29 Eylül 2016 Perşembe

Tarihimiz ve Kültürümüz- 1 İSTANBUL BOĞAZININ MANEVİ KORUYUCULARI

İSTANBUL BOĞAZININ MANEVİ KORUYUCULARI
Osmanlı donanması  her yıl bahar mevsiminde (İstanbul’dan) sefere çıkar, 6-7 ay sonra da yani Sonbaharda  dönerdi.Donanma sefere çıkarken ;  Başta Sultan olmak üzere İstanbul’da bulunan  Devlet  adamlarının (Ricalin) katılımıyla , Denize açılma merasimi yapılıp top-tüfek şenliğinin bitiminde ,  Beşiktaş sahilinde  demir atardı. Beşiktaş’ ta  Donanma 3 güne kadar kalıp eksiklerini tamamlardı.Bütün Denizciler ,  Beşiktaş kıyısında dergahı bulunan ,  denizcilerin piri olarak bilinen  Yahya Efendi'nin(Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi) duasını alıp öyle sefere çıkardı. Yahya Efendi'nin, Boğaz'ı ve denizcileri koruduğu bir halk inanışıydı. Yahya Efendi’nin  vefatından Sonraki yıllarda ise  türbesi ziyaret edilir dua edilirdi.(Donanma hangi yöne gidecekse gitsin -Akdeniz veya Karadeniz -  Yahya Efendi’den sonra  ,Anadolu kıyısında ,Üsküdar’da bulunan  Aziz  Mahmut Hüdayi  dergahına  geçilerek duası alınırdı.(Vefatından sonra türbesi ziyaret edilirdi.)Halk inanışına göre Aziz Mahmut Hüdayi ‘nin duasını alanlar ; yanmaz ve suda boğulmazdı. Donanma teşkilatına sonradan eklenen geleneğine göre de ; Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesi’ni de  Osmanlı Donanmasının her sefere çıkışından önce ziyaret ederek , Denizciler bu manevi atmosferin tamamlayıcısı  kutsal bir mekana dönüştürmüşlerdi.  Donanmayı Hümayun, her sefere çıkışında, bütün toplarını kuru sıkı ateşleyerek Beşiktaş’ta onun türbesi önünden gemi gemi, filo filo geçerek Marmara veya Akdeniz’e açılmıştır.Donanma geçidinden önce  levendler, bölük bölük gelip türbeyi ziyaret eder ve Fatiha okurlardı.
 Donanma Akdeniz’e doğru açılıyorsa ;güzergahı üzerinde Türklerin manevi kandillerinin (hizmet etmişlerin Türbelerinin bulunduğu mekanlar) top atışıyla selamlanarak geçilirdi.( Bolayırda Süleyman Paşa ,Geliboluda ; Gazi Derviş Yazıcızade Mehmet Efendi , Yazıcızâde Ahmed-i Bîcân Efendi  ,Nara Burnunda ;  Osmanlı akıncılarından Akbaş Baba, Gazi Fazıl Bey ve Ece Bey , Çanakkale’ye doğru da Saka Baba türbeleri top atışıyla selamlanarak, Fatiha okunarak  geçilirdi)     Donanmayı Hümayun Karadeniz’ e açılıyosa ; Kuzeye doğu sıralanan    manevi büyüklerin( Telli Baba, Sarı Saltuk Dede ve Hz.Yuşa ) türbeleri ziyaret edilir, dua edilir ancak zaman kısıtlıysa tek atış yapılarak selamlanırdı.  Boğaz'ın girişinde ve çıkışında karşılıklı olarak Karadeniz’e  doğu  4    manev i koruyucu ve diğer koruyucuların olduğuna inanıldığı kaynaklarda belirtilse de ; Yazılı ve Sözlü kaynaklardan yaptığım araştırmaya göre manevi olarak saygı duyulan  bu koruyucular’ın  esasında 6    manevi önder (Rahmetli) olduğunu tesbit ettim.  Ben de sözlü /yerel kaynaklardan teyit almak amacıyla Boğaz’ın manevi koruyucularının izini sürdüm. Araştırmalarım sonucunda  bunlar : Denizcilerin piri ; Beşiktaş’ta (1)Yahya Efendi , Çapraz karşısında  Üsküdar'da Aziz (2)Mahmut Hüdayi'nin türbesi.(3)  Boğaz'ın girişinde Beykoz'da, Karadeniz ile Boğaz'ı aynı anda gören İstanbul'un en yüksek tepesi olan Yuşa tepesinde Hz. Yuşa peygamberin türbesi. (4) Yuşa tepesinin  karşısında Sarıyer'de, Telli Baba'nın türbesi  ve  Telli Baba’dan sonra Karadeniz’le Boğaz’ın birleştiği noktada yani Rumeli Fenerinde  (5) Sarı Saltık Dede ‘dir. 6. Manevi Önder  ve Türbesi hakkında farklı rivayetler anlatılmaktadır.Halkımızın ,Boğazın manevi  koruyuculuğuna inandığı 6.  Ulu’nun   Kavak Hasan Dede ya da Leblebici Uzun Evliya olabileceği şeklindedir.Boğaz’ın her iki yakasının  taranmasından sonra :  bu türbenin(6.)  Anadolu yakasında Anadolu kavağı ile Üsküdar arasında bir mevkide olması gerektiğinden hareketle  Hasan Dede türbesinin Anadolu Hisarında , Leblebici Uzun Evliyanın türbesi  Beykozda  bulunuyordu.Bunlardan Hasan Dede hakkında yeterli bilgi olmadığından ,Uzun Evliya öteden beri daha çok ziyaretçi alması ,türbesinin sahabelerin türbesi kadar gerçekten uzun olması , sahile nispeten yakın olması ve de daha  da önemlisi şeceresinin çıkarılmış bulunması , 6 .Ulu koruyucunun  Uzun Evliya(Leblebici Baba ) olduğu  kanaatimi  kuvvetlendirmiştir.
(1)Yahya Efendi
Yahya Efendi (1494-1569) , Kanuni Sultan Süleyman  ile  süt kardeştiler. Kanuni, Yahya Efendi'ye hürmet eder: "Ağabeyim, hocam!" diye hitap eder, dergah sohbetlerine katılır. Beşiktaş’ta Boğazdaki Çırağan Sarayı'nın arkasında  dergahı bulunan Yahya Efendi , Sarayla bağı hiç kesilmeyen halkın da sevgisini kazanan bir manevi önderdi. Şeyh Yahya Efendi,her sabah deniz kıyısındaki  tekkesinden çıkıp kıyıda kendini bekleyen balıkçılara 'Gününüz bereketli, kazancınız bol olsun,' diye dua edermiş.Sonra 'Ey ya molla!' (Uğurlar olsun) dermiş. İşte o “ey ya molla “sözü, günümüzde 'heyamola'ya dönüşür,"Osmanlı donanması da sefere çıkmadan önce, Yahya Efendi'nin dergahı karşısında deniz kıyısına yanaşır, Yahya Efendi de davete karşılık verir, onları dualarla uğurlarmış. Denizciler de hep bir ağızdan "Amin," deyip, Akdeniz'e  yelken açarlarmış. Şeyh Yahya Efendi'nin, Boğaz'ı ve denizcileri koruduğu yaygın bir kanaat haline gelmişti. Yahya Efendi’nin  vefatından sonraki yıllarda ise  türbesi ziyaret edilir Fatiha’lar okunurdu.


