29 Mart 2019 Cuma

Rumelide Osmanlı İzlerini aramak -3


Gezi Yazısı-5 : Rumelide Osmanlı İzlerini Aramak -3
(Lubyana/Üsküp-Ohrid/Manastır)
*Rifat GÜNDAY
Bilim ,Tarih ve Kültür Projeleri Avrupa etkinlikleri projemiz için Balkan-Avrupa güzergahına doğru 30 Haziran 2018 de , Eskişehir’den Otobüsle başlayan yolculuğumuz ; Sofya –Belgrad-Budapeşte-Bratislava –Viyana-Münih-Zürich-Cenevre-Venedik rotamızla ve Orta Avrupa’dan Güney Avrupa ve tekrar Balkanlar’a doğru Kuzeybatıdan-Güney Doğuya doğru genişçe bir yay çizerek dönüş yolumuzdaki Slovenya- Lubyana’ya(Ljübljana) geç vakit ulaşarak konakladık. Sabah eski şehir de ilk dikkatimizi çeken özellik yeşillikler içinde tertemiz parlayan Ljubljana Nehri ‘ni gördük.Bizim Porsuk gibi küçük ancak pırıl-pırıl ve etrafı yeşillikler içinde muntazam binaların sıralandığı çok güzel bir yerdi.Slovenya Avrupa birliğine ilk giren eski Yugoslavya ülkesi, nüfusu 2 milyon , şehrin nüfusü ise dörtyüzbin olup , Alplerin eteğinden Adriyatik kıyılarına doğru ormanlar ve göllerle iç içe Tuna kollarından Sava ve Drava nehirleri ‘nin çevrelediği yaşamaya elverişli küçük bir ülke.İkinci dikkatimizi çeken ise yüksek bir tepede yeralan eski kale.Zaman darlığından kale’ye çıkamadık. Lubyana ya da Lubiliç Nehri üzerindeki Dragon(Ejderha) Köprüsünde biraz oyalandıktan(Nehirde su sporları çalışmalarına hazırlanılıyordu) sonra büyük bir kilisenin bulunduğu meydana geldik.
 
Kilise gotik tarzda ve çok eski tarihi olduğu hemen anlaşılıyordu.Kafelerle dolu bu meydanın adı “Preşeren” meydanı imiş.adını Sloven şair “France Preseren”den almış.Meydan’ın biraz ilerisinde kurulmuş Pazar’ı gördük ve oraya yöneldik.Pazar’ daki ürünler çok güzel görünüyordu , kırmızı ağırlıklı(Bütün beri çeşitleri –çilek –domates-yeşillikler ) ve hepsi de organikmiş.Erken saatler olmasına rağmen halk alış-verişe gelmişti.Ben de biraz küçük domateslerden satın aldım.(Kilosu 8 Avro’ydu,2 Avro’luk aldım)
Lubyana’ nın yeşillikler içindeki temiz ve düzenli tarihi dokusu korunan sokaklarını dolaşırken bir yandan da rehberimize buralarda Osmanlı’dan bir kalıntı görüp görmediğini sorguluyordum.Çünkü Burası Dalmaçya akınlarına mekan olmuştu.Osmanlı-Venedik savaşlarında Osmanlı orduları buralara akın yapmıştı.Tabii daha önceden bu bölgede kurulmuş ; Hun ve Avar Hanlıklarının izlerini soramadım bile(4-7.Yüzyıllar) Rehberimiz defalarca buralarda bulunduğunu ama her hangi bir Osmanlı kalıntısına rastlamadığını söyledi.Pazarı geçtikten sonra gözüme bir bina takıldı.süslemelerinden Barok stilini andırıyordu.Ancak ben yapının düzenine takılmıştım.Bu binalar defalarca yıkılmış-yapılmış olabilirdi ancak binanın yerleşkesi bana avlulu külliye biçimlerini çağrıştırıyordu.Bina da ” İnformation” yazısını görünce oraya yöneldim.Rehberimiz Orası Belediye nin festival merkezi dedi, içinde de bir şey yok.(Bizi ilgilendiren) Gerçekten iç avlusu vardı ancak zemin katını dolaşırken birden gözüme kavuk ve kılıç resmi takıldı.Yaklaşınca elbette ki bu tablo bizi ilgilendiriyordu.Osmanlı Ordusunun Lubyana’ya girişi resmedilmişti.Sorgucundan Sancak Bey'i olduğuna hükmettim.İlginç yanı ise tablo’nun 1948 yılında yapılmış olmasıydı.Tablo muhtemelen 15.Yüzyıl -Fatih Dönemi Dalmaçya akınlarından birisini canlandırıyordu.İşin ilginç yanı Ressam’ın yaklaşık 500 sene önceki olayı canlandırabilecek sözlü bir tarih içerisinde yetişmiş olduğunu göstermeseydi.
 
Bizim Rumeli belleğimiz yok olmuştu ama onlar bu muazzam tarihi olayı böyle sanata aktararak hatırladıklarını bize anlatmaları önemliydi.Bu Tabloyu çok araştırdım ama herhangi bir yerde rastlayamadım.Yani İlk defa Türkiye’de gün yüzüne çıkıyor diyebiliriz.
 
Bu güzel şehri hızlıca turlayıp geride bırakarak yine önceki şehirlerde olduğu gibi Zagreb’de hızlı turlayarak Kültürel etkinliklerimizin yapılacağı Makedonya ‘ya Belgrad –Niş -Kumova üzerinden yolculuğa başladık.
Sabaha karşı Makedonya'nın  azametli Şar dağları bizi karşıladı.Bu dağları görünce hemen aklıma ; Makedonya dağlarında geçen varoluş mücadelimizin (20.Yüzyıl başı, Tedip faaliyetleri)neden zorlu geçmiş olduğu geldi.Sabah erkenden Üsküp’e(Skopje) girdik..Ünlü Şairimiz Yahya Kemal’in şehri, Üsküp Kalesi heybetli bir şekilde şehre hakim konumda.Kral Filip’in ve Büyük İskender’in ülkesi.Yine eski Türk topluluklarının kısa bir hakimiyetinden sonra Doğu Roma’ya hakimiyet geçmiş.Osmanlı I.Kosova zaferinden (1389) sonra , Makedonya’yı fethetti(1392).Ülke Üsküp sancağı olarak adlandırıldı.Bu topraklar diğer Balkan Toprakları gibi 1.Balkan Savaşında elimizden çıktı(1912).1991 yılında Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsız olan ve bu günkü adıyla Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp ortasından Vardar nehri geçmektedir.Nehrin Kale ‘ye bakan tarafı eski Üsküp yani Balkanlara İnsani ihtiyaçları temel alarak çarşı-Pazar- Hamam kültürlü Osmanlı şehri , karşı kıyısı ise modern Üsküp beşyüzbin nüfuslu bir şehir.Nehir’e doğru yürüyünce Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü görüyoruz.
(Burada Taş Köprü deniyor) ,Sonra sırasıyla Sanat Galerisine çevrilen Davut Paşa Hamamı , Mustafa Paşa Cami ve 19.yüzyıl mimarimizin örneğini hemen tanıdığım Vilayet binası ve Postane binalarını inceledik.Üsküp kalesini ise uzaktan görebildik.
  Üsküp Kalesi 


Yalnız bu kadar güzellikler arsında Makedonya için sembol olmuş kişilerin abartılı büyüklükteki heykelleri gözümüze batırırcasına her yana yerleştirilmiş olması hoş değildi.ki bunlar arasında Makedon sayılmayan Slav heykelleri de vardı.Karşı tepeye de büyük bir haç dikilmiş olması burada yaşayan ve hristiyan olmayan topluluklar üzerine bir baskı unsuru olarak değerlendirilmektedir.
Üsküp’ten sonra Kalkandelen –Gostivar-Mavrova-Kırçova üzerinden Ohrid’e (Ohri)

Geldik ve Festival otelimize yerleştik.Feistival ertesi gün olduğundan günü öğrencilerimiz hazırlanmakla ve göl etrafında dinlenmekle geçirdiler.Ertasi gün Ohrid’e geldik Çarşı turuyla Ohrid’i gözlemledik ve akşam festival için ekibimiz hazırladık.Türk Bayrağımız ve Okul Flamamızla Festivalde Türkiye’yi temsil ettik.
  
 
Dönüş rotamızdaki en önemli duraklarımızdan Manastır’a (Bitola) geldik.Manastır Baba dağı eteklerinde ,Pelegonya vadisinde akan Dragor nehri kıyısında kurulmuş Kuzey Makedonya’nın ikinci büyük şehri.Atatürk’ün öğrenim gördüğü Manastır Askeri İdadi binası şehrin aşağı kısmındaydı.




Bu yüzden şehri pas geçip doğruca İdadi binasına- müze binasına -geldik.Osmanlı’nın en büyük ve modern Askeri Lise binası olarak inşa edilen bina halen askeri müze olarak kullanılmaktaydı.Atatürk’ün 1896-1899 yıllarında öğrenim gördüğü sınıf tesbit edilmemekle birlikte , bir sınıf Atatürk sınıfı olarak TSK tarafından düzenlenmişti.


“Aziz Atatürk ;
                                     Büyük Türk Milletinin özgürlük ve Bağımsızlığına hizmetini saygıyla yad’ediyoruz.Vatan Sana Minnettar olacaktır.Türk Milletini ebediyete kadar yaşatacak bu mücadeleyi hep saygıyla hatırlayacağız.03.07.2018 Rifat Günday –Eskişehir Anadolu Lisesi adına"
EAL olarak ATA'ya saygılarımızı sunarak Manastır’dan ayrıldık.Selanik-Kavala – İpsala gümrüğünden Türkiye’ye giriş yaparak İstanbul ve nihayet Eskişehir'deyiz.EAL olarak böylece büyük bir projeyi daha tamamlamanın huzur ve mutluluğuyla Ertesi gün Eskişehir’e döndük.
*Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni