3 Mart 2016 Perşembe

GELECEK NESİLLERİMİZ “ULU ÇINAR”LARIN ALTINDA BÜYÜSÜN...


GELECEK NESİLLERİMİZ “ULU ÇINAR”LARIN ALTINDA BÜYÜSÜN...
Bizim çınarlarımız kaynağını tarihten almakta ve unutulmamaktadır. Çınarlar, kökleri kuvvetli ve dalları gökyüzünü kucaklayan bir ağaç olarak Türk Medeniyetinin simgesi olmuştur. Bu anlamda, Osmanlı döneminde yapılan cami, türbe, medrese, kervensaray, imaret, saray ve meydanların her köşesinde çınarları görmekteyiz. Özellikle Osmanlının kuruluş döneminde (1299–1453) yapılan eserlerin çevresi incelendiğinde, her yerde çınar ve servi ağaçlarını görmekteyiz. Osmanlıda çınar ağaçları, devletin sonsuzluğa ulaşan bir simgesi olarak algılanmıştır. (Devlet-i Ebed müddet ilkesi).Dolayısıyla çınarlar Osmanlı tarihine tanıklık eder, adeta geçmişin olaylarını hatırlatır ve ecdadımızın yaptığı işlerle gurur duymamızı sağlar.
 Osmanlı medeniyetinin insana saygılı, şehirlere estetik değerler katan ”mekânda birlik” ekolünün vazgeçilmez unsuru, çevre ağaçlandırılmasıdır. Çevre ağaçlandırmaları öncelikle çınarlarla sağlanmış olup türbe ve cami bahçeleri de ilaveten servi ile süslenmiştir. O dönemden günümüze kalabilen anıtsal çınarlar bulunmaktadır. Halkımız öteden beri bu çınarların korunmasına özen göstermiş ve halk arasında her bir çınarın hikâyesi anlatılmıştır. İlerleyen süreçte başkentin değişmesine paralel yeni başkentte de aynı imar faaliyetleri süratle yürütülmüştür. Bursa’dan(1326) sonra Edirne’de (1361) ve nihayet İstanbul’da (Asitane-Dersaadet–1453) bu imar faaliyetlerine çok önem verilmiştir. Ayrıca, ilk başkent Bilecik (Ertuğrul),eski Selçuklu başkenti İznik, Eskişehir (Sultanönü) ve daha sonra fethedilen Rumeli sancaklarına da hem medeniyetimiz taşınmış hem de benzer imar faaliyetleri kapsamında ağaçlandırmalar gerçekleştirilmiştir. Maalesef, bu eşsiz imar faaliyetlerinin ürünü eserlerin bir kısmı savaşlar, yangınlar ve depremler sonucu kaybedilmiş, kalanların bir kısmı da kentleşme çalışmalarında, yeni yol açılması için veya “tamiri mümkün olmadığından” modern bina yapılsın gerekçesiyle bilinçsizce yok edilmiştir. Bu konuda en çarpıcı örnek İstanbul’da, Vatan, Millet caddelerinin açılmasında yaşanmıştır. Bazen büyük yangın ve savaşların sonunda bazen de hasarlı binaların satılmasıyla hazineye gelir kaydedilmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V), zaman içerisinde önemini maalesef yitirmiş ve hatta unutulmuş, bizim "ekolojik sünnet" diye nitelendirdiği­miz çevrecilik anlayışıyla “Elinizde bir ağaç filizi varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu dikecek kadar zamanınız varsa mutlaka dikin."demiştir. Atatürk, Yalova’daki konutuna ağaç dalları zarar vermesin diye bahçedeki çınarın kesilmesine müdahale etmiş; ağaç yerine yalı, raylarla ağaçtan uzaklaştırılmıştır. Bu konuda yine Osmanlı’yı örnek alan İngiltere’de yol bir ağaca veya anıtsal yapıya isabet ettiğinde, onların uyguladıkları sistem; “Bir asfalt yolun önüne ağaç dikilirse, yol bükülür.(Falih Rıfkı Atay-Taymis kıyıları)” sözünü temel almaktadır.

Osmanlıyla çınar arasındaki bu kuvvetli ilişkiye önem verilmesinin bir nedeni de Osman Bey’in gördüğü rüyaya maledilmektedir. Osmanlı Devletinin kuruluşunu anlatan ve sonradan yazılma eserlerde; Osman Gazi henüz bey olmadan (babası Ertuğrul Gazi hayattayken) ,komşuları sayılan ve bugünkü Eskişehir’in Uludere ilçesinde ( itburnu) bulunan Anadolu Ahilik teşkilatının lideri Şeyh Edebali’nin evine ziyarete gider. Gece o evde konaklayan Osman Bey rüyasında; Şeyh Edbali’nin göğsünden doğarak göğe yükselen ayın, ışıklar saçarak Osman Bey’in göğsüne girdiğini görür. Ayın girdiği yerde bir çınar ağacı meydana gelir ve süratle büyüyerek dalları göğe doğru yükselen bir “Ulu Çınar” olur. Sabahleyin bu mistik rüyayı Şeyh Edebali’ye anlatır. Şeyh de Osman Bey’e büyük bir Devlet kuracağını ve soyundan gelenlerin cihana hükmedeceğini söyler.(yorumlar).Osmanlıların çınarla bütünleşmesi doğal olarak önce Bursa’da uygulanmıştır. Kronikleri süsleyen Osman Bey’in rüyasıyla bütün Osmanlı padişahları simgesel olarak çınar dikmişler ve Bursa’yı hiç bir zaman ihmal etmemişlerdir. Osmanlılar Selçuklu sanat ve mimarisiyle Anadolu Beyliklerinin mimarisine kendi yorum ve tasarımlarını da eklemişler ve yeni bir mimariye ulaşmışlardır. Bu tarz 17.yüzyıla kadar bütün şehirlerde uygulanmıştır.

Günümüzde tarihi çınarlara gereken önem veriliyorsa da zaman zaman basında tarihi çınar kesilmesiyle ilgili haberler maalesef duyulmaktadır. Yüzyıllardır akan zaman içinde; savaş, yangın, kıyım ve doğal afetlere rağmen çınarların ayakta kalmalarının önemli bir sebebi de hikâyeleriyle adeta kutsanması ve tarihi olaylara tanıklık etmesidir.

Eskişehir Çınarları; Eskişehir Odunpazarı İlçesinde Deliklitaş Mahallesi ,Hamamyolu Caddesi üzerinde bulunan 206 yaşında olan Çınar ağacı, 26 metrelik boyuyla tarihe tanıklık yapmış ve diri bir şekildedir (Tescilli).Yine aynı mevkiin 2 Eylül caddesi kısmında 140 yaşında çınar vardır.(Tescilsiz)
EAL Çınarı; Tepebaşı İlçesi, Ulu Önder mahallesinde Eskişehir Anadolu Lisesi bahçesinde bulunan çınar da okulla yaşıttır.Yaklaşık 60 yaşında olan ağaca eski mezunlar “çınaraltı “ ismini vermişlerdir



                               
Bilecik Çınarları; Söğüt ilçesinde ki Osmanlı Beyliğinin merkezinde, 1414-1420 yıllarında yapılan Çelebi Sultan Mehmet (1.Mehmet) camii çınarı, camiyle yaşıt Osmanlıdan günümüze gelebilmiş ulu çınardır.İnhisar çınarı ; İnhisar ilçesinde çifte çınardır.

Kütahya Çınarları :Simav ilçesi Beyce köyü'ndeki 435 yıllık çınar bulunmaktadır.Tescil edilmiş bulunan ve 1581 yılında dikilmiş olduğu tesbit edilen çınarın boyu 40 metre ,çevresi 10 metreyi bulmaktadır.
Bursa çınarları; sadece Bursa’da 400 civarında anıt ağaç bulunurken, Türkiye genelinde 1000 den fazla anıt ağaç bulunmaktadır.
İnkaya çınarı; Bursa ‘nın Çekirge semtinde ve Uludağ yolunda bulunan, adını tarihi çınardan alan” Oyukçınar” mahallesinde Osmanlı’nın kuruluş dönemiyle yaşıt 600 yaşında, boyu 35 metre ve 9 metre çevre genişliğine sahip ünlü bir çınarımızdır. (İki yıl önce Lodos bazı dallarını kırmıştır)

                   
Gazi Orhan Camisi Çınarı (Eskici baba) ; Bursa merkezinde “Koza Han’a” bitişik tarihi Gazi Orhan Bey Camii (T Planlı olup Gazi Orhan tarafından 1339 yılında yaptırılmıştır.) kapısında bulunan çınarın Gazi Orhan Bey tarafından dikildiğine inanılmaktadır; çınar 550 yaşındadır.
Kavaklı Camisi çınarı, Baba Sultan çınarı ;(her ikisi de geyikli baba tarafından dikilmiştir) Bu iki çınarın hikâyesi kuruluş dönemine ve Bursa’nın fethine gider. Bursa’nın fethi esnasında (1326) ileri gelenler, Orhan Bey’i tebrik etmek için Bursa’ya gelirler. Ancak Bursa’nın fethine gönüllü olarak katılan büyük Abdal Geyikli Baba’nın , (fetihte geyikleri at gibi kullanmıştır.) tebrike gelmemesi Orhan Bey’i ziyadesiyle üzmüştür. Bir müddet sonra “Geyikli Baba” sırtına kavak ağaçlarını (Çınar) alarak sarayın karşısına gelir. Burada şimdiki Kavaklı camisinin bulunduğu meydana bu ağaçları diker. Çınar -o zamanki adıyla kavlak- uzun ömürlü olduğundan sürekliliği temsil etmektedir.”Geyikli Baba” da Orhan Bey’in Devletinin çınar gibi uzun ömürlü ve cihanşümül devlet olması için dua eder.(Bugün bu çınarlardan sadece küçük bir gövde ve birkaç dal kalmıştır) Baba Sultan, Kestel ilçesinde ve Geyikli Baba’nın kendi köyüne de (Baba Sultan Köyü) aynı kavlaklardan diker. Çınar 700 yaşındadır; 11,5 metre çevresi ve 24 metrelik boyuyla çok sağlam görünümdedir.(Bu çınarın altında her yıl "Baba Sultan” pilavı dağıtılmaktadır.)
Pirinç Hanı Çınarı ; Bursa merkezde tarihi Ulu Camii’den aşağıya doğru inilen yolun sonunda bulunan İvaz Paşa camii’nin karşısında ,Zafer çarşısının yanındadır.Pirinç hanı, Sultan 2. Bayezid tarafından yaptırılmıştır (1508).Bu yüzden Pirinç Han kapısı önünde bulunan çınar 16.yy’da dikilmiştir.Çınar bazı badireler atlatmıştır. Çevresi 7 metre genişliktedir ve orijinal dalları yok olmuştur.
Koğuk Çınarı (Ulufeli Çınar) ; Bursa merkezinde, Osmangazi Yalova yolu ile eski çevre yolu kavşağına yakın bir konumdaki Koğuk Çınar Mahallesinde olup 16 metre genişliğe sahiptir. Yıldırım Bayezid döneminde yaşlı bir kadın tarafından dikilmiştir. Bu yüzden kadına sultan tarafından ulufe bağlanmıştır. Sonraları Yeniçerilere ulufeler burada dağıtılmış.(Bursa’nın başkentlik dönemine mahsus.)
Halkalı Çınarı ; Bursa Merkezinde Yıldırım İlçesi Yavuz Sultan Selim Mahallesinde kendi adıyla anılan semtte ve Osmanlı Kuruluş dönemiyle yaşıttır. Harap olmadan önce gövde çevresi 16 metreydi. Gövde içi boşalarak bir kovuk şeklini almış, daha sonra çıkan bir piknik yangınında bir bölümü harap olmuştur.
İznik Davut-u Kayseri(Topkapı) türbesi çınarı :İznik'de Osmanlı'nın İlk medresesi : Süleyman Paşa Medresesinin ilk hocası Müderris Davud_ı Kayser'den almıştır.İznik'in Surları kapsına yakın  olduğundan Topkapı Çınarı da denmektedir.Çınar'ın Eşrefoğlu Rumi ile ilgili de bir menkibesi bulunmaktadır.1250 yılıık çınarı tarihlemesi 762 yılına çıkmakta olup dip gövde genişliği 7,5* 5 metredir.
Bursa ‘da ayrıca ; Altıparmak, Yaycılar pınarı çınarı, Dua çınarı, Müşkire çınarı ve Muradiye çınarı vardı. Bursa’da Osmanlıdan daha eski Dudaklı ve Ağlayan çınarları da halen ayaktadır.Bursa’nın İznik İlçesinde ; Kaymak Köşkü ve  Hespekli  çınarı  sayılabilir.
Sakarya Çınarları : Osmanlı ordugah güzergahında bulunan Sakarya’nın hemen her ilçesinde Osmanlı nişanesi ulu çınarlardan bir iz bulunmaktadır.Gelenek daha sonraları da devam ederek asrı doldurmuş hatırı sayılır miktarda çınarlar mevcut.
Geyve ilçesinde şelaleriyle ünlü sarp vadisinde  ve gövdenin bir kısmı yere paralele gelişen 800 yıllık çınar.Gövdesinde oyuklar oluşmuş ancak gövdesinde yürünebiliyor olduğundan benzeri bulunmuyor.
Yine Geyve ilçesi Kozan köyünde 600 yıllık bir çınar bulunuyor.Fırtınadan dalları hasar gördüğünden biraz usulsuz budanarak, ağacın geleceği tehlikeye atılmış.,
Taraklı tarihi çınarı : Taraklı ,Osmanlı Akıncılarınca fethedilince fethin nişanesi olarak dikilmiş.1293-1294 yıllarında dikildiği ve 722 senelik çınarın gövde de bir kısım hasar görmüş olup tescil edilmiştir.

Edirne Çınarları: Bursa’dan sonraki başkent Edirne’nin 30 a yakın ulu çınarı bulunmaktadır. Bunlar ; 2.Bayezit külliyesi ; 2.bayezid tarafından 1488-1492 yıllarında yaptırılan Darüşşifa ve bimarhanenin bulunduğu küliyede (Bu gün Sağlık müzesi olarak hizmet vermektedir) çifte minarelerine ulaşan ulu çınarları külliye ile yaşıt olduğu düşünülmektedir. Selimiye camii, Sarayiçi, Ayşekadın camii ve Cihannüma kasrı çınarları bulunmaktadır.Bunlardan Büyük Mimarımız Sinan’ın baş yapıtı olan Selimiye camii (1569-1575) avlusunda bulunan üç anıt çınarlar 200 yaşında olup türleri Londra ve Doğu çınarıdır.Edirne çınarlarının bir hüzünüde Balkan savaşlarında yaşanmış.26.Mart.1913 de teslim olan Edirne Kalesinin savunan erat ve bir kısım Edirne halkı (Gayri müslimler haricinde) sarayiçi bahçesine aç-susuz kapatılınca ,maalesef buradaki ağaçların (Çoğunlukla çınar) kabuklarını yemek zorunda kalmışlardır.Sayıları 300.000 i aşan Balkan şehitlerimizin ruhları şad olsun.
İstanbul Çınarları ; Osmanlı’nın son başkenti İstanbul’da Hemen hemen tüm padişahların çınarları vardır.İstanbulda 400’ün üzerinde Ulu çınar bulunmaktadır.Bursa ,Edirne ve nihayetinde İstanbul’da şehzadeler çınaraltında büyümüşler,sultanlıklarında ise mola verip dinlenmişlerdir.

Sultanahmet’deki Şecer-i Vak vak Çınarı ; İsmini 17.yüzyılda meydana gelen “Vaka-i Vakvakiye” olayından almıştır.Sultan Ahmet meydanında(At Meydanı) bulunan bu çınarlara Yeniçerilerin ayaklanması sonucunda katledilenler asıldılar.Bu olayı mitolojide yer alan meyvesi insan başı olan vakvak ağacına benzetilerek denildiğinden ve daha sonra benzer bir olay daha yaşandığından “Kanlı Çınar“ ismi de verilmektedir. “Vaka-i Vakvakiye” ye gelince ; Sultan 1.İbrahim’i tahttan indirmek maksadıyla harekete geçen Bir grup Yeniçeri önce Sadrazam Ahmet Paşa’nın konağını basarak devrin ünlü celladı ; Kara Ali’ye teslim ettiler(1648). Ahmet Paşa kementle boğulduktan sonra başı kanlı çınar’ a bırakıldı.Bu olayın benzeri yine Girit seferinden dönen Yeniçerilerin aylıkları alamadıklarını ileri sürerek ayaklanmışlar ve sorumlu tuttuklarının başlarını kanlı çınar’a asmışlardır(1655)

Gülhane’deki Taşlıçınar ; Fatih İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’ya giderken beyaz atının ayağından fırlayan taş buradaki ağaca saplanmıştı.Daha sonraları buraya yeniden çınar dikilmiş ve 300 yaşındadır.

Eyüp Sultan Çınarı ; Fatih Sultan Mehmet İstanbul kuşatmasında(1453), aklına İslam ordularının İstanbul kuşatmalarında şehit düşen 29 sahabeden (Hz. Peygamberi(SAV) gören ve onunla birlikte hareket eden anlamında) en bilineni ve Hz.Peygamberimizin Sancaktarlığını yapan Eyüp Sultan (Ebu Eyyüp Halid b.Zeyd el-Ensari)’ın kabrinin bulunmasını Hocası Ak Şemsettin’den ister. Eyüp Sultan 668-669 İstanbul kuşatmalarında şehit düşer. Ancak kabri (Doğal olarak Sur dışındaydı) İstanbul’un Latinler tarafından İşgal yıllarında (1204) tahrip edilerek kaybolmuştu. Ak Şemsettin rüyasında kabrin yerini görmüş ve ertesi gün hemen kabrin baş tarafına bir çift çınar diktirmiştir. Hocasının sezgilerini denemek isteyen sultan, çınarları söktürerek yerlerini değiştirmiş ve sökülen yere de kendi yüzüğünü bırakmıştır. Ertesi gün Fatih Devlet erkanıyla kabir mevkiine giderek hocasından kabrin yerini sorar. Ak Şemsettin doğrudan sökülen çınarların yerine gider. Fatih’in “Emin misin hocam ?” yeni sorusunu ; Ak Şemsettin ;” Elbette eminim işte şurada toprak içinde bir yüzük ve iki kulaç derinlikte de bir mezar taşı görüyorum” diye cevaplayınca ; Fatih çınarların eski yerine dikilmesini emreder. Ancak Ak Şemsettin müdahale ederek "bırakın orada kalsınlar Eyüp Sultan hazretleri orada gasledilmişti, orası kutsal bir mahaldir" der. İstanbul’un fethinden sonra buraya büyük bir külliye inşa edilmiştir. Bundan sonra Padişahlar kılıç kuşanma merasimlerini burada yapmışlar ve sünnet törenlerinden önce de ziyaret geleneği başlamıştır. Eyüp Sultan Camii’nin dış avlusunda bulunan çınarın çapı 2 metre 87 santim, boyu 20 metre ve yaşı ise 600 yıla yakın olup Fatih zamanında dikilmiştir.

Şehzadebaşı Çınarı ; Kanuni Sultan Süleyman’ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmet adına 1544-1548 tarihleri arasında Mimar Sinan tarfından yapılan Şehzade Camii ve külliyesi (Sinan’ın çıraklık eseri)içindedir. Külliye ile yaşıt, çevresi 5 metre, çapı 1,60 metre ve boyu 10 metre’dir.

Katil Çınar(Çengelköy) ; Anadolu yakası Çengelköyde, Çengelköy karakolu’nun arkasında ve şu anda çay bahçesinde bulunmaktadır. Yaklaşık 500 yaşında ve boyu 15 metredir.Çınardan fırtına ile kopan büyük bir dal bahçede oturan bir kişinin ölümüne neden olduğundan bu ismi almıştır.

Valide-i Atik Çınarı: Üsküdar’ ilçesinde Valide-Sultan koru’su içinde bulunan bu çınar, padişah II. Selim’in eşi , III. Murad’ın annesi olan Nurbanu Valide Sultan tarafından 1570-1579 yılları arasında yaptırılan külliye ile yaşıt olan çınarlar valide sultan tarafından diktirilmiştir.

Aşıklar Çınarı: Üsküdar ilçesi Bulgurlu da Üç pınarlar mevkiinde ; 200 yaşında, 10 metre boyunda ve 2 metre çapındadır.Türk Sanat Müziğinin meşhur şarkısı “ o ağacın altı .. “ burada bestelenmiş(1970) ve gölgesinde mevsimler boyu oturulan, sevgililerin buluşma yeri olaraktan bu isim verilmiştir.

Beykoz Çınarları: (Fatih çınarları-zafer çınarları):Bu çınarlar Fatih zamanında dikilmiştir.Fatih bu yörede avlanırken Tokat’ın fethedildiğinin(İlk fethi Yıldırım Beyazit zamanında yapılmıştı) haberini alır.Burada bir av köşkü yaptırır (Yüzyıl başında yok olmuştur)ve etrafına zaferin anısına Çınar ağaçları diktirir.

Midillili Ali Reis Çınarı: Beykoz ilçesi Anadolu Kavağı merkezindeki Midillili Ali Reis Camii Avlusu’nun dışında bulunanmaktadır.2 metre çapına sahip bu Çınar caminin yapıldığı 1580’li yıllarda Padişah IV. Murat zamanında dikilmiştir.

Kabataş-Beşiktaş-Ortaköy yolu çınarları ; Bugünkü Dolmabahçe,Kabataş,Çırağan caddeleri ile Ortaköy ve Bebek parkına kadar uzanan sahil yolunda 700’e yakın çınar ağacı bulunmaktadır. Eskiden bu çınarlar ta Sarıyer’e kadar devam ediyormuş.BU çınarları yaşları 100 yıllıktır.

Kabakoz Çınarı: Şile ilçesi Kabakoz köyünde 1999 yılındaki depremde yıkılan ve bugün mevcut olamayan eski cami avlusundaki (halen köy meydanı) su kaynağı yanındadır. Çınar 600 yaşında,12 metre boyunda olup,çevre genişliği 10 metredir.Köy tarihinde çok önemlidir. İstanbul’un işgal yıllarının acılarına tanıklık etmiştir. İstanbul'un işgali sırasında, 1920 yılında, İtilaf ordularınca köy ‘ü basan işgal askerleri köy sakinlerini bu ağacın dallarına bağladıkları ve kendilerinden para ve altın topladıkları sözlü tarihten anlaşılmaktadır.
İstanbul’ da örnek olarak anlattığımız çınarlardan başka ; Sarıyer Orman Fakültesi çınarı,Sarıyer-Emirgan çınarları, Büyükdere çınarı(Sultan 2.Mahmut bu çınarların altında Yeniçerilerin oyunlarını seyretmiştir), Beyazıt Çınarı(Cellat çınarı)( Sahaflar çarşısının girişindedir.İdamların infazı burada yapıldığından), Kırımlı Çınarları(Çatalca –Subaşı köyü-900-1000 yaşında) Koca Mustafa Paşa Camii çınarı(1300 yaşında),Yeniçeri çınarı(Topkapı sarayı avlusunda Yeniçerilerin törenlerde bulunduğu yerde olduğundan bu ismi almıştır)), Gülhane (Taşlı) çınarı,Büyükada çınarları,Kınalı ada çınarı,Burgaz ada çınarı,Fenerbahçe parkı çınarı,Çekmeköy çınarları,Kadıköy çınarları,Kartal çınarları,Maltepe çınarları,Pendik çınarları,Şile çınarları,Tuzla çınarları,Üsküdar çınarları bir grup oluşturmaktadır.
Yalova Çınarları :Yürüyen Köşk Çınarı ; Ataürk,Yalova’daki Atatürk çiftliğine 1929 yılında ,bahçesinde mevcut bulunan büyük çınarın yanına bir köşk yaptırır. Yalova’ya 1936 yılındaki gelişinde Millet Çiftliği’ndeki köşkün pencerelerini zarar vereceği için yanındaki çınarın dalının kesileceğini görünce derhal müdahale eder. Ağacın bir tek dalının bile kesilmesine tahammül etmeyen Atatürk köşkün ağaç yanından taşınmasını emreder. Bu vazife İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi’ne verilir.Temeller açılarak ray döşenerek köşk doğuya doğru 4 metre kaydırılır.Daha sonra Atatürk’ün vasiyetine göre Millet’ e bağışlanan Köşk halen müze olarak kullanılmaktadır. Yürüyen Köşk Atatürk bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’ arazisi içindedir. Bu Enstitü Atatürk’ün 1920'li yıllarda hayata geçirdiği Türk Tarımın ileri tekniklerle donatılması gibi ileri teknolojik çalışmalar öncülük etmiştir.
Yalova-Termal Yolu üzerindeki Çınar Ağaçları 1930 yılında dikilmiş ve tescillidir.Yalova–kurtköy Kapalı çınar mesire yeri anıt çınarıdır.Çınar ,700-800 yaşında ,çevresi 22 metre genişliğindedir.

Diğer çınarlarımız : 
Kırklareli -Vize Çakıllı çınarı (Osmanlı Seferlerinde ilk durak yerindedir), Karadeniz Ereğli Fetih çınarları (Fatih Sultan Mehmet’in fermanıyla İstanbul’un fethinden sonra dikilmiştir. 550 yaşlarında ve 8 adet kalmıştır.), İzmit -Darıca çınarı(900-1000 yılıık), Isparta -Yalvaç Çınarı(Çevresi 19 metre, 1100 yaşlarındadır), Muğla –Marmaris bayırköy çınarı (2000 yıllık), İzmir-Salihli Bozdağ Subatan Yaylasında bulunan Doğu Çınarı, İzmir -Beyköy, Beydağındaki Mengerli Çınarı,İzmir –Bayındır Kızıloba çınarı (Aslan Kavak olarak da anılan, 22 metre çevre genişliğinde), Antalya –Kemer Gedalma çınarı (2500 yıllık), Hatay-Samandağ Hıdırbey çınarı (Musa ağacı olarak da bilinen 800-1000 yaşında ve çevre genişliği 20 metredir.) Bartın Hasan kadı çınarı(400 yaşında iki adet). Burdur Ağlasun çınarı(11 metre yüksekliğinde,10 asırlık), Belenözü çınarları (430-450 yaşında,28 metre boyundadır), Denizli Elmalı Köyü çınarı (2 adet olup en büyüğü 640 yıllık olup genişliği 8.40 metredir.) Kastamonu-Bozkurt Beldeğirmeni köyü çınarı (800 yaşında,50 metre boyunda ve 9 metre çevre genişliğindedir.Balıkesir –Edremit  Güre mahalle çınarı.800-900 yaşlarnda,11,5 metre kalınlığında ve 45 metre boyundadır.Çanakkale  Merkeze bağlı Elmacık Köyündeki tarihi çınarların yaşları yüzün üzerinde 15 çınar ağacı bulunmaktadır.
Türkiye‘de bulunan Ulu çınarları anlatmaya çalıştım.Bu gün çeşitli kurumlar bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama henüz yeterli seviyeye ulaştığını söyleyemeyiz. Konu yerel yöneticilere bırakıldığında her şehir farklı uygulamalar yapabilecektir. Oysa ki Ulu Çınarların genç nesillere tanıtılması ve ağaç sevgisinin aşılanması çok önemli bir gelecek tutkusu olarak ele alınmalıdır. Yani Milli bir proje haline getirilmeli ve uygulanmalıdır. Bugüne kadar yakılan, kesilen veya doğal koşullardan dolayı harap olan edilen binlerce çınar ağacının anısına ve şanlı tarihimizin anısına gelecek nesiller için bunu yapmak zorundayız. Bugün halen Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş çınarlarımız bizlere emanet edilmiştir. Hep birlikte sahip çıkalım, geçmişte nasıl şehzadelerimiz çınaraltında büyüdüyse ,gelecek nesillerimizide sağlıklı ve huzur veren “Ulu Çınarlar” altında büyütelim.

Torunlarımızı Ulu çınarlar altında nasıl büyüteceğiz ? Yukarıda bahsettiğimiz üzere her dönem tarihe tanıklık eden ve tanıklığa devam etmekte olan Ulu çınarlarımız için önemli çalışmalar yapmamız gerekiyor.

Ulu Çınar Envanteri ; Bu konuda en kapsamlı envanter çalışması İstanbul’un tüm ulu ağaçlarını kapsayacak şekilde yapılmıştır.Benzer çalışma, yukarıda örneklemeye çalışıldığı üzere tüm şehirlerimiz taranarak süratle tamamlanmalıdır. Tescil işlemleri yapılarak anıt olanlar ve anıt adayları yerel yönetimlere zimmetlenmelidir. İstanbul boğazının her iki yakasında bulunan tarihi koruluklarda çok sayıda Ulu Çınar,anıt ağaçlar ve tropikal bitkiler bulunmaktadır. Bunları gelecek nesiller görebilecek mi? Yoksa New York daki gibi heyula gökdelenler mi görecekler? Buna göre şimdiden önlemler ve koruma çalışmalarına başlanmalıdır.

Ulu Çınarların geleceğe aktarılması ; Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı "TARİHİ ÇINARLARIMIZ GELECEĞE AKTARILIYOR" projesi kapsamında Osmanlı Döneminden kalan ve kentin sembolü olan 8 çınarın tohumları(Çelikleme yöntemiyle) Bursa’nın her yerine dikilerek çoğaltılacak.Bir diğer projede Kahramanmaraş veAB katkılı projesi ile “Tarihi Eserlerine Sahip Çık, Geleceğe Miras Kalsın” projesiyle hem Suluyayladaki Ulu çınar hemde Mencik kalesi korunacaktır.
Ulu Çınarların Bakımı ; Maalesef ulu çınarlarımızın büyük bir kısmı beton alanlar ile yapılar ve yollar arasına sıkışmış durumdadır.Kırılan dalları ve boş kovukları onarılarak ,etrafındaki beton alanlar temizlenerek ve büyük dalları direklerle desteklenerek hayat süresi uzatılmalıdır.

Yaşadığımız dönemde dikilen Ulu Çınarların geleceğe aktarılması ; Yaşadığımız dönemde dikilecek Ulu Çınarlar da geleceğe aktarılırsa tarihe tanıklık edeceklerdir.Bu yüzden Ulu Çınarların ve diğer anıtsal ağaçların çevre zararlarından etkilenmeyecekleri özel mekanlar şimdiden tespit edilerek planlama yapılmalıdır.Bunun için beton kaldırımlara binaların aralarına kesinlikle dikim yapılmamalı.Ecdadın yaptığı gibi geniş parklara ,meydanlara dikilerek kutsal vatan toprağına yani doğaya emanet edilmelidir.Özellikle koruma amaçlı gibi görünen etrafına beton dökülmesi gibi faaliyetler çınarlara zarar verecektir.Yaya kaldırımlara da dikilmesi durumunda bu sefer kökle kaldırıma zarar vermesi söz konusu olacaktır.

Ulu Çınarların tantımı ; Ulu çınarlarımız ve diğer anıt ağaçlarımız tanıtımına önce Okullardan başlayalım.Gelecek nesile ulu çınarları dolaysıyla ağaç ve tarih sevgisini kazandıralım.Gezi programlarına farkındalık amaçlı mutlaka Ulu Çınar’ları görülmesini ekleyelim.Yerel olarak Bu çınarlar için projeler geliştirelim.İkinci olarak turizm amaçlı yurtdışı tanıtım kampanyalarına tarihle bütünleşmiş “Ulu Çınar”larımıza yer verelim.

Şehirlerimizde tarihi mekanları ve “Ulu Çınar” ların doğal yapıyla örtüşen , sağlıklı ve bilinçlii nesillerimizi,geçmişte ecdadın yaptığı gibi “Ulu Çınar”ların altında büyütebilmeyi ümit ediyoruz.

2 yorum:

  1. Çınar Neden Ağlıyor
    Anlatılan odur ki; şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleniye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasııyla birlikte bir kabusa dönüşmüş. Mübadele ile Apolyontta bulunan Rumlar ile Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyonttan topyekün yola çıkan Rumlar içerisinde Mehmet'in sevgilisi Eleni ve aileside varmış. Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleniyi aramaya başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleninin büyük ağabeyi Yorgi Mehmet'in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleniyi unutmasını söylemiş. "Bizler artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!" demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi, hançerini çekip defalarca Mehmete saplamış. Aldığı yaralarla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleniyle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş.

    Vücudundan akan kanlarla çınarın oyuğuna şunları yazmış:"Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim." Konvoy ilerlerken Eleninin sırdaşı, can dostu Penelopi, Yorgi ile Mehmet arasında geçen tartışmayı görmüş koşarak can dostunun yanına giderek bütün olan biteni anlatmış. Olanları öğrenen Eleni, bir fırsatını bulup konvoydan ayrılarak doğruca sevdiğine koşmuş. Ancak çınarın oyuğuna geldiğinde her zaman en mutlu anlarını geçirdiği bu ulu çınar onun kabusu olmuş. Biricik sevdiği kanlar içerisinde oracıkta boylu boyuna yatıyormuş. Sevdiğinin başını kollarına almış, son kez gözlerine bakmış, hıçkırıklar içerisinde ağlayarak "Merak etme bitanem, az sonra kavuşacağız ve sonsuza dek bu çınarın oyuğu olacak yuvamız, bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız..."demiş.
    Daha sonra belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın bir dalına, diğer ucunu da boynuna geçirerek oracıkta canına kıymış.

    Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış
    http://www.aglayancinar.com/

    Ayrıca Eskişehir'de Öğretmenler caddesinde, odunpazarında ve adalarda tarihi çınarlar vardır.

    YanıtlaSil
  2. okuduğum bir makalede osmanlı akıncıları çantalarında çınar tohumu taşırlarmış geçtikleri yerlerde nefeslenirken hemen toprağı eşeleyip ekerlermiş.
    çınar bir bakıma osmanlı topraklarının tapusudur.

    YanıtlaSil