29 Nisan 2016 Cuma

KÛT’ÜL AMÂRE ZAFERİ

TARİHİMİZ VE OLAYLAR : KÛT’ÜL AMÂRE ZAFERİ  (29 NİSAN-1916)
Kût´ül Amâre Zaferi; 1.dünya savaşında İngiliz ordusunun Irak’ı işgale yönelik harekatlarının ve buna karşılık da Osmanlı ordusunun önce savunma, daha sonra da Taarruz yaparak  kazandığı zaferin adı olup ,  105.yıldönümü’ nde bu  zaferle İngiliz kuvvetleri şartlı teslim olduklarından İngiliz Basını tarafından “ en aşağılık antlaşma “olarak  nitelendirilen ve maalesef biraz da unuttuğumuz (Arşivimizde bu anlamda yeterince resim ve materyal de bulunmamaktadır) , önceki  yıllarda  The Telegraph(İngiltere) gazetesinin yazarı  Patrick Sawer, 1. Dünya Savaşı'na dair yazdığı bir yazısında ;.Savaş günlerinden sonra ilk kez ortaya çıkan görüntüleri (İngiliz Devlet arşivlerinden)  yayınlayarak , Kut’ül Amare Kuşatması'nda Türklerin İngilizleri mağlup etmelerini  belgeleriyle( Film ve fotoğraflarla) anlatması  üzerine bizler de unutulan zaferimizi  tekrar hatırlamaya başladık.

Irak’ta cereyan eden bu savaş aslında küresel I.Dünya Savaşı’nın sadece bir bölümüydü. I.Dünya savaşı (28 Temmuz  1914)  Avrupa’da başlayıp bütün dünya’ya  yayılınca “Büyük Savaş” , Osmanlı’da ise “Harb-i Umumi “veya “ Seferbirlik” olarak adlandırılmış , belli başlı büyük cephelerinde : Batı cephesi (Almanya’nın batısı), Doğu cephesi (Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın doğusu-Rusya)  ve Denizlerde cereyan etmiştir.Osmanlı  da ,Savaş gemilerimizin Karadeniz'deki Rus Limanlarını aniden bombardımanı (27 Ekim 1914) ile Almanya grubunun(İttifak) yanında savaşa girmiş ve CihadEkber ilan etmişti. (Halifenin yanında  Bütün Müslümanların savaşa davet edilmesi- 11 Kasım 1914) ve (5) i ana (3) ü de tali olmak üzere toplam (8) cephede (Çanakkale,Kafkas,Irak,Hicaz Yemen, Sina Filistin – Galiçya,Makedonya,İran) birden savaşmıştır.Bütün dünya ; bu büyük  harbin Fransa veya Almanya topraklarında sonuçlanacağını düşünüyordu.Ancak Dünyanın en modern donanmalarıyla (İngiltere-Fransa birleşik donanmaları) Çanakkale’ye saldırmaları (18 Mart 1915) ve mağlup olmalarıyla bir anda dikkatler doğu’ya çevrilmişti.İtilaf grubunun lideri İngiltere için doğu çok önemliydi.Çünkü en büyük sömürgesi Hindistan’la bağlantısının kesilmemesi ve Basra körfezinden petrol sevkiyatı yapılan merkezlerin(En başta İran) kontrolünü kaybetmemesi gerekiyordu.İngiliz stratejisi için Doğu Akdeniz’den ve Irak’ı da kapsayan Çin-Hindistan’a kadar batı ve güney Asya’ya tam olarak hegomanyasına(sömürge ) almak için harekete geçmişti. İngiltere’nin bu hassas stratejisini  tehdit edecek ise  Osmanlı Devletiydi.İngiltere Çanakkale cephesi açılmadan ; 23 Kasım 1914 ‘de, Basra körfezinde bulunan FAV yarımadasına saldırarak ele geçirdikten sonra , Irak’ın büyük vilayetlerinden BASRA’yı  ve ardından’da  Ahvaz’ı (İran) işgal ederek aslında Irak cephesini başlatmış ,Osmanlı da buna karşılık Cemal Paşa Komutasında Süveyş kanalına saldırarak İngiliz stratejisine açıkça kafa tutmuş oluyordu.(3 Şubat 1915' da 1.kanal harekatı maalesef  Osmanlı kayıplarıyla sonuçlanmştı)

IRAK CEPHESİ
Irak cephesinde Osmanlı kuvvetleri yetersiz kaldığından(Osmanlı ordusu diğer cephelere buradan kuvvet sevkettiğinden,(6 taburdan oluşan) bir tümen’i  vardı, savunmaya çekilmişti.Bundan cesaretlenen İngiliz ordusu General Nixon komutasında BASRA’yı ele geçirdikten sonra  ileri harekatına devam ederek(Nihai hedefleri Bağdat idi) Şat-ül Arap(Fırat ile Dicle’nin birleşerek Şat-ül Arap adını almıştır) Kurna’yı da ele geçirdiler.Osmanlı bu cephede hazırlıksız yakalanmıştı,teşkilatsız ve yetenekli komutanlardan yoksun bir şekilde mücadelesinde  etkili olamıyordu.Üstelik İngilizler takviye bir tümen daha Irak’a getirerek bölge kuvvetlerini Kolordu seviyesine çıkardılar.Osmanlı Genelkurmayı ;Cavit Bey’in yerine tümen/cephe  komutanlığına Yarbay  Süleyman Askeri Bey’i atadı(Teşkilat-ı Mahsusa  da önemli görevler üstlenmiş ,Trablusgarp ve 3.Balkan savaşı tecrubesine sahipti.).Kuvvetlerini tertipleyen Süleyman Askeri Bey,gönüllü milislerden de takviye alarak BASRA’yı geri almak üzere önce Nasiriye’den İngilizleri çıkarttıktan sonra İngilizler’e Şuayyibe bölgesinde  taarruz etti.(3) gün süren taarruzda Süleyman Askeri Bey çok kayıp vererek geri çekildiği  gibi bacağından da yaralanmıştı.Verilen kayıplardan  kendini sorumlu tutarak ,üzüntüye kapılan ve yenilgiyi kabullenemeyen Süleyman Askeri Bey intihar etti.( 14 Nisan 1915).Irak  Osmanlı cephe komutanlığına Miralay(Albay)  Nuretttin Bey'i (Sakallı)  tayin etti..Osmanlı Ordusunun durumunu değerlendiren İngiliz kuvvetleri komutanı General Towshend(22 Nisan 1915’de İngilizlerin yeni cephe komutanı olmuştu) ,ilerleyerek BAĞDAT’ı ele geçirmek amacıyla Fırat üzerinden Amara’yı(3 Haziran 1915), Nasiriye’yi (25 Temmuz 1915) ardından da Osmanlı savunması yetersiz kaldığından Kut’ül Amare’yi ele geçirdiler.(29 Eylül 1915) Bu şekilde İngilizler Kut’ul-Amare’nin işgaliyle ; BASRA vilayetinin ve suyollarının tamamının kontrolünü ellerine geçirmiş oldular.(Osmanlı Irak’ı   Basra,Bağdat ve Musul olmak üzere 3 vilayet’ten oluşuyordu.)

SELMANI PAK MUHAREBESİ
Kutü’l-Amare’yi ele geçiren İngiliz Ordusu  ardından Aziziye’yi de ele geçirdi.Yani Bağdat, Kralın askerlerine sadece 80 kilometre mesafedeydi. İngiltere’nin Irak Seferi Başkomutanı Sir John Nixon ,Bağdat’ı ele geçirmek üzere(mümkün olabilirse ; Türkler takviye alamadan) 6.Hint Tümeni (Poona) Komutanı General Towshend’a ilerleme emrini verdi.Türk ve İngiliz kuvvetleri bu sefer yeniden  Selman-ı Pak’da karşılaştılar.Türk ordusu başarılı bir şekilde çekilerek Selman-ı Pak’da savunma tertibatını  almışlardı.Burası artık Bağdat’tan önceki Türklerin son savunma bölgesiydi.(Bölge adını İslam büyüğü ve sahabe Selman-ı Farisi’den alıyordu.) İngiltere’nin hayali Akdeniz’den Hindistan’a kadar kıta'yı ele geçirip,Şark dünyasındaki  prestijini yükseltmekti.Bizim amacımız   ise Çanakkale’den sonra Bağdat’ı da “canımızı dişimize takarak “savunmaktı.Her iki kuvvet Bağdat’ın doğusundaki Selman-ı Pak denilen yerde savaşa tutuştular(22 Kasım 1915).Bu savaş bizde “Selman-ı Pak”, İngiliz Harp tarihine ise “Ctesiphon Muharebesi” olarak geçmiştir.İngilizler savaşı kazanacaklarını düşünerek nehir yolundan ikmal için botları da hazırlamışlardı.Osmanlı Devleti de İran ve Musul’daki iki tümenide birleştirerek  6.ordu olarak teşkilatlandı,  Irak Kuvvetlerini takviye ederek Kafkas cephesinde bulunan Miralay(Albay) Halil Bey(Kut)’i iki Tümen -51. ve 52. Tümenlerle  birlikte bölgeye gönderdi.Halil Bey’e ayrıca Pozantı’da konuşlu 45.Tümen’i de katılarak ; 18.Kolordu’sunu   kısa sürede fakat zorlu yollardan (Erzurum-Hınıs –Muş-Bitlis-Siirt ki buradan sallarla Musul’a ve nihayet Bağdat’ ulaşarak  cephede (Selman-ı Pak ‘da  İngilizler’ i durdurmak üzere hazırlık yapan) Miralay(Albay) Nurettin Bey(Sakallı)’in emrine girmiştir.(Kasım-1915) İki Türk komutan(Rütbeleri aynı olmakla birlikte ; Nurettin Bey daha kıdemli olduğundan Ordu Komutanı ,Halil Bey ise Kolordu Komutanıydı) cepheyi birlikte incelediler ve savunma için kuvvet düzenlemesinde bulundular. Halil Bey komutasındaki takviye  birliklerin Nurettin Bey komutasındaki birliklerle birleşmesi  Osmanlı ordusunun gücünü artırmıştı..

Selman-ı Pak Muharebenin başlarında 45.Osmanlı Tümeninin  cephesine saldıran İngilizler başarı kazanarak ,45.tümen’i gerilettiler.Bu arada Osmanlı 51.Tümen’i İngilizlere karşı taarruz ederek Towshend’ın süvarilerini püskürttüler.45.Tümenimizde hafif bir takviye alarak cephesindeki İngiliz ilerleyişini durdurdu.İngilizler ,Osmanlı Kuvvetlerinin şiddetli direnişi ve karşı taarruzları sonucunda 4.500 kayıp verdiklerinden toparlanarak ,savunma yapmak  amacıyla önceden hazır mevzileri bulunan Kutü’l-Amare’ye çekilmeye başladılar.(25 Kasım 1915).Selman-ı Pak muharebesi Irak cephesinde bir dönüm noktası olmuş ;Osmanlı ordusu İngilizler püskürtmüş,Taarruz yapan İngiliz Kuvvetleri bu sefer savunma yapmak zorunda kalmıştır.


KUT’ÜL  AMÂRE  ZAFERİ
Osmanlı Ordusu kazandığı zaferin üstünlüğüyle ,süratle geri çekilen İngilizleri takibe başladı.Ordu sıkı bir yürüyüşle Aziziye’ye gelerek Delebaha köyüne yerleşti.(30 Kasım1915)Burada fark etmeden İngiliz ordugahına fazla yaklaşan 13.Osmanlı Kolordu’su; İngilizlerin ani topçu ateşiyle paniklemeş (Kolordu Komutanı Mehmet Ali Bey-topçu ateşinde şehit oldu), ancak 44.Alayımızın adeta  kendini feda ederek karşı hücuma geçerek ,İngiliz hücümünu püskürtmüş ve böylelikle Delebaha muharebesi kazanılmıştır.(31 Kasım 1915)

Towshend savunma yapmak için niçin Kut’ül-Amare’yi seçmişti ?. Kut’ül Amare ; Dicle nehri kıyısında Şat ‘ül Arap kanalı/nehri ile birleşen Basra körfezinin 350 km kuzeyinde, Bağdat’ın ise 160 km güneyinde olup hazır mevzileri bulunan 2 km'lik dar ağzı olan yarımadada  daha kolay savunma yapılabilirdi.Üstelik burada uzun süre yetecek yiyecek stok’uda cabasıydı.Ayrıca da çeşitli harekatlar ve ikmal için nehir yollarında gambot ve botlar bulunuyordu.Eğer Towshend kısa süre dayanabilirse Birleşik Krallık takviye göndererek durumu düzeltebilme imkanına kavuşacaktı. Towshend  geri çekilişine devam ederek  3 Aralık’ta  Kutü’l-Amare mevzilerine yerleşti.Osmanlı’da buradan İngilizler’ i atmak için yeni düzenlemeler yaptı ; Harbiye Nazırı Enver Paşa ,yayınladığı ordu emriyle ;Van Gölünün güneyinden Basra Körfezine  kadar tüm İran ve Irak’ı  da kapsayan  6.ordu komutanlığının Mareşal von der  Goltz paşa emrinde olduğunu duyurdu.Golç(Goltz) Paşa 5 Aralık’ta Bağdat’a gelerek(Beraberinde 6.Ordu Kurmay Başkanı   Miralay Kazim Bey(Karabekir ) ile 1.şube başkanı Yüzbaşı Saffet Efendi (Arıkan’la ) görevine başladı.İlk taarruz emrini Cephe Komutanı Miralay(Albay) Nurettin Bey(Sakallı)’ e verdiğinden ,Türk ordusu 27 Aralık’ta Kut’ u kuşattı.İngilizler Irak’a yeni kuvvetler sevketmeden ,Bölgedeki mevcut Osmanlı Kuvvetlerine   Kut’taki kuşatmayı sonuçlandırma görevi verdi. 

İngiliz General Aylmer komuta ettiği Dicle(Tigris) Kolordusuyla  Kut’u kuşatan Osmanlı ordusuna hücüm etti. General Aylmer komutasındaki İngiliz hücümü Dicle’nin kuzey kıyısındaki  kuvvetlere saldırmasıyla  Şeyh el  Saad Muharebesi olarak tarihe geçecek (6 Ocak 1916) ve neticede 4.000 ölü veren İngiliz kolordusu  geri çekilmiştir. 

Golç (Goltz) Paşa Kut’ a gelerek kuşatma tertibatını yerinde gözlemlemiş ve alınacak tertibat konusunda Kolordu Komutanı  Nurettin Bey ve  52.Tümen komutanı Bekir Sami Bey’le birlikte karşıt görüşü ileri sürmelerinden dolayı ,hem de  Hiristyan bir komutanın  6.ordu komutanlığına getirilmesinden de rahatsızlığını açıkça ifade etmekten çekinmeyen  ; 9.Kolordu Komutanı Miralay(Albay) Nurettin Bey (Sakallı)  cephe görevinden alınarak yerine Miralay(Albay) Halil Bey( Kut- Enver Paşa’nın amcası ama Enver Paşa’dan 1 yaş küçüktür) tayin edildi.(Cephe komutanlığına ve ilaveten Bağdat Valiliğine getirilmiştir.)10 Ocak 2016 Vadi Muharebesinde İngiliz Ordusu(General Alymer komutasında), Dicle nehri’nin  kuzeyinde mevzilenmiş bizim 35.,38. ve 52 tümenlere saldırmışlar,1.600 ölü vererek çekilmek zorunda kalmışlardır. (13 Ocak 1916 ) 
Bizim  “Çöl Yılanı” adını verdiğimiz İngiliz Ajanı olan Arabistanlı Lawrence ‘de ekibiyle Bölgeye gelerek bazı kabileleri para ile ayaklanmalara teşvik ederek vur –kaç yaptırarak küçük miktarlı Osmanlı Birliklerine zayiat verdirmesi  üzerine ; Halil Bey’de bu işlerden anlayan Yahya Kaptan’ı Kut’a çağırarak gayri-nizami harbe karşılık vermeye çalışılmıştır.

Hannah ve Felahiye Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek yine geri püskürtüldü. (21 Ocak 1916)  
 Sabis meydan Muharebesi , İngilizler Mart başında tekrar taarruza geçti. Ancak 8 Mart 1916'da Sabis (Dujaila) mevkiinde Miralay (Albay) Ali İhsan Bey (Sabis) komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum etti ama  3.500 asker kaybederek geri çekildi.Sabis meydan savaşında “Kerha “ grubuna komuta eden Dağıstanlı Mehmet Fazıl Paşa ( 80 yaşında, İmam Şamil’in kayınbiraderi idi) emrindeki aşiret süvarilerinin bulunduğu grubuyla en önde atının üstünde elinde palasıyla hücuma kalktığında vurularak şehit düştü.80 yaşındaki bu Kafkas kartalının kahramanca savaşması İngiltere’de çıkan haftalık dergilerde de yer almıştı.(Harbiye Nazırı Enver Paşa ; 6.orduya gönderdiği yazıyla Mehmet Fazıl Paşa’nın şehadetinden dolayı üzüntülerini bildirmiştir.) (23-27 Mart 1916)

Mehmet Fazıl Paşa 

İngilizlerin Bu(Sabis muharebesi)  yenilgisinden dolayı  Dicle Kolordu’su komutanı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirilmiştir.

Felahiye(2.)savaşında İnglizler çok ciddi kuvvetlerle Kuşatmada bulunan Osmanlı birliklerine saldırdılar.(6 Nisan 1916) yine 7.000 lik ağır bir kayıp vererek geri çekildiler.

6.Ordu komutanı   Mareşal Von der Goltz Paşa yakalandığı tifüs hastalığından Bağdat’ta vefat etti.(19 Nisan 1916).Yerine vekaleten Albay Halil bey  daha sonra da Mirlivalığa(Tuğgeneral-22-23  Nisan 1916) terfi ettiğinden asaleten Irak Genel Komutanlığına tayin olmuştur.)

Kut’ ül Amare savaşında  Türk ordusu sınırlı  sayıda uçak ile  önemli görevler yaptı. Fedakarca Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut’ ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine havadan erzak atmaya çalışan bir İngiliz uçağı da Türk  uçağı tarafından düşürülmüştür. Kuşatma altındaki İngiliz ordusuna  Felahiye’den yardım getiren “Julnar Vapuru”  12 Nisan 1916 gecesi  270 ton erzak ve çeşitli silahlar ve üç makineli tüfek, kaptanı ve mürettebatıyla birlikte Türk ordusu tarafından ele geçirilince   ; uğradığı son mağlubiyetler  ve yardımların da  ulaşamaması üzerine İngiliz Genel Komutanlığı, Kut’ül Amare’de Halil Paşa ordusu tarafından  kuşatılan  İngilizlerin kurtarılması imkanı kalmadığından   General Townshend’e kendi başının çaresine bakmasını emretti

İNGİLİZLERİN  TESLİMİYETİ
General Townshend, bu sıkışık durumdan kurtulmak  için son bir çare ile ve  Mirliva Halil Paşa tarafından şaka  şeklinde adlandırılan  bir rüşvet teklifinde bulundu.  Bu teklif İngilizlerin ünlü casusu Arabistanlı Lawrence, tarafından ikinci kez tekrarlanmış ise de red cevabı alınmıştı..6.Ordumuzun komutanı  Halil Paşa’ya yapılan rüşvet teklifi Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde: “Townshend’in kurtulmak için ettiği teklif” başlığıyla Osmanlı kamuoyuna duyurulmuştur.