(2)Telli Baba
Sarıyer’den sonra ; Rumeli kavağı'nda türbesi bulunan Telli Baba'nın kim olduğu ve nereden geldiği hakkında fazla bir bilgi yok. Ancak son yıllarda  Telli Baba’nın  Yıldırım Beyazıt ve II. Murat zamanında İstanbul'u kuşatmalarına katılmış  olabileceği ortaya atılmıştır. Bazı kaynaklar da  Osmanlı öncesi bir manevi zat., Anadolu'nun fethi için gelen Süleyman Şah'ın ordusundan bir Selçuklu kumandanı ya da bir Alperen olabileceğinden bahsedilmektedir. Bir diğer  ihtimal ise İslam  ordularıyla, İstanbul'u kuşatmaya gemilerle gelen Müslümanlardan   bir sahabe  olabileceğidir.Telli Baba hakkında en güçlü rivayet ise ;  Asıl adı İmam Abdullah Efendi olan bu zat, Fatih devrinde Alay  imamı iken şehit düşmüştür. Her halükarda   Telli Baba  denizciler için önemli bir manevi önder olarak anlamlandırmıştır.














 (3) Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri
Üsküdar ‘da  ,Boğaz'ın bir diğer manevi önderi(Rahmetli)  Aziz Mahmud Hüdayi’dir.(1541-1628) Türbesi Üsküdar Doğancılar mevkindedir. O dönem motor ve aydınlatma olmadığından , teknelerin alabora olması nedeniyle Boğaz'da, daha çok da  Haliç'te çok boğulan olurmuş. Halk’da  Aziz Mahmud Hüdayi'den dua isterlermiş. Osmanlı'da Aziz Mahmud Hüdayi'nin duasına hürmeten, Üsküdar'dan Sarayburnu'na giden bir yola “Hüdayi yolu”  adı verilmiş  diye anlatılır, Hüdayi ; ilk öğrenimini Sivrihisar’da  aldıktan sonra  İstanbul’da devam etmiş , Bursa’da kadılık görevlerinde bulunmuştur.Evliya Çelebi bu manevi koruyucudan "Yedi padişah, onun elini öptü," diye bahseder.Duasını alanların yangından ve boğulmaktan korunacağı (C:C.Allah’ın İzniyle) yaygın bir halk inanışı  olduğundan Denizcilerin sefer başlangıcında Yahya Efendiden sonra burası ziyaret edilirdi.
Aziz Mahmut Hüdayi’nin meşhur duası : “Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler, denizde boğulmasın ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin." Şeklindedir.













BOĞAZ’IN SON SELAMLAMA  YERLERİ
(4)  Hz. Yuşa
Hz. Yuşa’nın  ; Kur'an'ı Kerim'de, Hz. Musa'nın Hz. Hızır ile denizde buluştuğunda yanlarında  bulunduğu anlatılan  gencin Hz. Yuşa Peygamber olduğu yorumlanmaktadır.. Rivayetlerde  de Hz. Yuşa'nın Hz. Musa ile Boğaziçi'ne geldiği, ölümünün ardından Beykoz'da, Boğaz'ı ve Karadeniz'i aynı anda gören en yüksek tepeye gömüldüğü anlatılır. Osmanlı padişahları da hürmet gösterip kabrin etrafını duvarla çevirmişlerdir. 1755'te Sadrazam Yirmisekiz Mehmet Çelebi Hz. Yuşa Camii'ni yaptırır. Denizciler de Hz. Yuşa ile hemen Boğaz'ın karşısında türbesi bulunan Telli Baba'nın karşılıklı olarak Boğaz'a bir halat gerdiklerine ve böylece düşmanların denizden geçmesini engellediklerine inandıklarından saygı ve hürmet göstererek ziyaret ederler , bazen de Boğazdan  Karadenize çıkarken sadece “selamlama” ile yetinilirdi.(Ahmed Bin Hanbel’in  bildirdiği hadis-i şerifte; “Güneş hiçbir kimse için batmaktan alıkonulmaz. Ancak beyt-i mukaddesi-Kudüs- fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yûşâ Aleyhisselâm için batmaktan alıkonuldu” buyruldu.)


(5) SARI SALTIK DEDE
Sarı Saltuk Dede  Türbesi ; Avrupa yakasında İstanbul Boğazı'nın
Karadeniz'e açıldığı en kuzey noktasında, Rumelifeneri Köyü'ndedir. Rivâyetlere göre ; Sarı Saltuk, Peygamber ve Hacı Bektaş neslinden gelen bir Türkmen Alperen olarak anlatılır. Sarı Saltuk Alp’in  şeceresi bizzat Nakibü'l Eşraflık kayıtlarında geçer.Sarı Saltuk’un  13.Yüzyılda , Efsanevî manevi  kimliğini  hayattayken elde ettiği söylenmektedir. Hayatını anlatan Saltukname destanı, Alpereninin savaşlarını ve çeşitli kerametlerini anlatmaktadır.Boğazın  Rumeli tarafındaki son “selamlama “ türbesidir.

(6) UZUN EVLİYA –LEBLEBİCİ BABA :
Asıl adı Şeyh Ömer Halveti hazretleri olup  Lâkabı Ebû Abdullah’dır. Geylânî nahiyelerinden Lahica'da dünyaya gelmiştir. Tasavvuf silsile-i şeceresinde 23. Kuşağı temsil etmektedir.Harzem'de Şeyh Muhammed Harzem Hazretlerinden eğitim almış,Tebriz ve Mısır’da bulunmuş bu  yüce makamına yükselmiş, bilenen bir kaç Türk Evliyadan biridir. Evliyâlık yoluna girişi şöyle anlatılır: Gençliğinde ata binme hevesi vardı. Âlim ve velî bir zât olan babalarının yolunda değil de asker olmak istedi. Bu yüzden  bir müddet askerle birlikte seferlere katıldı. Bir harpte birliği dağıldı ve herkes bir tarafa kaçtı. Kendisi de atını bilmediği bir yönde sürünce eşkiyalar tarafından yolu kesildi ve anlatılan rivayete göre ataları eşkıya elinden kurtararak tekrar ilim yoluna döndürmüştür.
Mısırdayken( 7) kez hacca gidip , memleketi Harzem’e döndüğü ,oradan da Anadolu’ya gelip Tasavvufta çok önemli bir unvan sayılan “Pir Ali Kapı” eşiğinde defnedilmiştir.(14.Yüzyıl sonlarında) .Beykozda Ortaçeşme köyünde ,4 metrelik türbesi ,Camii ve yanında anıtlaşmış ağaç , Mezar taşında Atatürk'ün kendisiyle ilgili övgülü bir sözü  bulunmaktadır.

Denizcilerin ve halk inanışına göre; Boğazdaki Ulular’ın her biri  Boğaz'ı aydınlatan bir kandildir. A.H.Tanpınar'ın, "Türk İstanbul'un kaybolmaması ancak Boğaz'a ve Üsküdar'a verilecek şekille kabildir." sözü bu manevi hazza ne kadar önem verdiğinin ölçüsüdür.Boğaz’ın  Serin sularında tarih, kültür , edebiyat ve manevi kandiller birbirine karışmış “ derya -ı deniz” olmuş. Atalarımızın geçmişteki manevi önderlere saygısından da Geçmişte Boğaz'da sefer yapan bahriyeliler , Boğaz'ın bu ulu manevi koruyucularını ziyaretle sefere başlayarak asırlarca devam edecek bir gelenek haline getirmişler,  böylece hem mevcut seferde hem de gelecek seferlerde  denizcilerin manevi bir kuvvetle sefere  muhtemel savaşa motive etmişlerdir. Bu gün bile bazı balıkçılar ; balığa çıkmadan  önce  yukarıda anlatmaya çalıştığım/ rivayetlerini derlediğim  koruyucuların  türbelerine ziyaret gerçekleştirirler, dualar ederler.
 
Açıklamalar :
1-Osmanlı Donanmasının sefer merasimi :  Osmanlı donanması  her yıl ilkbaharda(mevsim-i evvel-i sefer-i derya)  sefere çıkar , sonbaharda(ahir-i sefer-i derya) dönerdi. 6 -7 ay süren bu seferin amacı Osmanlı sularındaki ada ve kıyılarda yaşayan halkı ve bu sularda gerçekleşen ticareti deniz korsanlarının  ve düşman gemilerinin saldırılarından korumaktı Osmanlı donanması  savaş durumu olmasa bile  yıl baharda yapılan törenle Akdeniz’e açılırdı(=ihraç ) II. Bayezid'den  beri bu merasim  gelenek haline gelmişti. 17. yüzyıldan itibaren Rus  Kazaklarının  saldırıları nedeniyle Karadeniz'e de donanma gönderilmeye başlanmıştı. İlkbaharda donanmanın Akdeniz'e eksiksiz olarak açılabilmesi için gereken hazırlıklar kış aylarında yapılmaya başlanırdı. (Ancak savaş durumu gibi gerekli hallerde donanma denizde de kalırdı). Kışın tersaneye gelen gemilerin yelkenleri çıkarılarak, anbarla’ra kaldırılır ve gemiler ilkbahardaki sefer mevsimine Haliç, Sinop, İzmit ve Gelibolu gibi tersanelerde  tamir edilerek hazırlanırlardı. Donanmanın denize açılma törenine ;İleri gelen devlet görevlilerinin yanında padişah da  bizzat katılırdı.Merasim için  önce müneccimbaşının uğurlu bir tören saatini gerekiyordu. Donanmanın denize açılacağı gün de vezirler, şeyhülislam, nişancı, kazaskerler, defterdarlar ve yeniçeri ağası sabah namazından sonra Tersane-i Amire'ye gelerek kaptan-ı deryanın odasında otururlar, bunlara daha sonra sadrazam da katılırdı. Sadrazam, tersane görevlilerine hilat verirdi. Bundan sonra hareket izninin Sultan’dan  gelmesi ile birlikte tüm erkan baştardaya(Kaptan- Derya’nın kadırga ya da Kalyonu) gitmek üzere vezirler, ulema ve diğer erkan odadan çıkarak, rütbe sırasıyla baştardaya otururlar, kaptan-ı derya sancak dibinde ayakta durarak iskeledeki halkı selamlardı.Gemiler  Kireçhane'ye  geldiğinde sadrazam kendi kayığı ile padişahın yanına giderdi. Daha sonra Yalıköşkü'nde padişah, kaptan-ı derya’ ya kürklü seraser, diğer beylere ve donanma ağalarına, çorbacılara ve gemi reislerine de hilatler giydirdikten sonra sadrazam ve kaptan-ı derya baştardaya dönerlerdi. Kaptan-ı derya Baştardanın sancak yanında ayakta selam durarak Yalıköşkü karşısına gelindiğinde padişahı selamlar ve o sırada top ve tüfek şenliği başlardı. Gemiler Beşiktaş önüne gelindiğinde demir atılırdı. ( Donanma  kanunen Beşiktaş ta (3) gün kalabilir bu arada bazı eksiklerini tamamlardı.) Donanma son hazırlıklarını tamamladıktan sonra Kapudan Paşa’nın(Kaptan-ı Derya)  ilk komutu ;
-“Bismillah Vira “ ardından ikinci komutu
-“Yelkenler Alesta “ ile denize açılma başlardı.(Sefer de savaş yok ise ;  Kapudan Paşa    Donanmanın Akdeniz’e ihracından sonra İstanbul’a dönerdi)
2-Gemilerin Denize İndirilme Merasimi :  Osmanlı Donanma-ı Hümayun’ ait gemilerin denize indirilme hazırlıkları tamamlandıktan sonra , Geminin indirimle töreni için  uğurlu bir vaktin ( saatin) tespitini yine müneccimbaşı belirlerdi. Tersane-i Amire’de (Haliç) Belirlenmiş olan saat gelince padişahın müsaadesinin ardından dua ile kalyonun baş ve kıç taraflarında kurbanlar kesilir ve dua eden şeyhe çuka ferace giydirilerek geminin denize indirilmesi başlardı. Gemilerin denize indirilmesinin ardından çeşitli devlet görevlileri ile tersane çalışanlarına hilat verilirdi.Merasimden önce Eyüp Sultan Camii’nde donanmanın muzafferiyeti için Buhârî-i Şerif’in bir kısmı veya tamamı okunur, dualar edilirdi. Daha sonra, Piri Reis zamanından beri devam etmekte olan geleneğe uygun olarak, her türlü belânın def’i için ,denize indirilecek gemi sayısınca Mushaf-ı Şerifler bir sargı içine konularak kenarları dikildikten sonra sonra kılıflar, balmumuna batırılır, iki rekât namaz kılınarak Fâtiha Sûresi eşliğinde gemilerin en yüksek yeri olan grandi direğinin tepesine çekilirdi.( Gemi direğine Kuran konulması  geleneği  halen Deniz Kuvvetlerinde devem etmektedir.)
3- Kaptan-ı Derya'nın Göreve Başlaması : Göreve yeni tayin olunan Osmanlı Devleti’nin Kapudan paşaları (Kaptan- Derya) da, hilatlerini Barbaros'un Beşiktaş'taki türbesinde giyerlerdi, bu törende dua edilir ve fakir-fukaraya  yemek verilirdi.

Rifat Günday
Araştırmacı,Eğitimci ve Tarih Öğretmeni.
KAYNAKLAR :
1-Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kaynakları
2-Tarih ve Medeniyet ,Nisan 1999,s 61
3-Osmanlı Donanma Teşkilatı, Oğulcan Kuşlar
4-Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı ,İ.H.Uzunçarşılı
5-Yerel Kaynaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder