13 Aralık 2018 Perşembe

Rumeli'de Osmanlı İzlerini Aramak-1

(Gezi Yazısı-3 ) : Rumeli'de Osmanlı İzlerini Aramak-1 (Sofya-Belgrad)
                                                                                                                    *Rifat GÜNDAY
Bilim ,Tarih ve Kültür Projeleri Avrupa etkinlikleri projemiz için Balkan-Avrupa güzergahına doğru 30 Haziran 2018 de , Eskişehir’den Otobüsle yola çıktık.Yolculuğun Otobüs’le yapılıyor olması bir zamanlar atlarımızın dört nala koşturulduğu Coğrafyayı daha yakımdan görebilecektik.Projemizin "Osmanlı´nın izinde Tarihimiz " etabında ; Medeniyetimizden ayakta kalan eserler –Rota güzergahındakiler- incelenecek , hatıralar- olaylar yerinde ve yeniden canlandırabilecektik.Sabaha karşı Edirne’den geçtiğimizi elbette Selimiye’nin uzaktan seçilebilen görkemli silüetinden anlıyoruz.Uçsuz- bucaksız gibi görünen Trakya ovalarını katederek Kapıkule sınır kapısını aşarak Bulgaristan’a ulaşıyoruz.
Hızlı uygulanacak Rotamız gereği Hasköy(Haskova ) ,Pazarcık - Filibe (Pilovdiv) yi geride bırakarak bir çok savaşa sahne olmuş Koca Balkan geçidinden SOFYA ‘ya ulaşıyoruz

Sofya vadisinde kurulmuş ,etrafı dağlarla çevrili. (Sofya Vadisi’nin büyük bir alanını kapsayan şehrin Kuzeyinde Stara Planina sıra dağları, Doğusunda ve Güneydoğusunda Sredna Gora, Doğusunda Vitoşa Dağı, Batısında ise Lülin, Viskâr ve Çepin Dağları bulunur. Şehir, İskır Nehrinin ve kollarının aktığı vadide kuruludur. ) 1 milyondan fazla nüfusu olan Bulgaristan’ın en büyük şehri ve başkenti.Sofya meydanında ilk göze çarpan Rus mimarisi tarzında yüksek binaları görünce ister istemez 500 yıllık izlerimizden bir parça arıyor- sorguluyoruz.Sultan 1.Murad döneminde Balaban Bey tarafından fethedilmişti.(1382).Uzun müddet Rumeli Beylerbeyliği olarak yönetilen Sofya 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinde elimizden çıkmıştı.Bir zamanlar köylerden ibaret şehir Osmanlı Döneminde Çarşı-Pazar ekonomisiyle büyümüştü.Ana meydanda "Banyabaşı " olarak tabir edilen Kadı Seyfullah Efendi Cami (1567)ibadete yeniden açılmış.Sofya’nın en merkezinde –istasyona çok yakın mevkide- “ Tsentralna banya" parkı içinde yeralan ve bir şekilde Mimar Sinan’ın elinin değmiş olduğu camii ,Bulgaristan’la ilişkilerimizin normalleşmesinden(Türklere uygulanan asimilasyon baskısıyla ilişkilerimiz gerginleşmişken,Kominist sistem yıkıldıktan sonra) yıllar sonra ; Bakımı Türkiye Cumhuriyetince yapılarak ibadete açılmış olduğunu öğreniyoruz.

Etrafındaki kalıntılardan Çarşı merkezinde bir külliyenin son kalan binası olduğu anlaşılıyordu.Kalan kalıntının “Hamam” olduğundan dolayı banyo kelimesinden hareketle halk “Banyabaşı” adını yaygın olarak kullanılmaktadır.
Yine yapım tarihini 1456 olarak öğrenebildiğimiz(sözel olarak-kitabesini göremedik) tarihi Ulu camii , Arkeoloji müzesi olarak kullanılmaktaydı.Caminin/Müzenin Karşısında Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı Sarayı vardı.(Askerler nöbet değişimi yaparken anladık).Yapının büyüklüğünden belki de Sofya’nın en büyük camii’si veya külliyesi olduğunu tahmin ettim.Elbette ki ön giriş kapısına göre sağ tarafta olması gereken minaresi yıktırılmıştı. Böyle büyük camiinin etrafında olması gereken Medrese/Hamam/İmaret/Çeşme benzeri yapılardan hiçbir iz göremedim.Üstelik Mimari yapısında da özellikle arka kısmında epey bir değişiklikler –ilaveler yapılmıştı.Hele önünde Osmanlı´dan kalma çınarın bulunması beni daha çok heyecanlandırdı.Kim bilir bu tarihi çınar nelere şahit olmuştu. Burada bizi hüzne boğan durum : Sofya’nın bu en büyük Ulu Camii’sinin bir kısmı-Tarihi Çınar ‘ın arka kısmı, maalesef kafe’ye –içkili mekana- çevrilmiş durumdadır .
Sofya Meydanındaki kısa ve hızlı turumuzun ardından yeniden yola koyulduk.
Sofya’dan hareketle Niş üzerinden yine birçok pusuların kurulduğu ve “Tito Tünelleri” olarak adlandırılan dar geçitli yollardan , geçerek ve yolda İstanbul restoran molasından sonra Panoniyen ovasında kurulu BELGRAD’a vardık ve doğruca otele yerleştik.

Sabahleyin doğrudan “Kalemagden)”(Türkçe Kale ve Meydan kelimelerinin birleşiminden oluşmuş) ulaştık. Belgrad Kalesine ,Osmanlı Döneminde yapılan “Zindan Kapı”dan geçerek çıktık.
Yarısı ayakta kalmış ve Tuna’yı gözleyen surun üzerinde Belgrad’ın Stratejik önemini anlamaya çalıştık. Buradan Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği Panoniyen ovasını gözlemlemek mümkün oldu.
Belgrad aslında Osmanlıdan önce de Türk Yurdu olmuştu(Attila ve Bayan Han zamanlarında) Ancak esas çekişme Sırplarla değil , Belgrad yüzünden Osmanlı ve Macarlar arasında yaşanmıştı.2.Murad ve Fatih dönemlerinde kuşatılmış ama alınmamıştı.Belgrad konumu itibariyle Orta Avrupa’nın kilidiydi.Bu Yüzden Kanuni ilk fırsatta buraya sefer yaparak fethedecektir.(28 Ağustos 1521).Sonraki dönemlerde Belgrad bu sefer de Osmanlı-Avusturya çekişmesine sahne olacak ve defalarca yıkılacak el değiştirecektir.Avrupada Milliyetçilik hareketleriyle ayaklanan Sırpların bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştık(1830)
Belgrad Kalesinde ayakta kalan burçları gözlemleyerek bir zamanlar Rumeli’nin en gözde Sancağının kalesinde,Akıncıların mekanında (Ünlü Semendre Akıncılarının beyliği Belgrad’a bağlıydı) Kale surlarından Tuna ‘nın muhteşem manzarasıyla Belgrad’ın fethini gücümüz yettiğince anlattık. Belgrad kalesinde iki küçük ve bir büyük burç halen ayakta kalmıştı.
 Sağ alttaki Hamam
                                                               

Burçların dışında-Tuna kıyısında- yine Osmanlı döneminden kalan yıkık bir hamamı Burçlardan çıplak gözle görebildik(Yapımıyla ilgili bir bilgimiz olamadı) .Kale içinde Tika tarafından onarılan Şehid Silahdar Damat Ali Paşa (Mora ve Girit’i kurtarıp –Avusturya ile yapılan Petervaradin Muharebesinde şehid-1736) Türbesi ve Sokullu Çeşmesi görüldü.

Kalenin Belgrad tarafında kalan ve Türk Mahallesi olarak bilinen yerde bulunan ve minareleri yıktırılan bir dönemde de Kiliseye çevrilen Bayraklı camii ibadete açık Belgrad´daki tek camiydi.(Minaresi yakın Zaman´da sonradan yeniden yaptırılmıştır- (Türkiye nin yardımlarıyla).

1998-1999 Kosova savaşlarında Sırplar camiye zarar vermiş yani yakmışlar haziresindeki şehade taşlarını kırıp- dökmüşlerdir.(Amerikalıların bu savaşta Füzeyle vurduğu savunma bakanlığı binaları da öylece bilerek harap bırakılmış)Bayraklı camii Kanuni döneminde yaptırılmış.(1575) Yine camiye yakın bir yerde bulunan Şeyh Mustafa Türbesi de TİKA tarafından onarılmıştır. Kale magden’e yakın mesafede Terazije(Terazi) bulvarında-ki buranın ticarethanelerinden dolayı bu adı almış- Sırp Ulusal Müzesinde Osmanlı Döneminden kalan eserler bulunmaktaymış.. Evliya Çelebiye göre bir zamanlar 273 caminin bulunduğu Belgrad’dan bu güne ulaşabilenler yukarda saydığımız 2 türbe , 1 hamam kalıntısı ,1 camii ve Kale kapısının dışında Sırp Müzesine çevrilen Bir Osmanlı konağından ibaretti.

Balkanlar’a Çarşı-Pazar Ekonomisini getirerek Kervancılık da yaygılaştırılarak ve Ticaret merkezleri oluşturarak bunların yanında insani ihtiyaçlar için Hamam-Çeşme- İmaret kültürünü büyük bir incelikle ve din-ırk ayrımı yapmaksızın sunan Osmanlı’nın izleri ısrarlı bir şekilde siliniyor.Ancak “Ne kadar (1) silinse de kendileri de halâ Osmanlı’yı yaşatıyorlar.Yer adlarında , Dillerinde , Müzelerinde v.s bunu çok net anlıyoruz.Yani Medeniyetimizi silseler de altından Osmanlı İzleri çıkıyor …
*Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni

Açıklamalar :
1-Sofya 
Kuruluşu 5.000 yıllara ulaşan Sofya  M.Ö. 8.ve 7.yüzyıllarda Traklar’In Serdi kabilesinden dolayı Serdika adını alır  ve geliştirilir sonra Romalıların eline geçer.447 de  Attila  ; Balkan Seferinde Serdika’ yı  Lüleburgaz ve Çekmece’ye  kadar bölgeyi  istila etmiştir. 6.yüzyılda tekrar Bizans eline geçer.(8.Yüzyılda Slavların istilasına uğrar ve şehir Slavlaşır.Slav Bulgar Çarlığının merkezi olur.10.Yüzyılda tekrar Bizans eline geçer. 1382 de 1.Murad tarafından fethedildi. Sofya bir dönem  Rumeli beylerbeyi merkezi oldu.Şehir Sofya adını aldı.Osmanlı Tarihinde “Saadetli Sofya “ olarak geçer.Şehirde  15-16 .Yüzyılda 32 mahalle varmış.(18 i Müslüman , 14 ü Gayri Müslim) Şehir Balkanların en gelişmiş çarşılarına sahipmiş.Sofya 1878 de Ruslar tarafından işgal edilerek Bulgaristan'ın  başkenti yapıldı.(R.G.)
2-  Belgrad :
Tarihsel Yerleşimi M.Ö. 6.000 li yıllara kadar uzanan şehir coğrafi öneminden dolayı çok sık istilalara uğramıştır.Traklar ,Daçyalılar ve Romalılar yönetmiştir.442 tarihinde Hun Kağanı Attila ‘da burayı ele geçirmiştir.Daha sonra Bölgeye Slavlar hakim olsada 582 yılında Bulgar Hükumdarı I.Bayan Han ele geçirmiştir.Şehir sonraları Bizans , Bulgar , Macar ve Sırbistan'a ait olur.Belgrad 1440 de , 2.Murad , 1456 Fatih tarafından da şiddetle kuşatılmış alınamıştır.Belgrad şehri Kanûnî’nin Macaristan seferiyle fethedildi (1521) Burası Paşa sancağı olarak yönetildi. Osmanlı Batı seferlerinde burasını Askeri Garnizon olarak kullandı.Evliya Çelebi ; Belgrad nüfusunu 98.000 olarak tesbit etmiştir. Evliya Belgrad’ta ,altı kervansaray, yirmi bir han ve 3700 dükkândan oluşan Çarşıdan bahsetmektedir.1688 de elimizden çıktı.1690 da geri aldık.1718 de yine elden çıktı.1739 da geri aldık.1789 savaşında yine Avusturyalılara geçti.Zİştovi antlaşmasıyla Osmanlıya iade edildi.Ancak şehir bundan sonra Osmanlı özelliğini yitirdi , 1867 de tamamen çekildik.(R.G.)

1 Kasım 2018 Perşembe

II.ABDÜLHAMİD DÖNEMİ’NDE ENGELLİLERİN EĞİTİMİ

(Makaleler -2) : II.ABDÜLHAMİD DÖNEMİ’NDE ENGELLİLERİN EĞİTİMİ

            Necmi ÖZEN1 ,                                                                   Rifat GÜNDAY2
Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürü1        Eskişehir Anadolu Lisesi Müdürü ve Tarih öğretmeni2
ÖZET Osmanlı Devletinde (1299-1922) Modernleşme çalışmaları ilk olarak askeri alanda başlamasıyla birlikte (Teçhizat- Silah teknolojileri –hareket tarzları) askeri amaçlı eğitim kurumlarına taşınmış ve giderek yaygınlaşmıştır. Eğitim alanında ve çok geniş ve yaygınlaşma çalışmaları Sultan II. Abdülhamid (34. sultan/1876-1909) döneminde uygulanan eğitim politikalarıyla gerçekleşmiştir.Bu kadar geniş bir çalışmanın içinde ilk defa engellilerin eğitimine de bu dönemde çaba harcanmıştır. Bu makalede Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde eğitim alanında yapılan modernleşme çabalarından , Türkiye’de ilk modern engelli eğitimi ve engelli eğitimine verilen önem, engellilerin eğitim(İşitme ve Görme Engelliler) ile ilgili açılan okulların gelecekte model olması ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, II. Abdülhamid, Engelli Eğitimi
ABSTRACT In the Ottoman Empire (1299-1922) Modernization works were first moved to military educational institutions with the beginning of military field (Equipment and Weapon technologies - transportation modes) and became increasingly widespread. In the field of education and extensive and widespread studies Sultan II. Abdulhamid (34 sultan / 1876-1909) was implemented with the educational policies. For the first time in such a broad study, the effort for education of disabled people has been spent in this period. In this article, we reported the efforts of Sultan II. Abdulhamid for modernization of education, the given importance for the first modern disability education (Hearing and Visually Impaired) and also we reported the educational schools for disabled people which have dealt with the future models.
Key words: Otoman, II. Abdülhamid, Education of disable people

1.GİRİŞ 1299 yılında Osman Gazi tarafından Sultanönü’nde (Eskişehir-Karacahisar) ilan edilen Osmanlı Devleti, Avrupa ve ardından Afrika’ya açılarak klasik döneminde cihan- şümul bir devlet düzeyine ulaşmıştır. Devlet-i Alî’yenin zamanla iç yapısında meydana gelen zafiyetler, etrafında yeni güçlerin ortaya çıkması, uluslararası ticaretin Osmanlı topraklarından düşmesi (Hindistan deniz yolunun açılmasıyla) seferlerin uzun ve yorucu bir döneme girmesi, özellikle II. Viyana Kuşatması’nda yaşanan yenilgi (1683-1699) Batı’da Osmanlı aleyhine gelişen “Şark Meselesi” etrafında oluşan ittifaklar yüzünden toprak ve güç kaybına uğradığından, Avrupa’da ki ilerlemeleri yakalayabilmek için Osmanlı Devleti –zorunlu olarak- hızlı bir modernleşme sürecine girmiştir. Osmanlıda İlk modernleşme çabaları askeri alanda yoğunlaşırken, Sultan II. Mahmut’tan (30. sultan /1808- 1839) itibaren tüm alanları kapsamaya başlamıştır. Kuşkusuz toplumların geleceğini teminat altına alan eğitim sistemi de modernleşmede önemle üzerinde durulan konu olmuştur. Özellikle Avrupa’da ortaya çıkan Modern Çağ’ın getirdiği fen ve mühendislik alanlarının askeri alanda örneklerinin (yeni silah sistemlerinin üstünlüğü) anlaşılınca eğitime de önem verilerek modernleşme çabaları arttırılmıştır. Eğitimle toplumun Modern Çağ’ı yakalayacağı ve yeniliklere daha çabuk motive olacağı düşünüldüğünden ilk reformlar eğitim alanında olmuştur. Batılı tarzda yeni okulların açılması, Avrupa’dan teknik uzmanların getirtilmiş ve Avrupa’ya eğitim için öğrenci gönderilmiştir. Ancak bütün bu çabalara rağmen eğitim konusundaki yetersizlikler 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Sultan II. Abdülhamid (34. sultan/1876-1909) Dönemi’nde her alanda olduğu gibi özellikle eğitim alanında da bir ilerleme olmuştur. Rüşdiye ve idadilerin vilayetlerde yaygınlaştırılması, askeri ve teknik okulların, sanat ve tıp okullarının açılması II. Abdülhamid Dönemi’nde olmuştur. Avrupa’da ise Aydınlanma Çağı’na paralel olarak eğitimde meydana gelen ilerlemeler sonucunda özellikle görme, işitme ve konuşma engelli bireylerin engellerinin eğitim yoluyla azaltılabileceği, giderilebileceği fikrinden hareketle geliştirilen modern engelli eğitimine yönelik somut çalışmalar başlatılmış olsa da gerçekleşmesi ancak 18. yüzyılda mümkün olabilmiştir. 18.yüzyıla kadar Avrupa’da engellilere yaklaşım ve bakış açısı çok kötüydü. Mesela körler dilendiriliyor, sirklerde “hayvanlar” gibi oynatılıyor, sağırlara ise türlü eziyetler yapılıyordu. Osmanlı’da ise elimizde sadece “ dilsizlerin” istihdamıyla ilgili bilgiler mevcuttur. ”Dilsizler” Osmanlı sarayında ve devlet katında görev alırlar ancak bir takım işler için özel eğitim alırlardı. Engellilere yapılan yardımın temel dayanağını Hz. Peygamber’in “Âmâya veya yol sorana yol göstermen, sadakadır. Güçsüz birine yardım etmen, sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır. (İbn Hanbel, V, 152, 169.) “ hadis’ini hem devlet yöneticileri hem de ileri gelenler düstur edinmiştir. Öz II. Abdülhamid Han Dönemi’nde (1876-1909) eğitimde modernleşme çabaları en üst seviyede merkezi bir planlama şeklinde ele alınarak ilk, orta, lise ve yükseköğretim kurumlarının yaygınlaştırılması yanında eğitimin kalitesi yükseltilmeye çalışılmıştır. Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde eğitimde önemli bir yere sahip ilk engelliler okulunun açılması, Hamidiye Ticaret Mektebi içinde “ Dilsiz ve Sağır Mektebi “ adıyla açılan, daha sonra da ” Amâ bölümü “ ilave edilen okul binası, eğitim programıyla geliştirilen “ Türk İşaret dilinin” oluşturulması gibi konular ele alınmıştır. Bu çalışmada genel eğitim çalışmalarına ek olarak, özel eğitim alanına II. Abdülhamid Han’ın verdiği önem ve İstanbul Sağır, Dilsiz ve Körler Okulu’nun eğitime hayatına başlamasıyla bu tecrübeden hareketle teşebbüs edilen diğer engelli okullarının açılma faaliyetleri anlatılacaktır.
2. II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ’NDE ENGELLİ OKULLARI Osmanlı Devleti’nde Engelli eğitimiyle ilgili çalışmalar ( öncelikle işitme sonra da görme engellilerin eğitimi) II. Abdülhamid Han Dönemi’nde (1876-1909), Maarif Nazırı Münif Paşa tarafından başlatılmıştır. Avrupa’da engelli eğitiminde bazı uygulamaların ortaya çıkması ve zaten devletin çok önceden istihdam etmekte olduğu “dilsizlerin “ eğitimi meselesi ilk olarak eski Hamidiye Ticaret mektebi Müdürü olan Ferdinand Grati Efendi’nin (Avusturya uyruklu girişimci) Ma’arif Nezaretine vermiş olduğu layiha (rapor) üzerine Ma’arif Nezareti bu alandaki çalışmaları Padişah II.Abdülhamid’e sunmuştur. (GÜNAY-GÖRÜR,2013 ) F.Grati Efendi dilsizlerin eğitimi hakkındaki raporunda özetle: “.. Osmanlı Devleti’nin her bölgesinde ilim ve fen alanında eğitim veren okullar bulunmakta ancak sağır ve dilsizlere ait bir eğitim müessesi bulunmamaktadır. Sağır ve dilsizlere eğitim verecek bir okulun açılması neticesinde kendilerini ifade edemeyen ve sosyal hayata uyum göstermede zorluk yaşayan kişilerin, kendi ihtiyaçlarını bu suretle giderebileceklerinden gerekli olup ...” (ERKEN, 2015) Yine F.Grati Efendi raporunda açılacak sağır ve dilsiz okulunda uygulanacak program içinde daha önce Avrupa’da kurulmuş bulunan benzeri okulların programından istifade edilmek suretiyle bu okulun programının belirlenmesine tavsiye etmektedir. F.Grati Efendi’nin layihasında mektebin vereceği eğitimi de açıklamaktadır. “…İş bu darüttedris Türkçe, Fransızca, coğrafya, ilm-i hesap, hendese, resim, hüsn-i hat dersleri ve bazı kelimatın telaffuzu taraf-ı acizanemden ittihaz olunmuş ve bittecrube netayici nafia istihsal edilmiş olan usul-i mahsusaya tevfikan tedris olunacaktır…” (AKALIN , 2013) Bu rapor üzerine Ma’arif Vekili Münif Paşa ile Maarif Nezaretinde Me’mur olan Aziz Efendi’nin de(Oğlu dilsiz olduğundan bu okulu şiddetle destekliyordu) gayretleri üzerine de Meclisi-i Vükela’nın kararıyla (20 Haziran 1989), eğitimi zaten yakinen takip eden II. Abdülhamit ; 25 Haziran 1989 tarihli iradesine istinaden ilk engelli mektebi açılmıştır. “Dilsizler Okulu” olarak bilinen ilk engelli okulu 30 Eylül 1889( h. 4 Safer 1307, r. 18 Eylül 1305) (BALCI -2013/92) tarihinde Hamidiye Ticaret Mektebi bünyesinde 25-30 talebe ile (yaşları 6-20 arasında değişen) eğitime başlamıştır.( GÜNAY-GÖRÜR,2013)
Osmanlı’da İlk Sağır, Dilsiz Okulu Sultan II. Abdülhamid’in irâdesiyle (25 Haziran 1889) girişimci F.Grati tarafından açılan “Sağır ve Dilsiz Mektebi “nin süresi dört yıl olacak, kayıtta din farkı gözetilmeyecek ve öğrencilerden ücret alınmayacak, masrafların bir kısmı devletçe karşılanacak, kalan kısmı için ise bağış olarak toplanacaktı (YELKENCİ , 2008). Osmanlı’da din farkı gözetmeksizin öğrenci kabul eden ilk engelli okulu “Sağır ve Dilsiz Mektebi“nin eğitim kadrosu oluşturulurken, Maarif Vekili Münif Paşa ve maarif memuru Azizi Efendi’yle birlikte F.Grati Efendilerin gayretiyle Türkçe öğretmenliğine Besim Bey (İlk Pedogog Selim Sırrı Efendi’nin oğlu), öğretmen olarak da Hüseyin Sabri Bey tayin olmuşlardır ( ERKEN ,2015). Okulun işaret dili öğretim yöntemini okulun diğer öğretmenlerine de öğreten F. Grati olmuştur. Daha sonra bu okulun müdürlüğünü yürütecek olan Hüseyin Sabri Bey ile Besim Bey işitme engellilerin eğitimi konusundaki öğrenimlerini yine F. Grati’den almışlardır.
Dilsizler Okuluna Körler Okulu /Sınıfının ilave olarak açılması : Maarif Nezaretinin görme engelliler için de okul açma arayışları ki bu anlamda Devletin bürokratlarıda yakın ilgi ve destek sağladıklarından, görme engellilere eğitim sağlamayı yine F.Grati Efendi temin etmiştir. Hamidiye Ticaret Mektebi binasında açılmış bulunan “Sağır ve Dilsiz Mektebi”nde uygulanan eğitimde az da olsa başarının görülmesinden hareket eden F. Grati Efendi aynı okulda Körler Okulu’nun açılması için Maarif Nezareti’nden izin talep etmiştir. (ERKEN, 2015)Ancak Münif Paşa’nın Maarif bakanlığından ayrılmasıyla ve F.Grati hakkında bazı yolsuzluk haberleri neticesinde F.Grati Efendi Başöğretmenlikten el çektirilecek kısa bir süre sonra da vefatı üzerine yerine oğlu Luis Grati tayin edildiğinden, körler okulunun açılması Luis Grati’nin Müdürlüğü döneminde gerçekleşecektir. Babasından gördüğü tecrübeyle ok istatistiklerine bakıldığında açıkça bir düşüş görülmektedir.1893 senesinde okulda 26 öğrenci, 5 öğretmen vardır. 1910 senesinde ise bir öğretmen, 1 mubassır, 1 hademe ve 20 öğrenci görülür. (Biri kız olmak üzere) Okulda kayıtlı 20 öğrenciden ancak 16’sı okula devam edebiliyordu. Birinci sınıfta 4, ikinci sınıfta 5 ve üçüncü sınıfta 7 öğrenci bulunuyordu. Yani 4. ve 5. sınıf birleştirmeler nedeniyle yoktu. ( GÜNAY-GÖRÜR,2013) “ İstanbul Sağır ve Dilsizler Mektebi”nin ilk açıldığı bina Sultan Ahmet’te bulunan Hamidiye Ticaret Mektebinin ayrı bir birimindeydi. Bina esasında Maliye Nezaret binasıyken Ticaret Mektebine tahsis edilmişti.( Bu bina günümüzde Fatih İlçesine bağlı Sultanahmet, Suphi Paşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olarak kullanılıyor) Ticaret Mektebinin Bayezid Merkez Rüşdiyesine tahsis edilmesiyle “ Sağır, Dilsiz ve Ama Mektebi “ Bozdoğan Kemeri yakınındaki Kaptan İbrahim Paşa Mektebi’ne taşınmıştır. (1891). Bina bakımsızlık nedeniyle de bir sene sonra Çiçek Pazarı’nda bulunan Haseki Mustafa Ağa Mektebine oradan da deprem nedeniyle Kadırga’da bulunan Veziriazam Yahya Mektebi’ne nakledilmiştir. (1894) . 1897-1898 senesinde amâlar sınıfının lav edilmesinden sonra okul küçük kaldığından Yerebatan’da Ayasofya Merkez Rüşdiyesi binasının bir bölümü içerisinde (bodrum katında) eğitime devam edilmiştir.( GÜNAY-GÖRÜR,2013) Okulun sık yer değiştirmesinin önüne geçmek amacıyla kalıcı ve müstakil bir bina yapılması kararlaştırılmış karar 1904 yılında alınmış (Vükela Encümenince) hatta bu amaçla başta memurlar olmak üzere yardım da toplanmış, Sultan II. Abdülhamid de 1000 lira bağışta bulunmuş ancak bu kararlar bir türlü hayata geçirilememiştir. ( GÜNAY-GÖRÜR,2013) Dilsiz ve Sağırlar okulu 1914’te Şehr-i Emaneti’ne (Belediye) , 1915’te de Maarif Nezaretine bağlanmıştır. ( BALCI -2013 : 98) (1913 Maarif Nizamnamesi’yle tamamen Maarif Bakanlığına bağlanan, İstanbul’da açılan bu ilk engelli okulumuz 1926’da İzmir’e taşınacaktır.)
“İstanbul Sağır Dilsiz ve Amâ Mektebi”nin Eğitim Programı 1889 yılında Osmanlı Devleti’nde, II. Abdülhamit Han Dönemi’nde ilk defa açılan engelli okulunda, okul kurucusu F.Grati Efendi’nin raporuna dayalı olarak Avrupa’da kullanılan uluslararası alfabe, (İşaret Dili Fransızca olarak) Osmanlı Türkçesine adaptasyonu küçük değişiklikler yapılarak uygulandı. Sağırlar, alfabeyi teşkil eden harfleri ellerinin on parmağıyla türlü şekillerde ifade ediyorlardı. Okulda işitme engellilerin eğitiminde kullanılan Avrupa’da oluşturulmuş olan Fransızca “parmak alfabesi “ F.Grati Efendi tarafından yapılan adaptasyonla. Harflerin tek elle gösterilmesi esasına dayalı bu alfabe (=elifba) bu güne kadar belirlenen ilk parmak alfabesi yani Türk işaret dili olmuştur. ( GÜNAY-GÖRÜR, 2013) Dilsizler okulunda Türkçe okuma ve yazma , Fransızca okuma-yazma (isteyenlere), hüsn-ü hat (güzel yazı), coğrafya, il-mi hesap (muhasebe), dört işlem (matematik), dini ilimler (ilmihal, ahlak), jimnastik, alem-i eşya (eşya bilgisi) dersleri okutuluyordu. (ORAL, 2016) Bu derslerde, (Osmanlı Türkçesine uyarlanan) dilsiz alfabesiyle “Fransız İşitme Engelliler Programı” kaynak olarak kullanılmıştır. Okulun üst sınıflarında okuma yazma eğitiminden sonra ise ilmihal, Jimnastik dersleri de verilmiştir. (Girgin, 2013/41 ) Türkçe okuma yazma ve dil bilgisi Fransızca okuma yazma ve dil bilgisi Eşya-ı nafia (bayındırlık) hakkında basit bilgi Çok Kullanılan Kelimelerin Telaffuzu Resm-i hatti ve taklidi (şekil, plan vb. çizme) Türkçe ve Fransızca hüsn-i hat (güzel yazı) Hesap (dört işlem) Hesap (dört işlem) Coğrafya (kısa bilgiler) Hendese (geometri) Başlangıç bilgileri Ahlak İstanbul “ Sağır ve Dilsizlere Mahsus Mektep” in 1.sınıf derslerinde (DEMİREL-2013/78) F.Grati okulda işaret diliyle eğitim – öğretimi sürdürürken aynı zamanda bazı sözcüklerin söylenişine yönelik çalışmaları yürütmekte ve okuldaki diğer eğitimcilere de bir tür hizmet içi eğitim vermekteydi. F.Grati Efendi Fransa’da kullanılan Fransız işaret dilini öğrendiğinden, bu tekniği Osmanlı Türkçesine uyarlamış ve Arap alfabesine göre ihtiyaç duyulan yeni harf ve semboller ekleyerek işaret diliyle eğitim vermeyi başarmıştı. ( ORAL, 2016) Fransız işaret dili alfabesi Osmanlı Türkçesine uyarlandıktan sonra öğretmenler tarafından kullanılırken öğretmen, yazılmasını istediği kelimedeki harflerin işaretlerini eliyle gösterir, öğrenciler de yazardı. Fakat o dönemde kullanılan Arap alfabesindeki harflerin çoğu birbiriyle bitiştiğinden öğretmen yerine göre “ayır” veya “bitiştir” gibi özel işaretlerle kelimelerin bilinen ve kullanılan şeklini yazdırırdı. Öğrencilere sade ve açık bir Türkçe öğretilir, Türkçede kullanılmayan Arapça ve Farsça sözcüklerden mümkün mertebede kaçınılırdı. (AKALINORAL, 2013) Okulun açılışından sonra körler sınıfına/bölümüne bazı öğrenciler kaydedilmişti. Körler okulunda imla kuralları, konuşma, matematik, din ilimleri, iş teknik dersleri gibi dersler kabartma noktalardan oluşan (Braille) harflerle okuma ve müzik eğitimi verilirdi. Ancak 1895’te okulda çalgı ve makama göre şarkı okuma dersleri kaldırılıp yerine ilahi ve kaside okuma uygulamasına gidilmiştir.(MEB, 2013) Cumartesi İmla kuralları Konuşma Pazar Matematik Ödev Pazartesi Dini ilimler Salı İmla kuralları Konuşma Çarşamba İş eğitimi dersleri Perşembe Matematik Körler Okulunun Haftalık Ders programı (BAŞKONAK , 2013) Maarif Nezareti’nin, “İstanbul Sağır Dilsiz ve Amâ Mektebi”nden mezun olan öğrencilerden maddi durumu iyi olmayanları, kabiliyetleri göz önünde bulundurulmak kaydıyla, devlet kurumlarında istihdamlarıyla ilgili bir çalışması da olmuştur. Buna göre bir öğrenci bu okulda beş sene sonunda diplomayı aldıktan sonra öğrencilerin talep etmeleri halinde sanat öğrenmek amacıyla devlete ait fabrikalardan birisinde istihdam edilebiliyor, matbaalara mürettip olabiliyor, eskiden olduğu gibi devlet katında da memur –hademe bilhassa da Babıâli’de “kavas” olarak istihdam ediliyordu. (Konuşulan konular dışarıya aktarılmasın diye) ( ERKEN, 2015). Okuldan mezun olan öğrenciler bazen de mezun oldukları okula öğretmen oluyorlardı. “İstanbul Sağır Dilsiz ve Amâ Mektebi”nin Görme Engelliler sınıflarında çalgı ve şarkı okumaya dayalı Müzik Eğitiminin kaldırılması üzerine öğrenciler okulu bıraktığı için körler okulu/bölümü kapanmıştır (1896) . ( BAŞKONAK, 2013 ).
Soldaki Resim : 19 Ağustos 1893 - Sultanahmet’teki Hamidiye Ticaret Mektebi önünde, çınar ağaçlarının altında Türk İşaret Diliyle söylenen “ Padişahım Çok Yaşa “ sözünün fotoğrafı. ( Foto :Abdullah Freres- Servet-i Fünun dergisinin 129. Sayısında)
Sağdaki Metin : İrade-i Seniyye (2.Abdülhamid)
 II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE AÇILAN DİĞER ENGELLİ OKULLARI
Darülaceze Körler Okulu Osmanlıda yukarıda açıklamaya çalışılan dilsizlerin eğitiminin yanı sıra görme engelliler için de bir çalışma Avrupa’da kongrelere katılan Dr.Mehmet Esad Bey (göz hekimi) tarafından hazırlanan layiha (rapor) ile başlatılmış ve ardından hazırlanan bu raporu padişaha sunmuştur. Dr. Mehmet Esad Bey raporunda Darülaceze bünyesinde görme engellilere verilecek mesleki eğitimden bahsetmektedir. (MEB, 2015). Dr. Esad Bey’in bu konudaki uzun uğraşılardan sonra Darülaceze‘de körler okulunun açılması Meclis-i Vükelâ’da kabulünün ardından (16 Şubat 1908), Sultan II. Abdülhamid tarafından da onaylanmıştır. (26 Şubat 1918) ( BALCI -2013/. 149) Ancak okul II. Meşrutiyet Dönemi’nde II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle, II. Abdülhamit Dönemi’nde hayata geçirilememiştir. Beyrut Körler Okulu 23 Mart 1892 tarihli Maarif Salnameleri’nde Beyrut’ta körlerin eğitimine ait özel bir okul gözükmektedir. Braille alfabesinin öğrenerek Arapçaya uyarlamayı başaran Lübnanlı Zeytun Efendi’nin kurucu olduğu söylenebilir. (BALCI -2013/151) Zeytun Efendi’nin İstanbul’daki sağır, dilsiz ve körler okuluna 1903 yılında öğretmenlik başvurusu yapmış olması bu okulun kapanmış olduğunu göstermektedir. Bu okul hakkında bilgiler hemen çok az olduğundan maarif sistemine katkıları tespit edilememiştir.
Selanik Sağır ve Dilsiz Okulu Okulun kurucu girişimcileri Fuat Efendi (İstanbul Dilsiz Okulu mezunu) ile Jak Faraci Efendi’ydi. (Paris Dilsiz Okulu mezunu) Selanik’te okul açma girişimleri 1895 yılına kadar uzanmaktadır. Netice olarak 1906 yılında Selanik İdadisi bünyesinde böyle bir okul açılmak üzere Jak Faraci Efendi dilekçeyle başvurusunu Selanik Maarif’ine yapmış, Rumeli Umumi Müfettişliğinin bilgisi altında Ocak-1909’da 18 öğrenciyle okul açılmıştır. (DEMİREL -2013 : 113-115) Bu okul da İstanbul okulu gibi Fransızcadan adapte edilmiş Türk işaret alfabesiyle öğretim yapan okul hem gündüzlü, hem de yatılı konumdaydı. Balkan Savaşları sırasında bu okul kapanmıştır. (1913)
İzmir sağır Dilsiz ve Körler Okulu Açılış tarihi tartışmalı da olsa da Selanik okulunun kurucusu Fuat Efendi’nin 1910 yılında Basmane’de açmış olduğu okul ancak 1911’de eğitime başlayabilmiştir. (BALCI -2013/161) Okul 1912’den sonra okul kurucusunun ayrılmasından dolayı eğitime ara vermiş ancak 1922‘den sonra okulun tekrar açıldığı görülmüştür. Bu okulda da “İstanbul Sağır ve Dilsizler Mektebi”ndeki eğitim programına benzer bir program uygulanmıştır.
Malatya Körler Okulu ,Okulun girişimcisi Alman Vatandaşı ve Protestan Misyoneri Ernst Jakob Christofel ‘dir. Önce Malatya’da 1908 yılında bir yetimhane açmıştır. Ancak ruhsatsız olan bu okul resmi olarak 1910 yılında ruhsat almıştır. (Ruhsat Malatya Ermenileri mahallesinden N.Orperyan ve D.Tamzatyan adına alınmıştır.) Okul gizli olarak Protestan misyonerlik eğitimi verdiği için1916’da kapatılacaktır. (BALCI -2013 /154-156)
Urfa Amerikan Körler Okulu Türkiye’de yabancı okulların yaygın olduğu dönemlerde, misyoner kuruluşların “kolonizasyon” amaçlı örgütlerinden “American Board” 1820’lerde topraklarımızda örgütlenmişti. İstanbul’da Sağır Dilsiz ve Körler Okulunun kapatılması gündeme geldiği sıralarda Urfa’da körler okulu açılmıştır. (Urfa Shattuck School fort the Bilind) kurucuları Corinna Shattuck ve Mary Haroutunian’dır. Kurucular, İngilizce Braille alfabesini Ermeniceye uyarlayarak eğitim vermişlerdir. (BALCI -2013/152-153) Okul I. Dünya Savaşı sırasında kapatılmıştır.
SONUÇ Osmanlı’da modern anlamda ilk engelli eğitimine II. Abdülhamit Dönemi’nde F.Grati tarafından Hamidiye Ticaret Mektebi binasının bir bölümünde açılan “Dilsiz ve Sağır Mektebi” olarak başlanmıştır. (1889) . İkinci engelli okulu da yine II. Abdülhamid Dönemi’nde aynı okulun bir bölümünde “Amâ Mektebi “ de ilave olarak açılmıştır. (1890) Okul 20. yüzyılda da “ İstanbul Sağır Dilsiz ve Amâ Mektebi” olarak adlandırılmıştır. II. Abdülhamid Han Dönemi’nde engelli eğitimi konusunda önemli tecrübeler (İstanbul, Selanik) yaşanmış ve bizzat II. Abdülhamid Han tarafından bu eğitimler takip edilmiş ve himaye edilmiştir. Burada üzerinde durulacak en önemli husus engellilerin eğitimine temel teşkil edecek Türk işaret dili ile Braille alfabesinin Türk eğitim sistemine kazandırılmasıdır. Yukarıda detaylı olarak anlatılan İstanbul Sağır Dilsiz ve Körler Okulu’nun sürekli yer değiştirmesinden dolayı adı çok değişik biçimlerde ifade edilmiştir. (Hamidiye –Dersaadet – İstanbul gibi) İstanbul Sağır Dilsiz ve Körler Okulu 5 kez yer değiştirdikten sonra en son Kaptan İbrahim Paşa Külliyesi’ne taşınmış ve 1913’te kapanmıştır. Bu tarihten sonra Darülaceze bu okulun işlevini üstlenmiştir. II. Abdülhamit Dönemi’nde açılan Türkiye’nin ilk engelli okulu olan “İstanbul Sağır Dilsiz ve Amâ Mektebi” ülkemiz engelli okulları için yeni bir model oluşturmuştur. Yine bu dönemde adaptasyonla ortaya konan ilk Türk işaret dili (Osmanlı Türkçesi) daha sonra Latin harfleriyle de uygulanmıştır. Osmanlı’nın Dağılma Dönemi’nde bile Sultan II. Abdülhamid’in engelli eğitimi için gösterdiği hassasiyet her türlü takdirin üzerindedir. Bu konuda en çok söylenen : “ Sağır dilsizlerin altın yılları II. Abdülhamid Dönemi’ydi."denmektedir. (Sabah Gazetesi) Türkiye’de ki engelliler eğitiminin (yalnızca işitme ve görme engelliler için) temeli II.Abdülhamid Dönemi’nde açılan okullar vasıtasıyla başlatılan çalışmalardır.
 Necmi ÖZEN1 ,                                                                   Rifat GÜNDAY2
Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürü1        Eskişehir Anadolu Lisesi Müdürü ve Tarih öğretmeni2

 Makalemiz , ESTÜDAM , Gençlik Dergisi Cilt : 2 Sayı : 1(2018) de ilk olarak Yayınlanmıştır.
Makale İlk Yayın adresi :
http://http://estudamdergi.ogu.edu.tr/index.php/genclik/issue/viewIssue/63/349

 Kaynaklar :
1- GÜNAY R - H.İ. GÖRÜR (2013) Osmanlı Devleti’nde Sağır, Dilsiz ve A'mâ Mektebi,Ankara Üniversitesi DTCF Dergileri.
2- ERKEN,B . (2015) YÜKSEK LİSANS TEZİ -Ordu Üniversitesi
3- AKALIN ,Ş.H. (2013) Türk İşaret Dili -Yeni Türkiye Sayı 55 Kasım/Aralık 2013
4- YELKENCİ , Ö.F. (2008) Yüksek Lisans Tezi -TÜRK MODERNLEŞMESİNİN OSMANLI KÖKENLERİ:SULTAN II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ EĞİTİM KONULARI-Yeditepe Üniversitesi 5- Gündüz,M (2014) –Eğitime Bakış Dergisi ,Sayı 31, Ekim ,Kasım,Aralık 2014
6- Akalın ,Ş.H. – Z. Oral, (2013) İşitme Engellilerin Eğitiminde Osmanlı Yazısının kullanımı üzerine –VIII.Milletlerarası Türkoloji Kongresi
7- BAŞKONAK,M . (2013) ALİ HAYDAR TANER İLE İŞİTME ENGELLİLERİN EĞİTİM TARİHİ ÜZERİNE –Türk-İslam Medeniyeti ,Akademik araştırmalar Dergisi ,Sayı 16 ,2013-KONYA 8- MEB , (2015) Görme engelliler okuma-yazma eğitimi klavuzu.T.C. MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü ,Ankara-2015
 9- ORAL , A.Z. (2016) Türk İşaret Dili Çevirisi , Sayısal Kitapevi ,Kızılay/Ankara-2016
10-GİRGİN , M.C. (2013) , İşitme Engelli Çocukların Eğitimine Giriş, A.Ü.Eskişehir
11-Demirel , Fatih (2013) , Osmanlıʹda sağır-dilsiz ve âmâların eğitimi: dilsiz ve âmâ mektebi, İdeal Kültür & Yayıncılık-İstanbul, 151, 2013.
 12-Balcı ,Sezai (2013) ,Osmanlı Devleti’nde Engelliler ve Engelli Eğitimi ,Sağır Dilsiz ve Körler Mektebi , Libra Yayıncılık –İstanbul ,215,2013
13-Sabah Gazetesi ,24.11.2015-Burak Altuner

29 Ağustos 2018 Çarşamba

30 AĞUSTOS ZAFERİ

Tarihimiz ve Olaylar - 8 :   30 AĞUSTOS ZAFERİ 
                                                                                                                         *Rifat GÜNDAY
30 Ağustos Zaferiyle , Mili Mücedele Tarihimizin en önemli ve hayatî savunma savaşı   olan ; Sakarya Zaferini kazanmamızla birlikte Yunan Ordusunun –Anadolu’daki  bütün strateji planları sona ermişti.(23 Ağustos-12 Eylül 1921).Artık sıra ; özgürlük ve bağımsızlık alanımızı yok etmeyi hedefleyen  Yunan işgal güçlerinin Anadolu’dan atılmasına   gelmişti.Sakarya savaşında büyük ölçüde muhimmatını tüketen ordumuzun taarruz hazırlıkları  bir yıla yakın bir sürede ancak tamamlanabildi.Taarruz süresinin uzaması TBMM de huzursuzluklara da  yol açmıştı.Sürekli Cepheyi izleyen ve bir yandan da cephe gerisindeki hazırlıkları denetleyen Başkomutan Mustafa Kemal Taarruz ,  zamanının  gelmiş olduğuna hükmetti.(Temmuz/Ağustos-1922) Artık yapılacak Taaruz’un  detaylı harekat planlarıın hazırlanmasına geçildi.
BÜYÜK TAARRUZ HAZIRLIKLARI;
· Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı.
· Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi.
· Tekalif-i Milliye Kanunu (Genel seferberlik) bütün yurtta uygulandı.
· Orduya artık müdafaa değil taarruz eğitimi verildi.Bu amaçla Süvari birliklerinin sayısı ve gücü      artırıldı.
· Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık süresi uzatıldı.
· Yunanlılar taarruzu Eskişehir ‘den bekliyorken Türk ordusu 26 Ağustos 1922’de Afyon ‘dan taarruza hazırlandı.(Bu ihtimali kuvvetlendiren en önemli algı Yunan cephesinin hemen doğusunda bulunan Sivrihisar’da 24.3.1922 tarihinde Bakanlar Kurulunun”2.İcra Vekilleri Heyeti” –İlk defa Ankara dışında- Toplantı yapmış ve önceki muharebeler –Eskişehir-Kütahya/ İnönü-bu cıvarda yapılmış olmasıyla bu bölgenin Lojistik kolaylıklar sağlıyor olmasıydı)
· Afyon’dan taarruz edilmesinin sebebi: Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir konum olması ve ileri harekatla (Cepheyi yardıktan sonra Yunan ordusunu ikiye bölüp parçalayabilir ve nihayetinde Vatandan sökülüp atılabilecekti.)Ancak seçilen saldırı – Cepheyi Yarma bölgesi -Yunan ordusunun çok fazla saldırı beklemediği sarp ve dağlık bir bölgeydi.Bu yüzden Türk Ordusu’nun cepheye intikali zorlukla yapılıyordu.
· Yarma amacıyla Afyon cephesinin güneyine 100 den fazla top ve taarruz yapacak birlik (120.000) kaydırıldı.
BÜYÜK TAARUZ’UN HAREKAT PLANI
Başkomutanlık ,önceden Taarruzun Afyon cephesinden yapılacağı kararlaştırmış ve Temmuz ayından beri bu noktaya yakın yerlere yığınak yapılıyordu. (Ancak bu durumu İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Kazım Paşa(İnanç)’dan başkası bilmiyordu), Birlikler geceleri ilerletiliyor ,gündüzleri harekat yapılmıyordu.Böylece keşif uçaklarına yakalanılmıyordular.
Başkomutan 6 Ağustos 1922 tarihinde, orduya taarruz için hazırlanması emrini gizli olarak verdi(Başkomutanlık Talimatları kağıtların üzerinde de gizlilik “Sad ; ص “harfi konularak iletilmekteydi.) Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 17 Ağustosta gizlice Ankara’dan ayrılarak, Batı Cephesi karargâhının bulunduğu Akşehir’e geldi (20 Ağustos 1922). Kamuoyuna Paşanın Ankara’da büyük bir çay partisi vereceği duyurulurken , Akşehir de de Toplantıyı perdelemek amacıyla ordularımız arasında bir maç tertip edilmişti.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Akşehir Karargahında komutanlarla kısa bir toplantı yaptı.Toplantıya beraberinde Fevzi(Çakmak) , İsmet(İnönü) ve Kazim(İnanç) Paşalar ile Demiryolları Genel Müdürü Albay Behiç Bey’de(Erkin) gelmişti. Yunan ordusunun en büyük gücü Afyon civarında ve güneyde Trikopis’in emrindeki kuvvetler olduğundan hareketle . “Yunanlılar burayı bir kuvvet merkezi haline getirmişlerdi”.Yani Yunan’ın en güçlü yerinden vuracaktık. Toplantıda Bu plana ; 2.Ordu komutanı Yakup Şevki Paşa ; “Taarruzun başarıya ulaşmaması durumunda bütün ordunun mahvına sebep olacağı” ve Ankara’nın daha kolay kaybedileceği cihetiyle itiraz etti.Ancak Başkomutan günlerce sürecek karşılıklı geniş cephelerde -yayılarak taaruzun- bir neticeye ulaşmayacağını ve Yunan’ın sökülüp-atılamayacağını belirtip bu planının uygulanmasını emrettiler. 26 Ağustos taarruz günü olarak kararlaştırıldı. 26 Ağustos’tan üç gün önce elimizdeki limanlar kapatılmış, Anadolu’daki iletişim kesilmiştir
Hazırlanan Taarruz Planına göre 1.Ordu Afyon’ın güneyinden kuzey yönüne doğru taaruz edecek ,2. Ordu ise Afyonun doğusunda ve kuzeyinde bulunacak kuvvetleri üzerine çekerek 1.Ordu bölgesine takviye yapılmasını engelleyecekti.Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu Sandıklı'da toplandıktan sonra 24 Ağustos gecesi Şuhut’u aşıp Yunan cephe gerisine sızmaya çalışacak ve  Yunan ordusunun Uşak ve batısıyla irtibatını kesecekti.Sonraki aşamada ise 1.ve 2. Orduların kuzey/güney yönünde çemberi daraltarak kıskaca alacaklardı.Yunan ordusunu şaşırtmak içinde açıktan Kocaeli- Grup Komutanlığına(Mirliva Halit Bey’in bölgesi) kuvvet kaydırılarak taaruzun ; Bilecik’ ten yapılabileceği taktik olarak benimsenmişti. Kocaeli grubu düşmanı oyalayarak Düşmanın güneye kuvvet kaydırmasını engelleyecekti. 2 nci ordu'ya bağlı 3.Kolordu'muz Porsuk Müfrezesi ve 41 nci Tümenle Eskişehir doğusunda Bozdağ-Hamidiye-Seyit Gazi mevziînde bulunan 3 ncü Yunan kolordusunu tutacak ve yine oyalama muharebeleri (gösteriş muharebesi) yapacaktı.
Türk ve Yunan Ordularının kuvvetleri.

Subay
Er
Tüfek

Top
Ağır
Mak.T.
Hafif
Mak.T
Kılıç
Süv.
Uçak
Kamyon
Oto.
Türk 

8659
199.283
85.352
323
839
2025
5282
10
198
33
Yunan
6656
218.432
90.000
418
1280
3139
1280
50
4038
1776
TAARRUZ İÇİN SON TERTİBAT
25 Ağustos akşamı güneş battıktan sonra birliklerimiz hazırlık mevzilerine intikal ettiler. Gece yürüyüşleri tam bir sessizlik ve intizam içinde yapıldı. Top tekerlekleri ile atların ayaklarına keçe bağlanarak belirli bir süre sessizce ilerlenebiliyordu. Saat 22.00’ye kadar, hücum mevziîlerine yerleşme sağlandı.Yarma Bölgesi olarak seçilen Kalecik Tepe-Tınaz Tepe-Belen Tepelerin bulunduğu 12 Km.lik sahada Kesin netice bekleniyordu..Yunan Birlikleri Türk Birliklerinden silah ve malzemece üstündü. Yunan birlikleri iyice tahkim edilmiş mevzileri(Dikenli teller ve makinalı tüfek yuvalarıyla berkitilmişti) savunuyorlardı. Arazinin dağlık ve sarp olması da taarruzu zorlaştırıyordu.Tahkim edilmiş böyle bir mevzîe yapılacak taarruzun çok kuvvetli topçu atışlarına ihtiyaç olacaktı. Tümen topçu taburları, 12 toplu (2 dağ ve 1 sahra bataryası) idi. Yarma bölgesinde 48 hafif top vardı. 1 nci Ordu, 1 nci ve 2 nci kolorduların topçu taburları (50 top) da bu bölgeye getirilerek top mevcudu 98’e çıkartılmış , Yunanlılara karşı yarma bölgesinde 4 misli bir topçu üstünlüğü sağlanmıştı.
TAARRUZ (26 Ağustos 1922)
Başkomutanlık Karargahı (Çadırlı Karargah) 1.Ordumuzun ileri gözetleme noktası olan Kocatepe’deki yerini aldı.Saat 04.30’da ateşe başlanması gerekirken, sis nedeniyle, bütün cephede topçu atışları saat 05.00’da başladı. Ağır topçunun (Skoda /Obüs ) tesir ateşi saat 05.25 de ,hafif topların daha erken bitmişti. Saat 05.35’de 10 dakikalık tahrip ateşi yapılmaya başlandı. Tahrip ateşinin açılmasıyla Türk piyadeler ilerlemeye başladı. Karanlıkta ilerleyen birliklerimiz , Yunan mevzilerine 400 metre kalıncaya kadar sokuldular. Yunan Mevzilerindeki tel –örgüleri aşarak . Saat 5,3o’da 4.ncü kolordunun 5 nci tümeni Kalecik Sivrisi’ni ele geçirdi.Ardından Tınaztepe’yi ele geçirdiler.6.Tümen de Hedeflenen Belentepe de ele geçirildi. Buraları, Türkmentepe, Sivritepe ve Kırcaarslan’ın ele geçirilmesi takip etmiştir. Türk birliklerinin çökertmeye çalıştıkları Yunan cephesi yirmi kilometrelik bir alandı. Seyitgazi’den Sakarya’ya kadar Eskişehir’in doğusundaki mevzileri tutan Üçüncü kolordumuzda da buradaki Yunan birliklerini oyalamak taktiğiyle taarruza kalkmıştı. Kocaeli Grubu da Bilecik’te taarruza başlamış bulunuyordu. Türk Ordusu’nun Yunanlıların kuzey istikametiyle Uşak ve Batısındaki birliklerine sığınmasını önlemeye yönelik taaruz ve kuşatma tedbirlerinden dolayı Afyonkarahisar’ın kuzey kanadındaki Yunan birlikleri çekilebilecek kadar şanslı olamamıştır. ; 28 Ağustos’ta Yunan II. Kolordusu ve 15. Tümeni General Trikopis emrine verildi. Fakat bu çok geç kalmış bir tedbirdi. Nitekim, Afyonkarahisar’ın kuzeyinde olan 5. ve 12. Tümenler, Türk IV. Kolordusu tarafından Yunan II. Kolordusunun diğer birliklerinden ayrılarak
kuzeybatı yönüne sürüldüler. Yunan 9. ve 13. Tümenleri de, arkalarındaki Türk süvarileri ile III. ve IV. Türk Kolorduları tarafından cepheden kuzeye doğru itiliyordu.30 Ağustos’ta, Türkler Yunan güçlerini üç parçaya ayırmışlardı
Cephenin Güneyinde
(A)1., 2., 4. ve 7. Yunan Tümenleri, Dumlupınar Cephesinde
Cephenin Merkezinde
(B) 5. ve 12. Yunan Tümenleri Murat Dağı’nın doğusunda
Cephenin Kuzeyinde
(C) 9. ve 13 Yunan Tümenleri Kütahya’nın kuzeyindeydiler

27/ 28 Ağustos Pazartesi günü Afyon ele geçirildi .Türk Taaruz’u 29 Ağustos Salı günü de başarılı geçti. Süvari kolordusu da Ahır ağını dolaşarak Afyon bölgesindeki Yunan Kuvvetlerinin Uşak bölgesiyle birleşmesini – bölgeye gelen 23. tümenimizin desteğiyle engellediler , haberleşme hatlarını tahrip ettiler.Böylece Kuşatılmış Düşman güçleri Aslıhanlarda meydan savaşı vermek zorunda kalacaklardı.Durumun kritikliğini gören Gazi Mustafa Kemal Paşa ; Planlanan kuşatmanın yürütülebilmesi için Aslıhanlar güneyinde karargahı bulunan 2.Ordu'ya Fevzi Paşa'yı gönderdi , kendisi de kuzeyden güneye hareket etmekte olan 1.Ordu karargahına hareket etti.


MEYDAN MUHAREBESİ VE ZAFER 
30 Ağustos günü Yunan birlikleri Aslıhanlar kuzeyinde toplanmaya çalıştılar. Çalköy-Allıören-Yeniköy-Adatepe arasında gerçekleşen savaşta Yunanlılar ilk gün olduğu gibi önce yoğun bir top atışına tutuldu. Daha sonra da zorlu bir cephe savaşıyla yok edildi Trikopis’in bu çarpışmada I. Yunan
Kolordusuna komuta ettiğini Uşak’a yönelip ,Uşak’ta General Franko grubuyla buluşmaya gayret ediyordu hızla geri çekilen Yunan Birlikleri, Murat Dağı’nı geçemeden 30 Ağustos günüUşak istikametinde ilerleyen Türk takip kuvvetleri tarafından Dumlupınar’ın güneydoğusunda kuşatılarak savaşa zorlanmıştır. Yunan işgal birliklerinin muntazam halde geri çekilip İzmir’e ulaşması durumunda burada yeni bir cephe kurulup Türk Ordusunu zorda bırakılabilirdi. Bu nedenle, düşmanın kuşatılan birliklerinin imha edilmesi gerekiyordu. Yunan Birliklerinin başında I. Kolordu Komutanı Trikopis ve II. Kolordu Komutanı Diyanis bulunmaktaydı.Yunanlılar ağırlıklarını bırakarak bu cepheden sağ kalanlar kaçmışlardır.Güneyde de baskı yiyen tümenlerden kalanlar(1,2 ve bağımsız tümen) ,dumlupınardan kalan 5 tümen ve Eskişehir den gelen 3 kolordu birlikleri yeniden cephe kurmaya çalışsalarda Türk süvarileri buna imkan vermedi.30 Ağustos Sabahı şiddetle başlayan muharebe sonucunda kesin zafer kazanıldı.Yunan ordusu 5 günlük harekatla dağıldı.Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Muharebesi’nde Yunan ordusu büyük ölçüde imha edilmiş ve çok sayıda Yunan askeri esir alınmıştır. 30 Ağustos 1922 günü Taarruz Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı. Aynı gün Türk Ordusu Kütahya'yı kurtardı.Büyük Taarruz’un bu son ve etkili son safhası, tarihimize, “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak geçti.Büyük bir kısmı da Savaş meydanında savaş ağırlıklarını bırakarak kaçışa başladılar.Düşmanın toparlanarak yeni bir savunma hattı oluşturmasına fırsat vermemek amacıyla Başkomutan 1 Eylül 1922’de önemli ve tarihe geçen " Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri! ” talimatını verdi.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! Aslıhanlar -Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun anâsır-ı asliyesini (asıl unsurlarını) inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emîn olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet (kılavuzluk, aracılık) etme vazifemi mütevâliyen (ardarda) ve mütemadiyen (aralıksız şekilde) ifa edeceğim.Başkomutanlığa teklifatta (tekliflerde) bulunulmasını Cephe Komutanlığı’na emrettim.Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvâ-yı akliyesini (aklının gücünü), yiğitliğini ve menâbî-i celâdet (kahramanlığının kaynaklarını) ve himmetini müsabaka ile ibzâle (yarışırcasına bol bol harcamaya) devam eylemesini talep ederim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!
                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
                                                                                                              Baş Kumandan
                                                                                                                   M.Kemal "
Yunan Ordusu, panik halinde ve Koordinasyonları kaybolmuş bir şekilde geri çekilirken ; düzenden yoksun olmakla birlikte çekilme esnasında Yunan tahrip/Yangın birlikleri geçtikleri Türk köylerini/ Ekili ve Dikili alanları /Tesisleri ateşe verdiler, Halka her türlü Mezalim yaptılar.
Baş Kumandanın tarihi emri doğrultusunda üç koldan İzmir'e doğru ilerleyen Türk ordusu; 1 Eylül'de Uşak'ı da geri alarak ,Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis'i de karargahıyla esir alınmıştır.(2 Eylül günü) .2 Eylül'de Eskişehir'i, 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül'de Aydın'ı, 8 Eylül'de Manisa'yı geri aldı. İşgalci askerlere son darbe ise İzmir’de 9 eylül de vuruldu.
Kocaeli Grubu zaman zaman 3.Kolorduyla birlikte hareket ederek 11 Eylülde Bursa ,12 Eylül de Mudanya ,17 Eylülde Bandırma kurtarıldı.(Bandırma da son kurşun anıtı yapıldı)En son Edincik ve Erdek çatışmasız kurtarıldı.

Bu harekatla Yunan’ı Anadolu’dan süpüren Kahraman Ordularımız Marmara’ya dayanarak bu kez de Çanakkale ve İzmit’in batısında İngiliz Kuvvetleriyle karşı-karşıya geldiler.İtilaf Devletleri bunun üzerine ateşkes talep ettiklerinden Mudanya ateşkesiyle (11 Ekim 1922) Fiili savaş sona erdi.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Muharebesi ve takipler sonucunda Zayiat’lar

ÖLÜ
YARALI
ESİR
KAYIP
TOPLAM
Türk Ordusu
2.543
ŞEHİD
9977
101
1697
14,318
Yunan Ordusu
18.250
16.030
35.000
3720
73,000

Büyük Taarruz da ,Yunan Cephesinin yarılmasını temin eden Topçularımızın başarısını 4 Ekim 1922’de TBMM’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır: 
"Arkadaşlar topçularımız bu mevziîlere gece geldiler ve karanlık içinde mevziî aldılar ve fecirle beraber bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman ateşe başladılar, eksiksiz takdir ve hürmetle buradan zikretmek isterim ki, topçularımız o gün göstermiş olduğu metanet ve vukuf, bütün dünya topçuları için, misal olacak mahiyetteydi. Askerlik hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm” 
Başkomutan aynı şekilde Yunan Cephe gerisine sızmayı başaran ve özellikle 28 Ağustos günkü muharebelere katkısı için de Süvarilerimiz içinde : "Bütün bu muharebat olurken, süvarilerimiz tamamen düşman kıtaatının gerilerinde olmak üzere, hareket ediyordu. Meselâ: Olucak’ta ve Başkilise’de bazen piyade gibi, ateş muharebesi yaptı ve fakat ekseriya kılıcını çekti ve dörtnala düşman saşarı içerisine girdi. Arkadaşlar! Süvarilerimizin burada göstermiş olduğu hamaset tasavvurun fevkindedir ve gayri kabil-i tasvirdir."
Nihayet Kahraman Ordumuz için de ; "Topçularımızın, piyadelerimizin, süvarilerimizin, makineli tüfeklerimizin, tayyarecilerimizin ve her sınıf askerlerimizin gösterdikleri gayret ve kahramanlık her türlü takdiratın fevkindedir. Bu suretle Afyon-Karahisar’dan izmir’e kadar dört yüz küsur kilometrelik mesafe, müteaddit meydan muharebeleri de dâhil olduğu halde ordularımız tarafından on beş günde katedilmiş ve milli ordunun bu müstesna kudret ve hareketi bilhassa şayan-ı tezkâr bulunmuştur"





Büyük savaşı ve onun devamı İstiklal savaşımızı sonlandıran Lozan barış Antlaşmasından(24 Temmuz 1923) iki yıl sonra 30 Ağustos Zaferinin “ Zafer Bayramı” olarak kutlanması kanunu çıkarılmıştır.











Türk tarihinde 30 Ağustos Zaferi ; Parlak zaferlerle dolu olan Türk tarihinde çok farklı bir bir yeri vardır. Zafer Bayramını sağlayan eşsiz Kahraman ,Gazi ve şehidlerimize minnettarız.
*Rifat GÜNDAY
Eğitimci,Araştırmacı ve Tarih Öğretmeni
Kaynaklar :
1-Türk Kurtuluş Savaşı ,ATO Yayınları
2-30 Ağustos Zafer Bayramı Kanunu ,Burhan Sayılır
3- Nutuk ,Mustafa Kemal Atatürk
4-Büyük Türk Zaferi,Fahri Belen
5-Habertürk Gazetesi , Murat Bardakçı
6-http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-24/buyuk-zafer-oncesi-ve-sonrasi-ile

EK-A : Büyük Taarruzda Şehit düşen Subaylarımız.

EK-B: Büyük Taarruz ve Dumlupınar savaşına katılan birlikler ve komutanları
1-Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK)
2- Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa(1.Ferik- Çakmak)
3-Batı Cephesi Komutanı Mirliva  İsmet Paşa (İnönü)
4- Batı Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım(Gündüz)
5- 5.Süvari  Kolordu Komutanı  Mirliva Fahrettin Paşa(Altay)
6- 1.Süvari Tümen Komutanı Albay Mürsel(Bakü)
7- 1.Süvari Tuğay K.  Alb. Cemil
8- 2.Süvari Tümen Komutanı Yrb. Zeki (Soydemir)
9- 14.Süvari Tümen Komutanı Yrb. Mehmet Suphi (Kula)
10- 14.Süvari Tugay K. Yrb. Hüseyin Hüsnü
11- KOCAELİ Grup Komutanı  Mirliva Halit( Karsıalan)
12- 18.Tümen K. Yrb.Mehmet Hulusi
13- Mürettep Süvari Tümen K. Albay Mehmet Arif
14-  1.Ordu Komutanı  Mirliva Nurettin Paşa(Sakallı)
15- 1.Ordu Kurmay Başk.  Albay Emin(Koral)
16- 1.Kolordu Komutanı Albay İzzettin(Çalışlar)
17- 15.Tümen K. Yrb. Naci (Tınaz)
18- 15.Tugay K.
19- 23.Tümen Komutanı Yrb. Ömer Halis(Bıyıktay)
 20- 23.Tugay K.
21- 57.Tümen K. Albay Reşat(Çiyiltepe)
22- 57.Tugay K.  Alb. İbrahim Hakkı
23- 6.Tümen K.  Albay Hüseyin Nazmi(Solak)
 24- 6.Tugay K.
25- 8.Tümen K. Alb. Kazım (Sevüktekin)
26- 8.Tugay K.  Alb. Ahmet Nuri
27- 14.Tümen K. Yrb. Ethem Necdet
28- 14.Tugay K. Yrb. Mehmet Şevket
29- 3.Süvari Tümen K. Yrb. İbrahim(Çolak)
30- 2.Ordu Komutanı Mirliva Yakup Şevki Paşa(Subaşı)
31- 2.Ordu Kurmay Başk.  Alb. Hüseyin Hüsnü(Erkilet)
32- 2.Kolordu Komutanı  Alb. Ali Hikmet(Ayerdem)
33- 3.Kafkas Tümen K. Alb. Kazim(Orbay)
34- 3 .Kafkas Tugay K.  Alb. Rıfat
35- 4.Tümen K. Alb. Mahmut Sabri
36- 4.Tugay K. Yrb. Servet
37- 7.Tümen K. Alb. Naci(Eldeniz)
38- 7.Tugay K.  Alb.  Kazim
39- 3.Kolordu K. Alb. Şükrü Naili (Gökberk)
40- 1.Tümen K.  Alb. Abdurrahman Nafiz(Gürman)
41- 1 .Tugay K. Alb.Talat
42- 41.Tümen K. Alb. Alaattin
43- 41.Tugay K. Yrb. Mümtaz
44- 61.Tümen K. Yrb. Salih(Omurtak)
45- 61.Tugay K. Yrb. Ahmet Şemsettin
46- 4.Kolordu K. Alb.Kemalettin Sami
47- 5.Kafkas Tümen K. Yrb. Halit(Akmansu)
48- 5.Kafkas Tugay K. Yrb. Ali Rıza
49- 11.Tümen K. Yrb.Derviş
50- 11.Tugay K. Yrb. Hafiz Halit
51- 12.Tümen K. Alb. Osman Nuri(Koptagel)
52- 12.Tugay K. Alb.  Halit Rüştü
53- 6.Kolordu Komutanı Mirliva Kazim(İnanç)
54- 16.Tümen K. Alb. Aşir 
55- 16.Tugay K.
56- 17.Tümen K. Alb. Nurettin ,
57- 17.Tugay K. Alb.İsmail Rüştü
58- 47.Alay K. Yrb. Giresunlu  Osman Ağa