Kuşatma dışındaki diğer İngiliz Kuvvetlerinin.(Türk ordusu hem kuşatma altında tuttukları Townshend 6.Hint Tümeniyle,hemde kuşatmadaki İnigliz birliklerini kurtarmaya gelen İngiliz Kolordusuyla savaşmak zorunda kalmıştır.) ; Towshend’ın Tümenini kuşatan Osmanlı Birliklerine üç kez saldırmaları ve her seferinde geri püskürtülmeleri ,üstelik İngiliz Hükümetinin başkaca yardımı da gelmediğinden – ve kuşatma altındaki İngiliz  birlikleri içinde  başka sorunlarla uğraşmak zorunda kaldığından( özellikle 6.Hint Tümenin içinde bulunan Müslüman Patanlar(Peştunlar) ,dindaşı Müslüman  Türklere karşı savaşmak istemedikleri için disiplin sorunlarına hatta firarlara  sebep olmaktaydı. Mirliva Halil Paşa, Müslüman askerleri Halifenin ordusuna katılmaya teşvik ,gayri Müslim askerleri de İngiliz emperyalizmine  karşı  isyana davet eden , bildiriler dağıtmıştı) Çaresiz kalan  Towshend komutasındaki İngiliz Kuvvetleri teslim oldular.(29 Nisan 1916). 4 ay 23 gün süren Osmanlı Kuşatması sonucunda  ;Teslim olan İngiliz Hint Tümeni ; 6 sı general olmak üzere 476 subay  ,13.309 askerinden oluşuyordu.(İngilizler teslimden önce silahlarını imha etmişlerdir).
Kut'ül-Amare zaferi İtilaf Devletlerinin Osmanlı kuvvetleri karşısında aldığı ,ikinci büyük yenilgi idi.(Diğer yenilgileri Çanakkale savaşıdır.Böylelikle İngilizler iki kez Osmanlı’dan tokat yemişlerdir.)
Bu zaferin kazanılmasında elbetteki kumanda ettiği  kuvvetlerine vatan ve millet sevgisiyle  hitap eden Halil Bey’in payı büyüktür. Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa Kut'ül-Amare zaferinden sonra 6 ncı Orduya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:
Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz- Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Şühedamız, hayatı ulviyatta, semevatta kızıl kanlarla uçuşurken, gazilerimiz de gelecekteki zaferlerimize gözcü olsunlar.”
24.04.1916  Mirliva Halil 6.ordu Komutanı

Avustralyalı araştırmacı Dr.Gaston Bodart bu zaferi, “İngiliz prestijinin 1. Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe" olarak yorumlamıştır.


İngiliz Karargahı Komutanları,Mirliva Halil Paşa ve Kurmaylarıyla 29 Nisan 1916. kazanılan bu Büyük zaferimiz  Halil Paşa’nın da dediği gibi Türkiye'nin NATO'ya üye olduğu 1952 yılına kadar,  Silahlı kuvvetlerde 'KUT bayramı' olarak kutlanmaktaydı.(NATO  ve özellikle İngilizleri üzmemek adına kutlamalar kaldırıldığı düşünülmektedir)

Kut'ül Amare ve çevresindeki bölgelerde görev yapan ve adlarını iki büyük zafere yazdıran  Halil Paşa ; Kut ,Ali İhsan Paşa da ; Sabis  pek çok subay’da Selman-ı Pak gibi bölgenin yer isimlerini  soyadı olarak  almıştır.Ayrıca Kut'ül Amare'de Osmanlı ordusu bizim bugün bu topraklarda yaşamamız için için  Dicle ve Fırat boyunda 1915-1916 yıllarında  25 bin şehid vererek 29 Nisan 1916’da Kutü’l-Amare zaferinin kazanılmasında vatan müdafaası için her türlü sıkıntı ve yokluklara göğüs gererek, vatan ve millet için  canlarını veren kahraman Türk askerlerini bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun!...Şehitlerimizden ancak küçük bir kısmı Kut şehitliğinde yatmaktadır.(Kut Şehitliği ; 1920 yılında Bağdat’a 180 km uzaklıkta Kutü’l-Amare’de inşa edilen şehitlik, etrafı duvarlarla çevrili büyük bir anıt şeklindedir. Burada 7 subay ve 43 er olmak üzere 50 şehidimizin mezarı bulunmaktadır.)
 Kut Şehitliği

Açıklama-1: Irak’ın gelecekteki vaziyeti: Enver Paşa, Kut Zaferi’ni kazanan Ordu’yu “Iran Seferi” ne gönderdi. Ordumuz , İran’a girerek ; buradaki  İngilizleri kovarak İran petrol havzalarının büyük kısmını ele geçirdi. Ancak o  sıralarda, Ermeniler Azerbaycan’ı işgal etmiş,  sivilleri bile acımasızca katlettiklerinden ; ordu Azerbaycan’a yöneldi ve Bakü’yü kurtardı. Ardından Batum’u da ele geçirdi.Bu savaştan sonra 50.000.kişilik orduyla saldıran İngilizler Bağdat’ı ele geçirdiler(Mart-1917) ve Mondros Ateşkesinden sonra da 3 Kasım 1918 de Musul’ u da işgal ederek Irak’ı tamamen ele geçirdiler. Irak’ın Kuzeyi Musul vilayeti Misak_ı Milli  kavramı içinde yer alırken ; 1922 yılında Derbent’te Özdemir Bey İngilizleri  ciddi bir mağlubiyete uğrattıysa da İngiliz Diplomasisi bu harekatın sürdürülmesini imkansız kıldığından ;Ankara antlaşması ile Musul vilayeti İngiliz manda yönetiminde bulunan Irak’ın olmuştur.(1925)Uğruna nice kanların döküldüğü  Mezopotamya'daki dörtyüz yıllık Osmanlı egemenliği böylelikle sona erdi.  Irak'ın üç'e bölünmesiyle ilgili yorumların yapıldığı  bu günlerde ; bu bölge hala kan ve ateş içinde  istikrar ve huzuru bulamamaktadır.

Açıklama-2: Mirliva Halil Paşa(Kut)nın hayatı : Halil Paşa Bolşevik  Devrimi'nin ardından Rusların zayıflamasından yararlanmak için kurulan, yeğeni Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu'nun ileri harekâtına katıldı ve Bakü'ye girdi. Mütareke'nin imzalanması sonrasında Ermenistan'a büyükelçi olarak atanmasına rağmen, yoldan geri döndürülerek İstanbul'a getirildi,İtilaf kuvvetleri tarafından Bekirağa Bölüğü'ne hapsedildiyse de buradan dostu Yahya Kaptan’ın çabasıyla   kaçarak Anadolu'ya geçti. Anadolu'da Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlaması üzerine o sırada Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal Paşa ile buluştu. Mustafa Kemal Paşa tarafından Sovyetler Birliği'nin Millî Mücadele'ye desteğini sağlamakla görevlendirildi. Moskova'ya giderek Sovyet liderleriyle görüştü ve daha sonra Sovyet yönetimi tarafından TBMM Hükümeti'ne gönderilen  altınları ve silahları getirdi.Fakat Türkiye'de kalmasına izin verilmeyince,  Moskova'ya gitti. Ancak Enver Paşa'nın Moskova’dan ayrılarak Türkistan'da Sovyet yönetimine karşı savaş başlatması üzerine de 1922 yılında Berlin'e gitti. Cumhuriyetin kurulmasından sonra hükûmetin verdiği özel izinle Türkiye'ye dönen Kut, 1957 yılında öldü.

Açıklama-3: Sykes-Picot Anlaşması, I. Dünya Savaşı sırasında,; Irak cephesinde 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonucunda İngilizlerin Osmanlı 6.ordusuna teslim  olmasından  17 gün sonra, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa  arasında yapılan ve Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmaya verilen addır.(İtilaf Devletleri benzer antlaşmaları tekrar etmişlerdir.-Boğazlar,Londra,Petrograd,Mac-Mahon ve Saint Jean de Maurienne antlaşmaları hep Osmanlı Devletinin topraklarını paylaşmaya yöneliktirler.)

Rifat GÜNDAY

Eğititmci, Araştırmacı ve Tarih öğrt.

KAYNAKLAR :
1. Dünya Harbi Harp hatıralarım, Ali İhsan Sabis
Enver Paşa, Murat Bardakçı
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Irak-İran Cephesi, Genelkurmay Başk.
Birinci Dünya Savaşı’nda Irak Cephesinde Osmanlı Devleti ile İngiltere Arasındaki Çarpışmalar, Serdar Sakin.


26 Nisan 2016 Salı

SULTAN AHMET(I.AHMET), 14 RAKAMI VE KÖSEM SULTAN - 3


 Kösem Sultan Tasvir’i
KÖSEM SULTAN
Kefolanyalı(Yunanistan) Anastasya(Anastasia) Saraya (13) yaşındayken, (1585 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir) gelmiştir. Anastasya bir Rum rahibinin kızı olduğu ufak yaşta yetim kalan bu kızın Bosna Beylerbeyi Hüsrev Paşa’nın eline geçerek Topkapı Saray’ına gönderildiği bilinmektedir. Safiye Sultan’ın isteği ile Harem’e getirilip“Mahpeyker” ismini almıştır. Mahpeyker(Ay yüzlü ) uzun boylu ,zarif, cazibeli ,güler yüzlü olup,sempatikliği  ve güzel konuşması ile dikkat çekmiştir. Sultan Ahmet tahta çıktığı sıralarda ,sarayı tanımak için harem’i incelerken ; Kadın efendiler ve cariyeler taşlığı(Holü)  denilen yerde Mahpeyker ‘le karşılaşmış ,isteği üzerine de  Sultan Ahmet’in haremine girmiştir.(Sonrada nikahlı eşi olacaktır.)  I.Ahmet’in ısrarlı isteği  üzerine On beş yaşlarındayken Sultan I. Ahmet’in nikahlı hasekisi oldu(1604-1651).Mahpeyker; haseki olunca “Kösem”(Pürüzsüz ve beyaz bir cildi olduğundan Kösem adı verildiği anlatılmaktadır) adını almış ve Haremde 40 yılı aşkın sürede bir nevi hüküm sürmüştür. Kösem Sultan sırasıyla  ;Fatma Sultan(1606), Ayşe Sultan(1608)’de Şehzade Murad( 1611), Şehzade Süleyman(1612), Şehzade Kasım(1613) ve   Şehzade İbrahim(1615)’i doğurmuştur. Kösem Sultan ,eşi Sultan Ahmet(I) döneminde siyasi işlere karıştığı düşünülmemekle birlikte ,Veraset sistemini değiştiren Kanunname-i Ali Osman’ın tanzimine elinin değmiş olabileceğine inanılmakta olup bu konu hala tartışılmaktadır.
Kösem Sultan, kocası I. Ahmet Han’ın vefatı üzerine Topkapı Sarayı’ndan  Beyazıt’taki Eski Saray’a gönderildi. I. Mustafa Han ve II. Osman Han’ın saltanatları süresince toplam altı yıl Eski Saray’da ikamet etmiştir. 10 Eylül 1623 tarihinde Oğlu IV. Murad’ın(1623-1640) tahta çıkışı ile Topkapı Sarayı’na; bir daha eski saraya geri dönmemek üzere gelmek fırsatı doğmuştu.                                     
IV. Murad’ın cülus töreniyle tahta çıkışının  ardından Kösem Sultan, Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na büyük bir toplulukla gelerek hem valide sultan, hem de naibe-i saltanat oldu(Padişah adına karar verebilen). Oğlu 4.Murat on bir yaşında ve o güne kadar tahta çıkan en küçük padişahtı. Bu şekilde saltanat makamı, on yıla yakın, bizzat Kösem Sultan’ın olmuştur. IV. Murad Han’ın henüz on iki yaşında olması nedeniyle oğlunun saltanatının ilk yıllarında naibe-i saltanat olarak devlet idaresinde etkili bir şekilde yer aldı. Kocası Sultan Birinci Ahmed ve Şehzâdeleri/oğulları Dördüncü Murad (1623-1640), Sultan İbrahim (1640-1648) ve torunu Dördüncü Mehmed/Avcı Sultan Mehmed (1648-1687) devirlerinde Kırk yıla yakın,  parmaklarını kendi menfaati için devlet idaresini karıştıran  Mâhpeyker Kösem Sultan, Sultan IV. Murad’ın tahta çıkmasının öncesinde gerek II. Osman Han’ın şehadeti ile ortaya çıkan karışıklıklar, gerekse I. Mustafa Han zamanında baş gösteren anarşi sebebiyle devlet düzeni ciddi biçimde bozulmuştur. IV. Murad Han’ın çocuk yaşta bulunması bu durumu daha da güçleştirdi. Bu karışık devrede Mahpeyker Kösem Sultan, naibe-i saltanat olarak çok önemli bir görevi yürütmüştür.

Kösem Sultan’ı naibelik döneminde ; Bağdat’ın elden çıkması, Anadolu ve diğer eyaletlerdeki isyanlar, Abaza Mehmed Paşa’nın isyanı, Kazan eşkıyalarının  boğaza kadar yağma akınları ve Kırım’daki huzursuzluklar çok zorlamıştır.Kösem Sultan devlet adamları ile bu sorunların halli için gayret sarfederken, bu sırada IV. Murad da(1623-1640) annesinin yanında devlet işlerini öğreniyordu. Kösem Sultan naibelik makamını IV. Murad’ın 1632 yılında mutlak idareyi eline almasına kadar sürdürdü. 10 Şubat 1432(Hicri) Salı günü patlak veren  ve Yeniçerilerin sarayı basarak, Vezir-i-azam Müezzin-zâde Hafız Ahmed Paşa’nın yeniçeriler tarafından adete  parçalanıp Topal Recep Paşa ‘nın   sadrazamlığa getirilmesi  ile neticelenen isyan   4.Murat’ı ziyadesiyle üzmüştü.Hatta bu olayda isyancıların ayağına 4.Murat çıkarken; Topal Recep Paşa’nın  “abdest almak gerekir,hünkarım “ demesi sultanı daha da öfkelendirmişti. Ancak 8 Haziran 1632 Salı günü devlet idaresine hâkim olup anası Kösem Sultan’ın vesayetinden kurtulan Sultan 4. Murad Han’ın ilk işi, annesi ile başta Topal Recep Paşa olmak üzere Ocak zorbalarını tasfiye etmiş, Birinci Mustafa anarşisine son vermek olmuştur. (Bu hadisede 4.Murat gerekli tedbirleri aldıktan sonra Topal Recep Paşa’yı saray çağırmış ve yeri geldiğinde Abdest al bre melun” hatırlatmasını yaparak Cellat başı Kara Ali’ye teslim ederek-böylelikle Hafiz Ahmet Paşa’nın intikamını almıştır)Bu tarihten sonra IV. Murad Han’ın doğrudan Devlet işlerini bizzat ele  alması  üzerine devlet işlerine Kösem Sultan  hiç karıştırılmadı .Tarihimizdeki  yükselme dönemi padişahlarından  sonraki işlerini  saltanatının bu döneminde gerçekleştirmiş, uzun bir aradan sonra orduyla sefere çıkan büyük  pâdişahlarımızdan kabul edilmektedir.  
Devlet idaresinde Yükselme döneminde görüldüğü gibi Devlet otoritesini sağlamlaştıran IV. Murad Han, Bağdat Seferi’ne çıkarken “hal” söylentilerinin dolaşması üzerine annesi Kösem Sultan’a   ikazlarda bulunmayı  ihmal etmedi. Yine IV. Murad Han’ın kardeşlerini ortadan kaldırdığı dönemde Şehzade İbrahim’in öldürülmesini emretmesine rağmen Kösem Sultan’ın gayretleri sayesinde 4.Murat’ı  bu fikirden vazgeçirerek Osmanoğulları’nın devamını sağladı. Şayet Kösem Sultan’ın son bir gayretle İbrahim’i kurtarmasaydı ; Osmanlı soyu sona erecekti.8 Şubat 1640 tarihinde IV. Murad Han’ın zamansız ve genç yaşta(28 yaşında) ölümü üzerine( Kösem Sultan’ın) diğer oğlu Şehzade İbrahim’in cülusu ile Kösem Sultan bir kez daha naibe-i saltanat olarak devlet işlerine el koydu. Böylece iki evladının saltanatını gören ilk valide sultan oluyordu. Sultan İbrahim’in ardından tahtın herhangi bir varisi bulunmuyordu. Bu tehlikenin farkında olan valide sultan, ilk iş olarak Osmanlı soyunun devamını sağlamak için Sultan I. İbrahim’e(1640-1648)- çok sayıda cariye, gözde sundu(Hatta mesir macunu’nun bu dönemde son terkibine ulaştığı söylenmektedir). I. İbrahim Sultan’ın sekiz yıllık saltanatında hükümdara karşı bir karşıtlık  meydana gelmişti. Devlet erkânı ve yeniçeriağaları padişahın “hal” edilmesi konusunda fikir birliğine varmışlardı. Sadrazam Sofu Mehmed Paşa, Şeyhülislam Abdürrahim Efendi, Karaçelebizade Abdülaziz Efendi, Hanefi Mehmed Efendi ve Muslihiddin Ağa gibi devlet adamları valide sultana başvurarak Sultan İbrahim’in hal‘ edilmesini ve yerine Şehzade Mehmed’e biat edilmesini istediler. Kösem Sultan ilk başta bu cülusa karşı çıkarak devlet geleneğinden ödün vermedi ve oğlu İbrahim’i bu tehlikeden kurtarmaya çalıştı ise de , fakat başarılı olamadı. Kösem sultan işlerin kontrolünü kaybetmemek adına  sonradan ister-istemez(Gerçek niyetinin kuşkusuz sözünü dinleteceği çocuk padişahtan yana olduğunu anlıyoruz,ancak tecrübesi ve aşırı hırsı gereği bu işe önce  karşı çıkmış görünmüş ,işlerin kendi kontrolü altında cereyan ettiğine kanaat getirdikten sonra da I.İbrahim’in “hal” edilmesi kararına  iştirak edecektir.) torunu Mehmed’i saltanat için bizzat hazırlamaya başladı. I. İbrahim’in  tahta çıkmasıyla  ve saltanatının ilk yıllarında(4.Murat’ta olduğu gibi) Kösem-Sultan bu oğlunun saltanatından tekrar siyaset sahasında at oynatıp saltanat nâibesi olarak sekiz buçuk yıl kadar diplomatik ve siyasi işlere sultan adına naiplik  etmişse de , Sultan I. İbrahim anasının yarattığı naibelik saltanatına   en nihayetinde son verince, oğlunu Devlet ricalinin de etkisiyle  kapısı pencereleri örülmüş bir odaya tahttan indirerek hapsetmiştir.Mahpeyker Kösem,  sonra da  bu odada, Evliyâ Çelebi’nin ifadesiyle “neûzu b’illah yüzünden bir zerre nûr kalmayan cellâdbaşı Kara Ali’ye oğlunu boğdurmuştur.(Kanunnameye göre; hanedan mensuplarının kanı dökülmeden ancak idam edilebiliyordu)

Böylece öz evlâdının katili olan Mâhpeyker Kösem Sultan, daha sonra torunu dördüncü Mehmed/Avcı Sultan Mehmed’in 8 Ağustos 1648 günkü cülûsunu da gerçekleştirmiştir.
Harem Bahçesinde Meclis(Sultan 1.Ahmet Albümü)
Büyük Valide Sultan
I.İbrahim’in 8 Ağustos 1648 tarihinde  tahtan indirilerek IV. Mehmed(1648-1687)’in  saltanata getirilmesi  , Henüz yedi yaşında olan IV. Mehmed’in bir saltanat naibine ihtiyacı sorunu nu ortaya çıkardı. Mahpeyker Kösem Sultan, devlet geleneği gereği bu cülusun ardından Eski Saray’a geçerek valide sultanlık makamını bırakması gerekiyordu. Fakat yılların vermiş olduğu tecrübesi ve hırsı nedeniyle ve padişahın da çok küçük yaşta bulunması dolayısıyla Harem’de kalmaya devam etti. Böylece Osmanlı tarihinde ilk olarak bir valide sultan, torununun saltanatında büyük valide, valide-i muazzama, koca valide,   valide-i atika, valide-i kebire gibi sıfatlarla naibelik(Sultan’a vekalet) görevini yürütmeye başladı. Gelini Hatice  Turhan Sultan da , valide sultan oldu ise de, sarayda Kösem Sultan’dan sonra ikinci konumda bulunuyordu. Mahpeyker Kösem Valide Sultan ölümüne kadar üç bin akçe olan valide sultanlık maaşını alırken IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Valide Sultan iki bin akçe alıyordu. Fakat  Harem’de ilk kez , iki valide sultan’ın görev yapması sarayda tuhaf karşılanıyor ve saray görevlilerinin sevk ve idaresinde karışıklıklara yol açıyordu. IV. Mehmed’in  yirmi üç yaşlarındaki genç annesi Hatice Turhan Sultan ve ondan çok daha deneyimli olan büyükannesi Mahpeyker Kösem Sultan ; ikisinin  birada bulunması çok zor ve nazik bir durum oluşturuyordu. Asla çift başlılığa izin verilmeyen Osmanlı Devlet yapısında bu durumun zararları da çok geçmeden görülmeye başlandı. Saray ricalinden  menfaati elden gidenler ile nüfuz sahibi insanların her biri bir validenin yanında güç oluşturmaya başlayacaklar ve karşıt taraftarlıklara yol açacaklardı.

Sultan IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında yine Mahpeyker Kösem Sultan diplomatik ve siyasi devlet işlerini omuzlamıştı. Ancak İbrahim I.Sultan’ın  tahttan indirip ölümüne sebep olan ağaların devlet işlerine müdahaleleri her geçen gün artıyordu. Bu durum büyük çekişmelerin, kavgaların öncüsüydü. Osmanlı eyaletlerindeki asayişsizliklerin de etkisiyle sık sık yapılan sadrazam değişiklikleri de tımar sistemiyle birlikte devlet ekonomisini sarsıyor, karışıklıklar büyüyordu. Zamanla dışarıdaki ocak ağalarına(Yeniçeri) karşı saray ağaları da bir grup oluşturmaya başladılar. Saray ağaları, padişahın validesi Hatice  Turhan Valide Sultan’ı daha aktif olmaya sevk ediyor, Mahpeyker Kösem Sultan’a karşı  sarayda karşıt  gruplaşma açıkça ortaya çıktı.

IV.Mehmet (1648-1687) saltanatının ilk yıllarında ; Sarayda ortaya çıkan bu yeni grup karşısında ellerindeki nüfuzu kaybedeceklerini anlayan ocak ağaları yeni bir ihtilâlin fitilini ateşlemek için girişimlere ve fırsat aramaya başladılar. Bunlar IV. Mehmed Han’ı tahttan indirilip yerine kardeşi Süleyman’ı çıkartmayı planlamışlar ve bu sayede de Hatice Turhan sultan’ın valideliğine son vereceklerdi. Yıllardır ocak ağalarının nüfuzunu ve çıkardığı karışıklıkları bilen Mahpeyker Kösem Sultan, büyük bir fitneye ve çatışmaya yol açmamak için bu işe rıza gösterdi. Ancak saray ağaları bu darbe hazırlıklarından haberdar olmuşlardı. Ocak ağalarının planına göre ; gece sarayın demir kapı ve gizli kapıları açık bırakılacak, ocak ağaları gelip, Hatice Turhan ve taraftarlarını götürecekler ve Şehzade Süleyman’ın cülusunu gerçekleştireceklerdi.Ancak Kösem Sultan’ın cariyelerinden Melekî, olayın gerçekleşmesinden bir gün önce gelişmeleri Hatice Turhan Valide Sultan’a bildirdi. Hatice Turhan Sultan bu olayları öğrendikten  sonra bunları Başta Süleyman Ağa ve Reyhan Ağa’ya anlattı. O esnada ocak ağalarının, dört harem ağasının katlini istedikleri tezkire de saraya ulaşmıştı. Artık ocak ağaları harekete geçmeden saray ağaları kesin neticeye varmak istiyorlardı. Nitekim 2 Eylül 1651 gecesi 61 yaşına gelmiş olan Mahpeyker Kösem Valide Sultan,  Uzun Süleyman Ağa ve taraftarları tarafından (“Deli Doğancı” ünvanlı Kuşçu Küçük Mehmed tarafından),odasında  perde ipiyle, boğularak öldürüldü. Sultan’ın cenazesi Topkapı Sarayı’ndan çıkarıldı; Eski Saray’a götürüldü. 1651'in Eylül ayında merhum eşi I. Ahmet'in türbesine defnedildi. 

Mahpeyker Kösem Sultan ; Sultan I.Ahmet’in hasekisi, Sultan 4.Murat ile 1.İbrahim’in valideleri olup bu iki sultan zamanında ve torunu 4.Mehmet’in ilk yıllarında ,Devletin diplomatik ve siyasi işlerine naibelik düzeyinde müdahele etmiş ve ülkeyi yönetmiştir diyebiliriz. Bu olaydan sonra Hatice Turhan Sultan Köprülü ailesinden sadrazamları iş başına getirdi ve Osmanlı Sarayındaki  “kadınlar saltanatı” sona erdi.(Saray kadınlarının saltanatına son veren valide sultan olarak tarihe geçecek Hatice Turhan sultan ; “Osmanlı Kadını” olarak anılacaktır.)
KÖSEM SULTAN’IN YAPTIĞI  HİZMETLER
Mahpeyker Kösem Sultan’ın ölümüne  İstanbul’da  herkesin ağladığı anlatılmaktadır. Çünkü bu büyük şehirde onun iyiliğini görmeyen insan kalmamıştı. Her ne kadar  ihtiraslı, hırslı, makam sevdalısı bir kadın olarak görünse de  bu kadının hayatı aslında hayır, hasenat, iyilik, zorda kalanlara yardım etmekle geçmişti. Özellikle Çocuk padişahlar döneminde devletin üzerinde koruyucu kanatları(kendine göre) nı hep kullanmıştır.(Osmanlı Devlet adamlarının servetleri; vefatları halinde hazineye kaldığından, herkes sağlığında hayırlı yatırımlar için ve nam bırakmak için yarıştıklarından ,tüm haseki ve valide sultanlar da benzer hayırlar yapmışlardır.)

Mahpeyker Kösem Valide Sultan; Devletin o güne kadar karşılaştığı en zor günlerde yaşamıştı. Sultan I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman, IV. Murad ve İbrahim Han gibi beş padişah dönemini görmüştü. Devlet işlerinde neredeyse beş padişahtan daha tecrübeliydi. hayır işlerinde de etrafındaki fakirlere her zaman yardımlarda bulunmuştur. Her yıl Receb ayında tebdili kıyafetle arabaya binerek hapishanelere gitmiş; borcu yüzünden hapse düşen mahkûmların borçlarını ödemiş ve onların hapisten çıkmalarını sağlamıştır. Kösem Sultan, katil kişilere ise bu yardımları asla yapmamıştır. Yine her yıl hac mevsiminde  saka denilen iki vazifeliyi hac kafileleriyle yola çıkartıp, bunlar vasıtasıyla yol boyunca hacılara soğuk sular, bazı konaklarda da şeker şerbetleri dağıttırırdı. Evlenemeyen yetim kızların bulunup onlara gerekli çeyizin yanında oturacakları evlerin de verildiği bir vakıf kurmuştu.
Yaptırdığı hayır işlerinin başında 1640'da bitirilen Üsküdar’daki Çinili Camii, Boğaziçi’nde Anadolu Kavağı mescidi , Sultan Selim civarında Valide Medresesi Mescidi’ni ve çeşmesini  yaptırarak hizmete açmıştır. Sultan IV. Murad ve Kösem Sultan ayrıca Üsküdar’ın merkezinde hamam, Şehremini, Yenikapı ve Beşiktaş’ta çeşmeler yaptırmışlar.  Ayasofya ile Kapalıçarşı arasında çifte hamam ve Yenikapı’da bulunan tek hamamı yaptırıp,ayrıca Abdülmecid Şeyhî Efendi’nin Eyüp’teki türbesini de tamir ettirmiştir.Mahpeyker Valide Kösem Sultan; Anadolu toprakları dışında Eğriboz, Midilli ve Kıbrıs gibi yerlerde de vakıflar kurmuş, Livadya yakınlarında köprü, Kahire’de su terazisi yaptırmıştı. O dönemde Osmanlı’nın eyaleti durumunda bulunan Mekke ve Medine’ye de yardım elini uzatmış, fakir yöre halkına da hatırı sayılır yardımlarda bulunmuştur.Kuşkusuz bu özellikleriyle Osmanlı valide Sultanları içinde ,Devlet ve padişahlar üzerinde en çok etkili olan tartışmasız ; Kösem Sultan olmuştur.
Üsküdar Kösem Sultan Çinili Camii’nin denizden görünüşü.(Yeni Valide,Valide-i Cedid  Camii)
KAYNAKLAR :
Osmanlı Tarihi, İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Bu mülkün Sultanları, Necdet Sakaoğlu
Osmanlı Hareminde 3 Haseki Sultan,Yılmaz Öztuna
Valide Sultanlar ve Harem, Ahmet Şimşirgil
Resimli Osmanlı Tarihi, Yavuz Bahadıroğlu

21 Nisan 2016 Perşembe

SULTAN AHMET(I.AHMET), 14 RAKAMI VE KÖSEM SULTAN - 2



Sultan Ahmet Camii Gravürü(Yabancı)seyyahların gözüyle
SULTAN 1. AHMET’İN YAPTIRDIĞI ESERLER
Sultan 1. Ahmet, Mekke ve Medine'deki kutsal mekanların  ve Kabe'nin onarımı için İstanbul'dan ekipler göndererek gerekli onarımları yaptırmıştır. Kâbe'nin her yıl yenilenen örtülerinin de(yaklaşık 800 metre kumaş,81 kg altın tel ,153 kg ipek işleme  ve sırma ) İstanbul'da dokunup gönderilmesini emretmiştir.(o zamana kadar Mısır’da dokunuyordu) Sultan bütün usta ve sanatkarlarını istavroz sarayına toplayarak Kabe’nin su oluklarını hep birlikte tasarlayarak altından yapmışlardır.
İstanbul'da Sultan Ahmet adına yapılan  önemli eserleri de Şehzadebaşı Kuyucu Murad Paşa Külliyesi,İstanbul Mesih Paşa Camii,Piyale Paşa Camii,Elmalı Ömer Paşa Camii ,Eyüp'teki Sultan Ahmed sebili, Beşiktaş'ta Tersane Bahçesi'nde köşk ve kasır, Kavak Sarayı ve İstavroz sarayı ve mescitleri(Şimdiki Beylerbeyi sarayının bulunduğu araziye yapılmış-daha sonra yıkılmıştır), Alemdar, Tophane, Tersane, Haydarpaşa ve Üsküdar iskelesindeki I. Ahmet çeşmeleridir.
SULTAN AHMET CAMİİ

At meydanının (eski hipodrom) güney yönünde  bulunan, Sultan Ahmet meydanı olacak alanda(İstanbul’u gören en güzel mevkide bulunan sarayı Ayşe Sultan’dan , satın alan Sultan Ahmet ,sarayı yıktırarak  ortaya çıkarttığı alana verilen isim.) Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya (Mimar Sinan’ın talebelerinden olup; Başta müzik ve sedef süslemeciliği dışında yüksek görevlerde bulunduktan sonra 1606 yılında mimarbaşı olmuştur.)yaptırılmıştır. 4 Ocak 1610'da altı büyük minareli ve 16 şerefeli Sultanahmet m Camii'nin temel atma merasimi yapıldı. Camiin projesinde görülen minarelerin sayısı ortaya çıkınca(6 minare) sultan ; Kabe’ye saygısızlıkla  suçlanmıştı. O zamanlarda, Mekke'deki Kâbe'de de 6 minare bulunmaktaydı. Sultan bu problemi Mekkede olan (Mescidi Haram) camiye yedinci minareyi yaptırarak  bu sorunu böylelikle çözer. Dinine bağlı bir insan olan Sultan I. Ahmet, taht şehrinde o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir camii,  o zamana kadar yapılmış olan camilerin en büyüğünü ve güzelini yaptırır .Caminin temelleri kazılırken eteğinde toprak taşıdı, her gün cami inşaatını bizzat teftiş ederdi.Cami inşaatında Devlet ricaliyle birlikte halk da gönüllü olarak çalışmışlar ve asırlarca gurur duyacakları bir eser meydana getirilmiştir. Batılı gezginler caminin çinilerinden dolayı “Mavi Cami” olarak adlandırmışlardır. Camiin meşhur çinileri Kütahya ve İznik‘teki atölyelere yaptırılmıştır.21.000 den fazla parçadan ibarete çinilerin motifleri ; selviler, laleler, sümbüller, nar çiçekleri, üzüm salkımları şeklinde tasarlanmıştır. Camii ibadet alanı biçim olarak kareye yakın bir dikdörtgendir. 53.50x49.47 (2.646 m2) metrekaredir. Sultanahmet caminin içi dört yapraklı yonca planına sahiptir. Geleneksel Sinan tasarımları gibi Dört fil ayağı üzerine kubbe oturtulmuştur.Ana kubbe 43 metre yüksekliğinde ve 23,5 m çapındadır. Bu ölçüler Mehmet ağanın iyi bir statikçi olduğunu gösterir.  Caminin içi çok ustaca yerleştirilen 260 pencere sayesinde ferah bir havaya bürünmüştür. Pencerelerin yerleştiriliş şeklinden dolayı büyük kubbe adeta havada asılı gibi duran çok estetik bir görünüm almıştır. Camideki Minber ; altın yaldız kaplamalı geometrik desenlerle, Mihrab : Mermerden yapılmış ve üzeri altın yaldızlı minik sütunlarla süslenmiş, hünkar mahfeli ise ;altın yaldızlı çinilerle süslenmiş ,kapısı da sedef kakma olup  çok güzel sanat ürünleridir.Hünkar mahfiline ; Hünkar Kasrından kolayca geçilebilecek yakınlıktadır.Sultan Ahmet Camiin iç avlusu 26 sütün üzerine oturtulmuş klasik tarzda  30 kubbe ile çevrilmiştir.
Sultan Ahmet Camii iç mekan çinileri
9 Haziran 1617'de inşaatı biten Sultanahmet Camii ibadete törenle  açıldı. Sultan Ahmet külliyesinde;Hünkâr Kasrı,Medrese,Dar-ül Kurra(Kuran öğretilen ,ezberletilen medrese), Sıbyan Mektebi(Çocuk okulu-ilkokul), Arasta(aynı ürünlerin satıldığı çarşı-külliye dükkanları böyle olurdu), Hamam, İmaret(aşevi) ,Darüş-şifa(hastane), Türbe ve Sebiller bulunmaktadır.Bu gün külliye binalarından sadece ; Arasta, darüşşifa hamamları ve türbeyle bitişik dükkanlar, köşedeki çeşmeler ve yanındaki dükkanlar anlaşılmakta/bilinmektedirler. (Sultan Ahmet ; Külliye binaları tamamlanmadan vefat ettiğinden camiin avlusu dışındaki kuzeydoğu köşesinde bulunan türbesine defnedilmiştir.)
 (SULTANAHMET CAMİİ’İN  DIŞ AVLUSUNDA, BİRINCİ KAPININ ALTINDA BULUNAN SEBİL KITABESI : “Içen abdan dari-naim içre mesrur ola, Yazilub amali-hüsnü deftere medtur ola
Camii Han Ahmed'in banii ala mesrebi, Hazreti Mimarbasi ahreti mamur ola.
Kim Muhammed anin nam-u ali himmeti, Itti bu rana binayi hasredek mashur ola
Olmamistir dahi olmaz böyle ali bina, Bir eser konmustur ki, kim dembedem Mezkur Ola”
Yeni Türkçesi : “Bu sudan içen, nimetler yurdu olan Cennete kavuşsun mutlu olsun. Yaptiği güzel işler deftere satir satir yazilsin.Yüksek ahlaki kendisine huy edenin, Han Ahmed'in camiini yapan, Yüce mimarbasinin sonu da iyi olsun.Bu ulu mimarbaşinin kutlu adi Mehmed'dir. Dünya durdukça ünü her tarafa yayılsın diye, bu güzel, gözalıcı yapan odur.Bu büyük eserin benzeri yoktur ve olmayacaktı. Be eser, her zaman övgüyle konuşulsun, dillerden düşmesin diye yapılmıştır.”)

_________________________________________________________________
(İstavroz Mescidi - İstavros Sarayı: Şimdiki Beylerbeyi Sarayı'nın arazisindedir.)

17 Nisan 2016 Pazar

SULTAN AHMET(I.AHMET), 14 RAKAMI VE KÖSEM SULTAN - 1

                         
 Sultan I.Ahmet(1603-1617) Minyatür’ü
SULTANAHMET VE 14 RAKAMI                                   
Sultan 1.Ahmet ‘in 18 Nisan 1590’da Manisa’da doğdu.Babası III.Mehmet(13.Osmanlı Hakan’ı ve Halife/ 1595-1603),Annesi Handan Sultan’dır.Sultan Ahmet ,3.Mehmet’in 3 oğlundan 2.csidir,ağabeyi;  Mahmut ,Kardeşi ; Mustafa’dır(15. ve 17. Osmanlı Hakan’ı).Ancak ağabeyi Şehzade Mahmut askeri ve idari işlerle fazlasıyla ilgilenince ,tahta kastettiği iddiasıyla boğdurulmuştur.Bu durum beklenmedik bir şekilde Sultan Ahmet’e taht yolunu açmıştır.Sultan Ahmet henüz sünnet olmamışken ,babası 3.Mehmet’in 37 yaşında ölümü üzerine ,Eyüp Sultanda Kılıç kuşanma töreniyle (Taklid-i Seyf/ 21 Aralık 1603).Sultan Ahmet tahta geçtiği sırada 1593’ te; Erdel,Eflak ve Boğdan beylerinin isyanıyla başlayan Türk-Avusturya harbi devam ediyordu.(Bu savaşın önemli aşamaları ; Eğri kuşatması, Haçova meydan muharebesi,Estergon kalesinin sürekli el değiştirmesi, akıncılarımızın  imhası ile ünlü Kanije savunması olarak hatırlanmaktadır.)Bu yüzden denilebilir ki Sultan 3. Ahmet’in kılıç kuşanma töreninden sonra ilk işi ; Osmanlı Ordusunun Belgrad üzerinden Budin’e ilerleme emri olmuştur.Bu seferle ; Ciğerdelen, Estergon ve Tepedelen kaleleri fethedilmiştir.

 Sultan 1.Ahmet Tuğra’sı
Sultan 1.Ahmet önemli bir sancağa çıkmadığından Devlet yönetiminde acemi ve geleneksel ” kapı halkı” da oluşmamış ,üstelik sünnet de olmamıştır.Ani durumda ;  önce Sultan olmuş sonra da sünnet olmuştur.Tahta çıktığında ,Saray’ a babaannesi Safiye Sultan (Adriyatik’li  Baffo- Sultan 3.Murat’ın eşi,Sultan 3.Mehmet’in Annesi)hakimdi.Sultan Ahmet’in sünnetinden sonra Valide sultan Handan Sultan , artik hükmü sona eren Safiye Sultan’ı(Büyük valide sultan) ekibiyle birlikte eski saray’a gönderdi.(1604).Bu eylem Kösem Sultan’a(Haseki Sultan) maledilirse de asıl etken Handan Sultan’dır.(Valide Sultan)

Haseki Mahpeyker Kösem Sultan’ın Osmanlı Sarayına girişi  ; Sultan I.Ahmet’in kendisini  görüp (Şehzadeyken) aşık olmasıyla başlamıştır.Kefolanyalı Anastasia Saraya Safiye Sultan’ın isteği ile getirilip“Mahpeyker” ismini almıştır. Sultan I.Ahmet için.Daha henüz sünnet bile olmamış,tahta çıkmaya hazırlanan bu şehzade için “Önce evlilik,taht sonraki iş” tir.Annesi  Handan Sultan’a “Ben bu kızla evleneceğim ” demesi üzerine Handan Sultan, şeyhülislam ve saraydakiler tarafından “Padişahların evlenmesi şeriate göre caiz değildir.”denilerek hoş karşılanmamış ise de, I.Ahmet’in ısrarlı isteği  üzerine Handan Sultan çaresiz “Bu kız kimdir?Tez araştırılsın”diyerek oğlunun isteğini yerine getirmiştir.Uzun süren  incelemelerden sonra,saray “Mahpeyker Kösem “ile evlenmelerine izin vermştir.Osmanlı Tarihinde  Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’a kıydığı nikahtan sonra,Osmanlı Hanedanı’nda evlenen ikinci padişah olarak Sultan I.Ahmet ve nikahı kıyılan ikinci kadın olarak da “Kösem Sultan” 40 yıl kadar     hüküm süreceği Osmanlı Sarayı”Harem’e “ adımını atmıştır.(1604)
SULTAN 1.AHMET DÖNEMİNDE  ÖNEMLİ OLAYLAR
I.Ahmet  tahta çıktığı  zaman, Osmanlı Devleti çok zor durumda bulunuyordu. Osmanlı  batıda Avusturya ve doğuda İran ile harp hâlinde bulunduğu bu sırada; içte de celâlî adı verilen âsîler, köyleri yakıp yıkmaya, üzerlerine gönderilen orduları bozmaya başlamışlardı. Bu  gâileler , Osmanlı Devletini  sarsacak  durumdaydı. İran da  iç isyancıları körükler pozisyonundaydı.Bu karışık döneme rağmen (Duraklama dönemi)  Sultan Ahmet(I) ,şehzadeliğinde iyi bir sancak uygulamasından geçmemiş olsa da  , iyi eğitilmiş ,bir çok dil bilen ,genç yaşına rağmen devlet hakkındaki meselelerde doğru kararlar verebilen  Osmanlı Hanedanı’nın önemli bir hakan’ ı  olmuştur. Kardeş katli yasası, kardeşin kardeşi taht kavgası yüzünden öldürmesi ,taht kavgaları ve  bu sebeplerle ortaya çıkabilecek olumsuzlukların önüne geçilebilmesi açısından  yapılan idari düzenlemeler yapması Saltanat makamı için dönüm noktası olmuştur.Sultan 1.Ahmet’in diğer eşi Mahfiruz Hatice Sultan olup; her iki eşinden de 12 erkek(2.Osman, Şehzade Mehmet,Şehzade Cihangir,Şehzade Orhan,Şehzade Selim,4.Murat,Şehzade Hasan,Şehzade Süleyman,Şehzade Bayezid,Şehzade Hüseyin,Şehzade Kasım,1.İbrahim ), 9’u kız olmak üzere toplamda 21 çocuğu olmuştur.
KANUNNAME-İ ALİ OSMAN
 Fatih(1451-1481) kanunnamesi olarak da bilinen Kanunname-i Ali Osman bir tür dönemin anayasasıdır.Başta Padişah’ın töresel yetkileri olmak  üzere Devlet idaresini düzenleyen(Adli-Askeri ve toprak yönetimi gibi)  yasadır.(Fatih Kanunnamesini derleyen ; KARAMANİ MEHMET PAŞA, Kaleme alan ise ; Tevkii Leyszade Mehmet Bin Mustafa ‘dır).Daha sonra da Sultan Bayezid II döneminde(1481-1512) şer’i vergilendirme ve tımar işleri eklenmiştir. Kanunname-i Ali Osman’da geniş bir düzenleme Kanuni(1520-1566) Kanunnamesi ile yapılmıştır.(Bu düzenlemeler Divan-I Hümayun yetkilerinden,Eyalet yönetimlerine ,Müslüman ve gayri Müslim  halklar için de çok farklı düzenlemeleri kapsamaktaydı)Şimdi de Sultan Ahmet I. Tahta çıktığında kardeşi Şehzade Mustafa’nın katli gündeme getirilmiş, fakat genç sultan buna karşı çıkmış ve bu durumu Sultan Ahmet Kanunnamesiyle  kesinleştirmiştir. KANUNNAME-İ ALİ OSMAN’da yer alan”Nizâm-ı Âlem için kardeş katli “ hükmü yerine ailenin aklı başında olan en büyük üyesi anlamında “Ekber ve Erşet” olanın tahta çıkması kanunlaşmıştır.Bu durumda padişahın oğlu yerine kardeşlerinin tahta çıkma yolu açılmıştı.Böylece sultanın kardeşi (Mustafa) ile 3 oğlu da padişah olabilmişlerdir.(Genç Osman,4.Murat, İbrahim).Ancak bu düzenleme ile şehzade sancakları uygulaması sona ermiştir.(İleride olumsuz etkileri görülecektir).İyi tarafı kardeş katlini ortadan kaldırmasıdır. Bu arada Yavuz Döneminde Osmanlı himayesine alınan Ramazanoğulları Beyliğine son verilmiştir.
 Osmanlı-Avusturya Savaşları
OSMANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARI VE ZİTVATOROK ANTLAŞMASI
Sultan Ahmet tahta geçtiği zaman 1593’ te; Erdel,Eflak ve Boğdan beylerinin isyanıyla başlayan Türk-Avusturya harbi devam ediyordu.Sultan  Ahmet  ordusuna Belgrad üzerinden Budin’e ilerleme emri vermişti. Peşte (25 Eylül 1604) ve Hatvan kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirildi. Avusturya savaşları serdarı Malkoçoğlu Ali Paşa komutasında ilerleyen Ordu daha sonra  Budin'in kuzeyinde bulunan Vaçkalesini ele geçirdi (16 Ekim 1604). 29 Ağustos 1605'de Estergon Kalesi kuşatıldı ve tam karşısındaki Ciğerdelen kalesi fethedildi. 8 Eylül'de Vişegrad, 19 Eylül'de Tepedelen (Saint Thomas) kaleleri fethedildi. 3 Ekim 1605'de ise Estergon Kalesi  alındı.Bu seferin serdarı (Sadrazam Ali Paşa’nın vefatı nedeniyle) Lala Mustafa Paşa kumandasındaydı.(Sefer dönüşünde yerine Tiryaki Hasan Paşa’yı vekil bırakan  paşa, vefat etmiştir)Her iki tarafında 13 yıldır süren savaştan çok yorulmuş olduklarından barış yapılmasına karar verildi.sadrazamlığa getirilen Kuyucu Murat Paşa ‘nın ön ayak olduğu ve Tuna’ya dökülen Zitva suyunda “Zitvatorok” antlaşması imzalandı.(11 Kasım 1606).Yapılan anlaşmaya göre ; Eğri, Estergon, Kanije kaleleri Osmanlılarda, Yanıkkale (Raab) ve Komarom kaleleri Avusturyalılarda kalacak, Avusturya bir kere  200.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti.Ancak antlaşmanın 1533 den beri yapıla gelen antlaşmalardan iki önemli farkı bulunuyordu.Bunlardan biri Avusturya’nın her yıl ödediği vergiler kalkmıştı.Bir diğeri ise : Avusturya imparatorunun (arşidükü) protokol bakımından Osmanlı padişahına eşit olduğu kabul edildi.(daha önceki antlaşmalarda  arşidük sadrazama denk sayılmıştı.).Bu iki önemli değişiklik Avusturya lehine yorumlanmış ve Osmanlı üstünlüğü sona ermişti.
Sultan I.Ahmet ‘in Jang Young Tasviri(Solda),ilk yıllarının minyatürü(Sağda)
OSMANLI – İRAN(SAFAVİ) İLİŞKİLERİ
Sultan I. Ahmet tahta geçtiğinde sırada, Osmanlı İmparatorluğu batıda Avusturya, doğuda Safavidevleti ile savaşmaktaydı.  Osmanlı ordusuİran Seferi serdarı Sinan Paşa komutasında Nahçıvanüzerinden Revan'ayürüdü. (1604) Bu arada yeniçeriler Van'a dönülmesiniistemeleri üzerine  Osmanlı ordusu kışı Van'da geçirdi.Tebriz'i gerialmak için yapılan savaşta Osmanlı ordusu,Şah Abbas'ın ordularını yendi. Ancak Erzurum Beylerbeyi SeferPaşa'nın çekilen düşman kuvvetlerini izleyip asıl ordudan ayrılmasını fırsatbilen Şah Abbas, ordu merkezine ani bir saldırıda bulundu. Yenilgiye uğrayanSinan Paşa önce Van'a,daha sonra da Diyarbakır'a çekildi. Şah Abbas Şirvan, Şamahı ve Gence'yi kolaylıklaele geçirdi. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'da devameden Avusturya Savaşı ve iç isyanlarlauğraştığı için İran cephesinde başarılı olamıyordu. Sadrazam Nasuh Paşa,Şah Abbas'ın barış önerisini kabul etti.1612 yılındayapılan Nasuh Paşa Antlaşmasıyla 9 yıl süren Osmanlı-Safavi Savaşısona erdi. Yapılan Nasuh Paşa Antlaşmasına göre ;Osmanlılar Ferhat PaşaAntlaşmasıyla(1590) aldıkları toprakları kaybedip,Kanuni döneminde yapılanAmasya antlaşması(1555) ile belirlenen sınırlar geçerli olup,  Safeviler Osmanlı Devletine 200 deve yükü ipek vermeyikabul etmişlerdir.. 1615 yılına kadar süren barış dönemi Şah Abbas'ınantlaşmayı bozması üzerine sona erdi. Yapılan savaşlarda Osmanlılar çokkayıp vermiştir. (Sonucu ancak Padişahın ölümünden sonraki dönemde alınacaktır.)
DENİZLERDE MÜCADELE 
Sultan Ahmet Akdeniz’de güvenliği sağlamak için de gayret göstermiş, yeni gemiler yaptırmış, Floransa ve Malta korsanlarıyla başarılı çarpışmalar yapılmıştır. I. Ahmet zamanında Murat Reis ve Halil Paşa gibi deniz kahramanları Türk donanmasına zaferler kazandırmışlardır. 
CELALİ İSYANLARI
Yavuz Sultan Selim(1512-1520) döneminde binlerce taraftarı ile ayaklanan Bozoklu Şaki Celal’den dolayı, Anadolu isyanlarına genel ad olarak “CELALİ” isyanları denmiştir.Sultan Ahmet’in babası III.Mehmet döneminde yapılan Haçova savaşından(1596) kaçan askerler Anadolu’ya yayılarak bütün düzeni bozdular.Osmanlı Devleti için büyük bir asayiş problemi olmuştu Sultan I. Ahmet döneminde Celali İsyanları tekrar patlak verdi. Tavil Ahmed, Canboladoğlu ve Deli Hasan ayaklanmaları bunlardan en önemlileridir. Bu sırada Sadrazam olan Kuyucu Murat Paşa son derece sert bir askerdi. Kuyucu Murat Paşa'nın ısrarlı ve sert politikaları sonunda Celali İsyanları zor da olsa bastırıldı.(Kuyucu Murat Paşa  ünvanını  kuyuya düşmesinden dolayı almıştır,isyanları sert bastırmasından dolayı olduğu ise bir yakıştırmadır. ) Kuyucu Murat Faşa Celalilerin üzerine yürüdü. Bunların en tehlikelisi olan Canbulatoğlu Ali Paşa Suriye’de hüküm sürüyordu. Murat Paşa Lübnan dürzilerinden Şeyh Fahreddin’i mağlup etti.(1607). Nihayet Canbulatoğlu Ali Paşa ile karşılaşarak onu da yendi. 

Sultan I.Ahmet dönemi vezir-i Azam’ları arasında Kasım Paşa, Sokullu ailesinden Mehmed Paşa, Kuyucu Murat Paşa,Derviş Paşa ve Nasuh Paşa’yı; diğer devlet adamlarından Cigala-zâde Mahmûd Paşa, Lala Mustafa Paşa,Etmekçi-zâde Ahmed Paşa ve Sarıkçı Mustafa Paşa, İlmiye’den ; Şeyhülislâm Sun’ullah Efendi, Hoca-zâde Mehmed Efendi, Mu’allim-i Sultân Mustafa Efendi ve Ahi-zâde Hüseyin Efendi’yi ve  Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, Şeyh Abdülmecid Sivâsî ve Cerrah Paşa Şeyhi diye bilinen Şeyh İbrahim Efendi önemli yer tutar.

Sultan I. Ahmet cesur kararlar alabilen ve uygulayan ısrarcı  bir mizaca sahipti. Dindar, adaletli, alçakgönüllü, iyiliği ve hayır işlerini  seven I. Ahmed, temiz ve aydınlık yüzlü, beyaz tenliydi. Bayramlaşma törenlerinde elini öpen Devlet ileri gelenlerine  ve şairlere saygı olsun diye tahtında kalkar otururdu. Sultan Ahmet şairleri çok severdi ve Hasodalı Yusuf Ağa tarafından anlatılan  “Bahti” mahlasını kullanmasıyla ilgili hikayesi   : "Sultan Ahmed abdest alırken suyunu ben dökerdim. Kışın en şiddetli günlerinde bile soğuk su isteyen padişah, bir gün: "Ayaklarım hamal ayağı gibi" dedi. Bunun üzerine: "Padişahım, meşhur meseldir, ayağı büyük olanın bahtı açık olurmuş..." diye karşılık verince, padişah: "Belî, bilürüm, Bahtî mahlâsını ol sebepten aldım, dedi."
….
Tâ ezelden Âl-i Osmân'ın çün oldun yâveri

Bana dahi yâver ol ey fahr-i ashâb-ı güzîn

Eyle himmet Bahtî'ye dergâhına geldi senin

Eyle himmet ser-be-ser feth eyleye a'dâ ilin     (Sultan I.Ahmet)
….
Sultan Ahmet Halkın içine girerek  onların dertlerini dinlemekten hoşlanırdı.Saltanatı sırasında haremin, kadın sultanların devlet işlerine karışmalarını engellemiş, bir bakıma da saray kadınlarının  çekişmelerinden devleti korumuştur. Sadrazamı Murad Paşa ile ülke içinde içki içilmesini yasaklamış, yasaklara uymayanları cezalandırmıştır. Sultan I. Ahmet (1590-1617) ince ruhlu bir Osmanlı Padişahı olup,ölümünden bir gün önce öleceğini anladığı anlatılmaktadır. (Sultanın vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa, Ahmed Han’ın odada kimseleri  göremediği halde kimselere karşı dört defa; “Ve aleyküm selam” dediğine şahit oldu.Mabeynci, bir mânâ veremediği acaip davranışlarını Sultanına sorduğunda, Sultan Ahmet I. şu cevabı verdi:

“O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; ‘Sen, dünya ve ahiretin sultanlığını kendine toplamışsın. Yarın Resulullah (sav) Efendimiz’in yanında olacaksın’, buyurdular.” Sultan Ahmet(I) ertesi gün vefat eder.22 Kasım 1617’de hastalıktan vefat eden(Mide hastalığı) ,Sultan Ahmet 14.Osmanlı Padişahıdır.Hicri Takvime göre ; 14 yaşında tahta çıkmış ve yine 14 yıl padişahlık yaptıktan sonra, 28 yaşında iken vefat ettiğinden (Yine 14’ün iki katı), hayatında “14” rakamının çok önemli bir yeri vardır.(Bazi tarihçiler Sultan 1.Ahmet’i 16.Osmanlı Padişahi sayarak-Fetret devrinde Yıldırım Bayezid’in iki oğlu Emir Musa ile Emir Süleyman’da  Zorlamayla Sultan kabul edilerek-, Sultan ahmet Camii minarelerinde bu sebepten 16 şerefe bulunduğunu savunsalar da : Sultan Ahmet kesinlikle 14.Hakan olduğundan bu iddia geçersizdir.) 

Rifat GÜNDAY
Eğitimci, Araştırmacı ve Tarih Öğrt.