31 Aralık 2021 Cuma

I.MESUT


I.MESUT
Tarihimiz ve Olaylar-11 : 1. MESUD'UN HAÇLILARLA MÜCADELESİ VE 2.ESKİŞEHİR MUHAREBESİ
                                                                                                                    Rifat GÜNDAY*
Anadolu Selçuklu Devleti’nin 4.Sultanı 1.Mesut (1116-1155)’un babası Sultan I. Kılıçarslan, Çavlı komutasındaki Büyük Selçuklu Sultanı Tutuş kuvvetleriyle yaptığı savaşı kaybederek, atını sürdüğü Habur çayında boğulmuştur. (3 Haziran 1107) Bunun sonucunda Musul’a giren Emir Çavlı Musul’da hutbeyi yeniden Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar adına okutmuş ve 11 yaşında bulunan Kılıçarslan ‘ın vekili Melik Melikşah’ı (Şahinşah) da yanında B.Selçuklu başkenti İsfahan’a götürmüştür. Musul’da kalan Kılıçarslan ‘ın eşi Ayşe Hatun ise küçük oğlu Tuğrul’u Malatya’ya götürerek burada A.Selçuklu Sultanı ilan etmiştir. Tuğrul çok küçük olduğundan idare Ayşe Hatun ve İlarslan tarafından yürütülüyorken, şüpheli hareketlerinden dolayı Ayşe Hatun, İlarslan’ı tutuklatarak İsfahan’a Muhammed Tapar’a gönderdi. Bu dönem yine Anadolu Selçuklu Devleti’nin buhranlı dönemidir (1107-1110). Anadolu’daki bu buhranı sona erdirmek için M. Tapar rehin tuttuğu Kılıçarslan’ın büyük oğlu Şahinşah’ı serbest bıraktı.(1109) Bunun sonucunda T.Selçuklu tahtına geçmek üzere en büyük oğlu Melikşah (Şâhinşah), Konya’ya gelirken yanındaki üvey kardeşi Mesud’u ve diğer kardeşi Arab’ı zindan’a hapsetti. (1110)

Melikşah, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile mücadele için çıktığı seferde yenilgiye uğrayınca, savaştan sonra Bizans’tan barış istedi.(1116) Afyonkarahisar yakınında Aleksios Komnenos ile barış antlaşması imzaladı ve Bizans imparatoru Selçuklu sultanına çok miktarda para verdi. İmparator, Mesud’un hapisten kurtularak tahta geçmek için (Danişmentli Emir Gazi’nin yardımlarıyla) ağabeyini ele geçirmek istediğini haber alınca Sultana ordugâhta kalmasını istese de Melikşah bunu dinlemedi ve Konya’ya hareket etti. Neticede Konya yolunda Mesut ‘un askerleriyle karşılaştı ve yakalanacağını anlayınca Akşehir yönünde kaçarak bir köye sığındı fakat Mesut burayı kuşatarak ağabeyinin gözlerine mil çektirdi(1116) ve sonrada öldürttü (1117) Böylelikle Melikşah’ın (Şahinşah) 6 yıllık hükümdarlığı sona ermiş oldu.
Bundan sonra Sultan Mesut diğer kardeşi Melik Arab ile de mücadele ederek Anadolu’dan uzaklaştıracak taht mücadelesini destekleyen kayınpederi Danişmentli Emir Gazi’ye bağlı kalacaktır.(1134)
Sultan 1. Mesut, Anadolu’da azalan Türk hakimiyetini yeniden tesis etmek için büyük mücadeleler içindeyken hemen yanı başında bulunan Musul Atabeyi İmadettin Zengi’nin Haçlı devletçiklerine taarruza geçmesi Avrupa’dan Kudüs’e yeni bir akının /seferin habercisi olacaktı.
1.Haçlı Seferleri sonucunda (1096- 1099/-1101) Kudüs Krallığına (feodal) bağlı olarak ; Antakya prinkepsliği, Urfa Kontluğu , Trablus Kontluğu kurulmuştu.
Musul Atabeyi İmadettin Zengi Urfa Kontluğu üzerine sefere çıkmış ve Urfa’yı fethederek -46 yıllık- haçlı hakimiyetine son vermiştir. (24 Aralık1144) İmadettin’in bu hareketiyle sıranın Antakya kontluğuna geldiğinin Avrupa’da anlaşılması üzerine Papa III. Eugenius, yayımladığı fermanla yeni bir Haçlı Seferi çağrısı yapmış ve daha önce olduğu gibi sefere katılacakların günahlarını affedeceğini duyurdu. (1 Aralık 1145)

İKİNCİ HAÇLI SEFERİ (1146-1148)
Urfa’nın Türkler tarafından fethiyle (1144) 1101 haçlı seferinden sonra hareketsiz duran Haçlıları yeniden hareketlendirmiştir. Başta Kudüs olmak üzere Avrupa’dan istenilen yardım talepleri ilk önce Fransa Kralı VII.Louis tarafından kabul edildi.
Noel’de bütün piskoposlarını ve asillerini yanına davet ederek Haçlı Seferine katılmalarını istedi, ancak beklediği desteği bulamadı. Kral Louis, haçlı seferine katılım için ancak Papa’nın görevlendirdiği Bernard’ın yardımları sonucunda kralın kardeşi, dayısı ile Flandre, Toulouse, Nevers,Champagne kontları, birçok şövalye ve piskopos sefere katılmayı kabul ettiler.(1145) Hazırlıkların tamamlanmasından sonra Haçlı ordusunun bir yıl sonra -Paskalya’da yola çıkmasına- karar verildi. (31 Mart 1146)

Alman Kralı III. Konrad ise sefere çıkmayı/katılmayı düşünmüyordu. 1146 yılı Noel’inde Speyer’de yapılan toplantıda Papa görevlisi Bernard’ın ısrarlı çağrısını kabul etmek zorunda kaldı. Kralın bu kararı almasını etkileyen olaylar: Almanya’da büyük bir kıtlık vardı bu yüzden özellikle Köln, Mainz, Worms, Speyer gibi şehirlerde yaşayan fakir halk yığınları zengin Yahudiler aleyhine bir hareket başlatmak üzereydiler. İşte bu tehlikeyi atlatmak isteyen Konrad; Kıtlıktan dolayı halkı sefere katılmayı ikna etmenin sorunlarından kurtulmak için bir çözüm olduğunu anlamakta gecikmedi. Noel’de Speyer’de yapılan toplantıda Bernard’ın ısrarlı çağrıları da bu yaşanan kıtlıklara bulunan çözüm önerisiyle birleşince sefere katılmayı kabul etmek zorunda kaldı. (1146 ) Konrad’ın ardından çok sayıda asil ve yeğeni Friedrich von Schwaben (müstakbel İmparator Friedrich Barbarossa) da haçlı seferine katılmayı kabul etti.

D.Roma  ve Anadolu ‘da durumlar
Avrupa 2.Haçlı Seferine hazırlanırken, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos (1143-1180), 1. Haçlı Seferlerinin yaralarını saran Selçuklu Türkler’i yeniden Roma  topraklarına akınlara başladığından bunlara engel olmak amacıyla Anadolu seferindeydi.Türk akınları özellikle Menderes Ovası’na Ege kıyılarına kadar uzanmaktaydı. Manuel Avrupa’da yeni bir Haçlı Seferi hazırlığını öğrenince bunun Bizans için yaratacağı tehlikeleri bilhassa 1.Haçlı Seferinin verdiği zararları dikkate alarak yani bu büyük haçlı ordularını engelleyemeyeceği kanaatiyle Türklerle dost olmaya karar vermiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı I.Mesûd ile bu amaçla barış yaptı. ( Papalık bu antlaşma nedeniyle D.Romayı hristiyanlığa ihanetle suçlayacaktı)

Suriye’de ise İmâdeddin Zengi, Urfa’nın fethinden sonra vefat etmiş (1146) ülkesi iki oğlu arasında paylaşılarak : Musul’a Seyfeddin Gazi , Haleb’e ise Nureddin Mahmud Zengi hükümdar olmuşlardı. Babası gibi işgalci Haçlılarla mücadeleye devam eden Nureddin, ilk olarak haçlıların(Kudüs krallığı) Urfa’yı ele geçirme teşebbüslerini püskürterek itibarını artırmış, babasının fikrini amaçlayarak Antakya, Trablus ve Kudüs Haçlılarının doğusunda güçlü bir Türk-İslâm birliği kurmaya çalışıyordu;

Alman Kralı Konrad’ın Seferi ve 2. Eskişehir Muharebesi (1147)
Alman ve Fransız kralları, lojistik ihtiyaçları için ayrı ayrı sefere çıkmaya karar vermişlerdi. Sefere sonradan karar veren Alman Kralı Konrad 1147 yılının Mayıs ayında ordusuyla beraber ilk olarak(Fransa Kralından önce ) yola çıktı; Nürnberg’den Regensburg’a gelerek gemilerle Tuna’yı geçtikten sonra Viyana üzerinden Macaristan’a ilerledi. Himayelerinde olan Polonya ve Bohemya kralları da yanındaydı. Orduda piskoposlar ve asillerden başka yoksul halktan maceraperestlere kadar her sınıftan insan vardı. Çok büyük ve o kadar da disiplinsiz bir ordu Anadolu üzerinden Kudüs’e ilerleyecekti. Alman Haçlı ordusu Haziran Ayında Macaristan topraklarından Macar Kralı II. Geyza ‘nın desteği ile geçtiler. Bizans İmparatoru Manuel ise Haçlılardan Bizanslılara zarar vermeyeceklerine dair yemin aldıktan sonra Bizans topraklarından geçmelerine izin verdi. Ancak Macar ovalarından sonra Sofya’ya kadar olan dağlık bölgeyi Alman ordusu zorlukla geçebildi. Fakat haçlılar Filibe’de yağma ve çatışma çıkardılar. Neticede ölümler oldu ve Filibe (Plovdiv) haçlılar tarafından yakıldı. Bizans İmparatoru Haçlıların Trakya’daki yürüyüşlerini kontrol altına almak ve disiplinsiz davranışlarını önlemek için Türk asıllı kumandanı Porsuk’un kumandasında bir ordu gönderdi. Haçlıları yakın mesafeden takip eden bu ordu Edirne’de haçlı ordusuyla bir çatışmaya girmek zorunda kaldı; ancak Porsuk’un çabaları sayesinde iki taraf uzlaştı. Alman Haçlılarının yolculuğunda çıkan olaylar Bizans imparatorunu kızdırdı, Konrad’a elçi gönderip Çanakkale Boğazı’ndan gemilerle karşıya geçmelerini tavsiye etti. Fakat Konrad teklifi reddederek İstanbul ‘a doğru yürüyüşlerine yağma ve çapulculukla devam ettiler. Çatalca Ovası’na ulaştıklarında ise şiddetli yağmurla taşan Karasu nehri Haçlılara büyük bir zarar ve kayıp verdirdi. (7 Eylül 1147)
Alman Haçlı ordusu nihayet İstanbul önüne gelebildi. (10 Eylül 1147)Burada Almanların Fransız haçlılarıyla buluşmaları gerekirken, İstanbul önünde buluşmalarının D.Roma  için büyük bir tehlike yaratacağını düşünen İmparator Manuel Komnenos, Almanları bir an önce şehir önünden uzaklaştırmaya çalışarak Konrad ve ordusunu Bizans gemileriyle Anadolu yakasına geçirip Kadıköy’e yerleştirdi ve muhafız alayı kumandanı Stephanos’u klavuz verdi. Klavuz Almanları Bizans toprakları üzerinden ilerletmeyi önermişken, Alman kralı yapılan teklifleri reddederek İznik - Akşehir (Philomelion/Akşar) üzeriden güneye inen en kısa yoldan yani 1.Haçlı seferinin güzergahından, ilerlemeye karar verdi ve İzmit Körfezi boyunca yürüyüşe geçti.

Kral, İzmit’i geçip İznik (Nikea)’e varınca ordusunu ikiye ayırarak ordunun savaşçı olmayan unsurunu birçok asille beraber Otto von Freising’in idâresinde Denizli (Laodikeia) üzerinden Antalya’ya gönderdi.(Bu Haçlı grubu Ege sahil yoluyla Denizli’ye doğru ilerledi ve büyük bir kısmı Türkler tarafından yok edildi.) Konrad ise ordusunun savaşçı gruplarıyla (20-30 bin arasında kuvvetiyle ) beraber yol boyunca kendilerine gerekli olan –bir kaç günlük - yiyecek maddelerini de yanına alarak Bizans kumandanı Stephanos’un rehberliğinde İznik’ten Eskişehir (Sultanönü) yönünde harekete geçti. (15 Ekim 1147) Böylece Bizanslıların sağladığı iaşe ve erzakla Bizans topraklarından kolayca geçtiler. Ancak Türk topraklarına girince yiyecek sağlanamaz oldu ve kafiledeki Bizanslıları suçlamaya başladılar. Bunun üzerine bir süre sonra Bizans’lı rehberler birliklerini alarak Haçlı ordusundan ayrıldılar.


                                                2.Haçlı Seferi Anadolu Yolları Haritası
 2.Eskişehir Muharebesi
Alman’ların liderliğindeki Haçlı ordusu Eskişehir’e doğru ilerlerken çok büyük bir Türk ordusunun yakınlarda olduğu haberi de kesinlik kazanmıştı. Alman Haçlı Ordusunun Anadolu’ya geçtikten sonraki yürüyüşünü yakından tâkip eden Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesûd (1116-1155)’un, Haçlıların Anadolu içinden geçmesine engel olmak amacıyla toplamış olduğu büyük ordu ile taarruz-baskın için uygun yer ve zamanı beklemekteydi. Almanlar, Türk arazisine girer girmez açlık ve susuzlukla karşılaştıkları gibi, bölgeyi kolaçan eden Türk okçularının hücumlarına da maruz kalmaya başlamışlardı. Türkler ilk olarak küçük kuvvetlerle Haçlıların güçlerini anlamak ve durumlarını öğrenmek için artçı birliklerine hücum ederek onları büyük kayıplara uğrattılar. Bu hücumlarını defalarca tekrarlayan Türkler sürekli ordunun gerisinde kalan yaya askerlerine saldırmaya devam ettiler. Böylece bir yandan açlık diğer yandan da Türk saldırıları yüzünden kayıplara uğrayan Alman Haçlı ordusu, nihayet Eskişehir (Sultanönü/ Dorylaion ) yakınındaki Sarısu (Bathys) Irmağı’na ulaştı. (26 Ekim 1147 ) Aç ve bitkin haldeki ordu, ırmak kenarında aceleyle kamp kurdular. (Kamp alanının İnönü ile Çukurhisar arasında ve Sarısu kenarlarında bir noktada olduğu tahmin edilmektedir) Herkes rehâvet içinde dinlenmek üzereyken –savunma tedbiri almaya gerek duymadan-birdenbire bütün Türk ordusunun hücumuna uğradılar. Türkler’in bu ani taarruzu, zaten aç, susuz ve yorgun olan Almanlar arasında tam bir kargaşa yarattı. Hafif teçhizatlı ve süratli atlara sahip olan Türk süvarileri, saldırılarını büyük bir çeviklikle defalarca tekrarladılar. Almanlar güç ve silâh yönünden Türklerden çok daha üstün oldukları halde ağır zırhları ve kalkanlarıyla Türkler’e karşı savaşamıyor, ayrıca kendileri gibi atları da açlık, susuzluk ve yorgunluktan bitkin bir halde olduğu için süratli hareket edemiyorlardı. Türkler Haçlı ordusuyla bir meydan savaşına girmek yerine, arka arkaya düzenledikleri şiddetli taarruzlarla kalabalık Alman ordusunu kademeli olarak yok etmeye çalışmış, Haçlılar ise Türklerin bu saldırılarına karşılık verme fırsatı bulamamışlardı.

Alman Haçlı ordusunun umutlarına son veren ve daha çok bir imhayı andıran bu savaştan sonra çok büyük Alman Haçlı ordusundan ancak Yüzde on’u sağ kalarak imparatorla birlikte geri çekilebilmişti.Türkler, bu savaştan sonra zengin bir ganimet, sayısız silah ve at da elde etmişlerdi.Ağırlıklarını ve ordusunun büyük bir kısmını kaybeden Kral Konrad ise bir kaç asili ve sağ kalan askerleriyle beraber kaçarak İznik istikametinde geri yürüyüşe geçtiler.Alman Haçlı ordusu bu geri dönüş sırasında da Türk taarruzlarından kayba uğramış,Bu ricat sırasında Alman Kralı Konrad ‘da kendisine atılan okla yaralanmıştı. Konrad ve sağ kalan adamları sonunda İznik’e ulaşmayı başardı. (2-3Kasım 1147) Pek çok Haçlı yeminlerini yerine getirmekten vazgeçerek ülkelerine geri dönmek arzusuyla buradan İstanbul’a geri döndü.

Böylelikle 2.Eskişehir (Sultanönü/Dorylaion) Savaşında (26 Ekim 1147) 1.Haçlı ordusunun 1. Kolunu (Alman ağırlıklı ordu) Türkiye Selçuklu Sultanı 1.Mesut darmadağın ederek , babası 1.Kılıçarslan’ın yenilerek çekilmek zorunda kaldığı 1.Eskişehir Savaşının (30 Haziran 1097) rövanşı almış oldu.

                                                    2.Eskişehir Muharebesi (anonim-Temsili)
Fransa Kralı VII. Louis’in Anadolu’dan Geçişi ve Muharebeleri
Fransa Kralı VII. Louis ve ordusu Almanlardan sonra yola çıkan ve Macaristan üzerinden ilerleyerek Almanlar’dan bir ay sonra İstanbul önüne geldi (4 Ekim 1147) Fransa Kralı VII. Louis ve ordusu İzmit körfezini dolaşarak Kasım ayı başında İznik’e ulaşmış ve İznik Gölü yakınında ordugâhını kurmuştu. Burada Alman kralının Türklerle yaptığı savaşı kaybettiği kendisine bildirildi. Derhal yakınlarda bulunan Konrad’ın yanına gelen ve Alman kralı ile adamlarını perişan bir vaziyette bulan Louis onlara para ve malzeme yardımında bulundu. İki kral seferin bundan sonraki kısmı için ordularını birleştirmeye karar verdiler. Konrad, İznik’te erzak temin ederek ve yine önceden yürüyüşe geçerek Uluabad(Lupar) kalesinde iki kral tekrar buluşarak iki ordu birlikte seferlerine başladı. Bizans imparatoru Manuel’in tavsiyesine uyan krallar kısa güzergah olan Türk toprakları yerine yani İznik- Eskişehir-Konya –Kilikya yolunu bırakıp Uzun ve dolambaçlı yolları yani Balıkesir-Bergama, Efes-Denizli ve Antalya üzerinden Antakya’ya ulaşmayı hedeflemişlerdi.
Bu. güzergah hem yollarını uzattı hem de yiyecek- içecek teminlerini zorlaştırdı. Üstelik Sultan Mesut I tarafından sürekli takip ettiriliyorlardı.11 Kasım’dan sonra Edremit-Bergama –İzmir üzerinden bin bir güçlükle Efes’e ulaştılar. Efes’te, Alman İmparatoru Konrad hastalandı ve tedavi için İstanbul’a döndü.(İlkbahara kadar İstanbul’da kalan Konrad Mart -1148’de asilleriyle beraber bir Bizans filosuyla Filistin’e doğru denize açılacaktır)
Fransız ağırlıklı 2.Kol Haçlı ordusu , 1147 yılı Noeli arifesinde Efes yakınındaki Decervion Vadisi’nde ordugâh kurdukları zaman Türkler ortaya çıkarak bu andan itibaren Haçlı ordusunu taciz taaruzlarına başladılar. Haçlılar nihâyet dört gün sonra buradan ayrılıp Menderes Vadisi boyunca doğuya doğru ilerleyerek Denizli (Laodikeia)’ye ulaşmak üzere güney doğu istikametinde yürüyüşe geçtiler. Menderes Nehri’nin her iki tarafında da Türkler hücuma hazır vaziyette haçlı ordusunu bekliyorlardı. 1 Ocak 1148 tarihinde Menderes vadisinde bulunan Pisidia Antiokheia’sı yakınında nehri geçmeye çalışan Haçlılar ile Türkler arasında bir savaş meydana geldi. Bütün çabalarına rağmen Haçlıları engelleyememiş olan Türkler süratli atları sayesinde hızla, fakat kayıplar verdirerek dağlara doğru geri çekildiler.
Fransızlar Menderes kenarındaki savaştan üç gün sonra, 4 Ocak 1148’de Denizli’ye vardılar. Fakat şehir bomboştu ve yiyecek bulmak çok zordu; Denizli’de bir gün geçirdikten sonra bu yüzden şehirden ayrılarak Antalya yönüne Toros dağların üzerinden çetin bir yolculuğa başladılar.

Kazıkbeli Muharebesi
Kötü hava koşulları, açlık ve orduyu yol boyunca taciz eden Türk okçularının ani taarruzları zaten zor olan bu seyahati daha da zorlaştırıyordu. Fransız Haçlıları, çok yüksek, dik ve kayalık olan Honaz(Kadmos) Dağı’ndaki Kazıkbeli Geçiti’ni aşacaklardı. Geçit çok dar ve tehlikeli olduğundan, ordusunu ikiye ayırarak öncüleri geçidin çıkışına gönderdi kendiside arkadan geçidi geçecekti. Fakat öncü kol kralın emrini dinlemeyerek başka bir tepeye yönelerek kraldan uzaklaşmış oldu. Türkler ise Kralın bulunduğu ordu ağırlıklarıyla dolu 2. kola baskın vermeye yöneldiler. (7 Ocak 1148), Öncüleri takip etmekte olan ağırlıklarla yüklü ordu, bu uçurumlu yolda dura- kalka güçlükle yol alıyordu. Yük arabaları uçuruma yuvarlanıyorlardı. Arkadan gelmekte olan Kral Louis tepeye yaklaşınca ve savaş seslerini duyunca olanları farketti, fakat yapabileceği fazla bir şey yoktu. Tıpkı Konrad gibi Türklerin pususuna düşmüş ve artçı koluyla beraber kendini bir anda savaşın /pusunun içine düştü..Kral Louis Kazıkbeli savaşında maiyetini kaybetmiş, kendisi ise ağaç köklerine tutunarak canını Türk oklarından zor kurtarmıştı.
                                                    Kazıkbeli Muharebe Alanı
Hava karardığından Türkler taarruzu durdurunca, haçlılardan sağ kalabilenler ancak karanlığın çökmesi sayesinde kurtulabilmişlerdi. Ertesi gün (8 Ocak) Kral Louis, ordusuyla birlikte tekrar yola koyuldu. Antalya’ya on iki günlük zorlu bir yürüyüşle ulaşabildi (20 Ocak 1148) Antalya’da dinlenen Kral, Antakya’ya deniz yoluyla hareket ederken yayaları Flandre Kontu Thierry ile Bourbon Kontu Archimbaud’u da başlarında yetkili olarak geride bırakarak (Gemi yetersizliğinden) 19 Mart 1148’de Antakya’nın Samandağ (Süveydiye) limanında karaya çıktı.Kral Louis burada Antakya Prinkepsi Raymond’un bütün ısrarlarına rağmen, Haçlıların en tehlikeli düşmanı olan Nureddin Mahmud üzerine yani Haleb’e sefer yapmayı kabul etmeyerek -Haçlı yemini gereği- Kudüs’e gitti.
                                                        Şam Kuşatması (strinfixer.com)
2.Haçlı ordusunun Şam Kuşatması(24-29 Temmuz 1148)
Bütün Haçlı ordu kolları Filistin’e ulaştığında Kudüs kraliçesi Melisende ve oğlu Kral III.Baudouin’in ev sahipliğinde, 24 Haziran 1148’de Akkâ’da bir toplantı yapan liderler Şam (Dımaşk) üzerine sefere karar verdiler. Durumu öğrenen Şam Emiri Umur , Atabey Nureddin’den yardım istedi. Birleşik haçlılar Kral VII.Louis ve Almanya Kralı II: Konrad müşterek komutasında Şam’ı kuşattılar (24-29 Temmuz 1148) Nureddin de derhal Şam’a doğru yola çıktı ve Haçlılarla savaşa tutuşunca (27 Temmuz 1148) kuşatmasında başarı sağlayamayan krallar kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler. (29 Temmuz 1148)

Şam kuşatmasından sonra Alman Kralı Konrad Kudüs’ten ayrılıp İstanbul’a gitti, ordan da 1149’da Almanya’ya döndü. Yenilgisini Bizans imparatoruna yükleyen Kral Louis ise 1149 yaz başına kadar Kudüs’te kaldıktan sonra Avrupa’ya döndü. Her İki kral Bizans’a karşı bir-intikam amaçlı- Haçlı Seferi yapmak konusunda anlaştılarsa da bu gerçekleşmeyecekti.

2.Haçlı Seferlerini atlatan Sultan 1.Mesud doğuya yönelerek Elbistan hâkimi olan oğlu Kılıçarslan (2.Kılıçarslan) da yanına alarak birlikte eski Urfa Kontu ve Tilbaşar (Oğuzeli) Lord’u II. Joscelin’in hükmettiği Maraş üzerine yürüyerek şehri zaptetti (1149). Sultan Mesud bundan sonra Tilbaşar’ı kuşattı ve Kont II. Joscelin Mesud’a tabi olarak barış yapıldı. Daha sonra Sultan Mesud da Keysûn (Adıyaman-Çakırlı) üzerine yürümüş, halk savaşmadan şehri ona teslim etmişti. Ardından çok müstahkem olan Besni(Behisni), Araban(Ra‘bân) Kalesi’ni ve Antep yakınlarında bulunan Merzban’ı kolayca ele geçirdi. 1. Mesud, damadı Halep hükümdarı Nûreddin Mahmud’un desteğiyle Tilbaşar’ı kuşattıysa da şehri alamadı. Sultan Mesud fethettiği yerlerin idaresini oğlu Kılıçarslan’a bırakarak Konya’ya döndü. (1151) yılında yeniden iki Türk Lider karşılıklı olarak sefere çıkarak, Nûreddin Mahmud Tilbaşar ’i eline geçirirken Sultan Mesud da Antep (Ayıntab)’i ülkesine kattı.Sivas, Niksar, Tokat ve Amasya Hükümdarı Yağıbasan yeğeni Malatya hakimi Zülkarneyn’e (Dânişmendli Aynüddevle 1152’de ölümüyle yerine geçen) Sultan Mesud’a baş eğmemesini söylemişti. Sultan Mesud bunun üzerine Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Selçuklu hükümdarına karşı koyamayacağını anlayan Yağıbasan itaat göstererek yeğenine yardım etmeyeceğine dair Mesud’a söz verdi. Mesud (24 Temmuz 1152) Malatya’yı kuşatmak için yola çıktı; şehrin çevresini yağmalayıp tahrip ettirdi. Zülkarneyn, annesiyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp bağışlanmalarını rica edince sultan onları affetti. Zülkarneyn ‘de Sultan Mesud’u tabi olacaktı.

Bu arada Haçlı seferleri ve Selçuklu taht kavgalarıyla fırsattan istifade Kilikya’ya hâkim olan Ermeni Toros bölgedeki Bizans’a ait şehirleri tamamen ele geçirmişti. Bizans İmparatoru Manuel, Toros’un Kilikya’daki Bizans varlığına son vermesine kızarak Sultan Mesud’u Kilikya’ya yürümeye teşvik etmiş ve bunun için Selçuklu hükümdarına para göndermişti. Esasen Sultan Mesud da eski Türk hakimiyet sınırlarına ulaşmak istediğinden Toros’a karşılık vermek istiyordu. Sultan, 1153 yılı baharında Dânişmendli Yağıbasan’ı da yanına alarak Kilikya üzerine yürüdü. Ancak Ermeniler Toros geçitlerini savundukları için sultanın Kilikya’ya girmesi mümkün olmadı ve ülkesine dönmek zorunda kaldı. Sultanın dönüşünden az sonra Kilikya’ya girmiş olan bir Bizans ordusu da Tarsus kapılarında Ermeni kuvvetleri tarafından mağlûp edildi. Sultan Mesud ertesi yıl yeniden Kilikya’ya yürüdü ve bu defa güçlük çekmeden şehre girdi. Misis8ceyhan yakınlarında) ve Aynizerbâ’dan (Kozan yakınlarında antik Anazarba) sonra Tel Hamdûn’a (şimdiki Toprakkale) kadar ilerledi. Oradan Kılıcarslan’a bağlı emîrlerden Yâkub Bey’i 3000 kişilik bir kuvvetle Antakya yöresine akına gönderdi. Fakat Yâkub Bey ve askerleri, Haçlı Templier şövalyeleriyle Toros’un kardeşinin kumandasındaki Ermeni askerleri tarafından pusuya düşürüldü ve büyük bir kısmı şehit edildi.
Kilikya seferinden döndükten sonra hastalanan Sultan Mesud öleceğini anlayınca Elbistan Meliki olan oğlu Kılıçarslan’ı (2.Kılıçarslan) Konya’ya çağırıp tahta oturttu ve başına tacını koyup ona biat etti. Ardından da vefat etti (1155) Naaş’ı Konya-Alâeddin Camii avlusundaki türbeye defnedilmiştir.

*Rıfat GÜNDAY; Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni

MAKALE LİNKİ :
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/kategoriler/tarihten/6557-i-mesut-2-hacli-seferiyle-mucadelesi-ve-2-eskisehir-savasi-rifat-gunday
1- İslâm Ansiklopedisi
2- Ali Sevim ,Erdoğan Merçil : Selçuklu Devletleri Tarihi ,TTK Yayınları
3- Osman Turan ,Selçuklular ve Türk-İslam Medeniyeti ,Ötüken Yayınları
4- Osman Turan , Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ötüken Yayınları İstanbul 2014.
5- Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993

11 Nisan 2021 Pazar

I.KILIÇ ARSLAN

Tarihimiz ve Olaylar-11 : 1.KILIÇ ARSLAN 'ın HAÇLILARLA MÜCADELESİ

                                                                                       Rifat GÜNDAY*

“…Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
     Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
     Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...”

                                          (M.Akif Ersoy-Çanakkale Şehitlerine)

SULTAN I.KILIÇ ARSLAN(Harbiye Askeri Müzesi)
Sultan 1.Kılıç Arslan, Anadolu Selçuklu Devleti’nin 2.sultanıdır.(1092-1107) Babasının yerine bakan Eb’ul Kasım ise naibidir. Son zamanlarda kabirinin bulunmasıyla ve Diriliş Selçuklu dizisinde İsfahan’dan kaçırılma girişimiyle gündeme gelmiştir.

Sultan 1.Kılıç Arslan,  tahminen 1079 ‘da doğmuştur. Babası Kutalmışoğlu Süleyman Şah olup soyu Selçuklu kurucu lideri Selçuk Bey’in oğlu Arslan Bey’e dayanmaktadır. (Çağdaşı Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın soyu ise Selçuk Bey’in diğer oğlu Mikail’den gelmektedir) Kılıç Arslan babası 1.Süleyman Şah ile  Suriye seferine katılmış ve Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş’la (Melikşah’ın kardeşi) Ayn  Seylem savaşına ( Haziran/ 1086) katılmıştır. Savaşta Süleyman Şah vefat ettiğinden Kılıç Arslan ve Kardeşi Kulan Arslan Sultan Tutuş tarafından Antakya’ya götürüldü. Ancak daha sonra Bölgeye gelen Büyük Selçuklu Sultanı Melikşahı , Kılıç Arslan ve Kulan Arslan'ı İsfahan'a götürerek gözetim altına almıştır.(1087) Melikşah’ ın ölümü(19 Kasım 1092) üzerine Süleyman Şah oğulları derhal Anadolu’ya hareket etmiştir. Bu süre içerisinde Anadolu Selçuklu Sultanlığı tahtı boş kalmış ve Saltanat Naipliğini Ebu'l-Kasım yapmıştır(1086-1092)

Anadolu Türkleri, Sultanı sevinçle karşıladı. Ancak tahtın boş kaldığı dönemde (1086-1092) Ebul Kasım Bizans’la (Kios/Gemlik) savaşında yenilerek İznik’e çekilmişti. Anadolu’daki boy beyleri de başsız kalınca “başına buyruk” hareket etmeye başlamışlardı. Boyların serbest hareketleri neticesinde Anadolu’da 2.Beylikler dönemi (Danişmentler, Mengücekler ,Saltukoğulları ,Hasan Bey,  Buldacı, Çubuk beyleri gibi) başlamış üstelik bu boşluktan Ermeni Prensliği de yararlanmıştır.Bu yüzden Anadolu’yu itaat altına almak  amacıyla  Emir Porsuk, Melikşah’ın emriyle 50.000 kişilik bir kuvvetle  Anadolu’ya (Eskişehir ve İznik) gelmiş, boyları itaat altına almaya çalışmış İznik’i de kuşatmıştı. (1090) (Büyük Selçuklu Emir-ül Ümerası  Porsuk Bey’in  Eskişehir’e gelmesi şerefine bu günkü PORSUK  nehrine ismi verilmiştir). Emir Porsuk’tan sonra bu sefer aynı amaçla Emir Bozan gönderilecek ve o da Emir Porsuk gibi yine İznik’i kuşatacaktır.

Büyük Selçuklu merkezinde gözetim altında tutulan Kılıç Arslan ve Kardeşi Kulan Arslan serbest kalınca,  Anadolu’dan Yabgulu Türkmenlerden bir ordu toplayarak süratle İznik önüne geldiler. Büyük kardeş Kılıç Arslan tahtı Ebul Kasım öldüğünden,  Ebul Gazi’den  teslim aldı.

Kılıç Arslan bir taraftan babasının ölümünden beri dağılmış bulunan devletin birliğini kurmaya çalışırken bir taraftan da Bizans’a karşı sürdürülen mücadeleye devam etmek kararındaydı. Ancak Bizans entrikaları neticesinde Çaka Bey’le (Kılıç Arslan’ın kayınpederi) bozuşurak öldürttü ve daha sonra Malatya Seferine çıktı(1097). Malatya Kuşatmasındayken 1.Haçlı ordusunun (Asıl Muharip ordu)  İstanbul’dan geçerek Selçuklu sınırlarına geldiğini haber alınca  süratle başkenti İznik’e doğru hareket etti.

Haçlı ordularını ilk defa karşılayacak Türk Lideri 1.Kılıç Arslan olacaktır.

Haçlı Ordularının Anadolu’ya Gelişlerinin Nedenleri:

1071’den sonra  sürekli Anadolu’da toprak kaybeden Bizans, ancak 1086-1092 de bu durum durağanlaşsa da Kılıç Arslan’ın tahta çıkar çıkmaz İznik’i kuşatıp Bizans’tan geri almasıyla   birlikte İmparator Aleksios Komnenos, Türkleri Anadolu'dan atmak ve kaybedilen toprakları geri almak maksadıyla 1091'de Papa II. Urban'dan yardım istemiştir. Ancak  Bizans’ın bu talebini  Papa II.Urban bir fırsata dönüştürerek Avrupa şehirlerinde özellikle  Keşiş  Pierre  L’Ermite  aracılığıyla herkesi haçlı seferine teşvik etmiştir. Böylelikle Ortaçağ Avrupasının yoksul halk yığınları zengin görülen Türkiye ve Kudüs’e yönlendirilecekti. Bunun neticesinde 100.000 civarında toplanan halk Keşiş L’Ermite ve şövalye Yoksul Gotye tarafından harekete geçirildiler.

Öncü Haçlılar

Toplanma yeri olarak Köln (Almanya) şehri belirlenmiş ve buradan İstanbul’a  hareket edilmiştir. (Köln’deki bu alana sonradan büyük bir katedral inşa edilecektir) Fransız ,Alman,İtalyan  ve diğer milletlerden toplanan bu düzensiz ordu  lojistik v.s.hizmetleri dikkate almadan yola çıktılar. Bu şartlarda yollarına ancak yağma ile devam edebiliyorlardı. İmparator Aleksios Komnenos, Papalıktan  böyle bir yardım beklemiyordu, yağma ve çapulcu  birliklerin kente zarar vermesini önlemek için bunları hemen boğazı geçirerek Yalova’ya yerleştirdi. (1 Ağustos 1096) Böylece yağma saldırılarını Bizans kendinden Türk topraklarına yönlendirmiş oldu. Yalova’da Kibotos  karargahına yerleşen haçlılar civar köylere yağma saldırıları yapmaya başladılar. Bunlardan 6.000 kişilik Alman-İtalyan birliği Rinolda komutasında Kserigordon isimli bir kaleyi ele geçirdiler. Durumu haber alan Sultan 1.Kılıç Arslan  buraya   bir  ordu sevkederek kaleyi geri almış oldu.(29 Eylül 1996)

Bu olaydan sonra Haçlılar, Türklerin Kibotos’a bir saldırı hazırlığı olarak algılandığından ve birazda intikam amacıyla  bu sefer 20.000 kişilik Haçlı ordusu İznik üzerine harekete geçti. Türkler ise saldırıyı almış Drakon denilen yerde pusuya yatmıştı. Savaş şövalyelerin bütün gayretine rağmen, haçlı ordusunda  bozgun başladı ve imhaya uğradılar. Kaçabilenler kurtuldular.(21 Ekim 1096) Bizans İmparatoru  Kommenos ancak bu artıkları toplayabilmiştir.(Yoksul Gotye ölmüş, L’Ermit  ise kaçabilmiştir)

 1.HAÇLI ORDUSU(1097)

L’Ermit  öncülüğündeki öncü ordunun Türkler tarafından  yok edilmesinden  sonra, asıl Haçlı ordusu hazırlıklarını tamamlamış ve yola çıkıyordu. Haçlı ordusu Bizans’la bir anlaşma yaparak Anadolu’ da aldıkları yerleri Bizans’a  verecekler, Bizans’ta Haçlılara Yiyecek ve diğer lojistik işlerde yardım edecekti. İlk öncü haçlıların Türkler tarafından kolayca imha edilmesinden dolayı bu sefer asıl haçlı orduları Avrupa’da;  prens ve dükler, şövalyeler ile ağır zırhlı  donatılmış ve profesyonel ordulardan oluşan yeni orduya katılan soylu ve asilzadelerden oluşuyordu.

Aşağı Lorraine kontu Godefroi de Bouillion -Fransa kralı I. Henri’nin kardeşi  Hugues - Toulouse kontu Raimond de Saint Gilles  - Flandre kontu Robert - İngiltere kralı  William’ın oğlu Robert gibi liderlerden  oluşan ordunun toplamı 600.000’e ulaşıyordu. 1097 İlkbaharında İstanbul’dan hareket eden 1. Haçlı ordusu Pelekanon’da(Maltepe)  ki karargahlarında toplandılar. Buradan da hareket ederek İznik önlerine geldiler. Bu sırada Malatya seferine çıkarak  şehri kuşatmakta olan  1.Kılıç Arslan, başkentinde kuvvetli bir garnizon bırakmıştı. İznik  5 km.lik surları ve 144 burcu olan savunmalı bir kaleydi. Zaten 1.Kılıç Arslan öncü haçlı ordusuna  benzer bir ordu beklemekteydi. Ancak 1.haçlı ordusunun  fasılasız akın akın gelip şehri muhasara ettiklerini haber alan Sultan Malatya kuşatmasını kaldırarak İznik’e hareket etti. Sultan İznik’e ulaştığında şehrin nefessiz bir şekilde kuşatılmış ve biraz da geç kalmış olduğunu gördü. (6 Mayıs 1097) Sultan şehre girmek için Güneydeki kapının surlarını (Yenişehir kapı) -Kont Raimond de Saint Gilles’in komuta ettiği  birliklere –taarruz ederek- şehre girmeye çalıştı. Akşama kadar süren şiddetli savaşta-kuşatmayı yarma harekatı- sayı ve teçhizat üstünlüğü nedeniyle kuşatmayı yarıp İznik Surlarına ulaşamadı. Bütün Türk Orduları, Selçuklular da; Cesareti  ve taktiksel üstün savaş yetenekleri  hele dünyanın en iyi atlı  okçuları  olmalarına rağmen böyle büyük bir orduyla sıkışık bir alanda  hücumları boşa çıkmıştı. Oysa bu geleneksel hücumlar ancak meydan savaşlarında  etkili olabiliyor- özellikle dört nala hücumdayken aniden geriye dönüp uzaklaşırken bile at sırtında geriye hızla ok atabiliyor ve bu vur-kaç olarak tanımlanan bu stratejik savaş taktikleri  düşman ordusunu dağıtmaya yeterli oluyorken burada  etkili olamadığından  mecburen Kılıç Arslan  akşama doğru  ordusuyla  geri çekildi. Bu durum karşısında başkentini kaderine terk ederek ordusuyla ayrıldı. Bu arada Bizans’ın yardımıyla Haçlılar İznik’i(Nikea) göl yönünden de tam anlamıyla kuşattılar ve Ağır Zırhlara karşı etkili bir savunma yapamayan Türk Garnizonu Bizans’a haber göndererek teslim oldu. Teslim alma işlemini Bizans ordusunda bulunan Peçenekler gerçekleştirdi ve Bizans da sözünü tutarak herhangi bir katliam olmadı.(Esirler, daha sonra fidye ile serbest bırakılacaktır, Kılıç Arslan’ın  eşi misafir olarak İstanbul’a götürülerek daha sonra Sultan’a teslim edilecektir)

Bizanslılar için çok önemli olan ve İznik Konsili’nin (325)  toplandığı yer olan İznik, Türklerin elinde çok kısa bir süre kaldıktan sonra  çıkmıştır. Bizans-Haçlı ittifakı gereği şehir, Bizans’ın eline geçti. (İznik Türklerin eline ancak 1331’de tekrar geçecektir). İznik’in Türklerden geri alınması olayı Hristiyan Avrupa’sında sevinç yaratmış ve Haçlı seferlerine desteğin artmasına neden olmuştur.

-1.Haçlı Ordusuyla yapılan Sultanönü (Dorylaion) Muharebesi

1.Kılıç Arslan, ordusunu daha fazla yıpratmadan İznik’ten çekildikten sonra; Anadolu’dan kuvvet toplamak ve diğer beylerle ittifak- yardım için çağrılar gönderdi. Dânişmendli  Gümüştegin Ahmed Gâzi ile Kayseri Emîri Hasan bey  bu yardımlara iştirak ettiler. Sultan, Güney’e inen 3 yol güzergâhının da merkezinin Eskişehir olacağını hesaplayarak toplanma yeri olarak Eskişehir’de yüksekçe bir tepeyi seçmiş, otağını buraya kurmuştu. (Eski Türk geleneklerine göre Kağan nerdeyse başkent ordadır anlayışıyla yeni idare merkezi olarak  burada toplanıldı. Selçuklu ordusu bu güne kadar böyle ağır teçhizatlı,  tepeden-tırnağa ağır zırhlı şövalyelerle karşılaşmamışlardı. İznik kalesinin güneyinde gerçekleşen yarma girişimi/meydan savaşından alınan derslerden göğüs-göğüse muharebeden kaçınacakları bir yöntem belirlenmişti. Haçlı ordusu da yürüyüşe geçmeden önce artan lojistik sıkıntılardan dolayı ikiye bölünüp bir gün arayla Anadolu içlerine-Eskişehir yönüne -hareket ettiler. Kılıç Arslan  kuvvetlerini Kütahya istikametinden ,Eskişehir’e çıkan Vadilerin yamaçlarını askerlerine tutturmuştu. Yapılan planlamaya göre Türk Birlikleri aniden haçlılara saldırarak (Vur-Kaç) Haçlı ordusunu yıpratacaklardı. Gerçekleten de ani saldırılarla Selçuklu süvarileri haçlılara kayıp verdiriyorlar ve geri çekilerek toplanma yerine gelmeye çalışıyorlardı. Haçlıların 1.gün yola çıkan ordusu Bohemond  komutasında    vadinin çıkışında bir çok tarihçiye göre -eski Dorylaion kalıntıları- yakınında kamp kurdular. Bu savaş bir başka görüşe göre de İnönü Ovasının girişini tarif etmekle birlikte bu güne kadar kesin olarak belirlenememiştir. Ancak kesin olan durum Haçlı ordularının Osmaneli(Lefke)’den hareket ettiğidir. Ancak Osmaneli-Eskişehir arası 2 günlük yol olup buradaki iki mevut güzergah :

- Osmaneli –Söğüt-Eskişehir (Roma ve Osmanlı ordu yolu)

-Osmaneli-Pazaryeri-Bozüyük-Eskişehir(Bizans ordu Yolu) hatlarından her ikisini de kullandıkları anlaşılmaktadır. Şöyle ki; Yüz Binlerden oluşan ordu kolları/ grupları vadilere- yollara sığamadıkları gibi iaşe ve su ihtiyaçlarını gidermekte zorluk çektiklerinden ikiye ayrılarak iki ana güzergâhtan Eskişehir’ e ilerlemişlerdir.  

                                                    1.Haçlı Seferi Türkiye yol hatları haritası

1.Eskişehir  ( Dorylaion/Sultanönü) Muharebesi

1.Kılıç Arslan, Takviyelerle güçlendiğine inandığından  sabah erkenden şiddetli bir ok atışıyla saldırı başlattı.(30 Haziran 1097)Haçlılara yaklaşan süvariler bu sefer kısa mızrak(kargı) atarak saldırıyor ve bütün bu hamlelerinde daha önce İznik savaşında öğrendikleriyle  kadar zırhların zayıf yerlerini(Boyun ve yüz) hedef alıyor ve adeta ölümüne kayıp verdiriyorlar ve çok yakın göğüs-göğüse muharebeye fırsat vermeden ani manevrayla  geri çekilip ,tekrar saldırıyorlardı. Haçlı ordusu şaşırmıştı, İznik savaşından sonra bu kadar büyük  bir Türk ordusu beklemiyorlardı. Bohemond   kolu çok zor durumdayken ve Neredeyse savaşı kaybetmek üzereyken, akşama doğru 2.Gün hareket eden Haçlı ordusu Godefroi komutasında yetişerek savaşa girdi. Ancak bu sefer de Sultan bu 2.gün ordusunu beklemiyordu. Taze kuvvetle zaten sayısal üstünlüğü olan  üstelik Bohemond kolundan daha kalabalık olan bu 2.Kol haçlı ordusu taarruza geçerek adeta vur-kaç yapan Türk atlılarını  arkadan ve yanlardan kuşattılar.Bu durumda  Kahramanca ve metanetle çarpışan     1. Kılıç Arslan  kuvvetlerini gece vakti  geri çekerek savaş meydanından –bu arada meşhur otağının bulunduğu  “Sultan Höyüğünden” ayrılmak zorunda kaldı. Kılıç Arslan dağılan kuvvetlerini toparlayarak Konya yönüne doğru çekilirken(Otağ ve çadırlarıyla beraber Hazinesini de bırakmak zorunda kalmıştır) yeni yöntemler planlamak zorunda kalacaktır.

Ancak burada üzerinde durulacak nokta,  Batılıların Dorylaion dedikleri savaşta Selçuklu ordusu kesinlikle 20.000’ e bile ulaşmazken sayıyı abartmaktadırlar. Bir diğer nokta Sultan’ın savaş öncesinde ve savaş esnasında  otağının bulunduğu tepenin  konumu ve önemine binaen  sancağın adı Sultaneyüğü/Sultanönü adı ile tanımlanacaktır. (Osman Turan ).Bu tarihten itibaren 1867 yılına kadar Sultanönü  Sancağı/Sultanönü Uç beyliği olarak tanımlanacak , bu tarihten sonra ise Eskişehir kazası olarak tanımlanmaya başlanacaktır.

Sultan Konya’ya(Konia) çekilirken  yiyecekleri ortadan kaldırmış, insanları tahliye etmiş ve suları zehirleyerek, yiyecekleri ortadan kaldırarak  bir-tür gerilla savaşı yöntemleriyle Haçlı ordusunu yıpratma taktiğini uygulamıştır. Haçlı ordusunun da Akşehir üzerinden ulaştıkları   Konya’yı da boşaltılmış olduğunu görünce Meram’da dinlendikten sonra  Ereğli’ye (Hereclea) doğru yola çıktılar.Sultan 1.Kılıç Arslan, Dânişmendli  Gümüştegin Ahmed Gâzi ve Kayseri Emîri Hasan ile birlikte  Haçlı ordusuna bir saldırı daha yaparak şansını denedi. Ancak Haçlı ordusunun yine kuvvetle   mukavemet göstermesi  karşısında ve bir –meydan savaşı vermemek için- yine geri çekilmiştir. Temmuz başlarında yapılan Ereğli savaşını da atlatan Haçlı orduları yine ikiye ayrılacak : 1.Kol Gülek boğazını aşarak  Kilikya’ya girmişler  ki sonrasında burada Ermenilerin toplanıp kuvvetlenmesine sebep olacaklardır. Bu grubun bir kısmı Kayseri istikametini tercih etmişken Hasan dağında Emîr  Hasan’ın topraklarını müdafaa etse de  ancak sonuçta Emir Hasan şehid düşmüş ve savaşı kaybetmiştir.Bu ordu Göksün ve Maraş üzerinden yollarına devam ederek Anadolu’yu terk etmişlerdir.(Ekim/1097)

Sultan Kılıç Arslan Sultanönü savaşından sonra bir yandan Anadolu’yu derleyip toparlamaya bir yandan da bundan sonra devam edecek haçlı akınlarını izlemek ve müdafaa etmek durumunda kalacaktır. Başkenti mecburiyetten Konya ‘ya taşıyacak tır. Anadolu Selçuklu Devletinin Batı sınırları: Kuzey batısı Sultanönü uç Vilayeti olmak üzere, Akşehir ve  Antalya çizgisine  gerilemiştir. Ayrıca Bu hattın batısındaki diğer beylik toprakları Bizans’a, Kilikya’da Ermeni prensliği, ve Küdüs Krallıkları (Urfa ,Maraş ,Antakya  kontluklarıyla) kurulmuş Anadolu Selçuklu Devleti Orta Anadolu’ya sıkışmış vaziyette kalmıştır.Papalık ise Kudüs’ün ele geçirilip Krallık kurulmasından memnun kalmakla birlikte, yeni seferlerle bu krallıkların ayakta tutulması politikasına sarıldılar. Yeni Papa II. Pascalis’ özellikle kralların Kudüs seferi için sürekli Avrupa’yı ayağa kaldırıyordu.

-1.Haçlı seferine Ek Haçlı seferleri: 1099 seferi:I.Kılıç Arslan  Büyük haçlı ordularıyla savaşa tutuşmadan takiple yetinmek için yeni bir hazırlık yaparak Eskişehir(Sultanönü) ve Akşehir(Akşar) uç’larını kuvvetle savunma mevzileri yaptırdı. 1099 seferine çıkan  Danimarka  Kralının oğlu  Sweyn the Crusader  komutasındaki orduyu Eskişehir’den Akşehir ’e kadar uzaktan izleyerek takip etti  ile Ilgın  yakınlarındaki bir mevkide ani bir baskın yaparak taarruz ederek  tamamen yok etmiştir.

-1.Haçlı Seferine Ek  Haçlı Seferi: 1101 Haçlı  Seferi:

Bu sefere Papa’nın çağrısıyla (3) büyük ordu katılmış ve birbirlerinden ayrı yollardan hareket etmişlerdir.

1101 Haçlı seferlerinin Birinci Ordusu :  Mayıs 1101'de İtalya'dan Lombardlardan ve bir miktar Almanlardan  oluşan 200.000 kişilik bir Haçlı ordusu İstanbul üzerinden geldikleri  İznik’ten hareketle  Osmaneli-Ayaş- Ankara –Çankırı üzerinden Niksar'a(Diaspolis) yöneldiler. Hedefleri Dânişmend Gümüştegin Gâzi  tarafından  Malatya yakınlarında yapılan savaşta esir edilen Niksar hapishanesine atılan    Antakya prinkepsi (Haçlılar tarafından uydurulan  yeni bir prenslik ünvanı) Bohemund’u(Lombardlar  reis olarak görüyorlardı) kurtarmak ve yeni topraklar ele geçirmekti. Sultan 1. Kılıç Arslan bu orduyla çarpışmasının zor olduğunu anlayınca başta Danişmentli olmak üzere Suriye beylerinden yardım talep etti, bir yandan da Haçlı ordusunu takibe başladı. Haçlıların Danişmentli bölgesine yürüdüğünü anlayınca  , müttefikleriyle Çankırı   civarında toplanmayı planladı. Müttefik orduya : Harran beyi Karaca, Seruc(Suruç) Artuklu Emîri Belek b. Behram ve Halep Selçuklu Meliki  Tutuş yardıma geldiler. Sultan Ankara kalesini boşaltarak ve yollardaki yiyecek ve su kaynaklarını tahrip ederek Çankırı’ya geldi.Haçlı ordusu da Ankara’yı ele geçirerek Bizans’a teslim etti ve Çankırıy’a geldi.Çankırı’da Toplanmış Türk ordusuna saldırmadan yönünü Amasya’ya çevirdi.Sultan Kılıç Arslan’ın bütün yardım çağrılarına rağmen ,Haçlı ordusu ,Türk ordusundan 10 kat fazla idi.Bu nedenle Sultan Haçlı ordusunu yıpratma taktiği uyguluyordu.Haçlı ordusu ,Türklerin  eski Türk taktikleri uygulayan  Türk atlılarının vur-kaç  ve küçük pusularla  ani baskınlar yaptıklarından yürüyüş kollarını sıkışık/ yanaşık tutuyorlardı ancak bu yüzden de normalin  üzerinden fazla kayba uğruyorlardı.Neticede 2 Ağustos’da Merzifon’la Niksar arasında bulunan  ovaya  ulaşan Haçlı ordusuna, Sultan taarruza geçmeye karar verdi. Sürekli yiyecek sıkıntısı çeken ve yorulan Haçlı ordusu Türk ordusunun her yönden saldırıları karşısında panikleyerek ellerindeki araba v.s malzemelerden bir daire/çember oluşturup  içinde savunmaya geçtiler. Bu pozisyona geçmekle muharebedeki ağır teçhizat üstünlüklerinin inkarı anlamına gelen çarpışmada Türk tarafı üstünlüğü ele geçirdi ve neticede ümidini kesen haçlıların kaçmaya başlamasıyla  savaşı kaybettiler. Kaçanların takibi ve esirlerin toplanmasıyla Merzifon’da kesin bir Türk zaferi oldu.(5 Ağustos 1101) Kaçabilenler ancak Sinop yoluyla İstanbul’a dönebilmişlerdir.

 1101 Haçlı seferlerinin İkinci  Ordusu :  Haziran ayının (1101)   sonuna doğru ;  Nevers Kontu II. Guillaume’in (Giyom) komutasında ki Fransız  koluydu  ve önceki Haçlı ordusunun güzergahını hedeflemelerine rağmen  ulaştıkları  Ankara’dan  aniden  Konya  yönüne dönerek Ereğli'ye yöneldiler. Bu arada Danişmentli ile birlikte kuzeyde bulunan Sultan 1.Kılıç Arslan , tali dağ yollarından ve kestirmelerden geçerek Haçlı ordusunu Konya’ya gelmeden  yetişti ve önlerini kesti.Sultan’ın  ani saldırısı Haçlıları dağıtmadığından ,Sultan ordusunu geri çekerek takibe devam etti.(13 Ağustos 1101).Haçlı ordusu ilerleyerek Konya’yı kuşattı.Fakat Konya Başkent olduğundan Sultan 1.Kılıç Arslan çokça sur ve burçla Konya Kalesini kuvvetlendirmişti.Haçlı ordusu Konya’yı alamayacaklarını anladıklarından ve  önceki  1.Haçlı ordusundan(İtalyanlardan ) da haber alınamayınca kuşatmayı kaldırarak  Ereğli’ye hareket ettiler.Haçlı ordusu önünden çekilen Sultan 1.Kılıç Arslan her zamanki gibi yiyecekleri imha ederek Ereğli’de beklemeye başladı.açlık ve susuzlukla 3 günde Ereğli önlerine gelen Haçlı ordusuna karşı  Sultan taarruza geçerek  ve gün boyu süren şiddetli çarpışmalardan sonra yeni bir zafer ; Ereğli zaferini kazandı.(28-29 Ağustos 1101) Haçlı komutanları Giyom  ve bazı asilzadeler ile birkaç bin Haçlı kılıç artığı Toroslar’dan geçerek Antakya’ya ulaşabilmişlerdir.

1101 Haçlı seferlerinin Üçüncü  Ordusu :  Aquitania dükü IX. Guillaume’un(Bu da bir başka Giyom)  kumandasındaki Fransızlar ile Bavyera dükü IV. Welf’in idaresindeki Almanlar’dan oluşan  bu ordu , ikinci orduyu bir hafta arayla takip edip Bizans topraklarından sonra Anadolu'ya geçtiler.Bunlar 1097 yılındaki esas 1.Haçlı Ordusunun yolunu (İznik-Eskişehir –Akşehir-Konya) kullanarak  Konya yönüne ilerlediler.Durumu haber alan 1.Kılıç Arslan bir yandan 2.orduyu (Newers Kontunun ordusu)  takip ederken , bir yandan da yol boyunca  Haçlı ordusunu yıpratmak için; Şehirleri boşalttırıp , su kuyularını zehirledi ve yetişmiş ekinleri yaktırdı. Sultan bu şartlarda orduyla çarpışacak durumda değildi. 2 Haçlı Ordusuyla henüz çarpışma yapılmış, 1.ordusunun artıklarıyla Merzifon’da  çarpışan kuvvetlerde henüz Konya bölgesine gelmemişti. Haçlı ordusu  açlık ve susuzlukla boğuşarak toz-duman içerisinde yıpranmış bir şekilde Ereğli’yi ilerliyorlardı. Zaten Sultan’da haçlı ordusunun  güzergâhının  belli olduğunu anladığından müttefik ve kendinin diğer kuvvetleriyle Ereğli’de toplanma kararı vermişti. Bölgedeki zengin su kaynaklarının bulunduğu Ereğli batısında yer alan Akgöl ve Ereğli ırmağını taarruz için seçmişti.Haçlı ordusu aç-susuz  ulaştıkları bu noktada sulara kendilerini atarken , pusuda ve gölün  karşı kıyısında  mevzilenmiş Türk ordusu Haçlılara ok yağdırdılar.Haçlı ordusu şaşkınlığını üzerinden atamadan Kılıç Arslan, Dânişmend Gümüştegin Gâzi, Karaca ve diğer beylerin süvari birlikleriyle  yanlardan taarruz ederek haçlıları kuşattılar. Kısa sürede  haçlı ordusu dağıldı,  böylelikle kaçabilenler dışında imha edildiler .Bu da 1.Kılıç Arslan’ın yeni bir Ereğli zaferiydi. (2.Ereğli zaferi-5 Eylül 1101)

Tarihlerin Anadolu’da kaydettiği en büyük 1. haçlı ordusu, Sultanönü savaşında Anadolu Selçuklularını yenmiştir(1097). Ancak Sultan 1.Kılıç Arslan, Sultanönü’ndeki Savaş  meydanından geri çekildikten sonra asla pes etmeyip  Ereğli’ye kadar Haçlı Ordusunu  izleyip  , sürekli saldırarak  hırpalaması, daha sonra da diğer Türk beyleri tarafından hücumlara uğrayarak  kayıp vermekle  birlikte  amaçladıkları Kudüs’e ulaşarak kuşatma ile ele geçireceklerdir.(1099) Ancak 1.Haçlı Ordusunun  Anadolu’dan geçmeyi başarmışlarsa da  hırpalanarak ve çok ağır  kayıplar verdirilerek geçebilmişlerdir. Anadolu Selçuklu ordusu haçlılara nazaran çok küçük  görünmekle birlikte   Anadolu Selçuklularının  20-30  katı büyüklükte  1101 yılı Haçlı Seferleri’ne karşı Sultan 1.Kılıç Arslan’ın  bitmez-tükenmez gayretleriyle  ard arda kazanılan zaferler Anadolu’daki Türk varlığını artık tartışmasız bir şekilde Türkeli/Türk Yurdu  haline  getirmiştir. Sultan 1.Kılıç Arslan’a  Haçlıları ilk karşılayan Türk  ve sonuna kadar mücadeleyi götüren bir büyük lider olarak  her yerde büyük   saygı duyulmaya başlanmıştır. Her ne kadar Eskişehir-Akşehir çizgisinin batısında Bizans,Selçuklu Başkenti İznik dahil olmak üzere eski topraklarını kazandıysa da  , kısa zamanda Orta Anadolu ağırlıklı olarak toparlanmayı başaran ve haçlı tehditlerini atlattıktan sonra  Anadolu Selçukluları yine Bizans’ın kapsısına dayanacaklardır.Anadolu  Selçukluları , Anadolu’daki Türk beylerini toparlamakla uğraşırken bir yandan da akın akın ve dalgalar halinde gelen çok büyük Haçlı kuvvetleriyle mücadele etmek zorunda kalmışlardı. Bu bakımdan Sultan 1.Kılıç Arslan babası Süleyman Şah’tan sonra Anadolu  Selçuklu Devletinin 2.Kurucusu olarak da kabul görmüştür. Bundan sonra Haçlılar İznik-Antakya hattını/güzergahını  kullanırken daha dikkatli ve tereddütlü hareket edeceklerdir. Zaten 3.Haçlı seferinden sonra da bir daha  Türkiye yolunu kullanmayacaklardır.

 Sultan 1.Kılıç Arslan Haçlıları bertaraf ettikten sonra Doğuda genişleme faaliyetlerinde bulunmuş, Haçlıların baskısı altındaki  Elbistan ve  Maraş’ı fethettikten sonra Urfa Haçlı kontluğunu kuşatıp Harran’ı almıştır. (1103) Son olarak da Musul’u ele geçirmişti.(22 Mart 1107). (Tabii bu bölgeye girmekte Büyük Selçuklu tahtında Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki kavgadan faydalanmıştır) Bu bölgeye Anadolu Selçukluların girmesinden rahatsız olan Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş ve diğer beyler , bölgede bulunan Büyük Selçuklu komutanı Emir Çavlı ile kuvvetlerini birleştirerek Anadolu Selçuklu sultanı 1.Kılıç Arslan üzerine  yürüdüler. Durumu haber alan Sultan, oğlu Melikşah’ı (11 yaşında)  melik tayin edip annesiyle birlikte Musul’da bırakarak  Çavlı komutasındaki  birleşik orduya  doğru ilerledi. Sultan 1.Kılıç Arslan henüz takviye kuvvetlerini  toplayamadan Çavlı saldırıya geçti.Bu savaş Duhok ile Musul arasında Habur nehri yakınlarında   gerçekleşti.Savaşa üstün kuvvetlerle giren Çavlı 1.Kılıç Arslan’ın ordusunu dağıtınca , çaresiz kalan 1.Kılıç Arslan  atını karşı kıyıya geçmek ve  esir düşmemek  için Habur nehrine  sürdü  ancak  zırhlarının  ağırlığıyla  boğuldu.

Sultan’ın naaş’ı Şemsaniye köyü yakınlarında nehirde bulunup Meyyâfârikīn(Silvan)’a götürülerek buraya gömüldü. Silvan Atabeyi Humartaş onun için “Kubbetü’s-sultan” adıyla meşhur olan bir türbe yaptırdı.
Sultan 1.Kılıç Arslan’ın Mezarı : Sultan 1.Kılıç Arslan’ın türbesi zamanla ve savaşlarla tahrip olunca yeri unutulmuştu. Son Yıllarda Sultan 1.Kılıç Arslan’ın türbesini araştırma amaçlı arkeolojik çalışmalar yapmak üzere Dicle Üniversitesinden oluşturulan komisyon başkanı Doç. Dr. Oktay Bozan : “Mezar yeri tespit çalışmaları kapsamında,12.Yüzyıl Tarihçisi İbnü'l Ezrak’ın anlattığı veriler ışığında ve yöre halkıyla temaslarımız neticesinde Bağlar Mahallesi'nde bulunan 2 tarihi mezarda kazı çalışması başlatıldı. 3 gün süren çalışmalarda 2 metre derine inilerek mezarlarda bulunan kalıntılar, incelenmek üzere Dicle Üniversitesi'ne götürüldü. Orta Çeşme Parkı'ndaki türbe kalıntısındaki iki mezarın, Kılıçarslan ve kızı Saide Hanım'a ait olduğu komisyonumuz tarafından belirlendi.
Sultanı 1. Kılıçarslan'ın mezarının Diyarbakır Silvan'da bulunmasıyla önemli bir tarihi konu ortaya çıkarılmış oldu.

*Rıfat GÜNDAY; Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni :

Makale'nin Linki :  https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/5899-kilicarslan

Kaynaklar:

1- İslâm Ansiklopedisi

2- Ali Sevim ,Erdoğan Merçil : Selçuklu Devletleri Tarihi ,TTK Yayınları

3- Osman Turan ,Selçuklular ve Türk-İslam Medeniyeti ,Ötüken Yayınları

4- Nurfeddin Kahraman-Refik Arıkan : I. Haçlı Seferinde Haçlıların İznik’ten Eskişehir’e Takip Ettikleri Güzergâhın Tespiti

5- Osman Turan , Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ötüken Yayınları İstanbul 2014.

6- Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993

7- Işın Demirkent , Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.



7 Nisan 2021 Çarşamba

AZERBAYCAN

Tarihimiz ve Olaylar-10 : TÜRK KAPISINDA KARDEŞ DEVLET –AZERBAYCAN’IN ÜÇ DÖNEM TARİHİ                                                             Rifat Günday * 
 AZERBAYCAN, Coğrafi olarak Kafkasya’nın güneydoğusunda, Hazar Denizi’nin batısında yer alır. Osmanlı Döneminde Maverayı Kafkasya olarak adlandırılmış, Türk Dünyasının kapısı da denmiştir. Azerbaycan’da ilk Türk yerleşimi 5.yüzyıl olarak bilinmektedir. Azerbaycan, Selçuklular Döneminden itibaren Türk Devletleri (Kirman Selçukluları ) veya hanlıklar tarafından idare edilmiş , bir dönem de (bazı bölgeleri) İran tarafından yönetilmiştir. Azerbaycan’ın işgal sayılabilecek yılları ise Çarlık Rusya’sının Kafkasya’nın Güneyine sarkmasıyla başlamıştır. Çarlık Rusya’sının ilk Kafkasya hareketi Çar 1.Petro zamanında olmuşsa da başarısızlıkla sonuçlanmış fakat ”sıcak denizlere inmek” istilacı fikri Çarlık Rusya’sında sabit kalmıştır. Bakü’nün ilk Rus işgali 26 Temmuz 1723’de gerçekleşmiştir. Osmanlı işgale engel olmaya çabalamış ancak başarısız olmuştur. İstanbul Antlaşması (12 Temmuz 1724) ile Hazar Denizinin batı kıyıları Rusya’ya geçmiştir. Daha sonraları Çarlık Rusya’sı İran Azerbaycan’ında bazı toprakları kazanarak (1728) Hazar Denizi Ticaret yoluna hakim olmuştur. Derbend, Kuba, Lenkeran, Şeki, Revan, Şirvan (Bakü), Karabağ, Gence, İrevan ve Nahçıvan’da Azerbaycanlı Türk hanlıkları 1828’e kadar devam etmekle birlikte Rus-İran ve Osmanlı ilişkilerinde anlaşmazlık konusu olmuş, bir kısmını Ruslar kendilerine bağlamışlardır. (1813) Rusların Güneye yayılmak stratejilerinin temel dayanağı Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoks olan Rum –Ermeni ve Slav halklarıyla da bu politika üzerinden yeni oluşumları hazırlamak olmuştur.
KAFKAS’LARIN İŞGALİ Çarlık Rusya’sının yayılmacı temelli Ortodoks ve/veya Slav birliği stratejilerinin etkileri Osmanlı topraklarının batı sınırlarında da ortaya çıkmış, İngiliz, Fransız ve Çarlık Rusya ittifakının teşviki ve kışkırtması neticesinde Yunan ayaklanması baş göstermiş ve Mora’dan başlayarak bütüm Yunanistan bağımsızlığını elde etmiştir.(1830) Öncesinde ittifak donamasının Osmanlı donanmasını Navarin’de yakması (20 Ekim 1827) ile aynı dönemde Osmanlı-Rus savaşı (1826-1828) Türkmençay Antlaşmasıyla sona ermiştir. Karadeniz kıyıları, Kafkasya ve Hazar bölgesinde yayılmacı bir istila stratejisini ısrarla sürdüren Çarlık Rusya’sı, İran’dan kazandığı Nahcivan ve Yerivan (Erivan) Hanlıklarının topraklarını zapt ederek Ermenistan Kontluğunu kurdu (Armyanskaya Oblastı) (1828) Çarlık Rusya’sı kendi lehlerine nüfus dengesi için de İran civarında yaşayan çok sayıda Ermeni gruplarını bu yeni vilayete göç ettirdiler. Erivan Kont’u ünvanı verilen Kafkas ordu komutanı Mareşal F.Paskeviç Osmanlı-Rus savaşının doğu kısmında Poti’den başlayarak Erzurum’a kadar bu işgali ilerletti. Osmanlı’da Yeniçeri ocağının henüz kaldırılmasından dolayı(1826), ordularımızın eğitimsiz/talimsiz oluşundan istifade eden Rus orduları batıdan Tuna’yı aşarak Rumeli’ye saldırdı, diğer Rus kolu da Edirne’yi işgal etti. Doğudan ve batıdan yapılan bu Rus saldırılarını durduramayan Osmanlı Devleti çaresizce Rusya ile imzalanan Edirne antlaşması(1829) ile de Anapa (K.Kafkasya-Karadeniz kıyısında) Poti (Batum’un Kuzeyinde ), Ahıska ve Ahılkelek Rusya’ya yüklü bir tazminatla birlikte verildi. Böylelikle 1774 Antlaşmasından sonra yapılan bu en ağır antlaşma Osmanlı’yı hayli hırpaladı üstelik Türkistan kapısına da Çarlık Rusya’sı yerleşmiş oldu.Ancak kazanılan bu toprakları/peykleri stratejileri için yeterli görmeyen Çarlık Rusya’sı bundan sonra Türk Bölgelerini bir insan laboratuvarına dönüştürerek, yeni etnik grupları, unutulmuş eski dilleri canlandırmak veya işlevsel hale getirmek suretiyle, gelecekteki hedefleri için bir üstünlük kazanacaklardı. 1853 Kırım Savaşında Ruslar yine Kars’ı işgal ettilerse de Avrupa Devletleri bu kez Osmanlı’yı desteklediklerinden Rusya işgal ettiği yerleri geri iade etmek zorunda kalmıştır. Bu arada dünyada başlayan sanayi devrimiyle önemi artan petrol için Bakü’de ilk rafineri kurulmuş (1859) ve bir süre sonra da stratejik önem taşıyan Gazyağı üretimine başlanmıştı (1863) “Sıcak Denizlere İnmek” şeklinde tanımlanan istilacı hedefi hiç bitmeyen Çarlık Rusya’sı 1877-1878 savaşında doğudan ve batıdan yine Osmanlı’ya saldırdı. Batıda Plevne ve Şıpka’yı aşarak Yeşilköy’e kadar gelirken, Doğuda yine Erzurum’a kadar ilerlediler ancak Nene Hatun önderliğinde Şehri savunan Erzurum halkı Rusları Erzurum’dan püskürttü. Ancak Osmanlı Devleti barış istedi. Ağır şartlarda önce Ayastefenos sonra da daha hafifletilmiş şekliyle Berlin antlaşmasına göre Doğuda Kars-Ardahan-Batum (Evla-ı Selasiye), Batıda Romanya ,Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık verilecek, Bulgaristan’a Prenslik, sadece Doğu Rumeli Osmanlı’ya bağlı muhtar bir vilayet olacak, Batı Trakya , Kosova ve Makedonya’da ise Islahat yapılacaktı
1877-1878 Osmanlı harbi (Kaynak:Anonim) Berlin Antlaşmasından sonra Çarlık Rusya’sı hem Balkanlarda hem de Kafkasya –Doğu Anadolu’da bir yandan misyonerler yoluyla, bir yandan da açtıkları konsolosluk teşkilatlarıyla Ortadoksluk propagandası yapmaya, bir yandan da bütün kavimlerin Slav olduğunu iddia ederek Slav Birliğini pekiştirmeye çalışmışlar, kabul etmeyenleri de Osmanlıya düşman göstererek bağını zayıflatmak istemişlerdir. (Kültürel uygulamalar, Misyonerlik, Para –silah v.s. uygulamaları ) Rusya, sıcak denizlere yaklaşmak için inatla saldırıyor ve insanlarımızı yok ediyordu. İşte yukarıda sözü edilen Erivan kontluğunu Rusların yönetiyor olmasıyla (Türk ordusuyla yapılan savaşlarda bölgeyi bilen Ermeniler kılavuzluk da yapıyorlardı) Ermenilerden oluşan tugaylar kurulmuş, sivil Ermenilere de silah dağıtılmıştı.(Plevne savaşında ele geçirdikleri 40 bin tüfeği Kafkasya ve Doğu Anadolu’daki kendine yakın Ermeni ve diğer topluluklara vererek isyana teşvik etttiler.) Çarlık Rusya’sının Ermeniler üstünde kurmaya çalıştıkları üstünlüğü çıkarlarına aykırı bulan İngilizler ve ABD Protestan Ermenileri, Fransızlar ise Katolik Ermenileri yanına çekme siyaseti güderek bölgeye hakim olma faaliyetlerini sürdürdüler. Rusya diğer yandan Türkistan bölgesine de girerek diğer Türk Bölgelerini de işgal ediyordu. Çarlık Rusya’sı 1878 den itibaren bölgede açma hakkı elde ettiği konsolosluklarla nerdeyse bütün Türkiye’nin haritalarını çıkarıp (yerleşim yerlerinin etnik ve ekonomik yapısı dahil) farklı topluluklarla işbirliğine zorluyorlardı. Balkan savaşında da Rus subaylar bizzat Bulgar ve Karadağ ordularına danışmanlık yaparak başarı kazanmalarını sağlamışlardı. Bütün bunlardan Çarlık Rusya’sının Türk Topraklarına (Avrupa- Batı-Doğu) göz dikerek işgal etmek için her fırsata çok hazırlıklı olduklarını anlıyoruz.1.Dünya savaşına kadar Çarlık Rusya’sının aldığı tek yenilgi Mançurya yenilgisidir. (Rus-Japon savaşı1904-1905) Bu arada Osmanlı Ermenileri 1894’den itibaren Sason ,Zeytun olmak üzere Doğu ve Orta Anadolu hatta İstanbul’da peş peşe isyanlar çıkardılar. 

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI

1. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) Çarlık Rusya’sı Osmanlıya karşı yer alırken; Kafkas Harekatı için hazırladığı 100 taburun yanı sıra 4 Gönüllü Ermeni Tugayı, 2 Gürcü Taburu, 2 Türkistan Kolordusu (yedek olarak Tiflis’te konuşlu ) bulunuyordu. Osmanlı Devletinin Rusya’ya karşı 22 Aralık 1915’te başlattığı Sarıkamış harekâtı sonucunda Türk ordusunun kayıplarından dolayı Doğu Cephesi çok zayıflamıştı. Ermeniler 1.Van isyanında (1896) epeyce Türk katletmişlerdi. 2. Van isyanında (1915) ise Rusların desteği ile Van adeta tarumar ederek 23.000 Türk katledilmiş, geriye sadece 1500 Türk kalmıştı. Sarıkamış harekatında da (22 Aralık 1915) Kafkas cephesinin ardına sarkan Ermeni çeteleri yüzünden Türkiye Ermenileri, yine Türk Toprağı olan Suriye’ye göç ettirilmiştir (1915) Çarlık Rusya’sında savaş ve kıtlıkların da etkisiyle başlayan Bolşevik İhtilalinin (1917)lideri Lenin’i, bir kurtarıcı gibi gören Türk toplulukları ve müslümanlar desteklemişlerdir. Çarlık Rusya’sının zulmünü sona erdireceğini vaat eden Lenin ‘in sözleriyle bizim topluluklar Bolşevizmi seçmişlerdi. ( Öyle ki Erzurum Kongresine (1919) katılan Trabzon delegelerinin yarıdan fazlası Bolşevizm yanlısıydı) Her şeye rağmen Başkurdistan Cumhurbaşkanı Zeki Velidi (TOGAN) ,Yusuf Akçura ve Gaspıralı’nın çabalarıyla Rusya Türkleri ve Müslümanları Genel Kongresi (Ahmet Salihov Başkanlığında) nde toplanmayı başarmışlardı. (1917) Toplantıda konuşan Mehmet Emin Resulzade: Kırım, Dağıstan, Azerbaycan ve Türkistan için özerklik istemişti. Lenin’in hürriyet vaad eden sözleri esasında özerklik bekleyen grupları oyalamaktan ibaretti. Çünkü Lenin Rusya’ya hakim olup “Kızıl ordu”nun kuruluşunu tamamlamasını bekliyordu. Kızıyordu kurulduktan sonara Lenin vaad ettiği sözlerin aksine, yeniden istila hareketlerine başlayacaktı.
 KAFKAS İLERİ HAREKATI 
Lenin Doğu Türklerini böyle oyalarken, Batı Türkleriyle de ilişki kurmuştu. Anadolu’yu işgal eden Çarlık Rusya’sının askerlerini ( Trabzon’dan Muş’a kadar ) geri çağırmışlar (Ekim -1917’den itibaren) ve Türk hükümetiyle de mütareke görüşmelerine başlamışlardı. Ancak işgal ettikleri bölgeye Türk kuvvetlerinin girişine de böylelikle izin vermemişlerdi. Yani burada da bir tür oyalama yapılarak, Rus silahlarını Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerinde bulunan Ermenilere ve diğer topluluklara devrederek işgalin sürdürülmesini desteklemişlerdi. İşgal ettikleri Doğu Karadeniz’de ise Rusya’dan getirdikleri Yunan asıllıları görevlendirilmişti. Rus işgal bölgesinde Kaos sürerken Osmanlı Devletiyle Erzincan Mütarekesi(15 Aralık 1917) yapılarak ateşkes sağlandı. Ancak Barış görüşmeleri uzun sürdürülerek bölgede askeri manada Albay Morel, Sivaslı Muradyan ve Antranik ; Erzincan, Bayburt ,Erzurum, Kars ve Ağrı vilayetlerinde teşkilatlanıp Ağır Rus silahlarına da sahip olmak suretiyle Müslüman Türklere saldırı ve tecavüzlerine başladılar. Bu durum Türkleri yok etmeyi hedefleyen planlı bir soykırımdı. Durumun vehametini gören Türk Hükümeti Brest-Litovsk barış görüşmeleri sürerken halkı Ermeni-Rum tedhişinden kurtarmak için Kafkas İleri Harekatını başlattı.(Şubat-1918).
Bu arada Brest-Litovsk antlaşması gerçekleşti (3 Mart 1918) antlaşmayla Kars, Ardahan, Batum Osmanlı’ya geri verildi (Ama kağıt üstündeydi, gerçekte buralar Ermenilerin ve Gürcülerin fiilen işgali halindeydi-ayrıca Hem Gürcüler hem de Ermeniler bu anlaşmaya itiraz ediyorlardı ) Kafkas ileri harekatıyla 14 Nisan’da Batum, 25Nisan’da Kars, 14 Nisan 1918’de Doğu Beyazıt kurtarılarak 1877-1878 Savaşı öncesi hudutlarımıza ulaşılmış oldu. Ancak geçen süre içinde bölgedeki acımasız Ermeni gruplarının saldırı ve katliamlarının acı ve ateşi Anadolu’yla Azerbaycan’ı mahvetmiştir. 
AZERBAYCAN DEVLETİNİN KURULMASI
Kafkasya Bölgesinde Bolşevikliğin etkisiyle Tiflis’te Transkafkas Federasyonu , Gürcü;Ermeni ve Türklerden oluşan (Bizdeki adı : Maveray-ı Kafkas Konfederasyonu-11 Kasım 1917) kuruldu. Kafkasya bölgesinde Türklerin ve diğer Müslüman grupların sürekli bağımsızlık isteklerine karşılık olarak, Bakü’de bulunan bolşevik liderlerin önderlerinden, Ermeni asıllı Komünist lider Stephan Şuamyan büyük bir tedhiş hareketı başlatmış ve sonuçta 14.000 Azerbaycan Türk’ünü katletmiştir (31 Mart 1918). Maveray-ı Kafkas Konfederasyonu Osmanlı ile sorunlarını çözmek için Trabzon ve Batum Konferansları düzenlendi. (Trabzon konferansına M.E.Resulzade katılmıştır) Ancak Petrol hesapları yapan müttefikimiz Almanya bölgeye girmek için Gürcistan’ı himayesine aldı ve Gürcistan konfederasyondan çıktı. Bu gelişme üzerine 26 Mayıs 1918 de konfederasyon kendini feshetti. Konfedersayon yerini Milli Şura'ya bırakmasıyla ertesi gün AZERBAYCAN  bağımsızlığını ilan etti.(28 Mayıs 1918)(Azerbaycan Bağımsızlık Günü Olarak Kutlanmaktadır)
Buna göre Azerbaycan ile yapılan Batum (4 Haziran1918) Protokolüne göre, Osmanlı hükümeti ihtiyaç olduğu takdirde Azerbaycan'a askeri yardım yapmayı taahhüt etmiştir. Azerbaycan bir yandan Osmanlıdan yardım isterken bir yandan da bağımsızlığını 28 Mayıs 1918’de Tiflis’te ilan etti. Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti KARABAĞ-GENCE ’de kuruldu ve Devlet Dilini Azerbaycan Türkçesi olarak ilan etti. (27 Haziran 1918) Protokolü hayata geçirmek isteyen Enver Paşa 5 Haziran’da Batum'a geldi. Batum'da ordu birlikleri yeniden düzenleyerek, gruplaştırdı. 1918 yılı 7 ve 9 Haziran’da Enver Paşa'nın verdiği emirlerle 3, 6. ve 9. ordulardan oluşan Doğu Orduları Grubu oluşturuldu. Grubun Komutanı Vehib Paşa oldu. Türk ve Azerbaycan askeri birliklerinden oluşturulan Kafkas İslam Ordusu kumandanlığı görevine ise Enver Paşa'nın üvey kardeşi Nuri Paşa tayin edildi. Nuri Paşa henüz Mayıs ayının 25’inde Gence'ye gelip burada kendi karargahını kurmuştu .Doğu Orduları Grubu Kumandanlığından 1918 yılı 29 Haziran’da istifa eden Vehib Paşa'nın yerine Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa tayin edildi. Doğu Orduları Grubu’na bağlı olan Kafkas İslam Ordusu'nun önündeki temel görev Bakü’yü almaktı. (1.Dünya Savaşının Asya’daki nihai hedefleri : Bakü, Bağdat ve Batum petrollerine sahip olmak anlamında “3 B” olarak ifade edilmektedir. )
Kafkas ileri harekatı devam ettirilerek 1.Kol Nahcivan üzerinden Tebriz’e, 2.Kol da Gümrü üzerinden Bakü’ye ulaşacaktı (Ekim-1918) İlginçtir, bu harekatlarda müttefikimiz Almanlar bize silah çekmiştir.(9.Kafkas Tümenimizle Almanlar arasında Vorontsovka Savaşı-10 Haziran 1918) İleri harekatını Bakü istikametinde sürdüren Kafkas İslam Ordusu ile Bolşevik-Komuna birlikleri arasında 1918 yılı 27 Haziran ila 1 Temmuz arasındaki dört günlük Göyçay savaşı cephenin durumunu netleştirdi. Bu savaşta Kafkas İslam Ordusu, 5.Kafkas Tümenimiz ve gönüllülerden oluşan 6500 kişilik güç Ordu Komutanı Nuri Paşa(Killigil) ve Tümen Komutanı Miralay Mürsel (Bakü), Azerbaycanlı Aliağa Şıhlinski ve Yarbay Osman Bey liderliğinde, 10.000’i aşkın gücü bulunan Bakü Sovyeti Ermeni kuvvetlerini Göyçay savaşı sonucunda bölgeden sürüp çıkarmıştır (17-30 Haziran 1918). Bolşevik-Komuna birliklerinin Gence üzerine saldırısı da püskürtüldükten sonra, Kafkas İslam Ordusu Bakü Harekatı için beklemeye başlamıştı. Çünkü ; • Osmanlı’nın müttefiki Almanlar ile yeni-ittifakçı Bolşevikler dahil olmak üzere Ermeniler ve İngilizler de petrol havzası Bakü’den Türkleri dışlamak için bir nevi işbirliğine girmişlerdi. • Bakü'de Şaumyan Hükûmeti devrilmiş (25 Temmuz) , Menşevik ve Taşnaklardan kurulan Sentrokaspi hükûmeti İran’ı işgal altında bulunduran İngilizleri yardıma çağırmıştı. Kafkas İslam Ordusunun karşısında Bakü'deki askeri güçler ise 18 bin silahlı Ermeni(Bakü Sovyet ordusu General Dokuchaev, Albay Avetisov), 1200 İngiliz(General Dunstenville) ve 1500 muharip Rus birlikleri (Beyaz ordu-Rusya Federasyonu) olmak üzere Toplam 20 000 den fazla askerden oluşan kuvvet idi. Bakü cephesinde savaşa hazırlanan Kafkas -İslam Ordusunda ise Türkiye’den gelen 8 bin Türk askeri (Osmanlı Devleti), 7 bin Azerbaycan Türk’ü (Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti) bir miktarda Dağıstanlı milis(Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) vardır. Neticede Bakü’ye doğru harekete geçen Nuri Paşa ; Bakü Muharebesi'nin ardından Kafkas İslam Ordusuyla 15 Eylül 1918'de Bakü’ye girerek şehri işgalden kurtardı.Bakü'nün bu kurtuluş savaşında 1130 Türk askeri şehit olmuştur. Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti Tiflis’te ilan edilmiş ve daha sonra Gence’yi merkez edinmişti. Demokratik Azerbaycan Hükümeti 17 Eylül 1918 tarihinde Gence'den Bakü'ye taşındı.Bu Tarihten sonra Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Başkenti BAKÜ şehri oldu.(Bu olay Türk Tarihinde ilan edilen ikinci Türk Cumhuriyeti olmuştur. İlki Batı Trakya Cumhuriyetidir)
Azerbaycan 26 Haziranda kendi ordusunu kurdu (Osmanlı subaylarının yardımıyla) , 27 Haziran'da Devletin Resmi dili Türk Dili olarak kabul edildi.Azerbaycan Bayrağı ,Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Hükümeti tarafından üç renk (Mavi : Türklük , Kırmızı Çağdaşlık , Yeşil : İslamı temsil ediyordu) üzerine ay ve sekiz köşeli yıldızdan oluşacak şekilde kabul edildi.( 9 Kasım 1918) 
Nahçıvan’da ise epey sert tartışmalardan sonra Aras Cumhuriyeti kuruldu. (Kasım/1918) Başkenti Nahçıvan şehri olan bu cumhuriyetin yüzölçümü 16.000 kilometrekare, nüfusu ise 1 milyona yakındı. Nahçıvan Toprakları, Şerur-Daralagez, Ordubad , Uluhanlı, Vedibasar, Kemerli’yi kapsıyordu. 
2.İleri Kafkas Harekatının bir diğer hedefi de Güney Azerbaycan’ın İngiliz İşgalini önlemek olduğundan 6.Ordumuza bağlı 4.Kolordumuz Ali İhsan( Sabis) yönetiminde Kuzey yönünde harekete geçerek Tebriz’i ele geçirdi.(8 Haziran 1918).Buradan da hareketle Hoy bölgesinde bulunan Ermeni kuvvetlerini dağıtarak Karabağ’a girdi. Aslında bu büyük bir başarıydı ve bu iki harekatla Kuzey Azerbaycan’la Güney Azerbaycan fiilen birleşmiş oluyordu. Ancak 1.Dünya savaşının ilerleyen yıllarında Rusya’nın yerini ABD almış ve durumun İttifak Devletlerinin aleyhine gelişmesiyle Osmanlı Hükûmeti, Müttefiklerle birlikte ateşkes görüşmeleri için girişimlerde bulunacak ve neticede 30 Ekim 1918’de imzalayacağı Mondros Ateşkes Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılacaktır. Mondros ateşkes koşullarına göre Kafkas İslam Ordusu 1877-1878 hudutlarına çekilecek, Türkiye’ye geri dönüşe başlayacaktı. 6 Kasım'da Bakü'den, 15 Aralık'ta ise Azerbaycan’dan tamamen ayrılmıştır. 4.Kolordu ise Ali İhsan(Sabis) Paşa tarafından (Güney'e) Irak’a (Musul) çekilmiştir.
Kafkasya’da bulunan Osmanlı Askerlerinin harpten önceki hudutlara çekilmesi hakkında milletlerarası kararın uygulanmasının hemen mümkün olamayacağı ve bölge ahalisinin can güvenliğinin sağlanması için bu kararın İngiliz Amiralliğine tebliğ edilmesini belirtir karar. (28 Kasım1918 Tarih ve 467 sayılı Meclis-i Vükelâ Kararı) 
