Bu iş nereden çıktı demeyelim. Öyle insanların aklına
birdenbire mi gelir? Hayır, insanların başına önemli bir şey gelirse hikâye
etme ihtiyacı duyulur. Ancak, tarihin sayfalarında olan veya sanatsal v.s. gibi
alanlarda katkıları bulunan kişilerin biyografisi okunur. Sıradan kişilerin
biyografileri pek merak edilmez. Sıradan kişiler, yaşadıklarıyla toplumu
etkileyen olayları veya yarattıkları medeniyeti yazıya dökerler. Ben önemli bir
rahatsızlık geçiriyorum ve hayatım boyunca yaşadıklarımın, etkinliklerimin
kaybolmasına gönlüm razı olmadı...
Eskiden denizcilerimiz, kışı sılada geçirdikten sonra (İzmir, Gelibolu, İstanbul ...) baharda törenle denize açılırlardı. Tabii, deniz
seferleri genellikle bilinmezlerle doludur. Bu nedenle sağ salim geriye dönüş
çok zaman mümkün olmazdı. (Donanmamızın İnebahtı, Çeşme , Navarin
ve Sinop baskınlarıyla 4 kez imha edildiğini unutmayalım.) Bu yüzden, devlet töreniyle ilk
çıkış İstanbuldan yapılırdı, törene gelemeyen gemiler için de, tali limanlarda
uğurlama töreni yapılırdı. Bu törenler askeri nitelikte olsa bile, toplum
gelenekleri de uygulanırdı.(Mesela, Osmanlı döneminde,donanma
lacivert bayrak kullanır,büyük direğin en tepesine Kuran-ı Kerim konur,gemiye
zorunlu olmadıkça kadınlar alınmazdı.) Ama uğurlamada püf noktası, gemidekilerin törenden sonra
limandan ayrılması için önce Kaptan_ı Derya'nın sonra da reislerin” Bismillah ,Vira “ emrini vermesi gerekirdi. Yani
bu emir verilmeden, gemi iskeleden ayrılamazdı. İşte, emir verilip gemi
ayrılmaya başlayınca geminin iskele tarafında uğurlayanları selamlayan
denizciler, derhal buradan ayrılıp kendi işlerine bakarlardı. Donanmayı
Hümayun’un en önemli geleneklerinden biri de, gemi ayrıldıktan sonra hiç bir
bahriyelinin geminin iskele tarafında bulunmamasıydı. En makbul olanı,
bahriyelilerin sancak tarafında durup
ileriyi gözetlemesi ve buna göre hazırlıklı olmasıydı.Yani, bahriyelilerin
artık geride bıraktıklarını sefer boyunca unutması, sadece seferin başarısı için
herkesin fedakarlık ve kahramanlıkla sonuçlanmasına gayret etmesı umulurdu. (Bu arada Sapienza savaşında gemisine saldıran 5 Venedik gemisini birlikte
havaya uçuran Burak Reis’ imizin kahramanlığını yadedelim.1499-ki bu tarihten
sonra Sapienza adasına Burak adası denmiş ve her gemimiz bu adanın yakınıdan
geçerken saygı atışı yapılırdı.) İşte benim de böyle yazıya başlama nedenim, üstad Bekir
Büyükarkın’ın yazdığı “Suların Gölgesinde” romanında anlatılan hikayelerin beni
çok etkilemiş olmasıdır. Ben de geçmişi bir an unutup geleceğe ışık tutacak
yazılara başlama kararı verdim.
Burdan açtığım blogda başlayacağım
yazıların konularını, sınırlı tutmayacağım.Bazen hayattan bir parça,bazen
coğrafi ve sanat güzelliklerini anlatan kültürel ve gezi yazıları,bazen
tarihimizden hikayeler (yaşanmış ama unutulmuşlar) bazen de yaşanmış önemli
anılar gibi konular olacaktır. Bu çabalarımızın gelecek kuşaklar için bir
aydınlanma sağlayacağı ve kitap okumayı
geliştireceği inancıyla hepinizi selamlıyorum
Rifat
Günday
Araştırmacı Eğitimci ve Tarih öğrt.