31 Ocak 2017 Salı

Tarihimiz ve Olaylar : 3 , FAHREDDİN PAŞA'NIN MEDİNE MÜDAFAA'SI-2


FAHREDDİN PAŞA’NIN MEDİNE MÜDAFAA’SI-2
                                           
MONDROS ATEŞKESİYLE(30 Ekim 1918) SEFERBERLİĞİN SONLANMASI
1.dünya savaşının genel gidişatı sonucu –İttifak Kuvvetlerinin ateşkes talebiyle-Osmanlı Devletiyle İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması üzerine (30 Ekim 1918) Cephelerdeki Osmanlı orduları geri çekilmiş ancak, Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa teslim olmadı. Medine'dekiler ise, her tarafla irtibatları kesilmiş olduğundan mütarekeden haberdar değillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Paşa, Kızıldeniz`de demirleyen bir İngiliz torpidosu mütareke şartlarını kendisine bildirdiği halde buna cevap vermedi. Ayrıca hükümetin Mondros Mütarekesi`ni tebliğ etmek üzere gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek, İstanbul`u da cevapsız bıraktı.Fahrettin Paşa : İngilizlerle, bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettiği yerleri havaya uçurarak canını feda edeceğine dair yemin ediyordu. Fahrettin Paşa ısrarla Medine’yi savunmaya devam etmiştir.
                                                  Medine’nin uçaktan görünüşü(1918)
Fahreddin Paşa, 58inci Tümen Komutanlığı’na 10 Kasım 1918 tarihinde gönderdiği yazıda özetle;“...Vazifemiz yüce ve kutsaldır. Kuzeyde ne olursa olsun biz yüce Tanrı ve Peygamberin ruhunun yardımına dayanarak Medine’yi koruyacağız ve Hazreti Muhammed’in ve Hazreti Fatma’nın mübarek kabirlerini İngilizlerin himayesine bırakmayacağız...” demiştir

Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Kumandanı Fahreddin Paşa,'ya arz , Harita Heyet-i Askeriyesinden Topograf ve Yüzbaşı Selahaddin Bey.30 Kasım 1918
SON PEYGAMBERİN(S.A.V) MAKAMINDA SON HUTBE VE SON VEDA
Fahreddin Paşa 6 Aralık 1918’de ayakta kalan subay ve neferlerin bir kısmını biraz daha güç ve cesaret verebilmek için Harem-i Şerif’e davet ettiFahreddin Paşa, Hz. Peygamber’in baş tarafına yakın Bâbu’t-Tevbe önündeki Ravza-i Mutahhara’da oturuyordu. Cuma hutbesi okunuyor, padişaha ve askerlere dualar ediliyor, İslam birliğine dair hadisler okunuyordu. Tesirli, ruhları sakinleştiren hutbenin ardından namaz eda edildi. Tesbih duasından sonra Paşa’nın yanında oturan Miralay Necib Bey, 55. ve 42.Alay sancaklarını muhafızlarıyla birlikte Hz. Peygamber’in kabri önüne getirdi. Sancaklar biri sağa, diğeri sola olmak üzere minber kapısını iki tarafına yerleştirdi. Fahreddin Paşa, Bâbu’t-Tevbe önünden huşu ile ayrılarak ağır ağır minbere doğru yöneldi. Duyguları çok yoğun olmasına rağmen minberde, hutbesini metanetle ve gür bir sesle okudu. hutbenin bazı bölümleri şöyledir: Türk, Arap, Kürd, Çerkes, Arnavud, ey Ümmet-i Muhammed!... «Muhammedîyim, Türküm ve Askerim, Tefâhuru sevmem. Fakat icbar ettiniz de söylüyorum. Osmanlı Tarihi’nin pek iyi tanıdığı «Bâli Bey» oğullarındanım!...» Bununla onlardan korkmadığımızı ve bizi hiçbir zaman korkutamıyacaklarını anlattım. Padişahımız ve Halifemiz de «Medine’deki hukuk-u mukaddesenizi, Zat-i Şâhânelerinden irade-i kat’iyenin gelişine kadar müdafaa edeceğime ahd-ü peymân ederim . Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber'in (S.A.V) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz seni bırakmayız!...”Fahreddin Paşa, hutbeyi bitirip merdivenlerden inerken alay sancaklarını gösterdi ve: “Benim sevgili kardeşlerim!.. Şu mukaddes sancaklarımızı esir etmiyeceğiz!..” dedi. (Nâci Kâşif Kıcıman aktarımı)
İngilizlerin ve Şerif’in teslim olması gerektiğine dair yoğun ısrarına rağmen Fahreddin Paşa’nın; “ancak Sultan’dan bir ferman gelirse teslim olacağını söylediğinden”Fahreddin Paşa’yı ikna için Adliye Nazırı Necmettin Molla gönderilmiştir.Padişahın emrini bizzat tebliğ eden Necmettin Molla, Fahrettin Paşa’yı ikna edebilmiştir. Osmanlı Devleti’ne Medine’yi bıraktıran şartname, 7 Ocak 1919
günü, Mondros Mütarekesi’nin onaltıncı maddesine uyularak Haşimi Hükümeti adına Emir Ali Bin Hüseyin, İtilaf Devletleri adına İngiliz Yüzbaşı Gerland ile Seferi Kuvvetler kumandanlığı tarafından tayin olunan Ellisekizinci Tümen Kumandanı Albay Ali Necip, Menzil Kumandanı Albay Abdurrahman ve Levazım Reisi Yarbay Sabri tarafından imzalanmıştır. Kabul edilen teslim şartlarının başında, “Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanı Fahreddin Paşa hazretleri yirmi dört saat zarfında Hâşimî kuvvetleri karargâhının misâfir-i hâssı olacaktır” ibaresi yer aldığı halde Fahreddin Paşa Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye giderek burada önceden hazırlatmış olduğu yatağına girdi ve bir yere gitmeyeceğini bildirdi.(Kılıcını İngilizlere teslim etmemek için türbeye bırakmıştır) Fakat kendisiyle görüşmeye gelen kumandan vekili Necib Bey ve etrafındakiler tarafından tutulup Hâşimî karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürüldü (10 Ocak 1919).Şerif Abdullah’ın kuvvetleri anlaşma gereğince 13 Ocak 1919’da Medine’ye girmiş,  2 yıl 7 ay 5 gün süren Medine Müdafaası sonlanmıştır.(Mondros Mütarekesi’nden 72 gün sonra Medine teslim edilmiştir.)
                                             Fahreddin Paşa’nın Medine’den ayrılış sahnesi
“Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda son defa Haremüşşerif'i ziyaretle Ravza'ya yüzlerini sürerek dualar ede ede yaptıkları veda, görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk'e diş biler hale getirilmiş bazı sözde Araplar bile bu manzara karşısında göz yaşlarını tutamamıştır. Bizimle beraber Medine'de kalıp aylarca süren muhasaranın her türlü sıkıntısını çekerek açlığa bile katlanan yerli Araplarsa tam bir matem havası içinde hüngür hüngür ağlıyordu'‘Feridun Kandemir“Son Peygamberin gölgesinde son Türkler”
Medine’ye giren Asi Arap kuvvetleri çok kanlı yağma yaptılar. Bu yağma 12 gün sürdü. Beş bin ev talan edildi. Bu yağmalar Deraa, Şam ve Halep şehirlerinde de meydana gelmişti. Bu durum şunu göstermiştir ki, Cahiliye dönemi geri gelmiş , Türk medeniyetini –üstelik Harem-i Şerif’in hizmetkarlığını yıllarca yürütmelerine karşın-Hicaz da katletmişti. Böylece 1517`den 1919`a kadar tam 402 yıl süren Osmanlı hakimiyeti(Osmanlı Hadimliği), hazin bir şekilde sona ermiş ve asırlarca idare etmiş olduğu kutsal toprakları kaybetmiştir İngilizlerin “çöl kaplanı “diye adlandırdıkları Fahreddin Paşa, savaş yılları boyunca bütün olumsuzluklara rağmen direnmeyi başarmış, Mondros Mütarekesi’nden bir müddet sonra (72 gün sonra) teslim olmak zorunda kalmıştır. Ancak şu da açıktır ki eğer Şerif Hüseyin birlikleri Medine’yi daha önce ele geçirebilselerdi , Osmanlının Hicaz’daki varlığı bu kadar uzun sürmezdi. Osmanlının Hicaz’da direnişinin, Medine’yi elde tutabilmesinin yanında bir başka sebebi de trenyolu boyunca kesintisiz süregelen sabotaj saldırılarına rağmen tren yolunu koruyabilmeleri ve işler durumda tutabilmeleridir. Fahreddin Paşa Medine’yi bu kadar ısrarla savunmasına nedeni olarak, buranın halifelik için son derece önemli bir yer olması ve Peygamber (SAV) sevgisinin önemli rol oynadığı muhakkaktır. Paşa, çok sonraları bu savunmanın gerekçeleri olarak da ; tıpkı 1.Balkan Savaşı sonucunda nasıl Balkan Devletleri toprak paylaşma kavgasına girdilerse aynı durumun emperyalist Devletler arasında çıkacağını ve bu kapışmaya Hicaz’daki aşiretlerin de karışacağını beklediğini açıklamıştır. Nitekim Şerif Hüseyin’ le İbni Suud -1924 yılında-savaşacaklardır.
Hicaz’daki en önemli Osmanlı direnişi Medine müdafaası olmuştur.Medine müdafaası ,Kut’ul Ammare ve Çanakkale zaferiyle birlikte Cihan Harbinde kaznadığımız üç önemli başarılarımızdan biridir.MEDİNE MÜDAFAASI askeriyle tek vücut olmuş bir Osmanlı Paşasının Vatan ve Peygamber sevgisinin verdiği inançla Emperyalizme karşı-koymalarının yansımasıdır.Osmanlı’nın tarihten çekilişinin bu son sahnesi, Türklerin Ortadoğu’daki misyonunun şerefli bir sedası olarak tarihteki mümtaz yerini almıştır.
Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni
Ekler ve Açıklamalar :
1- Osmanlı’nın elinden alınan Arap Yarımadası ,Hicaz-Yemen ‘ın geleceği : Hicazdaki Birliklerimiz İngilizlere teslimiyetiyle , Mısır’daki esir kamplarına götürüldüler.Ancak Yemen’deki birliklerimiz –Hicaz’daki durumun aksine- teslim olurken silahların bir kısmını İmam Yahya’ya teslim etmişlerdi.(Cihan Harbinde İmam Yahya Osmanlı’ya isyan etmemişti) Kendisine Büyük Arabistan krallığı sözü verilerek ayaklandırılan Şerif Hüseyin, Suudilerin egemenlik bölgesini de almayı tasarlayarak Yemen imamı ve İbni Reşd ile anlaşıp Necid Emiri Abdülaziz ibni Suud'a karşı savaş açtı. 1921'de İbni Suud Hicaz ordusunu bozguna uğrattı. Hüseyin, Filistin'de bağımsız bir Yahudi devleti kurulmasına da karşı çıkarak ,Türkiye'de'de 3 Mart 1924'te Halifeliğin kaldırılması üzerine ertesi gün kendisini halife ilan etti. Hüseyin'in kendisini halife ilan etmesi İbni Suud 'un Hicaz'a saldırmasına sebep oldu. Büyük bir saldırı düzenleyen Vahhabiler(İbni Suud) , Hicaz ordusunu(Şerif Hüseyin’i) yenilgiye uğratarak Ağustos 1924'te Taif'e girerek herkesi katletti. 5 Ekim 1924'te tahtı oğlu Ali'ye bırakan Şerif Hüseyin Hicaz’ı terketti.(Aslında Kıbrıs’ a İngilizler sügüne göndermiş oldu) Bu kadarla da yetinmeyen Vahhabiler'in Mekke'yi, bir süre sonra da Medine'yi ele geçirmeleri ve İslam Büyüklerinin kabirlerini dahi yok etmeye varan yıkımları üzerine CİDDE 'ye çekilen Ali, krallıktan vazgeçerek önce bir İngiliz gemisiyle ADEN'e, oradan da kardeşi IRAK kralı FAYSAL'ın yanına kaçtı (1925). Bu olayla Haşimi ailesinin Arap Yarımadasındaki  hakimiyetine  son veren İbni Suud, Hicaz kralı ilan edildi (1926). Daha sonra Hicaz ve Necid'i kendi yönetiminde birleştiren Abdülaziz İbni Suud , kurduğu bağımsız devletin adına uygun olarak SUUDİ ARABİSTAN kralı unvanını aldı (1932). Bununla birlikte Haşimiler ÜRDÜN ve IRAK 'ta İngiltere’nin himayesinde varlıklarını sürdürdüler.1948 Filistin de İsrail Devleti kurulurken , Irak’taki Haşimi yönetimi de sona erecektir.Yemen ise İmam Yahya tarafından bağımsızlığını ilan edecek Yemen(1926) ,İmam Yahya’nın öldürülmesinden sonra (1948) Yemen ikiye ayrılacaktır.
Osmanlı İdaresinin sona erdiği 100 yıldan beri Arap Yarımadası , Hicaz-Yemen de bu gün sınırları Emperyalist “şer” güçler tarafından çizilmiş 12 Devlet veya Devletçikler (Arap Birliğine üye), iç karışıklıklar rejim ve mezhep çatışmaları yoluyla birbirleriyle boğuşturulmaya devam edilmektedir.
2- Sultan Mehmed Vahideddin’in ilk ordu emri(irade-i Seniyyesi): “..«Emir-ül Mü’minin» olan Hakan ve Başkumandanımız Sultan Mehmed Han-ı Hâmis Hazretleri’nin hepimizi ağlatan ziyâiyle, emr-i kumandanızı ele alıyorum. Senelerden beri bir müşkülât içinde Osmanlı ve İslâm tarihine Hânedanım için şanlı sayfalar ilâve eden siz, aslanlar yurdunun kahraman yavrularına memnuniyet-i şâhânemi beyan eder ve bu uğurda hakkın rahmetine kavuşarak er meydanlarında can vermiş olan Şühedâyı, kemal-i hürmetle anarım. Din ve vatanımızın selâmeti için şimdiye kadar pek kanlı bir sûrette kahraman müttefiklerimizle omuz omuza devam ettirdiğimiz muvaffakiyetlerle dolu harp seneleri, herhalde azalmaktadır. Fakat henüz bitmemiştir. İşte bu âna kadar olduğu gibi Cenab-ı Hakkın haklı dâvamızda dâima bizimle bir olacağına zerrece şüphe etmeyerek ayni savlet-i haydarâne ile sancağım size daima zafer ve muvaffakiyet yolu göstersin! İnâyet-i Bâri imdad-i ruhâniyet-i Peygamberî, siz kahraman askerlerimin muîn ve zahiri olsun!.”
Ek-3 Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağına dair 2 Kasım 1917 Tarihli Balfour Beyannamesinin , 1918 yılında yayınlanan benzeri beyanname :
1918 yılı mart ayında söz konusu beyannamede biraz değişiklik yapılarak yeniden Türk kıtalarına ulaştırıldığı anlaşılmaktadır. Broşürdeki ilgili maddeler şu şekildeydi;1.) Rusya savaştan çekilmişken neden İngiltere’ye karşı savaşıyorsunuz. 2)Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi Müslümanlık devam edecektir. 3.) İstanbul sizden alınmayacaktır 4.) Filistin bir Yahudi kolonisi olacak fakat Mısır’daolduğu gibi diğer halklar burada özgürce yaşayacaktır. 5.) Enver, Talat ve Cemal Paşalar Almanlar tarafından satın alınmıştır ve güçsüzdür.6.) Ermenistan bağımsız olacaktır fakat bu bağımsızlık Osmanlı halkına zarar vermeyecektir. 7.) 23 Mart’a kadar Mezopotamya ve Filistin’de İngilizlere teslim olan [Türk] askerlerine iyi muamele edilecektir. 8.) Savaşmayı bırakırsanız Anadolu Osmanlı’nın elinde kalacaktır. ( Broşür baştan aşağı tutarsızlıklarla doludur. Lakin 4. Madde ile 1917 yılı kasım ayında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan sonra Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağı bir kez daha beyan edilmiştir. Buna ek olarak Ermeniler “Denizden Denize Ermenistan”projesi ile Anadolu’nun Giresun- Adana hattından doğuda kalan kısmını istiyorlardı bu durumda hem Ermeni Devleti’nin kurulması hem de Anadolu’nun Türklerde kalması imkânsızdı. İstanbul işgal edilecekti ve düşman Şerif Hüseyin’den sonra Türk halkını kandırmaya çalışıyordu. Enver, Cemal ve Talat Paşaların maaşlarının Almanya’dan ödendiği İngiliz propagandasıydı Demiryolu bağlantısının 1918 Mart ayı sonunda tamamen kesilmesine ve tüm diğer tedbirlere rağmen Medine bir türlü işgal edilemiyordu. - İng. Belgelerinde Arab Bulletin, No. 72, Report entitled The Problem of Medina, December 1917..)

Ek-4 1916 Sykes-Picot Antlaşması
I. Dünya Savaşında, 29 Nisan 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan(Rusya’nın da onayıyla) ve Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır. Maddeleri :
4.1. Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,
4.2. Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları,
4.3. İngiltere'ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.
4. 4.Fransa ile İngiltere'nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,
4.5. İskenderun serbest liman olacak,
4.6. Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.
1917 devriminden sonra Rusya Sykes-Picot anlaşmasından vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.
Ek-5 Medine savunma günleriyle ilgili bir anekdot.F.F.Atay
“...tabiat düşmandı, güneş düşmandı. asıl düşman sinsi dinamit ve taşların arasına saklanmış dinamitçilerdi. karakollarımız yoksulluk içinde idiler. demiryolu üzerinde su noktaları çok azdı. karakollara lazım olan su, özel su vagonları vasıtasıyla haftada bir dağıtılırdı ve depolar içinde saklanırdı. taze sebze ve taze yemiş nadirdi… yakıcı güneş altında, bazen sabahtan
akşama kadar devam eden çarpışmalarda bu genç subayların dudakları parçalanır, burunları çatlar…Medine demiryolu binlerce Türk askerinin şehit olduğu ve gömüldüğü yerlerin uzayıp gidişini gösteren bir güzergah oldu. hicaz hattı şehitlerinin mezarı yoktur....”
Ek-6 Fahreddin Paşa’nın “son” hutbesi :
«Türk, Arap, Kürd, Çerkes, Arnavud, ey Ümmet-i Muhammed!...
… Mısır’daki İngiliz generali Ragnel Doncet güya şahsî menfaatimi düşünürcesine hayatım hakkında teminatlar vererek şu beyannâme ile beni iğfale çalıştı. (Bu sırada beyânnameyi minberin sağından yere atmış ve orada bulunanlar aynen okumuşlardır) sonra Medine’ye sekiz saat mesâfede «Cifir» de bulunan İngiliz yüzbaşısı Garlend de şu mektuplarla beni taciz etmektedir. (Mektupları zarflariyle birlikte minberden attı. Cemaatten bazıları alıp okudular.)
Ben bu muaccizlere şu cevabı verdim: «Muhammedîyim, Türküm ve Askerim, Tefâhuru sevmem. Fakat icbar ettiniz de söylüyorum. Osmanlı Tarihi’nin pek iyi tanıdığı «Bâli Bey» oğullarındanım!...» Bununla onlardan korkmadığımızı ve bizi hiçbir zaman korkutamıyacaklarını anlattım. Padişahımız ve Halifemiz de «Medine’deki hukuk-u mukaddesenizi, Zat-i Şâhânelerinden irade-i kat’iyenin gelişine kadar müdafaa edeceğime ahd-ü peymân ederim» dedim ve bu telgrafı atabe-i seniyelerine takdim eyledim.…
… Vazifemiz pek mühimdir. Sabır ve sebat edip düşmanlarımızı itaate mecbur edeceğiz, Arazi-i mukaddesede Padişah’ımızın hükümranlık hakkının devam ve bekasını temin için çalışacağız. Hatta bu uğurda icabederse hep beraber öleceğiz!..… Sizden ve benden sabr-ü sebat ve devam-ı mukavemet, Cenâb-ı Hakk’tan hidâyet, Peygamberden şefaat!...
EK-7 Osmanlı Hükümeti’nin, Fahrettin Paşa’ya gönderdiği "Teslim olun!" emirnamesi
Erkanı- Harbiye Umumiye Reisi imzasıyla Medine’ye bildirilen Osmanlı padişahının emirnamesinde şunlar yazılıdır:
“Dört seneden ziyade din ve namus uğrunda akıllara sığmayacak fedakarlıklar gösterildikten sonra, içinde bulunduğumuz devletler birliğinin mağlubiyet ve büyük güçsüzlüğe uğraması, Osmanlı Devletimizi, İtilaf devetleriyle antlaşma yapmaya zorladı. Antlaşmanın bir maddesinde Hicaz, Asir ve Yemen’de bulunan Osmanlı kıt’aları ve garnizonlarının en yakın İtilaf kumandanına teslimi şartı vardır. Namus vazifesini senelerden beri ifa etmiş olan siz asker arkadaşlarım hakkında bu elim hükme rıza göstermenin ancak, anavatanı muhakkak bir ölümden kurtarmak gibi bir vatanseverlik duygusundan doğmuş olduğu elbette takdir buyrulur.
Düşmanlarımızın bile hayret ve takdirini çeken fedakarlığınızı, bu ağır yüke dahi tam bir itaat ederek taclandıracağınıza eminim. Senelerden beri muharip bulunmaklığımıza rağmen hakkımızda iyilik bahşeden Büyük İngiltere Devleti’nin halis alicenaplık duygularından emin olmanızı, rica ve pek yakında vatanımıza salimen dönmenizi lütfu Hak’tan temenni eder, cümlenizi gözlerinizden öperim”.
Ek-8 Fahreddin Paşa’nın çekirge talimatnamesi
“..çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ? yalnız tüyü yok. o da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. ayrıca hicaz, asir, yemen ve afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. dizlerinin bağı çözülenlere,basurlulara ve romatizmalılara şifadır…”
Ek-9 İngilizlerin Hicaz savaşına destekleri ve yardım belgeleri
Mart-Temmuz 1916 ayları arasında İngiliz hükümetince Şerif Hüseyin'e yapılan devlet yardımı:
1. 15 Mart 1916 53.000 Sterlin Bu ödemenin 50.000 Sterlini Şerifin askerleri için yapılmış ve askeri harcamalar olarak kabul edilmiştir. 3.000 Sterlin ise kabileleIerin isyanını sağlaması yolunda Şerif Abdullah'a özel bağış olarak verilmiştir. 2. 28 Mayıs 1916 10.000 Sterlin 10 Haziran 1916 50.000 Sterlin 10.000 Sterlin Şerif Abdullah'a yapılmış, 50.000 Sterlin ise isyanı başlatması için Şerif Hüseyin'e gönderilmiştir. 3. 20 Haziran 1916 20.000 Sterlin Medine'deki askeri operasyonların sürdürülmesi içiİı Şerifin oğluna ödenmiştir. 4. 11 Temmuz 1916 , 50.000 Sterlin Gıda masrafı, Şerif ve oğlunun emri altındaki askerler ve bunları destekleyen kabileler için verilmiştir. 5. 16 Temmuz 1916 75.000 Sterlin Gıda masrafı, Şerif ve oğlunun emri altındaki askerler ve bunları destekleyen kabileler için verilmiştir. 1916 Mart-Temmuz dönemi Toplam: 258.000 Sterlin
2.Genel Toplamı Hicaz İsyanı’nın 1915 yılı başından-1919 yılı sonuna kadar toplam ortalama maliyeti 6.050.000 Sterlin olarak ortaya çıkar. Bu maliyete silah, cephane ve mühimmat giderleri dâhil değildir. Başka bir deyişle Hüseyin ve oğulları ile urban bedeviler
6.050.000 Pound tutarında altın karşılığında teşvik ve tazyik edilmiştir diyebiliriz.
 
Kahire Müstemleke İdaresi tarafından 1916 yılı Temmuz ayında Şerif  Hüseyin’e yayınlattırılan Beyannamenin İngiliz Arşivlerinde bulunan  Arapça metni

Ek-10 Kutsal Emanetlerin listesi (Fahrettin Paşa tarafından “Son Tren”le İstanbul’a gönderilenler)
1 adet Hz. Osman’ın elyazması Kur’an’ı
5 adet Eski elyazması Kur’an
4 adet Kur’an Cüzleri
5 adet Kur’an Kabı (Değerli taşlarla süslenmiş, altın kaplamalı)
1 adet Hilye-i Şerif (Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Hz. Peygamberin adı)
1 adet Som altın üzerine pırlantalarla Kelime-i Şahadet yazılı levha
7 adet Teşbih (Pırlanta, inci ve mercanlı)
2 adet Rahle (Gümüş işlemeli)
1 adet Pırlanta ve altın işlemeli Sultan Abdülaziz’in tuğrası
4 adet Sancak başı
3 adet Kılıç
4 adet Kevkeb-i Dürri adlı elmas (Altın üzerinde ve çevresi elmas ve yakutlarla süslenmiş)
14 adet Altın askı (Pırlanta ve zümrütlerle süslenmiş)
11 adet Altın kandil askısı (Pırlanta, yakut, inci ve zümrütlerle süslenmiş)
1 adet Altın Kahve askısı
7 adet Altın şamdan (İkisinin her biri 155 cm yükseklikte ve 50 kg. üzerinde 2680 adet pırlanta)
1 adet Altın Makas
8 adet Altın gülsuyu kabı “Gülabdan” (Değerli taşlarla süslü)
12 adet Altın tütsülük “Buhurdan” (Değerli taşlarla süslü)
1 adet Pırlanta yüzük
2 adet Altın çelenk (Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle süslenmiş)
10 adet Altın çiçek ve yaprak
84 adet İnci
15 adet Zümrüt
53 adet Pırlanta ve elmas
27 adet Yakut
3 kilo 985 gram Altın   ,   908 kilo Gümüş
49 adet Şal ve sırma işlemeli perde
Medine`de bulunan Sultan Mahmut ile Arif Hikmet Bey ve diğer bazı kütüphanelerde bulunan değerli eserler de bu eşyalara birlikte gönderilmiştir.

30 Ocak 2017 Pazartesi

Tarihimiz ve Olaylar : 3 , FAHREDDİN PAŞA'NIN MEDİNE MÜDAFAA'SI-1


FAHREDDİN PAŞA’NIN MEDİNE MÜDAFAA’SI-1
HİCAZ CEPHESİNDE GENEL DURUM : 

Birinci Dünya Harbi başladıktan ( 28 Temmuz 1914) sonra İngilizler; 14 Ekim 1914 tarihinde, Osmanlı Devleti egemenliğindeki AKABE KALESİNİ (Denizden) bombalamış, 1 Kasım 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti ile siyasi ilişkilerini kesmişti. (Osmanlı Donanmasının Rus Limanlarını bombalaması üzerine) Ruslar Kafkas sınırından Osmanlıya saldırmış, Osmanlı Hükümeti ise Arap yarımadasındaki Suriye ve Irak cephesi ile Filistin, Hicaz, Asir ve Yemen cephelerindeki birlikleri için 7 Kasım 1914 tarihinden itibaren seferberlik ilan etmişti. Padişah Mehmet Reşat, Halifelik sıfatını kullanarak 11 Kasım 1914’te “Cihad-ı Mukaddes” veya Cihad-ı Ekber (Kutsal Savaş,Büyük Savaş)’i ilan etmek suretiyle, ortak düşmana karşı İslâm âlemini birlikte savaşa katılmaya çağırmış, Ancak Mekke Emiri Şerif Hüseyin, Hicaz’da Cihad’a razı olmamıştı. (Kahire’deki İngiliz Genel Valisi Sir Henry Mc Mahon ile Şerif Hüseyin arasında -Temmuz 1915-BÜYÜK ARABİSTAN Kralı olabilmenin pazarlığını yapıyordu.)

1.Dünya savaşı başladıktan sonra 14 Kasım 1914’te  Şeyh-ül İslam  Hayri Efendi "cihat" fetvası vermişti.Cihat için , Hicaz’da Basri Paşa ve kamu görevlileri ellerini açmış dua ederken
Sultan II. Abdülhamid döneminde Hicaz'daki bazı uygulamalarda değişikliğe gidilmiş, Haremeyn’de de devlet binalarına ve kalelere Osmanlı bayrağı asılmaya başlanmıştır. Mekke Emir’i Şerif Hüseyin, Abdülhamit döneminde (1876-1908) sakıncalı görülerek İstanbul’da tutulmuş ve Şura’yı Devlet üyeliği gibi oyalayıcı bir görev verilmişti. İttihatçılar Devlete hakim olunca Şerif Hüseyin’i tekrar Hicaz’a tayin ederek Mekke Emir’i yapmışlardı.(Emirler Harem-i Şerifteki günlük işlere bakarlar, askeri –idari bir yetkileri yoktu)
Osmanlı Devleti Hicaz-Yemen Cephesinde 1.Dünya Savaşı  boyunca 4 Tümenlik bir kuvvetle Arabistan'daki kutsal İslam şehirlerini korumaya çalıştı. 7.Kolordu'nun birer tümeni Hicaz, Asir, San'a ve Hudeybe'de konuşlandırılmıştı.

Osmanlı Devleti Mısır'daki İngiliz üslerini ve mevzilerini tahrip etmek amacıyla Kanal(Süveyş) harekatları düzenlemiş ;1.Kanal Harekatı(28 ocak-3 Şubat 1915) Cemal Paşa komutasında 25.000 kişilik kuvvetle yapılmışsa da ağır kayıplarla sonuçlandı.2.Kanal harekatı da (Alman) Miralay Kreb von  Kressentein'in komutasındaki 10.000 kişilik kuvvetle yapıldı,(23 Nisan-5 Ağustos 1916) yine sonuçsuz ve“Romani” mağlubiyetiyle kayıpla geri çekilinmiştir.(4000 esir,çok sayıda silah verilmiştir) “3.Gazze”muharebesinin de kaybı Osmanlı’nın bölge hakimeyetinde zafiyet yaratmış , Yarımadadaki kuvvetlerimizin zayıflamasına neden olmuştur. Aynı dönemde Irak’taki Kût'ül-Ammâre muharebeleri 29 Nisan 1916 da Osmanlı zaferiyle sonuçlanmıştı.

MEDİNE MÜDAFAASI ÖNE ÇIKIYOR :
Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa(Karargahı Şam), Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığını öğrenince Fahreddin Paşayı Medine’ye gönderdi. ( Mayıs 1916). Fahreddin Paşa 31 Mayıs’ta Medine’ye ulaştı ve Şerif Hüseyin’in birkaç gün içinde isyan edeceği bilgisini/Hicaz geneli , özelde Medine hakkındaki raporunu Şam’da bulunan Cemal Paşa’ya ilettikten sonra Medine civarındaki Karakol ve tren hatlarına yapılan saldırılarına karşı hazırlıklara girişti. Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlattılar. Haziran 1916 ayının başında ilk defa ayaklanan Cihad-ı Ekber’i kabullenmeyen Şerif Hüseyin Liderliğindeki asiler, Suriye ile Medine arasındaki Hicaz demiryolunu Hedye (Hediye) kesiminde tahrip etmiş, 140’tan fazla telgraf direğini hasara uğratmışlardı.Asilerin maksadı, ilk aşamada Hicaz ile Osmanlı Devleti arasındaki irtibatı ve ikmal akışını kesmekti.5–6 Haziran 1916’da Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve oğulları Ali ve Faysal; önceden tasarladıkları plan gereğince, asi Arap aşiretleri ile birlikte yaklaşık 5–6 bin kişilik kuvvetle, Medine etrafındaki Türk karakollarına saldırıya geçmişti. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırdılarsa da Fahreddin Paşa’nın aldığı tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler. Başlangıçta âsilerin sayısı 5.000, bütün Hicaz bölgesindeki Osmanlı askerinin sayısı 15.000 civarındaydı. (Hicaz’daki Osmanlı neferlerinin dağılımı;. Bunlardan 4 bini Fahri Paşa komutasında Medine’de, 3.500 ‘ü de yazın Taif’te ikamet eden Vali Galip Paşa’nın komutası altındaydı. Mekke’de 1200 Derviş Bey’in komutası altında, Cidde’de ise 2600 Osmanlı askeri mevcuttu. Ayrıca Yenbu’nun ve tren yolu istasyonlarının muhafızları da mevcuttu)

Osmanlı Hükumetince ; Mekke Emiri ,Şerif’i Hüseyin emirlikten azledildiğinden ,yeni ve meşru Emir olarak ilan edilen Şerif Haydar,Şam’a gelmiş, Şam Valisi ve 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa da kendisini hemen Medine’ye göndermişti
Şerif Ali Haydar Temmuz 1916’da birkaç alimden oluşan heyetiyle Medine’ye ulaştı ve Şerif Hüseyin’i kınayan ilk karşı ve cihad bildirisini yayınladı.(Ancak İngilizler türlü hile ve desise ile cahil Bedevilere altın kazanmayı vaad ederek , akıllarını çelmeye ve isyana katılmalarını teşvik ediyordu.)
Medine’yi çevreleyen güçlü bir surun ve dört müstahkem kalenin bulunması ve Fahri Paşa‘nın kumandasındaki takviyeli Kahraman 12. Alayın Medine’de oluşu Medine müdafaasını elverişli hale getiriyordu.Osmanlı Devleti’nin Hicaz’daki en büyük başarısı Medine’yi elinde tutması ve tren hatlarının ileri karakollar ve “hecin süvari” birliklerinin gözetiminde süratle tamirlerinin yaptırılmasıdır. Aynı başarıyı Suriye-Hicaz kavşağında bulunan Türk garnizonu Maan garnizonu da göstermiştir.Devam eden saldırılara rağmen demiryolunu açık tutmayı başarılması savunmanın esasını oluşturmuştu. Âsiler. Mekke Valisi Galib Paşa’nın tedbirsizliği yüzünden 9 Haziran’da genel saldırıya geçerler. 11 Hazirandan itibaren Şerif Hüseyin’inbaşlattığı saldırılarla : Mekke ,Taif ,Cidde ,Vech ve Akabe ‘ye yönelecek.Demiryolu ve telgraf hatları tahrip edilerek Tümenlerimizle irtibatı kesmeyi hedeflemişlerdir.
Fahreddin Paşa hemen karşı harekâta başlayarak Medine Garnizonu yakınlarındaki Bi’riali, el-İlâve. Bi’rimâşî mevkilerindeki âsileri yenilgiye uğrattı (27 Haziran 1916).
İngilizlerin Kızıldeniz kıyılarından yaptıkları bombardıman ve baraj ateşi desteğiyle Asiler 9 Haziran'da başlattıkları genel saldırı neticesinde ; Cidde’yi 16 Haziran’da ,
Mekke’ye 7 Temmuz’da, Tâif’e 22 Eylül’de’ de girdiler ve işgal ettiler.Kızldeniz kıyısında ve Medine savunmasıyla alakalı Yenbu’nun düşmesi 26 Temmuz 1916’da gerçekleşti. (Yenbu, Cidde’de olduğu gibi karadan bedevi Arapların, denizden de 4 İngiliz savaş gemisinin bombardımanı sonucunda düştü)
HİCAZ KUVVE-İ SEFERRİYESİ KUMANDANLIĞI
Fahrettin paşa ,yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanlığına tayin edimesiyle (15 Temmuz 1916). Fahrettin Paşa 29 Ağustos 1916’da Medine çevresinde İleri karakollar ,Tren istasyonları ve stratejik kontrol noktalarından oluşan 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meydana getirdi.Aynı zamanda medine kalelerini de yeni duvarlarla birleştirerek savunma tedbirlerini artırdı.Hayati öneme haiz Demiryolu hattını kontrol edecek şimendifer devriyesi ihdası , İstasyonları ve irtibat/İleri karakolların devriyesi için de Çölde hareket kabiliyetine sahip olan Hecin süvari birlikleri oluşturdu.(hecinsüvar birlikleri/Müfrezeleri Cihad-ı ekber’e itaat eden çoğunluğu Medineli Araplardan oluşmakta isede Komutanlarını Fahrettin Paşa tayin etmişti.) Medine çevresindeki İrtibat noktaları/İleri karakol ve İstasyonların muhafızlarını da takviye ettikten sonra , Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan devamlı takviye kuvveti isterse de , Osmanlı hükümeti ise istenen yardımı yapamaz.
                                       Medinede Tarik-i müstakim yoluna ray döşeniyor
Fahreddin Paşa Bir yandan askeri savunma taktikleriyle uğraşırken , bir yandan da Medine ‘de zorunlu imar faaliyetlerine girişir, Peygamberimizin Türbesinin bulunduğu (Ravza) ‘YA İstasyondan gelen yeni ve geniş bir yol da açtırmış, Çevredeki kontrol noktalarına su kuyuları da açtırarak lojistik faaliyetlere de önem vermiştir.


Medine'de Jandarma Yarbayı Ahmet Bey'in kumandasında, gönüllü Araplardan oluşan Hecin Süvar Akıncı Alayı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, çoğunluğunun isyana katıldığı doğru olmakla birlikte,Cihat-ı Ekber’e itaat edenlerin desteği sürmüştür.
Osmanlıyı Çanakkale’de aşamayan İngilizler Savaşı daha geniş bir araziye yayarak,geniş Hicaz Coğrafyasında bozguna uğratmak için var gücüyle yüklenmiş, bu amaçla Arabistan'daki saldırı planlarını organize edecek İngiliz heyeti de Cidde’ye gönderildi( Aralık 1916 ) heyetle tanınmış İngiliz ajanı Yüzbaşı Lawrence de gelerek , Şerif Hüseyin ve oğulları ile tanışmış, Emir Faysalın kuracağı Arap ordusuna teknik danışman olarak görevlendirildi.
(Lawrens'in en önemli taktiği : Türk Birliklerinin demiryolunu korumak amaçlı küçük müfrezelere ayrılmasına neden olacak ani ve şaşırtmacı baskınlar başlatması ve Şehit edilen Türklerin karınlarına doldurduğu altınları Bedevilere göstererek cahil bedevileri altına inandırmasıyla , bundan sonraki savaşlarda Türk askerleri teslim alınmadan doğrudan imha yolunu-savaş kurallarına aykırı olmasına rağmen- başlatmıştır.)

6 Ekim–22 Aralık 1916 tarihsel döneminde Medine Garnizonu kontrolündeki ,Medine’nin batısında bulunan : Cedid Boğazı, Bir-i Abbas, Bir-i Sait, Yanbu ve Biyarin Hasani bölgelerindeki Türk ve Urban (Asi arap Aşiretleri) kuvvetleri arasında ilk ciddi çarpışmalar meydana geldi. Fahrettin Paşa komutasındaki Türk birlikleri bu çarpışmalarda başarılı olmuş, sonuçta 1916 yılı sonuna kadar Medine müdafileri mağlubiyet görmeden ,Medine’nin işgaline yönelik girişimlere asla geçit verilmemiştir.
Aqiq vadisinde Fahrettin Paşa’nın yaptırdığı çeşmenin açılışı. Fotoğraf sırasında Fahrettin Paşa askerlerlerine ve açılışa katılanlara su veriyor.

Ancak 1916 yılı sonuna doğru Osmanlı asker ve devlet adamları büyük bir üzüntüye uğradılar.Beklenmeyen-umulmayan gelişmelerle Bir anda Hicaz yarımadası cephelerinde işler ters-yüz hale gelir.Gelinen bu noktada : General Muray (Şerif Hüseyin’in Asileriyle birleşik ordusuyla) Filistin –Kudüs önlerinde, General Maude ise İngiliz birlikleriyle yeniden Kut önlerinde, Büyük bir yığınak yaparak Genel bir saldırı emri bekliyorlardı.Arabistan yarıma adasında ,Hicaz-Yemen cephelerinde genel olarak Almanların isteğine göre yapılan harekat planları Hicazdaki Türk varlığını bitirme noktasına getirmişti.
Şerif Abdullah liderliğindeki kalabalık bir asi grubu 1916 yılı Aralık ayında Teşkilat-ı Mahsusa’nın Liderlerinden Kuşçu Başı Eşref Paşa ‘yı , Yemen’deki birliklere silah, mühimmat ve para götürmek üzereyken –tesadüf eseri- Hayber civarında 114 kişilik müfrezesiyle çatışma sonucunda yakaladılar.
(Hicaz İsyanı nedeniyle Yemen’le bağlantı kesildiğinden Kuşçubaşı Eşref ’in yanında 25.000 Lira tutarında Osmanlı altını ve 80.000 banknotluk parayı ve çeşitli türdeki makinalı silahları riske atmadan kafileyi ikiye bölmüş , birinci kafile Yemen’e ulaşmıştı)
KuşçubaşıEşrefle birlikte 2.kafile dört saatlik çatışma sonrasında asilere esir düştü. Silahlar ve paraları da alan asiler yaralı haldeki Kuşçubaşı Eşref ’i İngilizlere teslim ettiler.

4 Ekim 1916 - Ocak /1917 Tarihsel döneminde bu sefer Medine’nin güneyinden başlayıp devam eden muharebeler ve diğer çatışmalar gayri nizami harp şeklindeki vur-kaç savaşları olarak cereyan etmiştir. Bu bölgelerde Osmanlı birlikleri ile Faysal’a ve Ali’ye bağlı birlikler savaşmış(İngilizlerin Teknik danışmanlığında) , Türk taarruz ve savunmalarında büyük ölçüde başarı sağlanmış, demiryolu hattı tamir edilerek açık tutulmaya çalışılmıştır.

VECH’E TAARUZ ; Emir Faysal(Şerif Hüseyin’in oğlu) , Kızıldeniz’de önemli bir liman kenti olan Vech’i ele geçirmek, Hicaz demiryolunu daha etkili bir şekilde tehdit etmek amacı ile bir dağ bataryası takviyeli 10.000 kişilik bir kuvvetiyle 18 Ocak 1917 tarihinde Yanbu’dan kıyı yolu ile Vech’e doğru ilerlemiş, Kızıldeniz’deki İngiliz filosundan dört harp gemisi de Vech’e yaklaşarak 23 Ocak 1917 tarihinden itibaren bu kenti bombalamaya başlamış, ayrıca iki İngiliz gemisinden de 1000 kadar Mısır ve Sudanlı asker Vech’in kuzeyindeki Zaim mevkiinde karaya çıkarılarak taarruzu desteklemişlerdir.Vech’te bulunan Türk birlikleri; İngilizlerin bombardımanına ve Emir Faysal kuvvetlerinin saldırılarına daha fazla dayanamayarak geriye çekilmiş, sonuçta 26 Ocak 1917 tarihinde stratejik öneme haiz olan Vech kenti de düşmüştür..

İngilizlerin yönlendirmesi ile asiler, 1916 yılında Medine’de kıramadıkları savunma hattını yarmak için 1917 yılı mart ayında yeniden harekete geçtiler.1917 yılının ilk muharebesi 6 Mart’ta Medine’nin batısında bulunan ve Bir-i Ali’den Bir-i Derviş’e gitmekte olan birliklere 600’denfazla asinin saldırması ile başladı. Saldırıda, bölük komutanı dâhil 32 Türk askeri şehit olmuştur.
Hicaz İsyanı ve Medine’deki direniş devam ederken.11 Mart 1917 tarihinde BAĞDAT işgal edildi. Düşmanın Bağdat’ı işgaliyle , yarımadadaki Türk ordu harekatlarına büyük bir darbe vurdu.

1917 YILININ İLK AYLARINDAN İTİBAREN ; Şerif Hüseyin'in oğulları Şerif Ali ve Şerif Abdullah Ingilizlerin altın vaadiyle topladığı bedevilerden oluşan kuvvetlerle birlikte ve Çanakkalede – Kut’ul Amare deki yenilgilerinin acısıyla var kuvvetleriyle ,her türlü hile ve aldatmayla Hicaz Cephesine yüklenen İngiliz Kuvvetlerinin koordinesinde Medine kuşatmasını daha da sıkılaştırarak dış dünyayla bağlantısını kesmeye yönelik eylemlerine devam ediyorlardı.Çölün ortasında Fahrettin Paşa’nın bir avuç tümeni ve Medine’nin “ensar’ıyla” destan yazıyor, Medine’yi ısrarla savunuyorlardı.

MEDİNE’NİN BOŞALTILMASI KARARI
İsyanın başlamasının üzerinden sekiz ay sonraki durum ; . Hicaz demiryolunun korunması çok büyük güçlüklerle sağlanabiliyor, Medine’nin savunulması için de şehirde ciddi sayıda asker tutuluyordu. Bundan dolayı bir ara Osmanlı Genel Kurmayı(Erkan-ı Harbiye) tarafından Hicaz’daki askerin çekilerek bölgenin tahliye edilmesi değerlendirildi. Konuyla ilgili olarak Enver Paşa ,Cemal Paşa’ya bir telgraf çekerek onun fikrini aldı. Daha sonra Medine’nin tahliyesi hakkında Şam’da karargâhta yapılan bir toplantı sonucunda ; Medine’nin tahliyesi kararlaştırıldı. Ancak Fahreddin Paşa Medinenin tahliyesine asla yanaşmamıştır. Hicaz Kuvve-yi Seferiye Kumandanı Fahreddin Paşa, 5 Haziran 1917 tarihinde bir beyanname yayınlamıştı : . 5 Mart 1917’de Şerif Ali’den, 5 Nisan 1917’de Şerif Zeyd’den teslim ve tahliye talep eden mektuplar aldığını dile getirdikten sonra :
Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin…” cevabını vermişti. Medine de Paşa her gün "Ravza–i Mutahhara’yı Fahreddin Paşa temizliyor. Siperlere, bakıyor. Ezanı, tabur hafızları okuyor" sonra savaşmaya devam ediyordu.

MEDİNE DE KUŞATMA ÇEMBERİ’NİN DARALTILMASI VE YİYECEK -ERZAK SIKINTILARI
Fahrettin Paşa Medine’nin savunmasını kolaylaştırmak adına ; Önce yeni tayin edilmiş olan Mekke Emîri Şerif Haydar Paşa ailesiyle birlikte Medine’den gönderdi. Onları 3-4000 kişilik yerli halk takip etti Hasta askerler , memurlar ve isteyen Medine halkından oluşan böylelikle toplam 40.000. kişilik kafileyi de Şam’ a göndermiş ,böylelikle erzak’a duyulacak ihtiyacı biraz daha azaltmıştır.
Çölün ortasında dış dünyayla büyük ölçüde bağlantısı kesilen müdafiler ,Peygamberin makamında –Peygamberin sancağı altında canı pahasına Medine’yi savunuyor , aynı zamanda yiyecek ihtiyacına binaen de büyük bir hayatta kalma mücadelesi veriyordu.Bunun için Fahrettin Paşa Medine ulemasından aldığı fetva ile asker karavanasına meşhur “ çekirge yemeklerini “ ekletmiş , boş alanlarada arpa ve hurma tohumu saçarak insanlar ve hayvanlar için sınırlı ölçüde gıda elde etmeye çalışmıştır.
Medine ve cıvarındaki Taarruz , baskın sabotaj saldırılarına örnekler(Ordu raporlarından) :
-24 Mart’ta, Bueir’de 60 ray dinamitlendi ve telgraf iletişimi kesildi.
-25 Mart’ta Abu ElNaam’da 25 ray dinamitlendi, top ateşi ile su tankı ve iki istasyon binası kullanılamaz hâle getirildi, yedi vagon, ahşap ambar ve çadırlar ateşle tahrip edildi, telgraf hatları kesildi, lokomotif kullanılamaz hâle getirildi.
-27 Mart, İstablantar, 15 ray dinamitlendi vetelgraf hatları kesildi.
-29 Mart, Jedhah, 10 ray dinamitlendi, telgrafhatları kesildi ve beş Türk neferi öldürüldü. -31 Mart, Bueir 5 ray dinamitlendi ve telgraf hatları kesildi.
-3 Nisan, Hedia, 11ray dinamitlendi, telgraf hatları kesildi.
-5 Nisan, 200 ray havaya uçuruldu, dört gözlü kemer köprü yıkıldı, telgraf hatlarıkesildi.
- 6 Nisan, lokomotif geçici olarak hizmet görmez hâlegetirildi. Bueir’de 22 ray söküldü, demiryolu altındaki menfezhavaya uçuruldu, telgraf hatları kesildi. Dönemsel Operasyonlar süresinceyaklaşık 36 Türk neferi öldürüldü, 76 asi esir edildi…
-14 Nisan 1917’de El-Muazzam istikametinde büyük bir çatışma yaşandı.
Bir Şerif komutasındaki 800 civarında mevcudlu ,(bir İngiliz subayı, Bağdatlı bir Yüzbaşı, Reşid Rasim adında bir subayın rehberliğinde ) ve ikicebel(dağ bataryası), bir havan topu, iki makineli tüfek, bir hecinsüvar piyadeden meydanagelen urban(Arap-Bedevi aşireti) grubu saldırıya geçti. Amaçları hem telgraf hattını kesmek, hemde demiryolu hattını tahrip etmekti. Çatışma birkaç saat devam etmiş, urbanbüyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmış, Hicaz kuvvetlerinden deüç şehit ve beş yaralı zayiatı meydana gelmişti. Telgraf hattı zarar görmemiş,fakat 140 kadar ray tahrip olmuştu.
-13 Mayıs 1917’de 2.000 kişilik bir kuvvetle El-Muazzam civarına asiler tekrar saldırmışlar ve üzerlerine gönderilen kuvvete de zayiat verdirmişlerdi.
Yaşanan mücadeleye rağmen Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’nden ve 1. Kuvve-i Mürettebe’den kuvvet takviyesi mümkün olmamıştı. Başkomutanlık Vekâleti ise ısrarla Medine kuzeyinde demiryolu hattına karşı düzenlenen saldırılara engel olunmasını istiyor ve Medine’deki kuvvetin orada kalmak yerine demiryolunu korumak amacıyla hareket ettirilmesini emrediyordu..
14 Mayıs 1917'de Medine'deki durumun gittikçe zorlaşması, kuzeyden gerekli yardımın ulaşmaması üzerine, Medine ulemasından aldığı fetvayla , Hz. Peygamber'in kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebevi'deki kutsal emanetleri, Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey'in gözetiminde özel bir trenle (Medine’den İstanbul’a ulaşan “SON TREN” olacaktır.)2000 Kadar Muhafızla İstanbul'a gönderir.(Mukaddes emanetlerin yanında, hasta ve istirahatlı erler, subay ve memur aileleri, bin kadar subay-er ve memur, Mevlevî sıhhiye bölüğü, 130. Alay`ın bir taburu da Medine`den ayrıldı)Topkapı Sarayı'nda korunan bu eserlerin büyük bölümü halen Hırka-i Saadet bölümünde sergilenmektedir.


             “son tren'in” İstanbul’a hareketi sırasında Medine istasyonundan geçerken.

Hicazın Son kalan Limanı AKABE de tehlikeye girmişti ; Bu arada Hicaz isyanı, artık Maan’ ve Akabe’ye kadar ulaşmıştı. Akabe Kızıldeniz’in kuzeyindeki son noktaydı. Savaş boyu İngilizlerin ele geçirmeye çalıştığı Sina’ya yakın olması hasebiyle de önem taşıyordu. Faysal’ın kuzeye gönderdiği birliklerin bölge kabileleriyle birlikte Maan yakınlarındaki Ebi’l Lesen’e düzenledikleri ve Osmanlıların birçok şehit, yaralı ve esir verdiği büyük saldırı sonrasında 6 Temmuz 1917’de Akabe, Lawrensin yönlendirmesiyle ters cepheden ani bir saldırıyla asiler tarafından ele geçirildi. Akabe’nin asiler tarafından ele geçirilmesiyle Hicazdaki dengeler büsbütün Osmanlı kuvvetleri aleyhine döndü.Artık Medine müdafilerinin denizden hiçbir bağlantısı kalmamıştı.
Gelinen son durumda ; Fahreddin Paşa’nın savunduğu Medîne ile Yemen dışında tüm Hicaz yarımadası isyancıların eline geçti. Tek direnen şehir Medîne idi
Şerif Hüseyin’in en büyük destekçisi olan İngiliz ajanı Lawrence, çöl bedevîlerini parayla kandırıyor, Sultan Hamid’in yaptırdığı Hicaz demiryollarından kim bir demiryolu rayı söküp getirirse, getirdiği demirleri altunlarla satın alıyor ve kızıldenize attırıyordu.(Çabuk çürüsün –işe yaramasın diye). . Böylelikle Medîne’yi Suriye’ye bağlayan demiryolu hattı tamamen tahrip oldu, şehre erzak ve silah sevkiyatı engellenmiş oldu. Aynı zamanda telgraf telleri de tahrip edilerek payitaht İstanbul’la iletişim tamamen kopartıldı.Yani Medine Çölde düşmanla kuşatılmış bir adaydı artık.
Sultan Mehmed Reşad’ın 4 Temmuz 1918’de vefat etmesi üzerine Osmanlı tahtına Sultan Mehmed Vahideddin çıktı (Son -Kılıç Kuşanma Töreni-Taklid-i Seyf-) Yeni padişahın tahta çıkışı Medine’de de istasyon binası önünde resmi bir törenle kutlandı. Bayrakların gölgesinde padişahın ilk ordu emri olan iradesi (İrade-i Seniyye) okundu. Özetle ; “..Senelerden beri bir zorluklar içinde Osmanlı ve İslâm tarihine Hânedanım için şanlı sayfalar ilâve eden siz, aslanlar yurdunun kahraman yavrularına şahane memnuniyetimi beyan eder ve bu uğurda hakkın rahmetine kavuşarak er meydanlarında can vermiş olan şehitlerimizi saygıyla hürmetle anarım…”
1918 yılının başlangıcı itibariyle Faysal’ın orduları Ölü Deniz’in güneydoğusuna harekât için hazırlıklara başladı. 3 Ocak 1918’de Ebi’l Lesen, 14 Ocak’ta Tüfeyle ele geçirildi. 21 Mart’ta General Allenby, Amman’a doğru hareket edince Osmanlı orduları Amman’a çekilmek durumunda kalmıştır.

19 Eylül 1918’de Allenby Genel Büyük taarruza geçip kuzeye doğru harekete geçince Faysal, Dera-Maan ve Dera-Amman arasında tren yoluna saldırılarına devam etmiş, Maan’daki Osmanlı orduları ise çatışarak geri çekilmişlerdir. İngiliz  ordularının sağından paralel şekilde devam eden Şerif’in birlikleri 1 Ekim 1918’de Şam(Dımaşk)’a ulaşarak ele geçirdiler. Fahreddin Paşa elinde kalan az sayıdaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine’yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz demiryolunun Medine’ye yakın olan Tebük-Medâin arasındaki Müdevvere İstasyonu’nun düşman eline geçmesinden sonra Medine Kalesi yakın mesafeden de isyancılar tarafından kuşatıldı. Hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelen şehirde kalmış olan halk ve asker arasında açlık ve hastalık hüküm sürmeye başladı. Bu güç şartlara rağmen Fahreddin Paşa şehrin müdafaasını sürdürdü

Şerif Hüseyin kuvvetleri, İngiliz ordusunun arkasından Kudüs’e doğru ilerlediği sırada, (2 Kasım 1917). Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağına dair "Balfour Beyannamesi" yayınlanmışken bu sefer de 1918 yılı mart ayında söz konusu beyannamede biraz değişiklik yapılarak yeniden Türk kıtalarına dağıtılmış olduğu anlaşılmıştır. Broşürde özetle Rusya savaştan çekilmesine rağmen hala Türklerin savaşmasını eleştiriyor ,Filistinde Bir Yahudi kolonisi kurulacak ancak Mısır daki gibi özgür olacaktır.İstanbul ve Anadolu Türklerde kalacak ama Bağımsız Ermenistan kurulacak diyor fakat kendi içinde çelişki ve aldatmacalarla doluydu. düşman Şerif Hüseyin’den sonra Türk halkını da kandırmaya çalışıyordu. Demiryolu bağlantısının 1918 Mart ayı sonunda tamamen kesilmesine ve tüm diğer tedbirlere rağmen Medine bir türlü işgal edilemiyordu. İngilizlerin beyanname entrikası üzerine askerin moralini muhafaza etmek için Fahrettin Paşa da bir karşı beyanname yayınlamıştır. "Balfour Beyannamesi"adıyla yayınlanan bu İngiliz belgesinde İngiliz hükümetince  Filistin’in ortasında bir Yahudi devleti kurmak istiyorlardı.
Gene bu esnada Rusya’da ihtilal sonucu iktidarı ele geçiren Bolşevikler Osmanlı İmparatorluğu’nun ve bilhassa Suriye ve Irak’ın paylaşılmasına dair, 16 Mart 1916’da İngiltere ve Fransa arasında yapılarak,sonradan Rusya ve İtalya tarafından da iştirak edilmiş bulunan Sykes-Picot gibi gizli antlaşmaları neşretmişlerdi.Hem Balfour hemde Sykes-Picot ‘un yayınlanması Hicazda isyanı yürüten Şerif Hüseyin ve asi şürekası zor durumda bırakmıştı.Ancak isyan  olayı çığırından çıktığından geri dönüşü olamayacaktı.
Kanal Harekatlarının felaketle sonuçlanmasıyla ,gelişen İngiliz-Asi saldırıları neticesinde 4,7 ve 8. Orduların dağılmasıyla ,Hicaz ve Bağdat’tan sonra , Küdüs Filistin ve Şam da elden çıkmış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Medine`den 1300 km. uzakta kalmıştı.

Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni   ../..

14 Ocak 2017 Cumartesi

Biyografi : 2 , ÖMER FAHREDDİN(TÜRKKAN) PAŞA



FAHREDDİN PAŞA BİYOGRAFİSİ -1 :
(1868,Ruscuk  (Bulgaristan) - 22 Kasım 1948, Eskişehir yakınları )
1868 yılında Bulgaristan'ın Rusçuk şehrinde doğdu. (Ruscuk o dönemde ,Osmanlı Devletinin  Tuna vilayetine bağlı bir sancak idi). Asıl adı Ömer olan Fahreddin Paşanın babası Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü Mehmed Nahid Efendi, annesi Bali oğullarından (Akıncı ailesi, Malkoçoğullarından) Fatma Adile Hanım’dı. Soyadı kanunundan sonra “Türkkan” soyadını alan Fahreddin Paşa, babasının yanında görevli olan Fransız mühendislerinden Fransızca ve matematik dersi aldı.
1877-1878 (93 harbi) Osmanlı-Rus savaşlarından sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. ( Rumeli vilayetleri işgal edildiğinden ) İstanbul’a geldiğinde henüz 9 yaşındadır. 17 yaşındayken başladığı Harbiye’ye başladı. Babasının aldığı fotoğraf makinesinin etkisiyle  Pera (Beyoğlu) da Febüs fotoğrafhanesinden dersler aldı.  1888’de İstanbul Harp Okulu’nu, 1891’de “Erkân-ı Harbiye’yi bitirdikten sonra 1891'de kurmay yüzbaşı olarak Osmanlı ordusuna katıldı. Fahreddin Paşa sırasıyla : Erzincan , İstanbul, Tekirdağ, Edirnede çeşitli askeri görevlerde bulundu. . Erzincan’da iken  4. Ordu Müşiri Zeki Paşa’nın yeğeni, Süvari Ferik Ahmet Paşa’nın kızı Ayşe Sıdıka Hanımefendiyle (1884-1959) 1900 yılında evlenmiştir.
1906 da Türk-Rus sınırı Tahdit komisyonunu Başkanlığı görevindeyken Yarbay’lığa(Kaymakam) terfi eder. 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra, İstanbul Selimiye'deki 1. Nizamiye Tümeni Kurmay başkanlığına tayin oldu. 1910'da Kurmay Albay (Erkanı Harp Miralay)lığa terfi ederek Tekirdağ'daki 2. Kolordu kurmay başkanlığına getirilir. 1911 yılındaki Türk-İtalyan harbi (Trablusgarp) gibi çarpışmalarda bulunduysa da, adını duyurması Balkan Harbi sonrasında oluyor. Balkan harbinde, Çatalca savunmasındaki başarısıyla  dikkati çekti. 2.Balkan Harbinde de 22 Temmuz 1913’da Enver Paşa öncülüğünde Edirne'ye giren ilk askeri birliğe komutanlık etti.
Birinci Dünya Savaşı’na girildiği zaman Miralay(Albay)  rütbesiyle 4. Ordu’nun , 12. Kolordu kumandanı olarak Musul’da görev yapan Fahreddin Paşa, 1914’te Mirliva(tuğgeneral)liğe terfi etti. 1915 ‘te Dördüncü Ordu komutanı olarak vekaleten  tayin olunan  Paşa, Urfa, Zeytun, Haçin ve Musa dağı Ermeni isyanlarını bastırmakla  hem de tehcire tabi tutulan Ermeniler'i bölgeye  yerleştirme işiyle görevlendirildi. Sonrasında Musul ve Halep görevleriyle yine Mezopotamya bölgesinde bulunuyor.
Arabistan yarımadasındaki hareketlenmeler üzerine yeni görev yeri Hicaz olarak tayin edildi. 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa, 28 Mayıs 1916’da Fahreddin Paşa’yı Medine’ye gönderdi
 Hicaz bölgesinde isyan ederek İngilizlerle birlikte harekete geçen Şerif Hüseyin’le mücadele etmek için gönderilen Fahreddin paşa, Medine’ye ulaştıktan sonra Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek  isyanı başlatmışlardı. Hicaz ve Medine hakkındaki raporunu Şam’da bulunan Cemal Paşa’ya ilettikten sonra Medine civarındaki Karakol ve tren hatlarına  yapılan  saldırılarına karşı hazırlıklara girişti. Artık Cihan harbimizin  “Plevne” si sayılan Fahreddin Paşa’nın  şanlı Medine müdafaası dönemi başlamıştır.
MEDİNE MÜDAFAASI YILLARI-2 :
Fahreddin Paşa 5 ve 6 Haziran gecesi Medine civarında/çevresinde  irtibat ve istasyon görevi gören  ileri karakollarımıza  saldıran Şerif Hüseyin’in güçlerini Fahreddin Paşa, geri püskürttü.
Durumun ciddiyetini anlayan Genel kurmay, Fahreddin Paşa’yı, yeni birliklerle  takviye edilmiş Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanlığı’na  getirdi. (15 Temmuz 1916)
Fahreddin Pasa, elinde bulunan son derece kısıtlı imkânlarla Medine'yi iki yıl yedi ay  müdafaa edeceği dönemde Medine’nin yerli halkıyla birlikte Arabistanlı Lawrence’ın da bulunduğu Şerif Hüseyin birliklerine karşı adeta destan yazacaktır. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Asar Boğazı, Bi'r-i Derviş, Bi'r-i Abbas ve Bi'r-i Reha mevkilerini asilerden temizledi. 29 Ağustos 1916'da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet hattı meydana getirdi.
 Fahreddin Paşa Medine’de bulunduğu sürece adalet içinde  ve yerli halkı küstürmemeye özen göstermiş  , kurduğu özel bir  komitenin müsaadesi olmadan  herhangi bina askeri amaçla da   istimlâk edilmiyordu .Fahreddin Paşa, tarım alanlarına ve Medine hurmalıklarına hiç zarar verdirtmedi. tarlalara ve hurmalıklara büyük itina gösterdi, ayrıca 6 ton buğday ektirdi , su kuyuları açtırarak yöre halkı ile bütünleşti. Fahreddin Paşa Medine`de imar faaliyetlerinde de bulunmuştur. Peygamberimizin türbesi çevresinde, bitişik ve sık dükkan ve binaları yıktırarak demiryolu istasyonundan türbeye kadar uzanan geniş ve düz bir yol yaptırmıştır.
( Ömer Fahreddin Paşa, sadece Hicaz Seferî Kuvvetler Kumandanı değil aynı zamanda Medine-i Münevvere’nin vekâleten “Muhafızlığı”nı da yapmıştır.” Kâinatın Efendisi’nin mübarek Şehri’nin  müdafaa” sı  Kıyamete kadar unutulmayacak bir destan olacaktır .) 
İngilizlerin "Çöl Kaplanı"nı adını verdiği Fahreddin Paşa askerleriyle de çok ilgilenir morallerini yüksek tutmaya çabalardı :
-‹‹Bir kıtayı teftiş ederken, kıtanın en başındaki eri, herkesin gözü önünde kucaklar, öper ve bu kucaklama, kumandan tarafından bütün kıta erlerinin aynı şefkatle sarılma edildiğinin sembolik ifadesi olurdu. .››(ALINTI : 4. Ordu Kurmaybaşkanı Ali Fuad Erden)
Fahreddin Paşa, her sabah Harem-i Şerif`in hademeliğini yapar, kefene bürünerek ve başına beyaz sarık sararak Peygamberimizin türbesini kendi eliyle siler süpürürdü. O, Ravza-i Mutahhara`nın hizmetkârı ve muhafızıydı.
Yeni Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa, Fahreddin Paşa ve Medine Muhafızı Basri Paşa, Medine Telsiz Telgraf İstasyonu’nun temel atma törenine giderken

 Fahreddin Paşa diğer Hicaz şehirlerinin bir bir düşmesinden (Cidde –Mekke – Taif –Yenbu )  dolayı Medine’nin boşaltılmasına şiddetle karşı çıkarak ,savunmaya devam  etmiş ancak yağma ihtimaline karşı da Ravza’da bulunan “Kutsal Emanetleri” İstanbul’a göndermiştir.(14 Mayıs 1917)
Medine Müdafiilerinin Erzak ve mühimmatı iyice azalınca  Fahrettin Paşa meşhur ”çekirge “ talimatını yayınlayarak askerlerinin içerisinde bulunduğu şartlar her gün biraz daha zorlaşmasına rağmen  maiyetindeki subay ve erleriyle birlikte  sabah namazını Mescid-i Nebevi‘de edâ ettikten sonra Peygamberimizin kabrine gelir ve mübarek  huzurunda "Ya Rasulullah!. Son neferimize varıncaya dek şehid olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz..." yemin eder.
Hicaz bölgesinin düşman eline geçmesine rağmen düşman Medine-i Münevvere‘ye asla giremez. Fahreddin Paşa, maiyetindeki  Mehmetçikle emperyalist güçlere karşı destanlar yazıyordu.
Yiyecek ihtiyacını dengelemek için ve Medine halkından isteyenlerden kalabalık bir kafileyi de Şam’ a yolcu ederek tasarruflu bir şekilde uzun süreceği belli olan mücadelesine yine devam etmiştir.Ancak 1917 yılından itibaren Medine Hicaz da savunulan tek nokta haline gelecektir.
Hicaz Kuvve-i Seferiyesi kumandanı Fahreddin Paşa, kumandası altında yararlılık gösteren birliklerden 42. Alay sancağına, Mescid-i Nebevi'de merasimle "muharebe madalyası" takıyor
Fahreddin Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken, Kanal Harekâtı felaketle bitmiş, Filistin ,Şam ve Bağdat elden çıkmış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Medine’den 1300 km. uzakta kalmıştı. 
Bir süre sonra da Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı (30 Ekim 1918). Mütarekenin 16. maddesine göre  Fahrettin Paşa’nın Şerif Hüseyin’e ve İngiliz birliklerine teslim olması isteniyordu.Fahreddin Paşa zaman kazanmak için, kendisine bu emri getiren Osmanlı subayına padişah emri ve şeyhülislam fetvasının gerektiğini söyleyerek  red eder.Bir süre sonra hem padişah, hem şeyhülislam fetvası içeren ikinci bir “teslim olun” emri kendisine tebliğ edilir. lakin paşa bu emri de “padişahın İngiliz baskısı altında verdiği” mesnediyle yine  Medine’yi düşmana teslim etmez.Ancak Kurmay heyetinin de baskısını da  kabullenemeyen Fahreddin Paşa, “Ravza-i mutahhara” da  bir medreseye gitti ve buradan çıkmayacağını  söyleyerek silahlarını -düşmana vermektense- buraya bırakır.Yapılan anlaşmayla Medine,  Paşanın rızası dışında 13 Ocak günü teslim edilir. Medine ahalisi ve kahraman Türk askeri paşa’nın bütün bu direnişini gözyaşları içinde ve gurur duyarak seyreder.
Fahreddin Paşa her taraftan düşmanla çevrili olduğu halde Haziran 1916 başından Ocak/ 1918 ‘e kadar tam 2 yıl 7 ay 5 gün Peygamberimizin mezarını İngiliz ve Fransız topçuları ile takviye edilmiş asi Arap aşiretlerine  karşı savundu. ( Mondros Mütarekesinden sonraki kısmı 72 gündür)
FAHREDDİN PAŞA BİYOĞRAFİSİ-3 ;
Medine’yi teslim etmek zorunda kalan Paşa, 27 Ocak1919 ‘da savaş esiri olarak Yenbu`da bir İngiliz destroyerine bindirilerek Mısır’a götürüldü. 6 ay Kahire`de İngilizlerin Kasır-el-Nil kışlasında tutuklu kalmıştır. 5 Ağustos’da Malta’ya Savaş suçlusu olarak sürüldü. Malta’nın Fort Salvatore kışlasında 2 yıl 33 gün tutuklu kaldı.( 8 Nisan 1921’ e kadar).  Bu süre zarfında İngilizce öğrendi ve İngilizlerin zorlamasına rağmen sırtındaki üniformayı çıkarmadı “Ben bu elbiseyi Harbiye’den mezun olduğumdan beri çıkarmadım” diyerek sürgün boyunca üniformalı bulundu.
Sürgün sırasında İstanbul’da vazife yapan ve savaş suçlularını yargılamak için işgalci kuvvetlerin kurdurduğu Nemrud Mustafa Divân-ı Harbi diye isimlendirilen mahkeme tarafından –gıyaben-ölüme mahkum edildi.
Ankara hükümetinin çabaları ile  İstanbul`dan buraya getirilen diğer savaş suçlularıyla birlikte kurtarılmıştır .8 Nisan 1921’de Malta’dan kurtulan Fahreddin Paşa,  İtalya(Roma), üzerinden Almanya’ya (Berlin) gitti.. Berlin’de karşılaştığı Enver Paşa’nın daveti üzerine
Rusya ‘ya (Moskova) gitti ve İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı Kongresi’ne katıldı(=Rusya Müslümanları kongresi). Daha sonra Batum üzerinden gelip Sarp(Maradit)  sınır kapısından Türkiye’ye girdi(Doğu Cephe Komutanlığı sahası-Kars /Ardahan  ). 2 Ağustos 1921’de Kazım Karabekir Paşa, tarafından merasimle karşılanan Fahreddin Paşa, Kars`taki 12. Tümen`le Fahreddin Paşa, Sakarya Savaşı`na katılmak üzere 20 Ağustos 1921 de Erzurum`dan Ankara’ya – Batı Cephesine -hareket  etmiş ise de, Sakarya Savaşı 23 Ağustos 1921 de başlamıştı. Bu tümenle ortalama 1200 km lik karayolunu katederek Ankara’ya geldiklerinde  ise Sakarya`da savaşı kazanılmış bulunuyordu.( 24 Eylül 1921’de Ankara’ya geldi )   Batı Cephesi karargahında Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ile görüşerek  askeri bir görev talep etmiştir. ( Söz konusu Kafkas  tümeni 1922 de Büyük taarruz ve Başkumandan Meydan Muharebesine ancak katılabilecektir) Güney cephesindeki Fransızlara karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirildikten sonra, Fransızlarla Ankara antlaşmasının imzalanmasından(20 Ekim 1921) sonra; TBMM Hükumeti tarafından  9 Kasım 1921’de Afganistan elçiliğine tayin edildi .
Fahreddin Paşa Afganistan Bayrağına, Afganistan Kralı Emanullah Han Türk Bayrağına sarınmış durumda.
Fahreddin Paşa  Kabil’deki Büyükelçilik görevindeyken, Türk – Afgan dostluğunu geliştirdi,Kızıl orduyla(Ruslarla)  çarpışan ,Başkırdıstan Cumhurbaşkanı Zeki Velidi Togan’ a çeşitli yardımlarda bulundu. 12 Mayıs 1926’da Türkiye’ye dönen Paşa, 31 Aralık 1929’da memuriyet hayatına başladı. Önce Askeri Yargıtay Divanı Üyeliğine, ardından Askeri Yargıtay Divanı İkinci Başkanlığına tayin edildi. 5 Şubat 1936’da Korgeneral'likten emekli oldu.
Fahreddin Paşa, soyadı Kanunuyla(1935)  “Türkkan” soyadını aldı. Hakkında bir çok kitap yazılmıştır. Gazi Mustafa Kemal  Atatürk, Fahrettin Paşa, için “Daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır” der. Tarihe “Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı “ olarak geçen  Fahrettin Paşa’ya düşmanları bile saygı göstermiştir.
 22 Kasım 1948’de trenle; İstanbul’dan  Ankara’ya giderken, Eskişehir yakınlarında kalp krizinden vefat etti. Vasiyeti üzeri Rumelihisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığında toprağa verilmiştirKabrinin kitabesinde : “1914-1918 Birinci Cihan Harbi’nde Medine’nin Kahraman Müdafii Ömer Fahreddin Paşa, burada yatıyor” yazmaktadır
Ömer Fahreddin Paşa(TÜRKKAN) ,askeri başarılarının yanı sıra 60 yıllık bir fotoğraf arşivine de sahipti. Çanakkale’den Kars’a, Medine’den Malta’ya ve Kabil’e kadar biriktirmiş olduğu 300 seçme cam negatif, çocukları tarafından İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'ne bağışlanmış ve teslim edilmiştir. Fahrettin Paşa’nın Üç oğlu, bir kızı vardı. Oğulları Em. General Mehmet Selim , Em. General Mehmet Orhan ve Y. Makine Mühendisi olan küçük oğlu Ayhan Türkkan Hava Yedek Subay iken şehit düşmüştür(1955). Kızı’nın adı Suphiye Türkkan’dı.
Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni(13.01.2017)

http://rifatgunday.blogspot.com/2017/01/fahreddin-pasanin-medine-mudafaasi-1.html

http://rifatgunday.blogspot.com/2017/01/tarihimiz-ve-olaylar-3-fahreddin.html