 Türkiye ağırlıklı Kafkas İslam Ordusu Kuzey Azerbaycan’dan, 4.Kolordu da Güney Azerbaycan’dan ayrılmış ancak Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti egemenliğini sürdürmeye devam etti. Azerbaycan Meclisi açılarak (Musavvat Partisi çoğunluğunda) Cumhurbaşkanlığına M.Emin Resulzade, İlk Meclis başkanlığına Alimerdan Topçubaşov seçildi. (7 Aralık 1918) Fethali Han başkanlığında Azerbaycan hükümeti (3. Kabine) kuruldu. (26 Aralık 1918) Azerbaycan Meclisi , Demokratik Azerbaycan Cumhuriyetinin yetkili en büyük organı olarak kabul edilerek, Hükümet Meclise karşı sorumlu olacaktı.Azerbaycan Cumhuriyeti küçük bir ordu ile Hazar’da küçük bir filo oluşturdu. Tarihi açıdan en önemli olay ise Resmi dilin Türkçe ilan edilmiş olması ve Bakü Üniversitesinin bu dönemde kurulmuş olmasıdır (1919) Demokratik Azerbaycan Cumhuriyetinin sonraki hükumetleri , Nasib Bey Yusufbeyli’nin Birinci Kabinesi (14 Nisan 1919) ile İkinci Kabinesi (Aralık 1919) kuruldu. Ancak Yusufbeyi’nin ikinci kabinesi döneminde Azerbaycan bağımsızlığını kaybedeceğinden bu ilk bağımsızlık döneminin sonu olacaktır. (Bundan sonraki hükümetler Bolşevik destekli olduğundan Milli ve Bağımsız kabul edilmemektedir. 12 Ocak 1920 tarihinde Rusya dışında dünyanın 23 devleti Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin varlığını resmen tanımıştı. Kafkasya’da Milli Hükümetlerin kurulmasıyla Şubat 1919'da İngilizler Bakü'yü,Temmuz 1920’de de Batum’u terk edeceklerdir Mondoros Ateşkesi’nin ardından 17 Kasım'da İngiliz kuvvetleriyle beraber Rus ve Ermeni kuvvetleri de Bakü'yü yeniden işgal ettiler. Bu durum bölgenin yeniden kaosa sürüklenmesine neden olacak ve buna göre hududumuz Brest-Litovsk(1918) antlaşmasının imzalandığı hudutlar yerine ateşkes sınırı denilen daha çok Berlin antlaşmasının (1878) çizdiği hudutlara çekilecekti (Mondros’un 11.maddesi : ..” İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetler, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler..”) Yani Erzurum’un doğusundan itibaren Sarıkamış,Oltu, Ardahan ve Yusufeli’nin doğusu yeniden bizden ayrılacaktı.Zaten Almanya 11 Kasım 1918 de İtilaf devletleriyle ateşkes imzalayınca Sovyet Hükümeti Brest antlaşmasının ortadan kalktığını ilan etmişti. Kafkas ileri harekatında ordularımızın cansiperane çarpışarak kurtardığı şehirler yeniden zulme terk ediliyordu. Kızılordu henüz kurulmadığından Ermeni kuvvetleri bu sefer İngiliz, Fransız ve ABD hamiliğinde yeniden katliam ve tedhiş hareketlerine başladılar. Ermeni istila ve tedhişine zemin hazırlayan Mondros’a gizli bir madde de konulduğundan (24.madde) Altı doğu vilayetinde (Vilayet-i Sitte) karışıklık çıktığı takdirde buralar İtilaf Devletlerince işgal edilecekti.(Erzurum-Sivas-Van-Diyarbakır-Elazığ-Bitlis) Mütareke Bölgesi (Türkiye) ve Azerbaycan’ın Başta Karabağ ve diğer bölgeleri 30 Ekim 1918’den ilk Oltu Muharebesine kadar (28 Eylül 1920) her türlü tedhiş , katliam ve tecavüzlere uğramış yine Büyük Harpte olduğu gibi kan ve ateşle kavrulmuştur. 
Bu sırada Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti adına tek olumlu gelişme ise ; İtilaf  Devletler'nin  Azerbaycan Devletini tanımasıdır.(10.Ocak.1920)
Türk Kuvvetlerinin Kafkasya’dan ayrılmasından sonra Lenin yönetimindeki Rusya görünürde emperyalizme karşı olmakla birlikte yeniden Kırım, Dağıstan, Kafkasya ve Türkistan’ı işgale başladı.Aslında halklara sunulan bu tablo Gizli bir Rus/Slav milliyetçiliğinin, Bolşevizmle süslenmiş şekliydi.Öyle ki bu yeni durum Çarlık Rusya’sını mumla aratır duruma gelmiş üstelik yeni bir kültürel soykırımı da başlatmıştı. İleride Rusça dışında bütün diller yasaklanacak, ibadetler ortadan kaldırılacaktır. Kafkasya ve Türkistan’daki Türkleri zorlamayla kurdurdukları Federasyonlara yeni bir kimlik , orada yaygın kullanılmayan alt düzeyde lehçeleri de dil olarak kabul ettirecek ve daha sonra da Kiril alfabesini dayatacaklardır.
 İSTİKLAL SAVAŞINDA DOĞU CEPHE HAREKATI 
Mondros’la her yönden İşgale uğrayan Türkiye işgallere direniş gösteririken topyekün savunma amaçlı siyaset için TBMM nin açılışından sonra (23 Nisan 1920)TBMM hükümeti Birinci Dünya Savaşında galip gelen devletlerle (İngiliz+Fransız ve daha sonra Yunanistan) tekrar savaşa girmiş bulunuyordu. (Rusya hariç )
Aynı düşmanlarla savaşmakta olan Sovyet Rusya Türkiye için bir müttefik olarak görülüyordu. Sovyet Rusya’da bunu kullanarak İtilaf Devletlerince sıkıştırılan Türkiye’ye yardım etmek ve Kafkasya’da da işbirliği istiyorlardı. Bu arada Azerbaycan’da Musavvat Partisi Destekli Hükümet yıkılmış yerine Bolşevik yanlısı hükümet kuruldu. Nerimanov, Sovyet Azerbaycan Hükumetinde Dışişleri bakanı , daha sonra Halk Komiserleri Kurulu Başkanı oldu. (Nerimanov TBMM hükümetine Azerbaycan halkının yardımlarını ulaştırmıştır.) Nerimanov’un daveti üzerine Bolşevik Kızıl ordu 26 Nisan'da sınırı geçerek Azerbaycan'ı işgal etti ve XI Bolşevik Kızıl Ordusu 27 Nisan 1920’de Azerbaycan Cumhuriyeti’ne son verdi. • DEMOKRATİK AZERBAYCAN DEVLETİ, Gence’de kurulduğu 27 Haziran 1918 Tarihi esas alındığında, Kızıl ordu’nun 27 Nisan 1920’de son verdiği tarih itibariyle ancak 1 yıl 10 ay Bağımsız kalabilmiştir. 28 Nisan 1920'de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Türk Cumhuriyeti kuruldu. Ancak Azerbaycan Türkleri bu işgali kolay kabul etmediler ve yeniden bağımsızlıkları için mücadele ettiler. 20.000 ‘i aşkın Azerbaycan Türk’ü bu çatışmalarda/mücadelelerde hayatını kaybetmiştir
TBMM Hükümeti Kazim Karabekir Paşa komutasında Doğu Cephe Harekatıyla, Ermeni istilasına son vererek (Batum Hariç) Brest’te öngörülen sınırlarına ulaştı. Türk Ordusu Gümrü’deyken Ermenistan’la yapılan bu antlaşma ile Türkiye’ye dayatılan SEVR Antlaşmasının “Reddini” Ermenistan kabul etmiştir. (Gümrü antlaşması -3 Aralık 1920) Bu antlaşma ile Erzurum -Bakü demiryolu onarılarak hizmete açıldı ve doğrudan Azerbaycan ile Sovyet ‘lerle (karadan) bağlantı neticesinde Türkiye’ye bu yolla askeri malzeme tedariği başladı. (Bir diğer Lojistik yolu Denizyolu ile Karadeniz’den sağlanıyordu)
• Daha sonra Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile TBMM hükümeti arasında (Ali Fuat Paşa TBMM temsilcisi): Moskova Antlaşması TBMM (16 Mart 1921 ), • Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti işbirliğiyle Trans –Kafkasya Sovyet Cumhuriyetleri olan Azerbaycan ,Ermenistan ve Gürcistan ile TBMM hükümetleri (Kazim Karabekir Paşa’ TBMM temsilcisi ) Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) imzalanarak Türkiye’nin Kafkasya ile sınırları kesinleşmiş oldu. Güney Cephesini ise Antep, Maraş,Urfa halkı kahramanca Fransızlara karşı müdafaa ederek , Fransız ordusunu(Ermeni askerlerin de yer aldığı) çekilmek zorunda bırakmıştır.(Ankara Antlaşması-20 Ekim 1921)(Bu günkü Sınırlarımız Hatay hariç belirlenmiş oldu) Batı Cephesinde ise Yunan İlerleyişini Başkomutan Mustafa kemal Paşa komutasında Sakarya Muharebelerinde (13 Eylül 1921) püskürtülmüş. Büyük Taarruzla da Yunan ordusu Anadolu’dan tamamen atılmıştır.(Mudanya Mütarekesi -11 Ekim 1922) Neticede TBMM Hükümeti İstiklal savaşını başarıyla tamamlayarak, Lozan antlaşmasıyla(24 Temmuz 1923) dünya’ya kabul ettirmiş ve Türkiye Cumhuriyetine ulaşmıştır.(29 Ekim 1923)
Kafkasya’ da ise Mart 1922 ‘de Ermenistan ve Gürcistan TransKafkasya SFRS’nin bir parçası haline getirildi. Lenin’in önerisiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin kurulmasıyla (26 Eylül 1922) Merkezi organizasyon yeni doğrultusunda ,Aralık 1922 ‘de de TSFRS Sovyetlerin cumhuriyetiyken 1936’da feshedilerek SSCB’ye bağlı bir cumhuriyet halinde ama Komünist Parti yönetiminde kalmıştır. Güney AZERBAYCAN’da ise Şeyh Muhammed Hıyabani ayaklanarak Tebriz’e geldi ve Azadistan Cumhuriyetini ilan etti.(1920 başlarında). Rıza Han Rus Kazaklarından oluşturduğu ordu ile Tebriz’i geri alarak ve Hıyabaniyi idam ederek bu harekete son verdi.(1921) 1936 döneminde Stalin’in emriyle Azerbaycan milli düşünceye sahip aydınlar ve Pantürkizm savunucuları olan: Hüseyin Cavid, Mikail Müşfik ve Ayla Sultanova tasfiye sonucu binlerce Azerbaycanlıyla birlikte öldürüldü. 1940’larda Azerbaycan SSR si 2.dünya savaşındaki durumuyla Sovyetleri destekledi. Türkiye Cumhuriyeti ise 2.Dünya savaşına katılmamış olmakla birlikte, Mütekabiliyet antlaşması çerçevesinde 193 Azerbaycan’lı Milliyetçinin SSCB’ye teslim edildiği Boraltan Köprüsü faciası (6.Ağustos.1945) uzun yıllar iki kardeş Devletin arasında acılara neden olmuştur. Sonraki yıllarda Azerbaycan SSR’sinin dahil olduğu Varşova Paktı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin dahil olduğu NATO paktı arasındaki soğuk savaşla geçmiştir. 1980’Lİ YILLAR 1980'lerin sonlarında en önemli olayı Azerbaycanlı Haydar Aliyev’in Azerbaycan Politbüro üyeliğine yükselmesidir. SSCB Lideri Gorbaçov döneminde (1990-1991), başta Dağlık Karabağ meselesi olmak üzere Kafkasya'da artan huzursuzluk gündeme gelir. Ermenistan'ın Azerbaycan SSR'ye bağlı Dağlık Karabağ Özerk Oblastı ile birleşme/ilhak (Şubat 1988) odaklı etnik çatışmanın başlamasıyla Azerbaycan’da 1917 yılında olduğu gibi Mart 1988'de de bir diriliş başladı. Azerbaycan’ı özgürlüğe ulaştıracak yeni bir milli bir uyanış gerçekleşmesi neticesinde artan gerginliği (özellikle Bakü ve Sumgayıt’ta) ileri süren SSCB Rusya’sı askeri yönetimi birçok kez duruma müdahale etmeye çalıştı ancak sukûnet sağlanamadı. SSCB’nin, 70 yıldır Türk bölgelerinde asimilasyonlara başvurarak uyguladığı enternasyonal politikaların baskısına rağmen Azerbaycan Türkleri haklarını savunması neticesinde ortaya çıkan etnik gerilim Komünist Parti’nin beklemediği bir durumdu. Glasnost ruhuyla bağımsız yayınlar ve Milli Hakları savunan gruplar /örgütler ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan en etkilisi, 1989’un sonbaharında Komünist Partiden iktidarı devralmaya hazır gibi görünen Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (PFA) idi. PFA kısa sürede bir fikir ayrılığı yaşaması sonucunda Bakü’de Ermeni karşıtı bir tepki ortaya konmasıyla Sovyet birliklerinin müdahalesi başladı. 
KARA OCAK (20 YANVAR) KATLİAMI VE AZERBAYCAN’IN 2.KEZ BAĞIMSIZLIĞI 
Sovyet birlikleri, gerilime engel olmak gayesiyle Bakü’yü işgal ederek 20 Ocak 1990'da Milliyetçi Azerbaycan Türkleriyle şiddetli çatışmalara girdi ve137 milliyetçi göstericiyi şehit ettiler. (Ayrıca 700 Türk yaralandı , 8800 Türk Tutuklandı) Ancak bütün bunlar SSCB’nin dağılmasını engelleyemedi ve kararlı olarak haklarını savunan Azerbaycan Türkleri (Halk Cephesi ,Komünist Partiye muhalefet yapıyordu) SSCB'den bağımsızlığını ilan etti (30 Ağustos 1991)Bunun öncesinde zaten Azerbaycan Parlamentosu 6 Şubat oturumunda Azerbaycan Devleti isminin önünde bulunan “Sovyet” ve “Sosyalist “ kelimelerini atarak ;Azerbaycan Cumhuriyeti olmuştu. SSCB’nin son döneminde Azerbaycan’ın Bağımsızlık ve Özgürlük mücadelesi, diğer SSCB Federasyonlarının mücadelelerine göre daha çok insan kaybına neden olmuştur. SSCB, çöküşü durdurmak ve Bölge hakimiyetini pekiştirmek adına - Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'un ilan ettiği bağımsızlık hareketini/30 Ağustos 1991- bastırmak için Sovyet darbesini gerçekleştirdiler. Muttalibov bu askeri baskı karşısında çekimser bir şekilde Sovyet darbesini onayladığını açıklamıştır.Yine baskı karşısında Azerbaycan Halk Cephesini (Bağımsızlık yanlısı olduğundan) feshetti ve cumhurbaşkanının doğrudan seçiminin yapılacağı bir değişiklik yaptı.Yapılan Sovyet Darbesinin de etkisiyle Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine Muttalibov tek aday olarak katıldığından seçimi –baskı ile- kazandı. (8 Eylül 1991) Bütün baskılar, darbelere karşın Azerbaycan’ın milli direnişi karşısında Azerbaycan SSR Yüksek Sovyeti -Azerbaycan Halk Cephesinin 30 Ağustos 1991 ‘de ilan ettiği –Bağımsızlık ilanının Kabul etmek zorunda kaldı.(18 Ekim 1991) Ardından Azerbaycan Komünist Partisi dağılmıştır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla (Aralık- 1991) Azerbaycan’ı ilk olarak Türkiye Cumhuriyeti tanımıştır.( T.C. 48.Hükümette Başbakan A.Mesut YILMAZ,-8.Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL - 9 Kasım 1991) Türkiye ,ayrıca Azerbaycan Cumhuriyetinin BM ve AGİK üyeliğine kabulüne destek sağlamıştır. Daha sonra Azerbaycan’ı İsrail, Romanya ve Pakistan tarafından bağımsız devlet olarak tanınmıştır. Azerbaycan’ı ABD ise daha sonra tanımıştır.(25 Aralık 1991) Nihayet Rusya Federasyonu da Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımıştır.(4 Nisan 1992) AZERBAYCAN CUMHURİYETİ (Azerbaycan Respublikası) Tarihinde iki kez Bağımsızlık ilan eden Azerbaycan, bağımsızlığının sona erdirildiği tarih olan 27.4.1920 yılından sonra Sovyet yönetiminde 72 yıl 5 ay süren zulüm ve meşakkatli döneme büyük bir mücadeleyle son vererek son kez bağımsızlığını ilan etmiş ve bu gün Azerbaycan ‘ın Resmi Bağımsızlık günü olarak kutlanmaktadır.(18 Ekim 1991) Azerbaycan’ın Bağımsızlığına kavuşmasıyla birlikte süregelen Dağlık Karabağ sorunları artan çatışmalar ve zamanla geçici uzlaşmalarla devam etmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti daha tam ülkesine hakim olamadan Karabağ’da hakim konumda bulundurulan Ermeni grupları bağımsız bir cumhuriyet kurduklarını ilan ettiler 6 Ocak 1992 ). Azerbaycan Cumhuriyeti ise bu –oldu bitti-yi kabul etmeyerek savaşa girdi. Ermenistan ve Azerbaycan arasında gerçekleşen savaşta Ermeniler, Rus Ordusu'ndan gizli yardım alarak üstünlük elde ettiler, yine ateşkes sağlandı yine de Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni hiçbir ülke tanımadı. Azerbaycan ; Dağlık Karabağ'da Ermenilerin ısrarlı ilhak girişimleriyle gerçekleşen gerginlik, 1991'in sonundan Günümüze kadar(2021) kadar devam eden savaşlar ve ateşkesler dönemlerini başlatacaktır. Ermeni birliklerinin Karabağ'daki konumlarını sürekli Rus yardımlarıyla kuvvetlendirerek ve Azerbaycan'ı Ermenistan'a bağlayan koridorları işgal edeceği çıkmaza girmiştir.
 HOCALI KATLİAMI 
Ermeni gruplarınca işgal altında tutulan Karabağ’ın Hocalı kasabasında Ermenistan ‘ın 366.Alayının da desteğiyle Azerbaycan sivilleri katledilmiştir. (25 Şubat 1992) Hocalı Katliamı Azerbaycan’da büyük bir öfkeye neden olmuş ancak Azerbaycan hükümetinin tepkisizliğine kızan Azerbaycan halkı bu öfkeyle toplumsal bir ayaklanma başlatmıştır .Azerbaycan Devletinin bağımsızlığına giden mücadeleli yolun başından itibaren çekimser bir tutum sergileyen Mutallibov, Azerbaycan Halk Cephesi Partisi'nin baskısıyla Azerbaycan Millet Meclisi'ne istifasını vererek görevden ayrılmak durumunda kalmıştır.( 6 Mart 1992) 
Elçibey Başkanlığı (1992-1993)
Muttalibov’un istifasından sonra 1992 seçimlerinde eski Komünist Parti taraftarları geçerli bir aday gösteremediler ve Azerbaycan Halk Cephesi (PFA) lideri Ebulfez Elçibey oyların %60'ından fazlasını alarak başkanlığı kazandı.Elçibey’in programında Bağımsız Devletler Topluluğu üyeliğine muhalefet, Türkiye ve İran Azerbaycan’ıyla daha yakın işbirliği vardı. Bu yüzden Rusya ve İran'la yıldızı hiç barışmadı. Baltık cumhuriyetlerinden sonra Azerbaycan, topraklarından Rus askerlerini ilk çıkaran eski Sovyet cumhuriyetiydi, ayrıca milli para manat basıldı, Latin alfabesine geçiş başladı Nahcivan, Ermeni ablukasına alınınca Elçibey, Ermenistan'a giden tüm demir yolu trafiğini durdurdu ve dış dünya ile olan kara bağlantılarının bir kısmını da kesti. Azerbaycan ordusu Karabağ'ı yeniden almak için büyük bir saldırı başlattı. Hızla bir şekilde hareket eden ordu, maalesef birkaç ay sonra üstünlüğü Ermeni güçlerine kaptırdı. Sonuçta Ermenistan , Azerbaycan topraklarının beşte birini ele geçirdi ve bir milyondan fazla insanı bölgeden sürüp çıkardı. Ancak beklenmedik bir anda, Gence’den çekilen Rus askerlerinin bıraktığı silahlara el koyan Albay Surat Hüseyinov ayaklandı ve emirlere uymadığı gibi 1993 yılı Haziran ayında silahlı isyana kalkıştı. Bu durum Elçibey’in zorluklarını artırdı. 1 milyondan fazla göçmen, Ordu’nun Hüseyinov ayaklanmasından  etkilenmesi, kötüleşen ekonomi ve Haydar Aliyev yanlılarının muhalefeti sonucunda Elçibey Azerbaycan’da yalnız kaldı. Bakü'de ise H.Aliyev konumunu güçlendirerek etkisini artırdı. 15 Haziran 1993’te Azerbaycan Milli Meclisi’nin başına geçmesiyle Azerbaycan iç tehditlerden kurtuldu. Haydar Aliyev’in Milli Meclis’in başına geçtiği gün artık Millî kurtuluş günü (15 iyem) olarak ilan edildi.Bu şartlarda Elçibey çaresiz 17 Haziran 1993'te gece yarısı başkentten ayrılarak Nahçıvan'a gitti. Bir zamanlar Halk Cephesi'nin liderlerinden olan İtibar Memedov'un parlamentoya sunduğu önergeyle Elçibey'in başkanlığı düştü ve yetkileri iktidar boşluğunda parlamento başkanlığını üstlenen H.Aliyev'e devredildi.Türkiye’ye gelen Elçibey 22 Ağustos 2000'de vefat etti.
Haydar Aliyev Başkanlığı (1993–2003) 
Haydar Aliyev, SSCB döneminde Politbüro'nun ilk Azerbaycanlı Türk üyesiydi. Elçibey’den sonra zaten fiilen yönetimi devralmıştı. Yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini de çok yüksek oylar alarak kazandı.(3 Ekim 1993) 1994-1996 döneminde Suret Hüseyinov da dahil olmak üzere muhaliflerinden kurtuldu en son 1996'da, eski parlamento sözcüsü Resul Kuliyev’i sürgüne göndererek Azerbaycan’ın tartışılmaz tek Lider’i oldu. H. Aliyev petrol ihracatının artmasını sağlayacak olan (Azeri-Çırak-Güneşli dev petrol sahası üzerinde) imzalanması sonucunda ekonomi gelişmeye başladı. H.Aliyev ikinci dönem başkanlığına (76 oyla) tekrar seçildi.( 11.Ekim.1998) 1999'un başlarında, Azerbaycan’ı büyük bir gaz ihracatçısı yapacak dev Şah Deniz doğal gaz sahası keşfedildi. Türkiye ile 2003 yılına kadar bir gaz ihracat anlaşması imzalandı. Türkiye’nin de katkısıyla planlanan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı inşasına başlandı.( 2003) BTC hattı 2005 yılında, gaz boru hattı ise 2006 yılında tamamlandı. Azerbaycan ayrıca Nabucco Doğalgaz Boru Hattı'na katılmıştır. Haydar Aliyev hastalandı ve tedavi için gittiği ABD’de vefat etti. (12 Aralık 2003) 
İlham Aliyev Başkanlığı (2003- ) Haydar Aliyev hastalandığı zaman oğlu İlham Aliyev, Parlamento tarafından başbakanlığa seçilmişti. (4 Ağustos 2003) Daha sonra Haydar Aliyev’in hastalığının artması üzerine Cumhurbaşkanı seçildi. (15 Ekim 2003) İlham Aliyev,15 Ekim 2008 yılında oyların %87'si ile yeniden seçilmiştir. (2.Kez) Bu ikinci seçimi Muhalefet partileri boykot ettilerse de 2009 yılındaki Anayasa referandumunda başkanlık için süre kısıtlamaları kaldırılmıştır.(Ömür boyu Başkanlık yolu açılmıştır) 9 Ekim 2013 Tarihinde İlham Aliyev 3.Kez Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Azerbaycan, Türkiye’yle birlikte Türksoy ve Türk Keneşi üyesidir. 1 ve 5 Nisan 2016 tarihleri arasında Ermeni ve Azerbaycan silahlı kuvvetleri arasında yeniden çatışmalar yaşandı , ancak yine ateşkes sağlandı. İlham Aliyev döneminde 2007’de temeli atılmış bulunan Bakü Tiflis Kars Demiryolu (Demiryolunun 503 km'si Azerbaycan'dan, 259 km'si Gürcistan'dan, 76 km'si ise Türkiye'de) Yapımı tamamlanarak 30 Ekim 2017’de törenle açıldı.(Törene, T.C. 12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev , Kazakistan Başbakanı Bakıtcan Sagintayev, Özbekistan Başbakanı Abdulla Aripov ve Gürcistan Başbakanı Giorgi Kvirikaşvili katıldılar)
KARABAĞ SAVAŞI ve BARIŞI(2020) Karabağ Çatışması, 1990'lı yılların başlarında, geniş çaplı bir savaşa dönüşmüştü. 1994 yılında imzalanan bir ateşkes, Bakü'nün Kafkasya ‘daki Sovyet dönemi mirası statüko ile olan sıkıntılarını artırmasının yanı sıra, Erivan'ın Karabağ işgalini sağlamlaştırma çabalarından ibaret kısmi istikrar sağlanmıştır. Ancak Ermenistan, Karabağ’ın ardından işgal edilen Azerbaycan topraklarını elinde tutmayı inatla sürdürmüştür. Karabağ’da Nisan 2016'da cereyan eden dört günlük bir gerginlik, yine ateşkesten sonra bugüne kadar yaşanan en şiddetli çatışma oldu. Fakat Azerbaycan’ın işgal edilen Ülke topraklarının acısı da devam etmiştir. Dağlık Karabağ Bölgesi ve elde ettikleriyle yetinmeyen Ermenistan Azerbaycan’a karşı yeni bir saldırı başlattı. Ancak bu sefer Azerbaycan Devleti savaş için epey hazırlıklı bulunuyordu. (Eylül 2020) Azerbaycan’ın işgal edilmiş toprakları üzerinde bulunan Ermenistan hudut birliklerinin başlattığı bu şiddetli saldırılar , 27 Eylül'de başladı ve giderek bütün hudutları kapsayacak şekilde genişledi. Karşı harekata geçen Azerbaycan kuvvetleri Ermenistan saldırılarını püskürttükten sonra, Kuzeyden Güneye ( İran Sınırına) ve Karabağ istikametli taarruzlarıyla işgal altındaki yerleşim birimlerini kurtarmaya başladı.Sonunda, 44 günlük savaşta Azerbaycan 2783 şehit vererek zaferini tescillemiştir. Bu savaşta aralarında Türk İHA ve SİHA larının da bulunduğu insansız Hava araçları büyük rol oynamış ve Ermenistan ‘ın başta Hava Savunma sistemleriyle, ağır silahlarını tahrip etmiştir. Azerbaycan; Cebrayıl, Füzuli, Zengilan, Kubadlı ve Şuşa kentlerini; Hadrut, Mincivan, Ağbend, Bartaz yerleşimlerini olmak üzere toplamda 286 köyü ve aralarında stratejik öneme sahip Murovdağı’nın da olduğu bazı tepeleri işgalden kurtardı. Ayrıca Azerbaycan-İran sınırı tamamen kontrol altına alındı.(Ermeni işgaliyle 1993’den beri İran sınırıyla Azerbaycan’ın bağlantısı kesilmişti) 9 Kasım'da Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalandı ve Dağlık Karabağ bölgesindeki tüm çatışmalara 10 Kasım 2020 tarihinde Moskova saati ile 00:00 itibariyle son verildi
Dağlık Karabağ Anlaşmasının Maddeleri : 
* Azerbaycan ve Ermenistan kontrol ettikleri pozisyonlarda kalacak. 
* Kelbecer 15 Kasım, Ağdam rayonu 20 Kasım, Laçin 1 Aralık'a kadar Azerbaycan'a geri verilecek. *Tarafların ateşkese uymasını denetlemek amacıyla bir mekanizma oluşturulacak.
 *Dağlık Karabağ'da temas hattında ve Laçin koridorunda Rus barış gücü bulunacak 
* Ermenistan ordusu, geri çekilmesini Rus askerlerinin denetiminde yapacak. 
* Rus barış güçleri Dağlık Karabağ'da 5 yıl süreyle kalacak. Taraflar 6 ay öncesinde itiraz etmezlerse süre otomatik olarak 5 yıl uzayacak. 
* 3 yıl içinde Ermenistan ile Hankendi arasındaki rota oluşturulacak. Rus askerleri bu rotanın korunması için yeniden konuşlandırılacak. 
* Yerinden edilmişler, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kontrolünde Dağlık Karabağ ve etrafındaki bölgelere dönecek. 
* Azerbaycan'ın batı illeri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım koridoru açılacak.
 * Taraflar arasında esir ve cenaze değişimi yapılacak. Azerbaycan Zafer gününü ateşkes tarihi olan 10 Kasım yerine 8 Kasım gününü ilan etmiştir. (Atatürk’ün ölüm gününe saygı olarak) Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin her yönden artarak ivme kazanması beklenmektedir. 
 *Rifat GÜNDAY 
Eğitimci ,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni 

Makale Yayın : 
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/5816-turk-kapisinda-i-ki-kades-devlet-azerbaycan-ve-turkiye

 Kaynaklar : 1-İki İmparatorluk Arasında. Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.Tahirli, Abid. (2011)
 2- TDV İslam Ansiklopedisi,Ziya Musa Buniyatov 
3-Geçmişten Günümüze Azerbaycan ,Makale . Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 5 Sayı:1 Haziran 2016 Hacer Göl
 4-Güncel Habarler (2020-2021), Anadolu Ajansı , İnternet Medyası 
 5-Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (ADR) Dış Politikası ve Ali Merdan Topçubaşı,Avrasya İncelemeler Dergisi , Yıl 2020 Sayı 2, Vügar İMANBEYLİ
 6- Rus İhtilallerinin Azerbaycan’a etkileri; Bağımsızlığa giden yol. Gazi Türkiyat , 2015/16 165-185 Ramin Sadıkov 
7-1915-1923 Müstemleke Muharibesi , Prof.Dr.Seyit Sertçelik, 2017-TP Yayını