pontus Devleti kurulması tasarısı 19. Yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmakta, Avrupa’da ; Dünya Medeniyetinin kurucuları Yunanlıların kabul edilmesi ve bağımsızlıklarının desteklenmesi amacıyla kurulan Etnik‐i Eterya’nın doğuşu, Yunan Ayaklanması ve Yunan Devleti’nin kurulması bu faaliyetlerin neticeleriydi.
Doğu Karadeniz’de durum çok karışık bir haldeyken Pontus'çuluğun önderliğini yapan Metropolit Hrisantos(Trabzon), Paris Barış Konferansı’na 2 Mayıs 1919’da verdiği “ Karadeniz Meselesi” denilen bir muhtıra ile bölgenin Rum olduğunu ve Türklerin azınlık (?) olduğunu ve Rumlara saldırdığını iddia etmekteydi. Paris Barış Konferansı’nda Rumların temsilcisi olan Hrisantos, Pontus Meselesi’ne dair, Rize ve çevresi ile ilgili bir görüş öne sürerek gerçekle ilgisi olmayan rakamlar verdi. Hristamos’a göre “ Rize’nin Müslüman ve Rum ahalisi ( Hrisantos, “Rum” deyimi ile bütün Hristiyanları bu sayıya dahil ediyordu.) eşit sayıdadır. Pontus Müslümanları muhtelif milliyetlerdendirler. Bu Müslüman mevcudu dahilinde (340.000) hakiki Türk, (200.000) Sürmeneli, (50.000) Kafkasyalı, (200.000) Oflu ve (5.000) Sitavriyon ? vardır.” Diyerek Rize ve çevresinde hiç adı geçmeyen tuhaf grupları uydurmuştur.
Rumların bu iddiaları ortaya atmasındaki asıl hedef Wilson İlkelerince kendilerini dünyaya haklı göstermekti. (Bu maddeye göre bir bölgede çoğunluk hangi halktansa hakimiyet o halka verileceğinden bölgede Türklerin azınlık olduğunu ispata çalışıyordu). Buradan hareketle Doğu Karadeniz’de tampon olacak bir Pontus hükûmeti kurulması ve bu hükûmet için silâh, cephane, para gönderilmekle kalmayıp teşkilâtçı elemanlar, subaylar yollanmasını ve Hristiyanlardan boşalmış gayrimenkullere yerleştirilecek Rum göçmenlerinin artırılmasını sağlayarak Wilson ilkesine göre hukuki gerekçe elde etmek istiyorlardı.Bu asılsız iddialar hemen her yerde sürekli gündemde tutularak Osmanlı Hükümetleri baskı altında tutularak kıpırdayamaz hale getirilecektir.
2‐ Ermenilerin Rize üzerindeki Talep ve Faaliyetleri :
Osmanlı Devleti’nin idaresinde yaşayan ve “Millet‐i Sadıka” olarak adlandırılan Ermeniler, devlet yönetiminde ve ticari hayatta önemli yerler elde eden Ermeniler, Fransız İhtilali’nden sonra Avrupa'da gelişen “Doğu Hristyanlarının özgürlüğü "Bu tabire Süryaniler ve Kudüs’e kadar uzanan coğrafyamızda bulunan diğer Hristyan gruplar da dahildi” adıyla yürütülen Osmanlıyı hedef alan ve kibarca “Şark Meselesi” denilen projeler neticesinde Ermeniler isyana teşvik edilmiştir. (Ortodoksları Rusya , Katolikleri Fransızlar, Protestanları İngilizler kendi himayelerine almıştı). Gerek 1.Dünya Savaşı öncesinde gerekse savaş sırasında Tedhişçi/Taşnakçı Ermeniler Türk ordusuna arkadan saldırmışlar, hatta kendilerine göre -mütareke döneminde- bazı askeri bölgeler oluşturarak sorumlu askerler tayin etmişlerdi. 1.Dünya savaşında –Sarıkamış harekatından sonra Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun Doğu’su Ruslar tarafından işgal edilince (Kars-Erzurum-Trabzon-Van-Bitlis-Muş), Rusların müttefiki Ermeni çete grupları hem işgalciler yol göstermiş hem de Rus işgalinin güvenliğine katkı sağlamışlardı. Brest-Litovsk antlaşması (1918) ile Ruslar çekilirken silahlarını Ermenilere bıraktılar ve bölgede hemen katliama giriştiler. Yukarıda anlatıldığı üzere yapılan Kafkas harekatı ile bölgede sivil zayiata rağmen- kurtuluş sağlanmıştı (2 mart 1918). Bu sefer de esas problem Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı Kafkasya'dan çekilince başladı ve buraları işgal ettiler.Bununla da yetinmeyip yeni tertiplerle, İngilizlerin teşvikiyle Erzurum-İspir-Rize bölgesini kapsayan bir –Mazmanov ve Antranik liderliğinde- Türk katliamı planlıyorlardı. Neticede TBMM Hükümetinin kurulmasından sonra , Kazım Karabekir Paşa’nın 15.Kolordusuyla yürüttüğü Doğu Cephe harekatıyla Ermeni tehditi bertaraf edilecektir.(Gümrü antlaşması/3 aralık 1920)
• Pazar 10 Mart 1918
• Ardaşen 10 Mart 1918
• Fındıklı 11 Mart 1918
Bu arada Bolşevik Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk Barış Antlaşması yürürlüğe girdi.(3 Mart.1918) tarihinde imzalanan Anlaşmaya göre Alman İmparatorluğu'na Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya, Letonya), Polonya, Belarus, Ukrayna ve Finlandiya; Osmanlı Devleti'ne Kars, Ardahan , Batum(sonradan Sovyetler ele geçirecektir) ve Artvin geri verilmişti.)
Rize’nin kurtarılmasından sonra ve de Brest-Litovsk Antlaşması hükümlerini yerine getirmek üzere Artvin’e kadar Doğu Karadeniz bölge halkı milis kuvvetler oluşturarak Rusların boşluğunu Ermenilerin ve diğer çetelerin doldurmasına ve katliam yapmalarına mani olmak için yerel çapta hareketler oluşturdu. Bu arada ilerlemeye devam eden 37. Kafkas Tümeni Fındıklı’yı kurtardıktan sonra 14 Mart’ ta Hopa’ya, 4 Nisan’da da Sarp'a ulaşarak Batum’u almak üzere 10. Kafkas Tümeninin Trabzon’dan takviye olarak gelmesini beklemeye başladı. Erzurum'un kurtuluşundan (12 Mart 1918) sonra bölgeye gelen Yarbay Halid ,Batum seferi için hazırlıklara başlamıştı. (6 Temmuz 1916'da Kop Dağı savaşında ağır yaralanan Yarbay Halid Bey (Deli Halid) tedavisinin ardından, Doğu Anadolu’yu kurtarma harekatını yürütecek Kafkas Kolordusuna bağlı Batı Dersim Müfreze komutanlığına atandığından 10 Mayıs 1917 de cepheye dönmüş ve Erzurum’un kurtuluşunda öncü olarak şehre girmişti. Yarbay Halid, yeni vazifeler için 17 Martta Trabzon’a hareket etti.) Yrb. Halid, 3.Orduya bağlı 9.Kolordunun (Komutanı Yakup Şevki Paşa) 3.Kafkas Tümeni komutanlığı görevine başladı. Duruma bakmak için Rize üzerinden Hopa’ya gelen Halid Bey Ahıska ve Ardahan'da 8.Alay ve Gönüllü Türklerden oluşan müfrezelerin (Servet Bey müfrezesi) hazır olduğunu öğrendi. (Bu arada Kafkas kolordumuz Kars’tan hareketle 3 Nisan'da Posof, 4 Nisan da Ahıska'ya girmişti). Yarbay Halide Bey 8.Alayı 3,Kafkas Tümeninin ana çekirdeği olarak hazırlayıp Servet Bey müfrezesiyle Ahıska ve Ahılkelelek’e girdiler. Gizli bir İngiliz - Rus anlaşması ihtimaline karşı 13 Nisan'da tümeni ve gönüllülerle birlikte (Rize Milis Alay'ı da dahildi) Batum’u kuşattı.14 Nisan da Batum'u ele geçirdi. Böylelikle 3 Nisan'da Ardahan, 14 Nisan'da Batum’un alınması ve 25 Nisan'da Kafkas Kolordusunun (Kazim Karabekir) Karsı almasıyla ,1878 den beri Rus işgalinde olan 3 vilayetimiz (Elviye-i Selase; Kars-Ardahan-Batum livaları) fiilen Türk idaresine geçmişti.Yeniden teşkilatlanan Şark orduları Grup Komutanlığı (Halil Kut komutasında) ileri harekatlarına devam ederek, Bakü, Tebriz ve Dağıstan'ı aldıktan sonra Kafkasya’daki düşmanlarımızı da temizlemişti.
Ancak, 30 Ekim 1918 Mondros ateşkesiyle bu şehirler tekrar elimizden çıkacaktı. Yani Derbent, Bakü, Tebriz, Ahilkelek, Ahıska, Nahcıvan, Batum, Artvin, Ardahan, Kars ve Sarıkamış’ı tahliye etmemiz isteniyordu. Kazım Karabekir Paşa, 30 Ekim 1918 de Mondros imzalandığında Şark Ordusunun 1.Kolordu Komutanı olarak Tebriz’de bulunuyordu ve Kolordusu lağvedilmişti. (Mondros antlaşmasının 5. ve 11.maddelerine göre). Yine bölgenin savunmasını yürüten 9.Ordunun( eski adı 3.Ordu) Mondros‘un 11.maddesine göre 1914 sınırlarına geri çekilmesi gerekiyordu. Buna göre, Artvin, Batum, Ahıska, Ardahan ve Kars-Sarıkamış tekrar elimizden çıkmış olacak üstelik anlaşmayla teslim etmiş olacaktık. Bu durum Rize-Trabzon ve Erzurum vilayetlerini de tehdite ve kargaşaya açık hale getirecekti. Bölgenin bu durumunu daha önceden bilenler, Kazım Karabekir, Yakup Şevki ve Halid Bey’in çabalarıyla buralarda milli teşkilatlar kurularak ordumuzun çekildiği yerlerde gayri-resmi idareyi devralma hazırlığına başladılar. Bunun için Ahıska’da “Ahıska hükümet-i muvakkatası”, Kars’ta “Kars Milli İslam Şurası” çalışmalarını bizzat yürüttüler.Ardahan kongreleriyle de Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerine yönelecek Rum , Ermeni ve Gürcü saldırılarına karşı önlem alınmıştır.
(Mütareke sonucunda; 9.Ordu , 25 Ocak 1919 da Kars’ı tahliye etmiş, İngilizlerin desteğiyle Gürcüler Artvin, Batum, Ardahan,Posof, Ahıska ve Ahılkelek’i yeniden işgal ettiler, Kars ,da Ermenilere bırakıldı/ Mütarekenin hükümlerine göre 1914 sınırlarına çekilinmiştir-Mütareke hudutları)
Kasım 1918 de; Kazım Karabekir Paşa İstanbula çağrıldı. Yerine Yakup Şevki Paşa görevlendirildi. Bu arada ordu komutanlığı lağvedildiğinden yerine –asayiş ve hudut koruma görevlisi amaçlı / ağır silahları İngilizlere teslim edilmek üzere -15.kolordu vazife yapacaktı. Y.Şevki, Deli Halid’le birlikte askeri terhis ettirmemiş ,ağır silahları da teslim etmemişler geniş bir bölgeyi (Trabzon-Ordu-Giresun-Gümüşhane-Rize-Erzurum-Ağrı-Van yani Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’yu kapsayan) savunmaya hazırlanıyorlardı...
Mütareke’den Sonra Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun yeniden işgali için -İtilaf Devletlerinin isteğiyle-/ki bu amaçla bir İngiliz Alay’ı Batum'a girmişti- yapılan faaliyetler, içeriden de destekçi bulunmak suretiyle Doğu Karadeniz bölgesini Anavatandan ayırmak için Halep-Musul ve İzmir’de olduğu gibi, bir gerekçeyle bölgeyi işgal etmeye çalışıyorlardı.(Mondros’un meşhur 7. Maddesine atıf) bölgedeki asayişsizlik körükleniyordu. Nitekim İtilaf Devletleri, Pontuscu Rumların bölgedeki faaliyetlerini (Samsun'dan-Hopa’ya kadar) bölgede asayişsizlik olduğunu, bunun Türkler tarafından çıkarıldığını iddia ediyorlardı. Mütarekeden sonra harekete geçen Trabzon Metropoliti Hrisanthos Yunanistan ve İstanbul Patrikhanesinin koordinesinde Rum çeteleriyle ve Karadeniz sahillerine demirleyen Fransız ve İngiliz gemileriyle işbirliği içinde -yeni bir işgale kapı açmak maksadıyla-taşkınlıklar yapıyorlardı.
Mondros işgalleri ve işgalin getirdiği yakın tehditlerle Rize( Doğu Karadeniz’in tamamı) başlıca üç yönden taarruza hedef olacaktı. Bu tehditler- Tabiiki İttilaf Devletlerinin desteğiyle-Bunlar ;
1‐ Pontusçu Rumların Rize Üzerindeki Talep ve Faaliyetleri :
Seferberlik ve Rus işgallerinde istilacı faaliyette bulunan Rum çeteleri, Mondros Mütarekesi’nden sonra daha tehlikeli hale gelmişlerdi. Rum çeteleri Milli Mücadele’nin devam ettiği dönemlerde bir Pontus ayaklanmasını yapacaklardı.
Dünya kamuoyuna maledilmeye başlayan “Pontus Meselesi” Yunan Başbakanı Venizelos’un da açıkladığı gibi , “ Pontus Meselesi hiç yoktan var edilmiştir. Hayali bir şekilde yaratılan bu devlet ve bu devletin kuruluş davası, gerek Yunanistan’ın gerekse diğer (Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ) büyük devletlerin çıkarlarına uygun olduğu ve Türkiye’yi böleceği için sürekli desteklenmiştir.
Anadolu’nun Karadeniz kıyılarında bir Pontus Devleti kurulması tasarısı 19. Yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmakta, Avrupa’da ; Dünya Medeniyetinin kurucuları Yunanlıların kabul edilmesi ve bağımsızlıklarının desteklenmesi amacıyla kurulan Etnik‐i Eterya’nın doğuşu, Yunan Ayaklanması ve Yunan Devleti’nin kurulması bu faaliyetlerin neticeleriydi.
Doğu Karadeniz’de durum çok karışık bir haldeyken Pontus'çuluğun önderliğini yapan Metropolit Hrisantos(Trabzon), Paris Barış Konferansı’na 2 Mayıs 1919’da verdiği “ Karadeniz Meselesi” denilen bir muhtıra ile bölgenin Rum olduğunu ve Türklerin azınlık (?) olduğunu ve Rumlara saldırdığını iddia etmekteydi. Paris Barış Konferansı’nda Rumların temsilcisi olan Hrisantos, Pontus Meselesi’ne dair, Rize ve çevresi ile ilgili bir görüş öne sürerek gerçekle ilgisi olmayan rakamlar verdi. Hristamos’a göre “ Rize’nin Müslüman ve Rum ahalisi ( Hrisantos, “Rum” deyimi ile bütün Hristiyanları bu sayıya dahil ediyordu.) eşit sayıdadır. Pontus Müslümanları muhtelif milliyetlerdendirler. Bu Müslüman mevcudu dahilinde (340.000) hakiki Türk, (200.000) Sürmeneli, (50.000) Kafkasyalı, (200.000) Oflu ve (5.000) Sitavriyon ? vardır.” Diyerek Rize ve çevresinde hiç adı geçmeyen tuhaf grupları uydurmuştur.
Rumların bu iddiaları ortaya atmasındaki asıl hedef Wilson İlkelerince kendilerini dünyaya haklı göstermekti. (Bu maddeye göre bir bölgede çoğunluk hangi halktansa hakimiyet o halka verileceğinden bölgede Türklerin azınlık olduğunu ispata çalışıyordu). Buradan hareketle Doğu Karadeniz’de tampon olacak bir Pontus hükûmeti kurulması ve bu hükûmet için silâh, cephane, para gönderilmekle kalmayıp teşkilâtçı elemanlar, subaylar yollanmasını ve Hristiyanlardan boşalmış gayrimenkullere yerleştirilecek Rum göçmenlerinin artırılmasını sağlayarak Wilson ilkesine göre hukuki gerekçe elde etmek istiyorlardı.Bu asılsız iddialar hemen her yerde sürekli gündemde tutularak Osmanlı Hükümetleri baskı altında tutularak kıpırdayamaz hale getirilecektir.
2‐ Ermenilerin Rize üzerindeki Talep ve Faaliyetleri :
Osmanlı Devleti’nin idaresinde yaşayan ve “Millet‐i Sadıka” olarak adlandırılan Ermeniler, devlet yönetiminde ve ticari hayatta önemli yerler elde eden Ermeniler, Fransız İhtilali’nden sonra Avrupa'da gelişen “Doğu Hristyanlarının özgürlüğü "Bu tabire Süryaniler ve Kudüs’e kadar uzanan coğrafyamızda bulunan diğer Hristyan gruplar da dahildi” adıyla yürütülen Osmanlıyı hedef alan ve kibarca “Şark Meselesi” denilen projeler neticesinde Ermeniler isyana teşvik edilmiştir. (Ortodoksları Rusya , Katolikleri Fransızlar, Protestanları İngilizler kendi himayelerine almıştı). Gerek 1.Dünya Savaşı öncesinde gerekse savaş sırasında Tedhişçi/Taşnakçı Ermeniler Türk ordusuna arkadan saldırmışlar, hatta kendilerine göre -mütareke döneminde- bazı askeri bölgeler oluşturarak sorumlu askerler tayin etmişlerdi. 1.Dünya savaşında –Sarıkamış harekatından sonra Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun Doğu’su Ruslar tarafından işgal edilince (Kars-Erzurum-Trabzon-Van-Bitlis-Muş), Rusların müttefiki Ermeni çete grupları hem işgalciler yol göstermiş hem de Rus işgalinin güvenliğine katkı sağlamışlardı. Brest-Litovsk antlaşması (1918) ile Ruslar çekilirken silahlarını Ermenilere bıraktılar ve bölgede hemen katliama giriştiler. Yukarıda anlatıldığı üzere yapılan Kafkas harekatı ile bölgede sivil zayiata rağmen- kurtuluş sağlanmıştı (2 mart 1918). Bu sefer de esas problem Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı Kafkasya'dan çekilince başladı ve buraları işgal ettiler.Bununla da yetinmeyip yeni tertiplerle, İngilizlerin teşvikiyle Erzurum-İspir-Rize bölgesini kapsayan bir –Mazmanov ve Antranik liderliğinde- Türk katliamı planlıyorlardı. Neticede TBMM Hükümetinin kurulmasından sonra , Kazım Karabekir Paşa’nın 15.Kolordusuyla yürüttüğü Doğu Cephe harekatıyla Ermeni tehditi bertaraf edilecektir.(Gümrü antlaşması/3 aralık 1920)
Kafkas Cephesi ve Milli Mücadele kahramanı Hemşinli Hoca Süleyman Sırrı (Kumbasar)
3‐ Gürcülerin Rize üzerindeki Talep ve Faaliyetleri :
Milli Mücadele öncesinde Doğu Karadeniz Bölgesi’ne yönelik tehditler sadece Rum ve Ermenilerin faaliyetlerinden kaynaklanmıyordu. Bu iki tehlikenin yanında Gürcülük cereyanı da önemli bir yer tutmuştu. Rusların 1878 de Batum ve Artvin’i de işgal etmesiyle birlikte, Türkiye içinde ayrılıkçılığa uygun durumları körüklemişlerdi ki bu konuda Rusya Orta Asya Türkleri üzerindeki lehçe - alfabe ve nüfus hareketleri uygulama deneyimleriyle uzmanlaşmıştı. Kafkasya'daki Türk topluluklarını göç ettirmişler (Bunlar arasında Hopa-Hemşin’in den göç ettirilen Hemşinliler de vardı) ,yaptıkları kültürel görünümlü yayınlar ile Rize bölgesindeki Lazların Gürcistan'daki Megrellerle akraba olduğundan hareketle Lazların da Gürcü'lerle akraba(?) olduğunu iddia etmeye başlamışlardı. Bu durum Rize'nin Ruslar tarafından işgalinden sonra (6 Mart 1915) daha da hızlanmıştı. Bu tehdit Rize'nin kurtuluşundan sonra (2 Mart 1918) ortadan kalktıysa da, Mondros’u izleyen Mütareke yıllarında bu sefer de İtilaf Devletlerinin benzer teşvik ve propagandaları bütün hızıyla sürmüştü. Bu dönemde Hristiyan Gürcüler yardımıyla bölgeye eşkıya ve siyasi çeteler, sokulmaya çalışılmıştı. Milli Mücadele Dönemi’nde Gürcülerin Rize bölgesini elde edebilmek için “ Lazistan Lazlarındır.” Şeklinde- Rus Döneminden kalma-bir takım ayrılıkçı propagandalar yapıyorlardı. Ancak Doğu Karadeniz Bölgesi için yaptıkları propagandalar, 15.Kolordunun komuta kademesi ve Rize halkının uyanıklığı sayesinde kabul görmemişti. Bu ayrılıkçılık taşıyan iddialar önceleri Rusların , sonra İngiliz ve Fransızların çıkarlarına uygun geldiği zamanlar desteklenmiştir. Gürcülerin iddia ve faaliyetlerini değerlendiren İstikbal Gazetesi’nin sahibi Faik Ahmet Bey(Barutçu)’ya göre “Bu propagandaların Rize’de etkili olmayacağına muhakkak olmakla birlikte her şeye rağmen yine de tedbirli olunmalı, ilgisiz kalınmamalıdır. Bu hususta Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne, Evliye‐i Selase halkına ve bilhassa Rize aydınlarına birçok görevlerin düştüğünü, Gürcü propagandasının etkisiz hale getirilmesini, bunun için ilgililerin azami gayret sarf etmesini” ısrarla istemiştir. Gerek Trabzon Vilayeti dahilinde, gerekse İstanbul’da bölge halkının haklarını korumak amacıyla kurulan Milli cemiyetler(Rize Muhafaza-i Hukuk cemiyeti) yanısıra , bilerek veya bilmeyerek de olsa Milli mücadeleye zarar verebilecek bazı oluşumlar ortaya çıkmış ancak yukarıda anlatılan Milli faaliyetler neticesinde etkisiz kalmışlardır.
Hamidiye Kruvazörü Rize'de (1918)
Mondros Mütarekesi sonrasında, Pontuscu Rumların Pontus Rum Devleti kurmak amacıyla giriştikleri faaliyetler ve Ermenilerin denize çıkış kapısı olarak düşündükleri Büyük Ermenistan’ın kuzey sınırları konusundaki talepleri (Bu konudaki talepleri aynı bölgede çakıştığından dolayı aslında Rum ve Ermeniler arasında –maalesef Türklerden toprak talebi için-- bir rekabet yaşanacaktı.) Türkiye'den koparmayı tasarladıkları Doğu Karadeniz Bölgesi ; Hopa’dan – Trabzon’a kadar bölgeyi açıkça tehdit etmekteydi. Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri Türkiye'nin işgali ve paylaşımı stratejilerinde açıkça destek bulan Rum-Pontus, Ermeni ve Gürcü talep ve faaliyetlerinin merkezi hedefine alınan Rize'de büyük bir tepki ile karşılanmış ve milli heyecan yaratmıştı.Vatansever Rize’liler milli bir teşkilat kurma faaliyetlerine hemen başlamışlardı. İlk olarak Trabzon Muhafaza‐ı Hukuk Cemiyeti’nin Rize Şubesi (Mataracızade Mehmet Şükrü Efendi, Tuzcuzade Süleyman Tevfik, Lazoğlu Mustafa, Mataracızade Hakkı, Güvelioğlu Ahmet, Hacıömeroğlu Ahmet Efendiler tarafından) 24 Mart 1919’da kuruldu. Ayrıca da Pazar kazasında, Muhafaza‐i Hukuk Cemiyeti’nin bir şubesi açılmış, başkanlığına da Ziya Bey, seçilmiştir. Rize Muhafaza‐i Hukuk‐u Milliye Heyeti, 1919 Nisan ayı başlarında hükümete (İstanbul) bir telgraf gönderdiler. Telgrafta; “Bugün bütün dünya Paris’te toplanan barış konferansına, Karadeniz Rumları namına gönderilen heyetlerin hakikatleri tahrife ve inkara kalkışmasıyla, Trabzon ve havalisi ve bilhassa Rize sancağı halkı, büyük bir heyecana düşmüştür "demişlerdir. Rize Muhafaza‐ı Hukuk‐u Milliye Cemiyeti bunun yanında birde Rize’nin Doğu Anadolu’da kurulmaya çalışılan Ermenistan’a, Karadeniz’de bir deniz geçişi olarak verileceğine dair haberlerin duyulması üzerine de , Paris Barış Konferansı ile dünya kamuoyuna duyurulmak üzere, Trabzon’daki Fransız Konsolosu’na bir protesto metni gönderdikleri yazıda,; “ Rize’nin Türk vatanından ayrılamayacak olup Ermenilerin miktarlarıyla bir istihza teşkil eden, bu muhitte ne Ermenilerin, ne de başka bir milletin tarihi hakları yoktur. Rize’nin bugünkü nüfusu 225 bin olup, bunun yalnız 54’ü Rum’dur. Muhitimizde ne biz ne de ecdadımız, hiçbir Ermeni’nin yaşadığına şahit olamamıştır. Barış Konferansında Türklerin aleyhine bir karar verildiği takdirde, anayurdumuzu savunmak amacıyla akıtacağımız kanlar, daha büyük bir inkılaba fırsat verecektir “ ayrıca da “merhamet dilemiyoruz, hakkımıza tecavüz edilmemesini talep ediyoruz ” üstüne basarak belirtmişlerdir.
Bu arada Cemiyetin merkez ve şubeleri , hemen Trabzon’da toplanacak olan kongreye gidecek delegelerini seçtiler.Cemiyetin 23 Şubat 1919'da ilk kongresine, Rize’den katılan üç delegenin isimleri şöyledir; Lazzade Mustafa Efendi, Tuzcuzade Şaban Efendi, Binbaşı(Emekli) Etem Beylerdir. Trabzon Muhafaza‐ı Hukuk‐u Milliye Cemiyeti, 8 ayrı toplantı yapmıştır. Seçilen heyetlerin hemen hepsinde Rizeli delegeler yer almıştır. Çekişmeli de olsa İstanbul’a gönderilecek heyete de ; Rize’den Mustafa Bey seçilerek dahil olmuştur.
Mütareke Döneminde Rize ve çevresini tehdit eden bir diğer tehdit ise Boşevik propaganda olmuştur.Bolşevik Kuvvetlerin (Kızıl Ordu) Gürcistan üzerine askeri harekata başlayıp Batum dahil Tüm Kafkasya'yı da içine alacak şekilde Sovyetleştirme hareketleri Doğu Karadeniz-Doğu Anadolu Bölgelerimizi uzun yıllar etkileyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder