Gezi yazısı -6 : DİVRİĞİ ULU CAMİ,
ŞİFAHANE ve TÜRBESİ
*Rifat GÜNDAY
Seyahatimiz Divriği Ulu Camiyi görmek için Divriği’ne doğru trenle yola çıktık. Divriği Ulu Cami ve
şifahanesiyle türbeleri barındıran Divriği külliyesi 1985 yılında Anadolu’nun
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilen ve yaklaşık 8 yıl süren (2015-2024)
bakım tasarım ve tadilat projeleri tamamlanmıştı. Anadolu’nu bu en güzel ve ihtişamlı eserinin bulunduğu Divriği ,Sivas’ın 180 km. güney doğusunda ve
demiryolu güzergâhındaydı.Külliye 1250 rakımlı dağ yamacında bulunmaktadır.
Kesme taştan geleneksel taş işçiliği örneklerinin en ince işçiliğinin
uygulandığı en iyi bir yapıt olan bu yapı aynı zamanda farklı süslemeleri
bakımından da oldukça eşsiz bir eser sayılmaktadır.
Külliye’ye aşağıdan
yukarıya doğru tırmanırken şehrin doğusundaki tepede kuzey-güney doğrultulu yapıların
birbirine eklemlenmiş tek kütle halindeki görünümüyle muhteşem külliyeyi görüyoruz.
Külliyenin sol yanındaki yani kuzeyindeki tepede büyük Divriği kalesi
görülüyor. Külliye’nin şehre bakan ön tarafı (Batısı) yeşillendirilerek fidan
dikilmiş (Baca dumanlarından uzaklaştırmak ve önünün açılmasını sağlamak
amacıyla) İlk görüşüm bu kadar büyük bir külliyenin burada ne işi var? Oldu.İkinci görüşüm ise bu yeşil alandaki
ağaçlar büyüdüğünde külliyenin görüntüsünü kapatır olduğuydu. Mesela bu yeni
yeşil sahanın alt tarafına normal ağaçlar dikilirken üst tarafın ise tamamına
bodur ağaç fidanları dikilmeliydi. Ama biz galiba hep aynı hataları tekrarlayıp
sanat eserlerimizi görünmez kılıp gizliyoruz. Üçüncü görüşümü ise külliye
sahasına çıktığımızda yaşadık. Külliye’nin şehre bakan ön tarafı ile kaleye
bakan sol tarafına mini amfitiyatro düzeni basamaklama yapılmış. Doğrusu buna
mimari bir çözüm bulunabilirdi, çünkü uzaktan bakınca bir miktar yine külliye
görüntüsünü kapatmış oluyordu.
Divriği Külliyesini daha
önceden biliyordum ama ilk defa yakından inceleyip gözlemlerimle birlikte
aktaracaktım. Diğer Selçuklu beyliklerinde olduğu gibi her beylik büyük devlet
olabilme iddiasını sürdürebilmek adına beylik merkezlerine görkemli Ulu Camiler
ve medreseler inşa etmişlerdi (Beyşehir, Birgi, Karaman Ulu camileri gibi)
Ancak bu yapı beylikler dönemi yapılarının hepsinin üstünde olduğu gibi Türkiye
Selçuklu yapılarının da, erken dönem Osmanlı yapılarının üstündeydi. Üstelik
alışagelmişin dışında külliyede medrese yerine şifahane ve türbe yapılmıştır.(Külliyelerde türbe
bulunmakla birlikte ana yapıya eklemli olmayıp aynı avlu içinde
bulunabiliyordu) Külliye bu haliyle geleneksel külliyelerden farklı
tasarlanmıştır. Külliyelerde genel olarak; Cami, Medrese, Hamam. aşevi v.s.
bulunurken Divriği külliyesinde; Ulu Cami, şifahane ve türbe bulunmakta, hamamı
ise bilerek külliyenin 100 metre aşağısında yapılmıştır. Burada anlaşılan
*Mengücekoğulları beyi Ahmet Şah çağının üstünde evrensel bir abidevi yapıt
öngörmüştür.
Türkiye Selçukluları
Devletine tabî (Vassal) *Mengücekoğulları Beyliğinin şaheser yapıtı Divriği
Külliyesi yani birbirine eklemli yapılar topluluğu dikdörtgen planlı olup
kaleye bakan kısa kenarı +32 metre, şehre bakan uzun kenarı ise +63 metre
uzunluğuyla alanı 2122 metrekareye ulaşmaktadır. Külliyenin ihtişamlı 4 taç
kapısı ve bir minaresi (minareyi 1565 de
Kanuni yeniletmiştir) Ulu Cami giriş taç
kapısı kuzey, şifahane taç kapısı ise batıya bakmaktadır.Yapının en
yüksek noktası cami mihrabı üstünde bulunan onikigen kubbe olup yüksekliği 25
metredir.Minare 23,75 m. Cami yüksekliği 9.85 m. Şifahane yüksekliği 12,5
metredir. Külliye içindeki türbeye şifahaneden geçiş olduğu gibi, camiden de
şifahanedeki havuzda akan su sesi
duyulacak bir tasarım yapılmıştır.
Tarihçe
Mengücekoğulları beyi Ahmet
Şah cami yapımından önce kaleyi tamir ettirmiş, kentin imar ve iskânına önem
vermiş, şehre su getirtmiştir. Külliyenin inşasına 1228 yılında
başlanmış olup 1243 yılında tamamlanmıştır. Ulu
Cami, *Mengücekoğulları beyi Ahmet Şah tarafından cami ile
bitişik olarak inşa edilen şifahane ise eşi Melike Turan
Melek Hatun tarafından inşa ettirilmiştir. Cami inşasına başlanıldığında
Türkiye Selçuklu Sultanı Alâattin Keykûbat tahttaydı ve *Mengücekoğullarının
Erzincan/Kemah koluna son vermiş, Divriği koluna ise dokunmamıştı. Buradan bu
beyliğe verilen önemi anlayabiliyoruz. Ayrıca Melike Turan Melek Hatun, Anadolu’da ün yapmış Gevher Nesibe, Nihavend
ve Mama hatunlar gibi önemli ve güçlü bir şahsiyet olduğunu ayrıca Erzincan
Meliki Fahreddin Behram Şah’ın kızı olması da bu durumu kuvvetlendirmektedir. Yapının
baş mimarı ve tasarımcısı Ahlatlı Hürrem Şahtır Ahlatlı Nakkaş Ahmet, Tiflisli İbrahim oğlu Ahmet, Hattat Mehmed ve Mehmet oğlu Ahmet diğer
ustalardır.Külliyenin tamamlanmasını Ahmet Şah’ın oğlu Prens Hasan gerçekleştirmiştir.
1-Divriği Ulu Cami
Cennet kapı’dan
başlıyoruz. Kapının asıl tanım adı ; kıble/giriş kapısı olmasına rağmen Taç kapı
bezemelerinde Cennet tasvirinden dolayı Cennet kapı , giriş/kıble kapısı ve
kale yönünde olduğu içinde kale kapısı gibi adlandırmalar yapılmıştır. Ulu Cami
Taç kapısı diğer Selçuklu yapı portallarından (Yapıların görkemli giriş kapı süslemeleri)
daha fazla bezemeli olup 14,5 m yükseklikte ve 11,5 m eninde, 4,5 m
derinliğindedir; yapı kenar çizgisinden /duvarından 1,5m. dışarıya doğru
çıkıntılık verilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’deki Cennet ile ilgili ayetlerden yola
çıkılarak sonsuz Cennet nimetlerinin kapı üzerindeki motiflerle tasvir
edilmesiyle bu tanım adını almıştır.
Yapıtın dört kapısından her biri ayrı
bir güzelliğe sahip olsa da kapılar içerisinde en ihtişamlı olan Cennet
kapıdır. Kapı üzerinde, hayat ağacı
motifleri ile sonsuzluğu ifade eden semboller de mevcuttur. Hayat ağacı motifi ile ebediyet,
Ahîret hayatı ve Cennet anlatılmak istenmiştir. Selçuklularda Cenneti
tasvir eden 8 köşeli yıldız , yapıtın diğer bölümlerinde olduğu gibi cennet
kapıda da kullanılmıştır.
Cennet
kapının sol tarafında Âyet-i Kerime olarak, “”Allah’u lâ ilahe illa hüvel hayyul kayyum”” yazmaktadır. Taç
kapının Tepesinde Selçuklu hükümdarı Alâattin Keykubat için, “”Sultanın Muazzama halifenin yardımcısı adaletin keskin
kılıcı Alâeddin Keykubad”” yazıyorken;
Taç kapı
kitabesinde ki 5 bölümde bitki motifleri çerçevesi içinde “”Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah Allah’ın affına muhtaç aciz
kul 626 hicri aylarının birinde bu caminin yapılmasını emretti”” yazmaktadır.
İç mekân
Divriği Ulu camii ‘ye taç
kapıdan girildiğinde doğruca mihraba ulaşılır.Ancak camiden çıkarken taç
kapı kullanılmaz , aynı kapıdan
çıkılırsa mihraba saygısızlık
olmasın düşüncesiyle , insanlar camiden
çıkarken sırtını mihraba (Kıble yönüne) dönmesinler diye çıkış kapısı caminin
batı yönüne konmuştur. Ulu Cami
kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen şeklinde bir yapıdır. Ulu cami özgün plan tipi ve süsleme olarak benzeri olmayan
bir cami’dir. Dikdörtgen planlı harim (İç mekan ibadet alanı) mihraba dik beş
sahından(Harim’in içinde sütün sıraları
ile ayrılan alan) oluşur. Orta sahın en
geniş olanıdır. Ulu caminin yapı tavanı sekizgen planlı 16 sütunla taşınan , 2 kubbe ve 23 tane farklı
tonoz örtüsü vardır. Kubbelerin en büyük ve yüksek olanı ki külliyenin de en
yükseği (25 m.) olup oniki gen planlıdır. Bu kubbe iç ve dış görünümü ve
geometrisiyle dıştan kümbete benzeyen pramit şekilli bir örtüsüyle tek örnektir.
Orta sahında Kıble ile
Batı(Çıkış) kapısının kesişme
aksında/koordinat noktasında tavanda bir ışıklık ve zeminde kar kuyusu yer
alır. Ulu camii içinde iki emanet
sandığı ile birde geleneksel sadaka taşı bulunmaktadır.
Camide sahınların hepsi birbirinden farklı yıldız tonozlarla (2 yüksek kubbelisi hariç) örtülmüştür. Bu camide hem Türkistan’dan itibaren süregelen Selçukluların avlulu plan tipi, hem de Endülüs plan tipini bir arada görmekle beraber Dünyada bu anlamda tek örnektir. Külliyenin birbirine eklemli yapılarında hiçbir zaman tekrarlanmayan bitkisel, geometrik ,figürsel motifler ve yazılı süslemelerle adeta dantel gibi süslenip bezenmiştir.Figürsel bezemelerde bitki ve diğer camilerde görülmeyen hayvan figürleri de yapılmıştır.
Minber
Minber en dayanıklı ağaç
olan abanoz ağacından oniki yılda Tiflisli İbrahim oğlu Ahmet tarafından
yapılmıştır. Minber 7 metre yükseklik 4 m. derinlik ve 1 m.
genişliktedir.Minber kündekâri olarak (ahşap geçme sistemleri) ile yapılmıştır
Minberin her iki yan yüzeylerinde de
57’şer tane beş köşeli yıldız işlenmiş ki
toplamı 114 rakamına ulaşılır ki bu rakam
Kuran-ı Kerim’in toplam sûre sayısı olan
114 sûre sayısını simgelemektedir. Minberde 3 kitabe 18 ayet-i
kerime ve hadisi şerif olmak üzere toplam 21 kabartma yazıları Selçuklu Sülüs’ü
denilen hat yazılarıyla uygulanmıştır.
Mihrap
Ulu caminin ana
kubbesinin (Onikigen pramit şeklinde en yüksek kubbedir) altında yer alan mihrap,
(Mihrap ; kıble yönünü gösterir) büyük
taşlarla sivri kemerli bir niş şeklinde inşa edilen adeta bir saray kapısı gibi
taç kapıyı andırmakla birlikte diğerlerinde olduğu gibi yine tek örnektir.Mihrap
kubbesinde 4 küçük pencere konmuştur. Mihrap
8.6m. yüksekliğinde, 9.2m eninde olup
bezemelerle süslüdür. Mihrap üstü kubbe dört büyük kemere oturtulmuştur.
Mihrap kubbesinde dört küçük pencereler
yıldız şeklinde uygulanmıştır. Mihrap nişinin (Duvarın oyulmuş kısmı) üstünde
süslemelerin bitiminde(Üstünde) iki adet
“”Elif”” harfi, ortada bir “”Lale”” motifi ve Lalenin altına da “”Hilâl”” konularak ““Bütün
ibadetler ancak Allah’a yapılır “”
lâfzı anlatılmıştır.
Şah kapı ve Şah mahfili
(Hünkâr Mescidi)
Şah kapısı; külliyenin 4.
kapısı olup yapıların doğu tarafında yer alır ve şah mahfiline açılmaktadır.
Hünkâr kapısı da denilen kapı Selçuklu
mimarî tarzında yapılmıştır. (Hünkâr mescidi; suikastlara karşı bir önlem
olarak camilerde genellikle zeminden yükseğe inşa edilen ibadet mekanlarıdır)
Kapının insan boyundan kısa yapılmasının amacı: Mengücekoğulları beyi Ahmet
Şah’ın camiye eğilerek girmesi ile “”Beyler sadece Allah’ın huzurunda eğilir” “ anlamını belirtmek
içindir.Kitabesinde: “”Mülk Kahhar ve tek olan Allaha aittir” “yazmaktadır. Caminin sol köşesinde yani yapının Güneydoğudaki
şah mahfili bileşik tonoz örtüsü şeklinde örtülmüş olup bu bölümün bazı
kısımları günümüzde eksiktir(?) Mahfil duvarında açıkça kiriş izleri görülebiliyordu. Ahşaptan yapılmış Divriği
Ulu Cami Hünkâr mahfili Anadolu’daki en erken örneklerden biridir.
Batı Kapı
Batı kapı caminin sağ
tarafında yani külliyenin batısında,
şehir tarafında yer alır. Asıl tanım adı çarşı/çıkış kapısı olmasına rağmen
Batı kapı ince taş işlemeciliğinin zirvesindeki kapı bezemelerinde adeta
dantelli bir şekilde örülmüş seccade/kilim
tasvirinden dolayı ve çıkış yönünde yani şehre baktığından tekstil/
çarşı kapısı gibi tanım adları verilmektedir. Taç kapı üst kemerinin tam
tepeden dışarı çıkıntılı olan taş, kilit taşıdır ki bütün taşları tutmakta olan
ana noktadır. Ucunda demir kanca bulunan taş aydınlatma fenerlerinin
kullanılması amacıyla yapılmıştır Alt kısmında laleler işlenmiştir. Batı
kapının üç satırlık kitabesinde; “”Şahinşah oğlu Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah Allah’ın affına
muhtaç aciz kul adaletli melik bu caminin yapılışını 1228 yılında emretti.
Allah mülkünü daim etsin”” demektedir.
Kapının her iki tarafında denge sütunları vardır. Sağ tarafında “”ALLAH””
sol tarafında yatık “”ALLAH” “yazısı
yazılmıştır Kapının sol tarafında bulunan çift başlı kartal; Selçukluların
sembolü, boynu bükük olan doğan figürü; Mengüceklerin sembolüdür. (Mengüceklerin
Türkiye Selçuklularına tabî olduğunu simgelemektedir)Mengüceklerin Türkiye
Selçuklularına bağlılığını ifade etmektedir. Batı kapıda ikindi namazında
görülen namaz kılan ve Kur’an okuyan gölgeleri biz göremedik. Çünkü gölgeler
Mayıs-Eylül ayları arasında mevsimsel görülebiliyormuş
Minare
Ulu caminin tek minaresi
caminin kuzeybatı köşesinde yer alır ve silindirik bir kaide üzerine silindirik
gövdeli tek şerefeli kesme taş yapıdadır. Minarenin aslı yıkıldığından
yenilenmiştir. Kanuni doğu seferlerindeyken bu camide namaz kılmış, minarenin harabiyetini
görünce Mimar Sinan’dan yeniden yapılmasını istemiştir. Minare 1565 yılında
Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. (Caminin hasar gören batı duvarı da ayni
tarihte Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir) Minare yüksekliği 23.75 metredir.
2-ŞİFAHANE
Külliye’de Ulu Caminin güney tarafına ve bitişik olarak, doğu-batı yönüne uzatılan dikdörtgen planlı inşa edilmiştir. Şifahane 770 metrekare büyüklükte asma katlı avlulu ve eyvanlı “avlulu medreseler “ grubunda bir yapıdır. Şifahanenin banisi Erzincan meliki Fahrettin Behram Şah’ın kızı olan ve Mengücekoğulları beyi Ahmet Şah eşi Melike Turan Melek Hatun’dur. Şifahane mimarı da yine camide olduğu gibi Ahlâtlı Hürrem Şah’tır. Divriği Şifahanesi Anadolu’da yapılan 3. Şifahane olup günümüze ulaşan en iyi korunmuş şifahanedir. (1206 Kayseri ve 1217 Sivas Darüşşifalarından sonra yapılan 3.şifahanedir) 18.yy. da medrese haline getirildiği için “Şifahiye Medresesi” de denilmektedir. Şifahane orta bölümü sekizgen ışıklık kubbesi ile örtülmüş, zeminde ise havuz vardır. Giriş ile birlikte dört eyvandan oluşur. (Eyvanın biri kapalıdır) Taç kapıdan girişte sağ ve sol tarafta birer oda bulunmaktadır. Şifahane avlusu etrafında küçük odalar yerleştirilmiştir. Şifahane sütunları daire ve sekizgen formdadır.
Caminin kuzey tarafında ki hamamdan camiye boru döşenmiş, bu borulardan gelen hamamın sıcak su buharı ile cami ve şifahane ısıtılması sağlanmış.
Şifahane
Taç Kapısı
Şifahane’nin Taç
Kapısı/Şifahane giriş kapısı süregelen Türkistan-Selçuklu geleneğine göre inşa
edilmiştir. Doğu-Batı yönünde ve dikdörtgen planlı ve kesme taşlarla
yapılmıştır. 14 m. yükseklikte ve 10,5 m. derinlikte olan taç kapının
kemeri, işlemeleri ile bir kadın başı/ tacını andırmakta ve benzemektedir. Şifahane
taç kapısında yer alan kitabesinde “”El
Melik Es Seyit Fahrudden Bahram Şah’ın kızı Allah’ın affına muhtaç adaletli
Kraliçe turan Melek Allah rızası için bunun mübarek şifa yurdunun inşasını
emretti. “”
yazmaktadır.
Şifahane taç kapısının üst alınlığındaki 22 tane beşgen yıldız abide eseri yaptıran Ahmet Şah ailesinin 22. kuşaktan Peygamberimizin(S.A.V) torunu olmasıyla ilişkilendirilmektedir. Bilindiği üzere beşgen ve sekizgen yıldızlar Selçukluyu temsil etmektedir. Yapılara konulan/uygulanan denge sütunları üç adettir. Bunlardan ikisi cami kısmına, bir tanesi ise şifahane kısmına yapılmıştır. Kapıdaki pencereyi ortadan ikiye bölen sekizgen silindirik sütun, denge sütunudur. (Bu sütun 1939 Erzincan depreminden sonra dönmemektedir) Pencerenin sağ ve solundaki Süleyman mührünü çevreleyen Hilâl; İslamiyet’in simgesi, ortasındaki motiflerle Haç; Hristiyanlık simgesi işlenmiş böylelikle şifahanenin her din mensubuna açık olduğu ifade edilmiştir. Pencerenin alt kısmında kitabesi yazılmışken, sağ tarafta kadın başı, sol tarafta erkek başı bulunmaktadır. Başlardan biri Güneşi, diğeri de Ay’ı temsil etmektedir. Bu tasvir aynı zamanda şifahaneden erkek-kadın ayrımı olmadan herkesin yararlanabileceğini anlatmaktadır.
Türbe
Camiin kıble duvarına bitişik yanı şifahanenin kuzeydoğu köşesinde üstleri tonoz örtülü dikdörtgen planlı ve kubbeli(Selçuklu kümbet tipinde), Ahmet Şah eşi Turan Melek Hatun ve Mengücekoğulları ailesinin kabirlerinin bulunduğu türbe yer almaktadır.
Havuz
Şifahane’nin merkezindeki
havuzdan taşan su, havuzun etrafındaki kare planlı kanaldan etrafını dolaşıp,
daire çizerek yapıdan tahliye edilir. Havuzun dolup-taşması ve kanaldan akan
suyun çıkardığı sese, ney sesi üflenerek
eklenmiş böylelikle ruh ve sinir
hastalarının tedavisi sağlanmıştır.
Divriği Ulu camii ve
şifahanesinin tasarımı; mimari ve süsleme olarak hem beylikler döneminin hem de
Selçuklu döneminin hatta erken Osmanlı döneminin en büyük şaheser yapıtıdır.
Divriği külliyesinin yapımında bölgenin mimari seviyesi ve koşullarıyla
açıklamak mümkün değildir. Burada esas unsur elbette külliyenin sahibi Ahmet
Şah ve ailesinin çağını aşan üstün bir estetik duygularının etkisiyle baş mimar
Hürrem Şahla birlikte 6 mimarın
sanatçılıklarının yoğun işbirliği ve koordinedeki öngörüleri sayesinde ortaya
çıkmıştır.
Divriği’ne gelen Evliya
Çelebi ünlü seyahatnamesinde Divriği Külliyesi’ni
“”Mermer ustası bu camiye öyle emek sarf edip duvar yüzlerini öyle bukalemun
nakşı etmiştir ki ne Ayasulug'da Sultan Yakub Camii, ne Bursa'da Yıldırım
Han'ın Ulu Camii, ne Sinop şehrindeki minber nakşı, ne Rum ülkesinde Atina'da
Ebülfeth (Fatih) Camii ve ne Budin serhaddinde Estergon Kalesi Camii bu Divriği
Camii'nin işçiliğindeki ustalığa denk olamazlar.”” Kısacası övgüsünü yapmakta ““Methinde
Diller Kısır Kalır, Kalem Kırıktır “”şeklinde anlatmaktadır. Divriğindeki
bu muhteşem abide Arslan Yanardağ’ın
“Takiyettin Mengüşoğlu’yla konuşma” adlı eserinde Sivas doğumlu
Takiyettin ‘in Almanya’da felsefe eğitiminden sonra Divriği’ne gelerek
Divriği’nin taş eserlerini bir başka gözle incelemiş ve sonuçta burada o taş
ustalarına seslenerek ; “”Yüzyıllar
sonra bu şaheseri görenlerin ne düşüneceğini ve bunu yaparken ustaların
nasıl düşündüğünü meydana getirdiğini
.“”açıklamaya çalışmıştır. Divriği Külliyesinde
İslâm inancının özelliklerini,
sembollerini , çağın ilerisinde
sayılabilecek modern bilimsel metodları da adeta göstererek karmaşık
motifleri sanatsal olarak mükemmel bir şekilde taşlara
işlenmiş/uygulanmıştır. İslâm sanat
tarihinde de eşi olmayan bazıları 3 boyutlu olmak üzere bu taş yontuların
yazıtların ve süslemelerin meydana getirilmesindeki çaba ve emeğe karşılık, bu
kadar şaheser yapıtın tanıtımı ve üzerinde çalışılması yeterince yapılmadığı şeklinde
bir kanaatim oluşmuştur.
Sonuç olarak Ahmet Şah ile eşi Melike Turan Melek Hatun ‘un Divriği Ulu Cami ve Külliyesini yaptırmalarındaki amaçları olan Allah aşkı ve Allah Resulune duyulan sevgilerini ustaların titiz çalışmalarıyla çeşitli motif ve sembollerle bir-kaç kez ifade edilmesi olarak yorumlanmaktadır. Divriği Ulu Camiine bir benzetme yapmam gerekirse; Bence Anadolu’nun Kurtuba’sı söyleyebilirim (Kurtuba camii 15.y.y. sonuna kadar yani Kiliseye çevrildiği tarihe kadar Dünyanın en büyük ve en güzel camisiydi)
*MENGÜCEKOĞULLARI
BEYLİĞİ (1080-1228-1255)
Divriğinde
muhteşem eserler inşa ettiren Mengücekoğulları/Mengücükler /Mengüçlüler ‘in Divriği kolu ilginç bir şekilde
Selçukluların en güçlü döneminde varlığını sürdürebilmiştir. Mengüçoğulları
Bölgesini korumaya çalışan, sanatı, mimariyi, ilmi, edebiyatı himaye etme amacı
güden bir beylik olması mimari anıtları ve sikkeleri sayesinde bilgilenmemize
rağmen tarihi kaynaklar çok bahsetmez.Bu konuda Necdet Sakaoğlu’nun
araştırmaları dışında detaylı çalışma yoktur.Divriği Külliyesi gibi çağını aşan
bir mimari yapıtın banilerini elbette ki biraz anlatılması gerekmektedir.
Türkler,
Abbasi ordularında (Bilhassa Samarra ordugâhı Anadoluya yakındı) askerleri
olarak, Doğu Anadolu’yu 9. yüzyıldan itibaren tanımışlardı.Dolaysıyla 1015 ‘ten
itibaren Selçuklu seferlerine klavuzluk yapmışlardı. Selçuklu Sultanı
Alparslan’ın D.Roma ordusunu bozguna uğratmasından(1071-Malazgirt) ve İmparator ile yapmış olduğu anlaşmanın
uygulanmamasından dolayı(Çünkü mağlup imparator öldürülerek tahttan
indirilmişti) verdiği emir üzerine Anadolu’nun fethi başlamıştır. Mengücekoğulları beyliğinin kurucusu
Malazgirt savaşına katılan Alparslan’ın Artuk, Saltuk, Danişmend, Çavlı ve
Çavuldur gibi emirlerinden biri olan Mengücek Gazidir. Malazgirt Savaşının
Selçuklular lehine neticelenmesiyle Emir Mengücek Gazi Mengücekoğulları
Beyliğini, Anadolu’da Erzincan merkez olmak üzere, Kemah, Divriği,
Şebinkarahisar, Tunceli, Elazığ yöresinde kurmuş bir Türkmen emiridir.
Anadolu’nun
fethi sonrası Anadolu’ya göç eden Türkler, bu topraklara yerleşerek, bu
coğrafyayı kendilerine vatan kılmışlar az zamanda ülkenin adı Türkiye olarak
anılacaktır. Yeni kurulmaya başlanılan bir ülkenin hâkimiyetinin kalıcı
olabilmesi için askeri gücün yanısıra idarî teşkilatlar ile kalıcı kültür
eserleri meydana getirerek yönetimi sürekli halde tutmalarının farkındaydılar.
Bu amaçla fetih de bulunarak kurulan hem beylikler hem de Türkiye Selçuklu Sultanlığı
kültür ve sanat ortamı oluşturmak, adalet ve hoş görüyle dolu şehirlerde imar
faaliyetlerine girişmişlerdir.
Beyliğin
kurucusu olan Mengücek Gazi’nin hem Anadolu’nun fethinde önemli bir isim olması
hem de aynı zamanda Danişmendli Gümüştekin’in kızını aldığı, akrabalık bağı
kurarak beyliğinin gücünü sağlamlaştırdığı bilinmektedir. Mengücek Gazi, Anadolu
gazalarından birindeki çarpışmalarda
şehit düştü Mengücek Gazi’den sonra başa Emir İshak geçmiş, buna müteakip
Beylik Türk adetleri gereğince 1118’den önce öldüğü düşünülen Mengücek Gazi
Oğullarından Davut’a Erzincan kentini ve Kemah Kalesi’ni, Süleyman’a ise
Divriği’yi bırakmıştır. Kemah kolu Behram Şah’ın ölümüyle tekrar ikiye ayrılmış
ve 1227-1228 yıllarında Şebinkarahisar ve Kemah kolu, Alaattin Keykubat
tarafından tamamen ortadan kaldırılmıştır
Divriği
kolunun, ilk emiri Süleyman’ın oğlu Şahinşah’tır. Divriği Kalesi’nde 1180
tarihli ilk caminin kitabesinde Şahinşah’ın adı yazılıdır. Divriği’deki en
önemli yapılardan biri olan Sitte Melik Türbesi’nin kurucusu da Emir
Şahinşah’tır. Şahinşah’ın iki oğlundan biri olan Süleyman, Divriği Ulu
Camisi’ni yaptıran Ahmed Şah’ın babasıdır. Ahmet Şah’ın vefatı üzerine
Külliyeyi, Ahmet Şah oğlu Hasan tamamlamıştır.
Mengücekoğullarının
Divriği kolu da 1252 yılında Türkiye Selçuklu Devleti’nin yönetimi altına
alınarak beyliğin devri sona erdirilmiştir. Bu beylik Türkiye Selçuklu Devleti’ne
bağlanan son Türk beyliği olmuştur.
Rifat
Günday
Başöğrt.Tarih(E)
Makale Linki : https://www.kirmizilar.com/divrigi-ulu-cami-sifahane-ve-turbesi/ https://www.kirmizilar.com/divrigi-ulu-cami-sifahane-ve-turbesi/
Kısa video Linki : https://studio.youtube.com/video/6UQtAMR7WBI/translations
Kaynaklar:
2) 2-Sivas
Valiliği
3) 3-Divriği
Ulu Camii -Sanatın Yolculuğu
4) 4-Divriği
Ulu Camii Matematik Modellemesi (Blog : https://www.besoglu.com/sivas-divrigi-ulu-camii-ve-darussifasi-matematik-modellemesi-ve-sonuclarin-degerlendirilmesi/
)